02 Mart 2019

,

Ayet ve Slogan

Açık konuşalım.

Orhan Gökdemir, “köpeksiz köyde değneksiz geziyor”, bu rahatlıkla konuşuyor. İşine geldiği gibi, bazen o köyde “değneksiz köpek”, bazen de “köpeksiz değnek” rolünü üstleniyor.

Orhan Gökdemir, boğazından geçen haram lokmaya kul olduğu için, bu milletin dinine imanına küfretmeyi görev belliyor. Kendi tanrılarına yakarıp duruyor. Efendilerinden aldığı emri yerine getiriyor, hep onlara işmar ediyor, onlardan iş dileniyor. Tek mahareti, bu kulluğunu “solculuk” diye yutturabilmesi. Bu konuda, sadece bu konuda, alkış hak ediyor.

O haram lokma, bir yanıyla, üyesi olduğu partinin borsada, inşaat ve emlak sektöründe dönen paralarıyla ilgili. O partiden ayrılmış genç insanlar anlatıyorlar: üst düzey yöneticilerinin yanında çalıştırılan bu gençlere o şefler tek kuruş sigorta yatırmıyorlar. Geçmişte bir seçim öncesi bir Galatasaray yöneticisi zenginden aldıkları bilbord, partinin kimlerle ilişkili olduğunun delili aslında. O, patronların ve bürokratların kapesi!

Başörtülü bir aday çıkartıyorlar bugün. Geçmişte çarşaflı kadına parti rozeti takıldı diye CHP’ye eleştiri yöneltenler[1], bugün devletten gelen emir gereği, bir açılıma mecbur kalıyorlar. AKP rejimini meşrulaştırıyorlar. Geçmişte AB’ci ANAP’a selam duranlar, bugün AKP’nin eşiğine bağlanıyorlar.

İçe dönük bir hamle gereği, Orhan Gökdemir hemen geçiyor klavyesinin başına. Tükürdüklerini yalamamak, imajı tazelemek için başlıyor Müslümanlara küfretmeye.[2] Bu küfür pratiğiyle, 2007’deki cumhuriyet mitinglerinin arkasındaki güce yalvarıyor, “bende daha çok iş var” diyor.

Bu küfürlere karşılık şu sorular geliyor akla: O vakit niye başörtülü bir kadını aday gösterdiniz, dini siyasete niye alet ediyorsunuz, o adayı neden Kadıköy’de, Ataşehir’de göstermiyorsunuz, bu tür işler yapan, onca laf ettiğiniz CHP yapınca olmuyor da siz yapınca niye oluyor, vs. Hatta şu soru da bu tür yazılar üzerinden sorulmalı: “Aday gösterdiğiniz başörtülü kişi, Devrimden Sonra isimli filminiz gibi berbat bir kurgudan mı ibaret, o, partinin cast ajansından olabilir mi mesela?”

* * *

Orhan Gökdemir, Yalçın Küçük’ün çantacısı, tilmizi. Mehmet Ağar’la, Yiğit Bulut’la akşam yemekleri yiyen Küçük’ün bağlı olduğu devlet organı adına çalışıyor. Geçmişte başka bir yapıdaydı, komünistlerin birliğini sağlayacaktı, sonra o yapıyı tasfiye etti, ardından hemen koşa koşa cumhuriyet mitinglerine gitti. Onu yetiştiren, ortalığa salan elde, devleti görmek gerek.

2006 döneminde herkes, bir içtimaya alındı, emirleri alan, görev yerlerine dağıldı. Bunlardan devrim ve sosyalizm beklenebilir mi?

Orhan Gökdemir gibiler, din, İslam, peygamber olmayınca sosyalizme alan açılmayacağının kanıtı. Bu tür insanlarda hiç din, peygamber, Allah yok, ama nedense sosyalizm de devrim de yok. Çünkü devrimcilik (bir Kolektifçinin Twitter’da kullandığı ifadeyle) artık “vandanlık”. Kapitalizmin gelişimine uydurdukları ayaklar altında eziyorlar devrimi, devrimciliği.

Bu Gökdemir, 2006’da “sömürüyü görmüyoruz, ona karşı mücadele anlamsız” diyordu enstitüsünde. Şimdi herkese hoş gelecek laflar sıralıyor, partinin dinle mücadele birimi sorumlusu olarak, orta sınıfların yüreklerine su serpiyor. Devlete ve sermayeye uşaklık ediyor.

Bugünse Turan Dursun’dan bahsediyor, Marx’ın eleştirdiği ateizmi paraya tahvil etmeye çalışıyor. Her şey olabiliyor, devletin ihtiyaçlarına uygun olarak yelkenini şişirmeye çalışıyor. Bu tip solcular, iç devlet ve dış devlet; içeride kurulmuş devletle dışarıdaki ilişkiler dâhilinde kurulmuş devlet arasındaki olağan gerilimin yükünü aşağıdakilerin sırtına yüklemeye çalışıyorlar. İç devletin adamı olarak Gökdemir, dış devletin adamı olan Ufuk Uras, Murat Belge gibi isimlere “liberal” demenin ekmeğini yiyebileceğini düşünüyor. Oysa her iki taraf da liberal! Her iki taraf da devlete ajanlık ediyor, üç beş sermayeyle, üç beş dış ilişkiyle “kirlendikleri”ni düşündükleri burjuva devletini aklıyor, temize çıkartıyor, koruyup kolluyor.

Gökdemir’in bağlı olduğu birimden bir isim olarak Merdan Yanardağ, bugün hem cumhuriyetçilerin kazandığından, AKP’nin siyasal İslamcı çekirdeğine doğru daraldığından bahsediyor hem de adalet gibi devletin de çöktüğünü söyleyip karalar bağlıyor. Bunlar mı sosyalist, bunlar mı devrimci? Bunlar mı ezilenin-sömürülenin davasına nefer?

* * *

Gökdemir’in “büyük âlimimiz” dediği Turan Dursun nerelere bağlıydı, kimlerin adamıydı, kimse sormuyor Bir kulak misafirliğine göre, Turan Dursun, uzun süre Ankara’da Mehmet Pamak ile ev arkadaşlığı etmiş. Pamak, Türkeş’in sağ kolu, sonra 12 Eylül’ün kurduğu şehir konseylerinden birinin üyesi. Sonra “başına taş düşüyor”, birden İslamcı oluyor. Aynı evdeki iki insandan biri sola, diğeri sağa gidiyor. Pamak, bugün suya sabuna dokunmayan bir İslam’ı savunuyor. Aynı şekilde Turan Dursun da aynı şeyi söylüyor. Onun iç devlet-dış devlet arası sürtüşmede öldürülmüş olması, fikirlerini yüce ve dokunulmaz kılmıyor.

Gökdemir’in dostu, mesai arkadaşı Perinçek sayesinde yıldızı parlayan Turan Dursun da suya sabuna dokunmasın, bu dünyadan el etek çeksin, defolup gitsin, siyasetle alakası kalmasın diye İslam’a “sol”dan saldırıyor. Görevi bu.

Aynı MHP’lilerin 12 Eylül’den sonra Hizbullah içerisine gönderildiğinden de bahsediliyor. Gökdemir gibi savunduğu devlet de Kürt ve Müslüman’a karşı kurulmuş bir yapı. “Türk devrimi” dediği şeyin sonucu bu. Esasen bu isimlerin ekmek yemelerinin sebebi, bir yönüyle, İran Devrimi. Devlet, İran Devrimi’ne karşı savunma ve saldırı pozisyonu alıyor, bu pozisyon gereği, bu tür isimleri piyasaya sürüyor.

Devrimsiz devlet, devletsiz devrime savaş açarken, Dursun, Küçük, Gökdemir gibi isimler yetiştirip sahaya konuşlandırıyor. Devlet adına birileri, herkesi “kâfir” ilân ediyor, kelle alıyor. Gökdemir, o devletin adamı. Dolayısıyla, Devlet ve Devrim’in Lenin’ine düşman.

O Lenin, Gökdemir’in yüceltip sahiplendiği, tek ölçü kabul ettiği “Türk devrimi” dediği şeyle ilgili olarak şunları söylüyor:

“Koparabildiği kadar ‘parça kopartıp’ mülkünü artırmak, sömürgelerini genişletmek isteyen kapitalist güçler arasındaki rekabet, Avrupa’nın ‘koruduğu’ veya Avrupa’ya bağımlı olan uluslardaki bağımsız demokratik hareketlere yönelik korkuyla bağlantılı olarak ilerliyor. Avrupa’da tüm siyaset, bu iki sebebe, korku ve genişleme isteğine dayanıyor. Dolayısıyla Jön Türkler, mutedil ve ölçülü olmaları sebebiyle göklere çıkartılıyorlar, yani Türk devriminin övülmesinin sebebi, ondaki zayıflık, halk kitlelerini gerçek bir bağımsız eyleme yöneltmemesi, ayrıca onun Osmanlı İmparatorluğu’nda baş gösteren proleter mücadeleye düşman olması.”[3]

Gökdemir gibiler de o proleter mücadeleye karşı. Onlar, devletin ve milletin batıya ve o devrimlerin ardındaki ağalara, paşalara göre inşa edilmesine asla ses etmiyorlar. Bu kişiler, sosyalizm mücadelesini ağaların, paşaların çıkarları adına veriyorlar, bir mücadele veriyormuş gibi yapıyorlar. Sosyalizm, onlar için olmazdır, olmayacak olandır. Sadece orman yangınını söndürmek için bir süre yangın çıkartılmak zorundadır. O ağalar-paşalar, bunu iyi bilmektedirler. Devletin ve sermayenin Kürt ve Müslüman denilen düşmanlarına karşı tarif edilmiş bir sosyalizm, köledir.

* * *

Fenerbahçe şike davası ve Redhack gibi, Fethullah parmağı bulunan dosyaları Gökdemir’e kim verdi, asıl soru budur. Dış devletin solcusu olarak, Hangi sol örgütten geldiğini “rahatlıkla” söyleyebilen Ruşen Çakır, 35 senedir neden İslam’la ve siyasi mücadelesiyle uğraşmaktadır, bu görevi ona kim vermiştir?

Dış devletin solcuları ile iç devletin solcuları arasındaki ağız dalaşının komünistler açısından hiçbir değeri ve anlamı yoktur.

Kürt ve Müslüman meselesi, devletin kurucu bileşenleridir. Kadrolar, sol örgütler, hareketler, içerikleri, teoriler buna göre biçimlendirilmelidir. Bu ülkede birileri Kürt’e ve Müslüman’a göre, onlar hilafına, onlarla ilgili olarak harekete geçebilir, örgütleme faaliyeti yürütebilir. Lenin’in sözünü ettiği, yeni yeni “baş gösteren proleter hareket”e bağlı olmak, bu örgütler ve hareketler için imkânsızdır. Bağ, baştan kopmuştur.

Gökdemir’in devleti, birinci mecliste İslam ve komünizm tartışmaları yürüten Şeyh Servet gibi isimlerin sesini kesmiştir. O günleri ve isimleri araştıranların dediğine göre, bugün Şeyh Servet ve arkadaşlarının meclis kürsüsünden yaptığı konuşmaların tutanaklarını arşivlerde bulmak mümkün değildir, çünkü hepsi imha edilmiştir. Ancak Gökdemir’in vekillerinden onlara dair işitilen sözler üzerinden belirli yorumlar yapılabilmektedir. Örneğin bir vekil, “bir adam çıkmış, burada mirasın haram olduğundan, mülkiyetin ortak olması gerektiğinden söz ediyor” diye Şeyh Servet’e küfürler savurmaktadır. Servet’in sözlerinin yazılı olduğu tutanaklarsa yakılmıştır. Yakanlar, Orhan Gökdemir’in efendileridir!

Dolayısıyla Ruşen Çakır’ın “önümüzdeki dönemde Türkiye’de dinin, dindarlığın siyaseti belirleyici bir öğe olmayı sürdüreceğini sanmıyorum”[4] demesinin bir anlamı yoktur. O belirleyicilik dün de yoktu, bugün de yok, yarın da olmayacaktır. Çakır’dan Kürt meselesi ile ilgili fikir alan devlet, neyi neden yaptığının farkındadır. Solun fark etmek istemediği, bilince çıkartmak, görmek istemediği gerçekse şudur: Ruşen Çakır, Merdan Yanardağ, Orhan Gökdemir, İsmail Saymaz gibi isimlerden umulan medet, beyhudedir, nafiledir.

Çakır, sayfasında Olivier Roy röportajına yer veriyor. Roy, orada “İslam, nasıl yeryüzünün lanetlilerinin yeni ideolojisi hâline geldi?” sorusunu soruyor. Bilinmelidir ki Çakır gibi isimler, yeryüzünün lanetlilerine düşmandırlar. Onları liberal sularda boğmakla memurdurlar.

* * *

Ayet ve Slogan isimli kitap, Ruşen Çakır’a ait. Bu kitap hâlen daha önemli görülüyorsa, Çakır hâlâ dinden, İslam’dan bahsedebiliyorsa, bu ülkede siyasi anlamda din ve İslam zaten yoktur demektir.

Mahir Kaynak’ı deşifre eden bir hareket vardı geçmişte, ama bugün Küçük ve Gökdemir gibileri ifşa edecek bir hareket yoktur. Onlar, bu hareket olmasın, ortaya çıkmasın diye vardır.

Emekle, sömürüyle, zulümle ilgilenecek bir dinin olmasını istememelerinin sebebi de bu istememeyle bağlantılıdır. Onlar, “din gitsin sosyalizm gelsin” demiyorlar, her ikisine de düşmandırlar. Burjuvazinin ve devletin izin verdikleri yerlerde isim yapmak, mide doldurmak derdindedirler.

Bugün AKP de din ve İslam’ın gerçekten uzaklaşmasına, laik hücreye kapatılmasına razıdır. “Sol, AKP hapishanesinden memnundur, devlete müteşekkirdir.”[5] AKP ile Gökdemir, yan yanadır. Hocası Yalçın Küçük, bugün Yiğit Bulut ve Mehmet Ağar’la akşam yemeklerinde buluşmaktadır. Bunların istediği, sosyalizm değildir, olamaz.

Gökdemir gibilerin “tefsiri” ile bugün devletin inşa ettiği tarikatların tefsiri birdir. İkisi de Kur’an’ı hadis yorumlarına indirger, ikisi de Müslümanı hayattan, emekten, mücadeleden kopartır. İslam’ı Peygamber’in bireyselliği ve kimliğine boğabileceklerini düşünür. O’nun tarih boyunca ezilenlere bayrak olması hâline ve ihtimaline düşmandır. Yoksulun kıyam etme ihtimali karşısında tir tir titrer. Bu korku, bu ihtimal bile, onlara yeter. Ama ayet gene slogan olmayı, slogan gene ayet gibi kitleleri kuşatıp hakikate işaret etmeyi illaki bilir.

Eren Balkır
2 Mart 2019

Dipnotlar:
[1] “TKP: Baykal Partisinin Adını Değiştirmelidir”, 11 Şubat 2009, Sol.

[2] Orhan Gökdemir, "Kurtuluş Teolojisi", 2 Mart 2019, Sol.

[3] V. I. Lenin, “Events in the Balkans and in Persia”, 29 Ekim 1908, MIA.

[4] Ruşen Çakır, 10 Ocak 2019, Medyascope.

[5] Eren Balkır, “AKP Hapishanesi”, 1 Kasım 2015, İştirakî.

0 Yorum: