31 Mayıs 2023

,

Reddiye

Türk devleti, Tayyip Erdoğan’ı ve ona bağlı olarak Kılıçdaroğlu’nu memur kıldığı yönelimi terk edemez, yürüdüğü yoldan ayrılamaz. O yol, bir kez çizilmiştir. Kendi kadrolarını ve memurlarını imal ederek ilerler.

Kemal Kılıçdaroğlu, “tavşan atlet”tir. Sosyalist sol, o atletin peşinden koşmuş, ona bekçilik etmiş, bunu içine sindirebilmiştir. Dün araba farı gören tavşan gibi seçime kilitlenenlerin, bugün “Kılıçdaroğlu da seçim de yenilgi de önemli değil. Önemli olan, bizim mücadelemiz” diye yalanlar sıralamalarının bir önemi yoktur. O mücadele, boş ve değersizdir.

Bu açıdan TKP’nin açıklamalarını tersten okumak gerekmektedir. Parti “Boyun eğme” diyorsa boyun eğmiştir; “sürüden ayrıl” diyorsa, bir sürüye dâhil olmuştur; “Karamsar olma”[1] diyorsa içi kapkaradır. 

Dolayısıyla, “Bu halkın mücadelesini sandığa sıkıştırmaya çalışanlar artık sussun!” diyen TKP, susmalıdır. Kılıçdaroğlu’nu aday olsun diye aylardır onun reklâmını yapan TKP gibi yapıların, ona destek vermeyeni eleştirenlerin, CHP projesine sosyalizm mücadelesini peşkeş çekenlerin bugün ettikleri lafların bir anlamı yoktur. “Bu halkın mücadelesini sandığa sıkıştırmaya çalışanlar artık sussun!” diyen TKP, o sandığa, “utanmadan sıkılmadan” oy verdiği kişiyle birlikte gömülmüştür.

Devlet ve sermaye, ekonomi-politik, jeopolitik ve biyopolitik düzlemde girdiği yoldan geri dönemezdi. Dönmemiştir. Kapitalizm, emperyalizm ve faşizm bağlamında özne ve nesne, belirli zorunluluklar üzerinden tanımlanmıştır. Burada tarihsel olarak İngilizlerin sahip olduğu ağırlık, bölge ve ülke gerçekliğinde kendisini tekrar hissettirmiştir. Bu açıdan, Almanya dolayımıyla ABD’ye bağlı olan Millet İttifakı projesi, yenilmiştir. Almanya yenildiği için “Osmanlı” da, yani sosyalistler de yenildi sayılmalıdır.

* * *

Mevcut ekonomi-politik, jeopolitik ve biyopolitik dönüşümde eskiyle bağ muhafaza edilmelidir. İktidar dönüştürülürken muhalefet de dönüştürülür. Pürüzler alınır, çapaklar temizlenir, uygun kıvama getirilir. İktidar, kendisine göre bir muhalefet ister. Yüksel Taşkın gibilerin bir yerlerden aşırdığı “Kılıçdaroğlu Doktrini” ile dönüştürdüğü CHP, iktidarın projesidir. Bu proje kapsamında, seksenlerde Özal imajı, doksanlarda imal edilen “Cem Boyner” imajı, İsmail Cem-Hüsamettin Özkan üzerinden geleceğe taşınmış, sonrasında yerini Demirtaş’a ve Kılıçdaroğlu’na bırakmıştır.

Kılıçdaroğlu’nun sevgi pıtırcığı hâli, yaptığı kalp işareti, sınıfsaldır. Özal’ın baş üstünde birleşen elleridir. Sınıfsal politik uzlaşmanın ve teslimiyetin manifestosudur. Sosyalist hareketi bu manifestoya kul köle edenler, haindir.

Bu ihanetin izlerini seksenlerde ve doksanlarda aramak gerekmektedir. Doksanlarda, özü itibarıyla bir CHP çıktısı ve uzantısı olarak formüle edilmiş olan, devrimci bir özne olmaktan uzak duran Devyol idaresi, Boyner’de “umut patlaması” görmüştür. Bu büyülenme hâli, eski TKP'lileri de içermektedir.

Doksanların başında izinle ve talimatla hapisten salınan şefler, sosyalist hareketi “update” etmişlerdir. Aynı geleneğin bugün Kılıçdaroğlu’nda umut görmesi, gayet doğaldır. Bu sol örgütlerin şefleri, bu şeflerin sınıfsal nitelikleri ve politik yönelimleri, hiç değişmemektedir. Bunlar, her daim “proleter” olanla mücadele etmeye mecburdurlar. “Burjuvaziye haset, proletaryaya düşmanlık”, bu solcuların programlarının ana maddesidir.


Yukarıdaki dergi kapağında da görüldüğü üzere, Devyol özelinde formatlanan, programlanan sol muhalefet, aynı doksanlarda Fethullah’ı “Cumhuriyet’in şeyhülislamı”[2] olarak kucaklamaktadır. 

Söz konusu geleneğin aydınları doksanlarda “porno dergiciliğini eleştiren yazılar” yazarken, o dergileri seksenlerden itibaren bizatihi kendi yoldaşları çıkarttı, dergilerin dağıtımını ise Fethullah üstlendi. O dergiler, hep sahibinin sesini dinledi.

O gün Fethullah’ı “Cumhuriyet’in şeyhülislamı” olarak görenler, “onu yufka yürekli, tevazu sahibi ve hoşgörülü” bir kişi olarak niteleyenler, kendi istihbarat teşkilâtlarını polise teslim ettiler, Gezi’den sonra tüm istihbaratı Fethullah kaynaklarından aldılar. Bu teslimiyet, 14-28 Mayıs’ta yenilmiştir.

Devyol’a dışarıdan akıl fikir vermek için kurulan, devletin derinleriyle rabıtalı Birikim dergisi, doksanlarda “bu Müslümanları anlamak gerek” diye söze başladı, bu sözü Fethullah güzellemeleri takip etti, soluk, Abant toplantılarında alındı.

Doksanların sonunda Suriye’ye yönelik yağmanın işaretleri verildi, Ahmet Necdet Sezer dönemiyle birlikte ilk sortiler gerçekleştirildi, ardından sol ve liberal Müslüman aydınlardan müteşekkil bir heyet, (ne tesadüf ki!) sonrasında Arap Baharı’nın yaşanacağı coğrafyaya “turistik” gezi düzenledi. Bu misyonerler, ait oldukları “Doğu Konferansı” çalışması ile solu bölgesel yağma pratiğine ısındırdılar. O dönem geziye katılan Aydın Çubukçu’nun örgütü, sonrasında Suriye’ye ve Libya’ya taşınan mücahitlere övgüler dizdi. O günlerde Ömer Laçiner, Suriye gezisinde “Ali Şeriati’nin mezarını ziyaretinde vücudunun esriyip titrediğini” söylüyordu. Sol, Müslüman ile liberal arasındaki yakınlaşmadan kendisine düşen payı almak istedi.

* * *

Kıvama getirme çalışmalarının önemli bir ayağı, elbette ki Kürt hareketidir. Sovyetler’in dağıldığı koşullarda kitleye umut aşılayan gücün tasfiyesi şarttır.

Yetmişlerde Devyol, “Kürdistan’a Kemalizmle giremeyiz, özel bir Maoizm uydurmalıyız” der ve Maoizmi Kemalizmin liberal yüzüne örgütler. Çünkü örgüt şefleri başka bir şey bilmemektedir.

Doksanlarda çıkarttığı Express dergisinde yayımlanan Ertuğrul Kürkçü röportajı ve Filiz Koçali haberi, Kürt’e kıvam verme çabasının bir parçasıdır. Dergi ve yazarları, Özal’ın ağzındaki Kürt çözümünü güncelleyen Cem Boyner’i yere göğe sığdıramamaktadır. Bu solcuların desteğini alan Boyner, “Kürt sorununu sivil çözümlerle altı ayda çözme” sözü vermektedir.[3] Sol, akşam yemeği sonrası “üniter yapının savunucusu” Cem Boyner ve eşi, Asaf Savaş Akat, Ali Bayramoğlu ile birlikte halaya durmakta, sahnede “Cane Cane”yi söyleyen Cengiz Çandar’a eşlik etmektedir. Yıllar sonra aynı Koçali, parti başkanı ve HDP MYK üyesi olmuş, Kürkçü de HDP’nin başına getirilmiştir. Çandar, elindeki mikrofonla, o halayla birlikte, yıllar sonra meclise sokulmuştur.

Dergideki röportajdan, Kürkçü’nün, Kemal Derviş’in de kurucuları arasında olduğu Yeni Demokrasi Hareketi’nin reklâm çalışmalarında görevlendirildiğini anlıyoruz. Orada Boyner’in Kılıçdaroğlu gibi bir seçim işareti benimsediğinden, bu el hareketinin Kürt çocuklarına öğretilmeye çalışıldığından söz ediyor. Kürkçü, YDH’nin taşları yerli yerine oturtacağını söylüyor. “DEP’liler ve solcular, Boyner’in söylediklerine itiraz etmiyorlar. Demokratik retoriğe itiraz etmiyorlar”[4] diyor. Kürt hareketinin ve ordunun Boyner’le anlaşmasını istiyor. “Dağlı kaba Kürt”ün yontulmasını talep ediyor.

Kürkçü, röportajında ordunun belli ölçüde YDH’ye alan açtığından bahsediyor. Askerin açtığı yoldan, onun verdiği izinle ilerleyen Kürkçü, röportajın bir yerinde, HDP’ye atıfta bulunan, geleceğe yönelik bir işaret anlamında, kendi önerisini örtük olarak dillendiriyor: “Keşke YDH, DEP ile birlikte kurulsaydı!” PKK’nin taleplerinin YDH’nin iddialarıyla örtüştüğünü söyleyen Kürkçü’nün övdüğü parti, ilk girdiği seçimde ancak yüzde 0,47 oy alıp siliniyor. Mirasını sonraki girişimlere bırakıyor. Kürkçü, eskiden “milliyetçi” dediği hareketin kurduğu yeni partinin başına geçiyor. Doksanlardaki ideolojik çizgi, hiç kırılmadan, geleceğe taşınıyor.

* * *

Sol örgütlerin önemli bir bölümü, işçi-köylünün, ezilenin iradesince değil, sivil ve askeri bürokrasinin elinde oyuncak olmuş, “emir eri” hâline gelmiş kişilerce yönetiliyor. Bunların Erdoğan’a, faşizme ve zulme karşı mücadele örgütlemeleri mümkün değil.

Onlardan değil, biraz da Erdoğan’dan ve onun siyasi pratiğinden bir şeyler öğrenmek gerekiyor. AKP’nin kadro ağı, disiplinli faaliyeti, kılcallara inen çalışmaları, kitleleri seferber etme becerisi, rakiplerini içerip aşması gibi vasıfları incelenmeyi bekliyor.[5]

“Onlar, yüzde 1, biz yüzde 99’uz” lafı, Amerikalı liberal solculara ait, dolayısıyla, onlardan öğrenilenler unutulmalı. Bu açıdan, DİP’in bu nicelikçi siyaseti, onun TKH ve boykot siyasetini açıklıyor.[5] “Doktor dövme imkânı” bulduğuna sevinen emekçi kadının tepkisi, hastane emekçisi adamın seçim sonrası yaşadığı sevinç, anlaşılmayı bekliyor. Bu, %1/%99 tasnifleriyle, ilerici-gerici itişmeleriyle, “iyiler-kötüler” kavgası türünden çizgi film senaryolarıyla bilince çıkartılıp yapılabilecek bir iş değil. CHP ve Fethullah’ın herkese kabul ettirdiği gözlük de pencere de kırılıp atılmalı.

Öte yandan “Devrim yapacakken sandık müşahidi olduk” türü esprilerle geçiştirilecek bir dönemden geçilmiyor.[6] Lafa “dinci faşist iktidar” diye başlayanlar, daha çok müşahitlik yaparlar, bu görülmüyor. Solun kendinden başkasına hayrı olmayan, kendisini tatmin etmek dışında bir işe yaramayan, hayal âlemi ve fikriyatı çürümüştür, bu tespit edilmeli. Lenin öncesi Marksizm, Marx öncesi solculuk, birleşerek hâkimiyet kurmuştur, bu görülmeli.

Seksenlerden doksanlara, oradan bugüne gelen burjuva siyaset tarzı, sosyalist harekete nüfuz etmiş, onun iliklerine işlemiştir. Teori de pratik de küçük burjuvanın siyasetini anlatan “Burjuvaziye haset, proletaryaya düşmanlık” sloganının hâkimiyeti altındadır.

CHP ve Fethullah aklı birleşmiş, iç içe geçmiş, birlikte sosyalist hareketi ele geçirmiştir. Hareket, tüm teorik ve politik mevzilerini CHP’ye ve Fethullahçılara teslim etmiştir. Her türden gelişme, olay, olgu, Sedat Peker videosu veya haber, onların gözüyle okunmaktadır, asıl sorun budur. Onlar büyüdükçe, sosyalist hareket küçülmüştür. Muhtemelen onlara bahşedilen bir görev de budur.

CHP ve Fethullah, düşmanı tek kişiye, düşmanlığı tek adama indirgemiş, sınıfsal maddi gerçeklik algısı-bilgisi silinmiştir. CHP, küçük burjuvazideki “proletaryaya düşmanlığı”, Erdoğan düşmanlığına tercüme etmiş, onunla giydirmiş, “vizyonsuz, avam” görülen halka yönelik öfke, Erdoğan’da somutluk kazanmış; Fethullah, küçük burjuvazideki “burjuvaziye yönelik haset”i Erdoğan ve iktidarına yönlendirmiş, sürekli ondan pay alamadığı için hayıflananları örgütlemiş, Erdoğan yüzünden büyüyemediği, zenginleşemediği için üzülenlere seslenmiştir. Sosyalist hareket, ikisinden de uzaklaşmadan, ikisiyle dövüşmeden, iktidarla mücadele edemez, bu görülmelidir.

“Burjuvaziye haset, proletaryaya düşmanlık”, Erdoğan şahsında somutlanmış, herkes oraya kilitlenmiş, bu hasede ve düşmanlığa göre bir kitle inşa edilmiştir. Bugün bu kitledeki psikolojik yıkım, sosyalist hareketi de mahvetmektedir. Bu küçük burjuva teori ve politika, iktidarın inşa ettiği bir şeydir, onunla mücadele edilmelidir.

Sosyalist hareketteki sınıftan, devrimden ve iktidardan kaçan hâl, kıyasıya eleştirilmelidir. Burjuva partisine akıl fikir verenlerin, seçim süresinde kahinlik yapanların yenilmiş olmaları, hayırlıdır ve ümit vericidir.

Eren Balkır
30 Mayıs 2023

Dipnotlar:
[1] “TKP’den Seçim Açıklaması”, 28 Mayıs 2023, Sol.

[2] “İkinci Cumhuriyetin Şeyhülislamı”, 28 Ocak 1995, Express, s. 8. 1+1.

[3] Filiz Koçali, “Alkışlar ‘Dağ’a, Oylar Boyner’e”, 28 Ocak 1995, Express, s. 2. 1+1.

[4] Ertuğrul Kürkçü, “YDH Bölgede Birinci Parti Olabilir”, 28 Ocak 1995, Express, s. 4. 1+1.

[5] @anten, “AKP Nasıl Bu Kadar Oy Aldı?”, 16 Mayıs 2023, JustPaste.

[6] Devrimci İşçi Partisi, 28 Mayıs 2023, Twitter.

[7] “Devrim Yapacaktık, Sandık Müşahidi Olduk”, 24 Mayıs 2023, Mücadelebirliği.

0 Yorum: