10 Ağustos 2016

,

Kıtmir


Burjuva siyaset açısından ideolojik âlemde mevzi, akademiden medyaya doğru kayıyor. Ol sebeple akademi, medyatik hatta geriliyor. “Marksist akademisyen” dedikleri kişilerin Marksizme ve Marksist teoriye tek bir katkıları yok. Uluslararası planda sözü geçen, ciddiye alınan tek bir isme rastlanmıyor. Bölgeye ve ülkeye dair analizler konusunda Türkiye dışındaki aydınların daha çalışkan oldukları açık. Ülkedekiler de sadece onlardan beslenebiliyorlar. Bunlar, ancak maaş saymayı biliyorlar ve sadece gündelik varlıklarını, kişisel vasıflarını önemsiyorlar.

Bu akademi alanını hüküm altında tutan ana dinamikse Birikim. Muhsin Kızılkaya’nın “beni AKP’ye örgütledi” dediği Birikim’in bir eli Abant toplantılarında, bir eli Cemaat kanallarında. Ve tüm sol akademisyenler, orada imzası görünsün diye çabalıyorlar. Birikimi tasfiye etmeye ahdetmiş bir çete olarak Birikim, bu akademisyenlerin tecimsel kapısı oluveriyor. Halis emellerle yola çıkan dergi faaliyetleri bile kendisine gerekli çıta olarak Birikim’i alıyorlar. Bu tuzağa dikkat etmek gerekiyor. Herkes, bu şarampolden yuvarlanıyor. Davutoğlu akademisyenlere zam verdiğinde, o radikal muhalif akademisyenlerin internet âleminde kedi-bebek videolarına ricat etmelerinin sebebi burada. “Kitabım çıksın, imzam yaldızlansın” diye örgütlenilen Birikimciliğin bir geleceği yok. Birikimcilik, devletin aydın kesimini serin sularda boğma operasyonunun adı.

Bu operasyona bilerek ya da bilmeyerek alet olan âlimler, devletin ve burjuvazinin savunma hattında duracak isimleri, bu isimlerin zihnini tayin etmeye çalışıyorlar. AKP’yi fırsat belleyip “burjuvazinin, kapitalizmin birikimini sahiplenmek”ten bahsediyorlar. Mekânlar ortaklaşınca zihin de birleşiyor.

Mustafa Koç’a taziye kaleme alan Taner Timur, 15 Temmuz sonrası şunları söylüyor:

“Peki ya Erdoğan, diyeceksiniz? O da kandırılmadı mı? Üstelik iktidar olarak bu Çete’ye ‘ne istedilerse’ vermedi mi? Doğru, ama o hiç olmazsa üç yıldır ayıldı; pisliği temizleyip duruyor.”[1]

Yazının sonunda da “Yarın Yenikapı’ya!” çağrısı yapıyor. Akademinin düzeyi bu.

Eski Cemaatçiler, bir “metafizik gerilim”den söz ediyorlar. Tersten, bu ifade, devletin kendisine itiraz edecek öfkenin içe doğru örgütlenmesi olarak okunabilir. “Küfür” düzeninde yaşama imkânlarını, günahlarını, vebalini Fethullah üstleniyor. O, “Kıtmir” olarak, söz konusu gerilimi örgütsel bir katalizöre çeviriyor. Bu milletin başka kıtmirlere ihtiyacı bulunmuyor. Metafizik âlemi de kendisine örgütlemeyi bilen devlete yeni kullar üretmemek gerekiyor.

TKP’de Gezi sonrası yaşanan gerilim, “Fethullah’ın borusunu öttürecek miyiz, öttürmeyecek miyiz?” meselesiyle alakalıydı. O örgütsel katalizör, birçoklarına cazip geldi. Bugün “öttürelim” diyenler, 15 Temmuz’daki tepkiyi “karşı-devrimcilik” olarak niteliyorlar[2], yani bu anlamda darbenin bir “devrim” olduğunu düşünüyorlar. Üstatları ise hâlâ CHP tabanını örgütleme hayalleri görüyor.[3] Dönüştürmeden, hazırlop, kısa günün kârı denilerek yürütülen bir ideolojik çalışma, herkesin sağa örgütlenmesi ile sonuçlanıyor. Çünkü CHP, sosyalistlerin “40 yıllık” değil, 93 yıllık meşgalesi. Ve bu meşgale, her daim sınıf mücadelesinden azade bir faaliyet olarak yürütüldü.

Fethullah’taki “metafizik gerilim” politikası bu solcularda da var. Gündelik hayatta her türlü küçük burjuvalığın, burjuva hayat tarzının gizlenmesini sağlayan bir pratik, örgütler ve şefleriyle kurulan ilişkide de mevcut. Yani alt ve ara kadrolar, bu zımni anlaşma dâhilinde, verili sömürü-zulüm düzenine uyumlu bir hayat yaşayabiliyorlar. Kur’an’ın karşısına sol diye bir şeyi çıkartıyorlar, oraya kazık çakıyorlar, herkesin onun etrafında dönmesini istiyorlar. Çünkü sol, ya burjuva dininin ya da devlet dininin kılıfı. O yüzden Kur’an’la boğuşuyorlar. Kur’an’ın, Kur’an şahsında, yoksul ezilen kitlelerin burjuvaziyi ve devleti karşıya atmasına; kendi solculuklarının eleştirilmesine asla izin vermiyorlar.

Sol-sağ ayrımına abananların alt-üst ayrımını örtbas ettiğini görmek gerek. AKP’ye karşı bir tür solculuk vazedenlerin, bu ayrımı her daim sumen altı etmeleri zorunlu. Bunlar, devletin ve burjuvazinin savunma hattına adlarını yazdırmak istiyorlar. Her zaman işe yaramaz, ama vazgeçilmez olma arzusundalar!

Alt-üst ayrımını, gerilimini örtbas edenler, yücedeki örgüt şefleri. Onlar, toprak ayaklarının altından her kaydığında, buna sebep olan gerilimi egemenler lehine gizleme yoluna gidiyorlar. Ve hep CHP sahiline çekiliyorlar. Orada muhalif, delişmen bir tip olarak hikâyeye dâhil oluyorlar. Onlarda Marx ve Lenin’in her daim sola saldırdığı, “ben solcuyum” dediğine tanık olunmadığı gerçeğine ilişkin tek bir lafa rastlamak mümkün değil.

Dolayısıyla, sahnede “Ben Marksistim deyince Dühringci olmaktan çıktığını sananlar derneği” ile “Ben Marksistim deyince Kautskici olmaktan çıktığını sananlar derneği” arasında bir kavuklu-pişekâr atışması söz konusu. Bunlar, oyunda kalmak istiyorlar ve “savunma hattı konusunda bana muhtaçsın” mesajı gönderiyorlar sağa-sola. Devlet, burjuvazi ve emperyalizm iç içe ve sağ da sol da onların sağı solu.

Ortada örgüt ya da parti yok, dernekler var. Bu dernekler, CHP tabanına göz dikmişler. Hepsi de bir ağızdan Atatürk’ün İnönü’ye yazdığı mektubu paylaşıyorlar. Oysa Halk TV, aylardır en basit belgeselde bile İnönü’ye açıktan giydiriyor. Kemalizmin bütün günahını, suçunu İnönü’ye yükleme derdinde olan AKP’nin yanına hizalanılıyor. “Derin devlet” Fethullah’la; “sığ devlet” İnönü ile arınmak istiyor. Bu sayede en sosyalist bile “tek yol devrim” sloganını terk edip, “tek yol aslanlı yol” sloganına geri çekiliyor. Lafız değil, pratik önemli.

TV kanallarına çıkan paşalar da zaten Avrasya hattına girilmediğinden, sadece ülkenin bölge bağlamındaki hareket planını genişletmesinden söz ediyorlar. Buna destek de soldan geliyor: “Rusya, Batı’nın alternatifi görülmemeli, AB’den çıkmak, NATO’dan ayrılmak ilerleme sağlamaz.” uyarısı yapılıyor.[4] Tüm alttakilere, ezilenlere “bu yüksek siyaset taklalarına biat et” deniliyor.

Alt-üst ayrımını, gerilimini görmezden gelenlerin solculuğunu son üç yıldır Fethullahçılar örgütledi. Bunlar hâlâ fotomontajla, Tayyip’in başını Putin önünde eğdiğini göstermeye çalışıyorlar. Dünün Putincileri, bugünkü taklalarının hesabını vermiyor. Tayyip ve İslamcılık edebiyatı ile devletin hamleleri, burjuvazinin seyri, emperyalizmin mevzileri karartılıyor. Her şey Tayyip’in şahsiliğine, İslam şahsi ideolojik yüke indirgeniyor.

Tayyip, Fethullah’ın “metafizik gerilim”ini kendisine örgütlüyor. Bunun şahsi ikbal ve gelecekle alakalı olduğunu düşünmek yanıltıcı. O, devlet ne diyorsa, onu yapıyor. Orta sınıf, küçük burjuva güdüler, onun dolayımıyla devlete örgütleniyor. Ona itiraz edenler, sadece şahıs görüyorlar, çünkü bu güdüleri bizzat kendileri örgütlemek istiyorlar. Mülkiyet baki olduğu için bu tip kişiler, sadece aynı düzlemde rekabet edebiliyorlar. Tayyip’te kendilerinden çok şey gördükleri kesin.

Bugün TV kanallarında, otobüslerde, trenlerde göze sokulan “komik videolar”da küçük insanların büyük olma arzularıyla, “büyük, yetenekli insanlar”ın üstünlüklerine dair hikâyeler boca ediliyor. Solcuların kaleme aldıkları mizah programlarında seyirciye küçük insanlarla alay etmek öğretiliyor. İdeoloji ve dil, buradan örgütleniyor. Cahil Müslüman halk, bu sayede aşağılanıyor. Kimi Müslümanlara akıllı (küçük) burjuvalar olmak öğretiliyor. AKP, emekçi direncini toprağa gömmek için var. Onun kontrol altına alınması için uğraşan Fethullahçılar herkese AKP’yi aşağılamayı öğretiyor, kendisini ve liberal kurgusunu yüceltiyorlar.

Sap saman ayrılmıyor, çünkü Fethullah, AKP karşıtı emekçi direncini de örgütlemek istiyor. Darbe teşebbüsüne karşı itirazı “karşı-devrimci” görenler, bunu asla anlamıyorlar. Fethullah, “kıtmir”, yani günahı üstlenmiş kişi olarak, orta sınıfa sesleniyor. Sola bu yüzden sıcak geliyor. Tayyip’in seslendiği alttakiler, mazlumlar, yoksul emekçiler, kimsenin gündeminde değil. İnternet âleminde bunları aşağılamak, alaya almak, küçümsemek öğretiliyor.

Devletin boşluk kabul etmesi mümkün değil. AKP yüzünden devletin zarar gördüğünü söyleyen bir solculuğun tartışılması zorunlu. Bu açıdan AKP devlet dairesindedir, Cemaat kadar. AKP’ye vurup o devleti paranteze, cebe, çantaya atmak çıkışsız. Devlete karşı devrimci bir hattı örgütlemeyi göze alamayanlar, devletin savunma hattına örgütlenmeyi tercih etmişlerdir. Emekçiler açısından bu iradenin bu topraklarda bir geleceği yok.

Eren Balkır
10 Ağustos 2016

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Faş”, 24 Ocak 2016, İştirakî.

[2] Ebru Pektaş, “Solcular Lütfen Utanır mısınız?”, 9 Ağustos 2016, İleri.

[3] Metin Çulhaoğlu, “CHP’nin Dört Hali” 9 Ağustos 2016, İleri.

[4] Hüseyin Hayatsever, “HDP’li Bilgen”, 23 Temmuz 2016, Sputnik.

0 Yorum: