Burjuva siyaset açısından ideolojik âlemde mevzi,
akademiden medyaya doğru kayıyor. Ol sebeple akademi, medyatik hatta geriliyor.
“Marksist akademisyen” dedikleri kişilerin Marksizme ve Marksist teoriye tek
bir katkıları yok. Uluslararası planda sözü geçen, ciddiye alınan tek bir isme
rastlanmıyor. Bölgeye ve ülkeye dair analizler konusunda Türkiye dışındaki
aydınların daha çalışkan oldukları açık. Ülkedekiler de sadece onlardan
beslenebiliyorlar. Bunlar, ancak maaş saymayı biliyorlar ve sadece gündelik
varlıklarını, kişisel vasıflarını önemsiyorlar.
Bu akademi alanını hüküm altında tutan ana dinamikse Birikim.
Muhsin Kızılkaya’nın “beni AKP’ye örgütledi” dediği Birikim’in bir eli
Abant toplantılarında, bir eli Cemaat kanallarında. Ve tüm sol akademisyenler,
orada imzası görünsün diye çabalıyorlar. Birikimi tasfiye etmeye ahdetmiş bir
çete olarak Birikim, bu akademisyenlerin tecimsel kapısı oluveriyor.
Halis emellerle yola çıkan dergi faaliyetleri bile kendisine gerekli çıta
olarak Birikim’i alıyorlar. Bu tuzağa dikkat etmek gerekiyor. Herkes, bu
şarampolden yuvarlanıyor. Davutoğlu akademisyenlere zam verdiğinde, o radikal
muhalif akademisyenlerin internet âleminde kedi-bebek videolarına ricat
etmelerinin sebebi burada. “Kitabım çıksın, imzam yaldızlansın” diye
örgütlenilen Birikimciliğin bir geleceği yok. Birikimcilik, devletin aydın kesimini
serin sularda boğma operasyonunun adı.
Bu operasyona bilerek ya da bilmeyerek alet olan âlimler,
devletin ve burjuvazinin savunma hattında duracak isimleri, bu isimlerin
zihnini tayin etmeye çalışıyorlar. AKP’yi fırsat belleyip “burjuvazinin,
kapitalizmin birikimini sahiplenmek”ten bahsediyorlar. Mekânlar ortaklaşınca
zihin de birleşiyor.
Mustafa Koç’a taziye kaleme alan Taner Timur, 15
Temmuz sonrası şunları söylüyor:
“Peki
ya Erdoğan, diyeceksiniz? O da kandırılmadı mı? Üstelik iktidar olarak bu
Çete’ye ‘ne istedilerse’ vermedi mi? Doğru, ama o hiç olmazsa üç yıldır ayıldı;
pisliği temizleyip duruyor.”[1]
Yazının sonunda da “Yarın Yenikapı’ya!” çağrısı
yapıyor. Akademinin düzeyi bu.
Eski Cemaatçiler, bir “metafizik gerilim”den söz
ediyorlar. Tersten, bu ifade, devletin kendisine itiraz edecek öfkenin içe
doğru örgütlenmesi olarak okunabilir. “Küfür” düzeninde yaşama imkânlarını,
günahlarını, vebalini Fethullah üstleniyor. O, “Kıtmir” olarak, söz konusu
gerilimi örgütsel bir katalizöre çeviriyor. Bu milletin başka kıtmirlere
ihtiyacı bulunmuyor. Metafizik âlemi de kendisine örgütlemeyi bilen devlete
yeni kullar üretmemek gerekiyor.
TKP’de Gezi sonrası yaşanan gerilim, “Fethullah’ın
borusunu öttürecek miyiz, öttürmeyecek miyiz?” meselesiyle alakalıydı. O
örgütsel katalizör, birçoklarına cazip geldi. Bugün “öttürelim” diyenler, 15
Temmuz’daki tepkiyi “karşı-devrimcilik” olarak niteliyorlar[2], yani bu anlamda
darbenin bir “devrim” olduğunu düşünüyorlar. Üstatları ise hâlâ CHP tabanını
örgütleme hayalleri görüyor.[3] Dönüştürmeden, hazırlop, kısa günün kârı
denilerek yürütülen bir ideolojik çalışma, herkesin sağa örgütlenmesi ile
sonuçlanıyor. Çünkü CHP, sosyalistlerin “40 yıllık” değil, 93 yıllık meşgalesi.
Ve bu meşgale, her daim sınıf mücadelesinden azade bir faaliyet olarak
yürütüldü.
Fethullah’taki “metafizik gerilim” politikası bu
solcularda da var. Gündelik hayatta her türlü küçük burjuvalığın, burjuva hayat
tarzının gizlenmesini sağlayan bir pratik, örgütler ve şefleriyle kurulan
ilişkide de mevcut. Yani alt ve ara kadrolar, bu zımni anlaşma dâhilinde,
verili sömürü-zulüm düzenine uyumlu bir hayat yaşayabiliyorlar. Kur’an’ın
karşısına sol diye bir şeyi çıkartıyorlar, oraya kazık çakıyorlar, herkesin
onun etrafında dönmesini istiyorlar. Çünkü sol, ya burjuva dininin ya da devlet
dininin kılıfı. O yüzden Kur’an’la boğuşuyorlar. Kur’an’ın, Kur’an şahsında,
yoksul ezilen kitlelerin burjuvaziyi ve devleti karşıya atmasına; kendi
solculuklarının eleştirilmesine asla izin vermiyorlar.
Sol-sağ ayrımına abananların alt-üst ayrımını örtbas
ettiğini görmek gerek. AKP’ye karşı bir tür solculuk vazedenlerin, bu ayrımı
her daim sumen altı etmeleri zorunlu. Bunlar, devletin ve burjuvazinin savunma
hattına adlarını yazdırmak istiyorlar. Her zaman işe yaramaz, ama vazgeçilmez
olma arzusundalar!
Alt-üst ayrımını, gerilimini örtbas edenler, yücedeki
örgüt şefleri. Onlar, toprak ayaklarının altından her kaydığında, buna sebep
olan gerilimi egemenler lehine gizleme yoluna gidiyorlar. Ve hep CHP sahiline
çekiliyorlar. Orada muhalif, delişmen bir tip olarak hikâyeye dâhil oluyorlar.
Onlarda Marx ve Lenin’in her daim sola saldırdığı, “ben solcuyum” dediğine
tanık olunmadığı gerçeğine ilişkin tek bir lafa rastlamak mümkün değil.
Dolayısıyla, sahnede “Ben Marksistim deyince Dühringci
olmaktan çıktığını sananlar derneği” ile “Ben Marksistim deyince Kautskici
olmaktan çıktığını sananlar derneği” arasında bir kavuklu-pişekâr atışması söz
konusu. Bunlar, oyunda kalmak istiyorlar ve “savunma hattı konusunda bana
muhtaçsın” mesajı gönderiyorlar sağa-sola. Devlet, burjuvazi ve emperyalizm iç
içe ve sağ da sol da onların sağı solu.
Ortada örgüt ya da parti yok, dernekler var. Bu
dernekler, CHP tabanına göz dikmişler. Hepsi de bir ağızdan Atatürk’ün İnönü’ye
yazdığı mektubu paylaşıyorlar. Oysa Halk TV, aylardır en basit belgeselde bile
İnönü’ye açıktan giydiriyor. Kemalizmin bütün günahını, suçunu İnönü’ye yükleme
derdinde olan AKP’nin yanına hizalanılıyor. “Derin devlet” Fethullah’la; “sığ
devlet” İnönü ile arınmak istiyor. Bu sayede en sosyalist bile “tek yol devrim”
sloganını terk edip, “tek yol aslanlı yol” sloganına geri çekiliyor. Lafız
değil, pratik önemli.
TV kanallarına çıkan paşalar da zaten Avrasya hattına
girilmediğinden, sadece ülkenin bölge bağlamındaki hareket planını
genişletmesinden söz ediyorlar. Buna destek de soldan geliyor: “Rusya, Batı’nın
alternatifi görülmemeli, AB’den çıkmak, NATO’dan ayrılmak ilerleme sağlamaz.”
uyarısı yapılıyor.[4] Tüm alttakilere, ezilenlere “bu yüksek siyaset
taklalarına biat et” deniliyor.
Alt-üst ayrımını, gerilimini görmezden gelenlerin
solculuğunu son üç yıldır Fethullahçılar örgütledi. Bunlar hâlâ fotomontajla,
Tayyip’in başını Putin önünde eğdiğini göstermeye çalışıyorlar. Dünün
Putincileri, bugünkü taklalarının hesabını vermiyor. Tayyip ve İslamcılık
edebiyatı ile devletin hamleleri, burjuvazinin seyri, emperyalizmin mevzileri
karartılıyor. Her şey Tayyip’in şahsiliğine, İslam şahsi ideolojik yüke
indirgeniyor.
Tayyip, Fethullah’ın “metafizik gerilim”ini kendisine
örgütlüyor. Bunun şahsi ikbal ve gelecekle alakalı olduğunu düşünmek yanıltıcı.
O, devlet ne diyorsa, onu yapıyor. Orta sınıf, küçük burjuva güdüler, onun
dolayımıyla devlete örgütleniyor. Ona itiraz edenler, sadece şahıs görüyorlar,
çünkü bu güdüleri bizzat kendileri örgütlemek istiyorlar. Mülkiyet baki olduğu
için bu tip kişiler, sadece aynı düzlemde rekabet edebiliyorlar. Tayyip’te
kendilerinden çok şey gördükleri kesin.
Bugün TV kanallarında, otobüslerde, trenlerde göze
sokulan “komik videolar”da küçük insanların büyük olma arzularıyla, “büyük,
yetenekli insanlar”ın üstünlüklerine dair hikâyeler boca ediliyor. Solcuların
kaleme aldıkları mizah programlarında seyirciye küçük insanlarla alay etmek
öğretiliyor. İdeoloji ve dil, buradan örgütleniyor. Cahil Müslüman halk, bu
sayede aşağılanıyor. Kimi Müslümanlara akıllı (küçük) burjuvalar olmak
öğretiliyor. AKP, emekçi direncini toprağa gömmek için var. Onun kontrol altına
alınması için uğraşan Fethullahçılar herkese AKP’yi aşağılamayı öğretiyor,
kendisini ve liberal kurgusunu yüceltiyorlar.
Sap saman ayrılmıyor, çünkü Fethullah, AKP karşıtı
emekçi direncini de örgütlemek istiyor. Darbe teşebbüsüne karşı itirazı
“karşı-devrimci” görenler, bunu asla anlamıyorlar. Fethullah, “kıtmir”, yani
günahı üstlenmiş kişi olarak, orta sınıfa sesleniyor. Sola bu yüzden sıcak
geliyor. Tayyip’in seslendiği alttakiler, mazlumlar, yoksul emekçiler, kimsenin
gündeminde değil. İnternet âleminde bunları aşağılamak, alaya almak, küçümsemek
öğretiliyor.
Devletin boşluk kabul etmesi mümkün değil. AKP
yüzünden devletin zarar gördüğünü söyleyen bir solculuğun tartışılması zorunlu.
Bu açıdan AKP devlet dairesindedir, Cemaat kadar. AKP’ye vurup o devleti
paranteze, cebe, çantaya atmak çıkışsız. Devlete karşı devrimci bir hattı
örgütlemeyi göze alamayanlar, devletin savunma hattına örgütlenmeyi tercih
etmişlerdir. Emekçiler açısından bu iradenin bu topraklarda bir geleceği yok.
Eren Balkır
10 Ağustos 2016
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Faş”, 24 Ocak 2016, İştirakî.
[2] Ebru Pektaş, “Solcular Lütfen Utanır mısınız?”, 9
Ağustos 2016, İleri.
[3] Metin Çulhaoğlu, “CHP’nin Dört Hali” 9 Ağustos
2016, İleri.
[4] Hüseyin Hayatsever, “HDP’li Bilgen”, 23 Temmuz
2016, Sputnik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder