Pages

09 Ağustos 2016

Ortaoyunu


Avrupa’da kimi Neonazi grupları, kadını aşağılık bir varlık gördükleri ve böylesi bir varlıkla yan yana olmak istemediklerinden, kendi içlerinde eşcinselliğe alan açıyorlar. Kendilerini “üstinsan” olarak görenlerin bu refleksine doğasevicilik ve hayvansevicilik gibi akımlar dâhilinde de rastlanıyor. İdeolojisi buralardan beslenen kimi solcuların İslam’a ve İslamcılığa düşman kesilmesi, gayet doğal bir gelişme. Onlar da “üstinsan” olmakla, her tür ideolojiyle yüklenmiş insanı “aşağılık” kabul ediyorlar. Doğa, hayvan, kadın vs. bu aşağılama pratiği için bir araç olarak kullanılıyor. İslam’ı ve Müslüman’ı aşağılamayı Pentagon, CIA ve NATO’dan öğreniyor.

Bu aşağılama pratiğinin bir tezahürü de Şırnak’ta çadırlarda kalan kadınlar için düzenlenen “iç çamaşırı” kampanyası. Kendilerini sadece düşünen birer klitoris-vajina olarak gören kimi feministler (bu örnek dâhilinde İstanbul Feminist Kolektifi) aşağılayıcı bir dil ve yöntemle Kürd kadınına bu şekilde düşünmeyi öğütlüyor, ötesine tahammül edemiyor, Kürd kadınını maruz kaldığı zulümden ve o zulmün toplumsal-tarihsel niteliğinden soyutlayıp soyut, yüce bir “Kadın”a kapatıyor. Bu “Kadın”, burjuva “Birey” mitinin başka bir tezahürü. O “Kadın-Birey”, kontrgerilla talimnamelerinin yeni maddesi.

Bu mite tapan feministler, bir Kürd’ün tepkisinde dile geldiği biçimiyle, “Hababam Sınıfı” filminde doğuya erotik film afişi gönderenlerin, Van depreminde kullanılmış sutyen postalayanların yanına düşüyor. Dolayısıyla, aşağıdaki resimde görüldüğü üzere, bunların Şengal’deki Ezidî kadınlarla kurduğu ilişkinin mesafesi “Senegal” kadar olabiliyor. Bilinçaltı dışa vuruyor, Afrika’ya akın eden Avrupalı misyonerlerin zihni Kürd’e dayatılıyor. Kürd, Kürd olmanın çapaklarından arındırılmak isteniyor. O misyonerler bunu emrediyorlar. Herkesi efendilerinin tahtları önünde diz çökmeye çağırıyorlar.

* * *

Bugün gelinen noktada sol-sosyalist çevreler, mevcut koşullar üzerinden, tüm iddialarından vazgeçmiş durumdalar. Hepsi, düne kadar eleştirdikleri ulusalcıların, CHP’lilerin, cumhuriyetçilerin, en iyi hâliyle liberal demokratların hattına gerilediler.

“Kamusal vicdanı” anımsatan Yasin Durak da bu geri dili kuşanmanın ekmeğine sürdüğü yağı artıracağını düşünüyor.[1] AKP ve IŞİD bahanesiyle herkes, bir tür sosyal demokraside ve liberalizmde ikbal görüyor. Siyaset, açılan yuvalara, çatlaklara yerleşmeye indirgeniyor.

İslamcılık geleneğinde bir çatlak anlamına gelen ve “sınırsız, sınıfsız İslam toplumu” diyen Metin Yüksel, bu ikbal düşkünlerince eziliyor, bastırılıyor. İslam konusunda Batılı oryantalistler kadar cahil olan kimi solcular, faaliyetleriyle o batının devletine hizmetkâr oluyorlar.

Yasin Durak, “Fethullahçılık İslamcılığın Dik Alasıdır" derken[2] Kemalist efendilerini, ekmeğini yediği müesses nizamı aklama yoluna gidiyor. Durak’ın tespiti doğru ise, Fethullah muhbirlerinin-itirafçılarının ifadesiyle, Cemaat’in kuruluşuna tanıklık eden Vehbi Koç, MİT müsteşarı Fuat Doğu, CIA vs. de İslamcı. Durak, özünde iktidarın ele geçirilmesi konusunda devletin sergilediği dirence ortak oluyor. Devletin köklerinde varolduğunu zannettiği “solculuğa” sarılıyor, herkesi o köklerden beslenmeye davet ediyor.

Bu anlamda Birgün gazetesi ve Durak, mevcut durumu fırsata çevirmek adına, CHP’ci bir tür solculuğa alan açmaya çalışıyor. O solculuk, CHP kuyruğunda Taksim’e koşuyor. Kılıçdaroğlu, Tayyip’in yanına koşunca arabeske bağlayıp sevgiliye ucu yanık bir mektup yazıyor.[3]

Şimdilerde Cemaat üzerinden AKP’ye vuranların, özellikle son üç yıldır Cemaat’i neden siyaset ve istihbarat kaynağı olarak gördüklerinin hesabını vermeleri gerekiyor. Hâlâ, utanmadan “Haziran Türkiyesi”nden bahsediyorlar.[4] Oysa üç kuruşluk politik çıkarlar için Gezi’yi ve Haziran’ı iğdiş edenler, kendileri. Önce seçim, ardından Fethullah rüzgârıyla yelkenlerini şişirmek isteyenler, “yoğurdum kara” bile demiyorlar.

Kaleme aldıkları bildiride CHP’ye değil, Kılıçdaroğlu’na vuruyorlar. Haziran meclislerine örgütleyecekleri CHP’lilerin olduğunu düşünüyorlar, ama bir yandan da seksen sonrasında CHP’nin içine yolladıkları kadroları eliyle CHP batağına çekiliyorlar.

* * *

Bugün Cemaat muhbirleri, meseleyi özel bir şahsın kendinden menkul bir cürmüne indirgiyorlar, görevleri bu. Misal, Fethullah’ın Özal’ı, Demirel’i ve Tayyip’i kıskandığından bahsediyorlar. Oysa Fethullah, devlet tarafından, hükümet partilerinin kontrol ve disiplin altında tutulması için kullanılan bir aparat. O devlet, emperyalistlerle kol kola olan ittihatçı subaylar kadar, o emperyalistlerin iç ve dış ajanları ile faaliyet imkânı buluyor. O hâlde Fethullah’ta İslam görüp kaşınanlar, ondaki devleti ve iç emperyalizmi gizlemiş oluyorlar, görevleri bu.

Grup toplantısında Selahattin Demirtaş ise tipik bir CHP’li gibi konuşuyor. “AKP, nitelikli, yetişmiş eleman ihtiyacı sebebiyle Fethullah’ın önünü açtı. Amaç, dini muhafazakâr kesimin devleti ele geçirmesini sağlamaktı” diyor Demirtaş. Bu hamle ve devamında Taksim Manifestosu’na nazire olarak kaleme alınıp ilân edilen “12 Maddelik Yol Haritası”, yeniden inşa edildiği söylenen devletin bu inşa sürecine eklemlenme iradesinin somut ifadesi.[5]

ÖDP’nin başını çektiği Birleşik Haziran Hareketi CHP, HDP ise AKP kanalından bu sürecin parçası olmak istiyor. “Bizi saraya ve Yenikapı’ya neden çağırmadınız?” diye feveran edenler, şimdilerde “biz zaten gelmezdik” diyorlar. Başka şeylerde değil yalanda mahirleşiyorlar.

Demirtaş konuşmasında, “Fethullah’la birlikte görülmeyen herkesi itibarsızlaştırdınız, Fethullah’la ilişkisi olmayan tek parti HDP’dir” diyor, bu mevzu Diyarbekir belediyesindeki Ekrem Dumanlı görüşmesini, yapılan “nezaket ziyareti”ni, İmralı’dan iletilen “Fethullah’a selam söyleyin” mesajını ya da seçimlerdeki Cemaat desteğini de içeriyor mu, merak konusu.[6]

Özetle, HDP ve Haziran, batan gemi olarak CHP’yi yağmalamak derdinde, ama kimse ol ganimeti nereye, hangi limana götürecek, onu söylemiyor. Cümlesi de avama güzel masallar anlatmakla meşgul.

Burada Demirtaş, devleti her elmalı şekere kanıp istenilen yere götürülen “saf bir çocuk” olarak görüyor. Tipik CHP’li bir siyasetçi olarak konuşup CHP tabanını avlayabileceğini düşünüyor. “Saf çocuk” gördüğü devlete böylelikle sahip çıkıyor. Onun anasına-babasına mesaj göndermiş oluyor. Çelişkili bir ifadeyle, devleti ele geçirmekle suçladığı Cemaat’in ve AKP’nin karşısına “devleti yeniden organize edelim” diyerek çıkıyor. Ülke yönetiminde sahip oldukları konum ile bu noktada rol kapmak istediğini söylüyor.

Alper Taş ise aynı telden, “Türkiye’yi kurmak”tan söz ediyor.[7] Rol paylaşımı bu minvalde. HBDH ise “krizin kaosa sürüklendiğini”, “ülkeyi ve toplumu kaostan kendisinin çıkartabileceğini” söylüyor. Bu laf, krizi derinleştirip devrim yapmakla yükümlü bir örgütün ağzından çıkıyor.

Mizahî dile geri döndüğüne göre, Demirtaş sinyali almış görünüyor. Yenikapı’ya çağrılmama, fotoğraflarda yer almama meselesi, HDP’nin ifa ettiği ve etmeyi sürdüreceği misyon ile ilgili. O “saf çocuk” görülen devlet, olsa olsa, filmlerdeki içine şeytan kaçmış “çocuk”. Oyunu bitmemiş, bitmeyecektir.

* * *

Eskiden kıt da olsa rastladığımız devlet analizlerinin bugün devre dışı kalmasının sebebi, herkesin oynanan bu ortaoyununun seyircisi olmasıdır.

Ele geçirilecek bir mevki olarak saf, temiz ve ari görülen/gösterilen devletin perde gerisinde neler yaptığı, o yapılanların kapitalizmle ve emperyalizmle bağları, kimseyi ilgilendirmemektedir. Sahnede görülen atışmalarla oyalanmak yeterli, o devlete işmar etmekse tek çözümdür. Dolayısıyla kimse, o devletin sınıfsal niteliğine, tarihsel konumuna, toplumsal hareket planına tek laf etmemektedir.

Siyaset, devlet katında, demokrasi kılıfı altında işleyen bir pratiğe indirgenmiştir. Her türlü teorik-ideolojik tespit-değerlendirme, o devleti aklama amaçlıdır. Çünkü herkes bir biçimde, ülkenin kurucu iradesindeki teorik-ideolojik donanım ve içerikten memnundur. Kendilerini üstün kıldığını düşündükleri her şeyi ona borçlu olduğunu düşünmektedir.

Şezlongda yatan da tankın önüne yatan da mevcut durumunun üstünlükçü yanını borçlu olduğu gücün önünde diz çöktürülmektedir. O güce karşı kudret devşireceğimiz yerler, ortaoyununda rol alanların, almak isteyenlerin durduğu yerler değildir.

Eren Balkır
9 Ağustos 2016

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Satiriasis”, 14 Şubat 2016, İştirakî.

[2] Yasin Durak, “Fethullahçılık İslamcılığın Dik Alasıdır!”, 9 Ağustos 2016, Birgün.

[3] Haziran, “Kılıçdaroğlu Bilmeli ki”, 5 Ağustos 2016, Birgün.

[4] Alper Taş, “Haziran Ülkesini Kurmalıyız”, 6 Ağustos 2016, Muhalefet.

[5] “HDP’nin Demokratikleşme İçin 12 Maddelik Yol Haritası”, 9 Ağustos 2016, ANF.

[6] “Kışanak’tan Açıklama”, 30 Nisan 2015, Cumhuriyet.

[7] Alper Taş, Muhalefet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder