Avrupa’da kimi Neonazi grupları, kadını aşağılık bir
varlık gördükleri ve böylesi bir varlıkla yan yana olmak istemediklerinden,
kendi içlerinde eşcinselliğe alan açıyorlar. Kendilerini “üstinsan” olarak
görenlerin bu refleksine doğasevicilik ve hayvansevicilik gibi akımlar
dâhilinde de rastlanıyor. İdeolojisi buralardan beslenen kimi solcuların
İslam’a ve İslamcılığa düşman kesilmesi, gayet doğal bir gelişme. Onlar da
“üstinsan” olmakla, her tür ideolojiyle yüklenmiş insanı “aşağılık” kabul ediyorlar.
Doğa, hayvan, kadın vs. bu aşağılama pratiği için bir araç olarak kullanılıyor.
İslam’ı ve Müslüman’ı aşağılamayı Pentagon, CIA ve NATO’dan öğreniyor.
Bu aşağılama pratiğinin bir tezahürü de Şırnak’ta
çadırlarda kalan kadınlar için düzenlenen “iç çamaşırı” kampanyası. Kendilerini
sadece düşünen birer klitoris-vajina olarak gören kimi feministler (bu örnek
dâhilinde İstanbul Feminist Kolektifi) aşağılayıcı bir dil ve yöntemle Kürd
kadınına bu şekilde düşünmeyi öğütlüyor, ötesine tahammül edemiyor, Kürd
kadınını maruz kaldığı zulümden ve o zulmün toplumsal-tarihsel niteliğinden
soyutlayıp soyut, yüce bir “Kadın”a kapatıyor. Bu “Kadın”, burjuva “Birey”
mitinin başka bir tezahürü. O “Kadın-Birey”, kontrgerilla talimnamelerinin yeni
maddesi.
Bu mite tapan feministler, bir Kürd’ün tepkisinde dile
geldiği biçimiyle, “Hababam Sınıfı” filminde doğuya erotik film afişi
gönderenlerin, Van depreminde kullanılmış sutyen postalayanların yanına
düşüyor. Dolayısıyla, aşağıdaki resimde görüldüğü üzere, bunların Şengal’deki
Ezidî kadınlarla kurduğu ilişkinin mesafesi “Senegal” kadar olabiliyor.
Bilinçaltı dışa vuruyor, Afrika’ya akın eden Avrupalı misyonerlerin zihni
Kürd’e dayatılıyor. Kürd, Kürd olmanın çapaklarından arındırılmak isteniyor. O
misyonerler bunu emrediyorlar. Herkesi efendilerinin tahtları önünde diz
çökmeye çağırıyorlar.
* * *
Bugün gelinen noktada sol-sosyalist çevreler, mevcut
koşullar üzerinden, tüm iddialarından vazgeçmiş durumdalar. Hepsi, düne kadar
eleştirdikleri ulusalcıların, CHP’lilerin, cumhuriyetçilerin, en iyi hâliyle
liberal demokratların hattına gerilediler.
“Kamusal vicdanı” anımsatan Yasin Durak da bu geri
dili kuşanmanın ekmeğine sürdüğü yağı artıracağını düşünüyor.[1] AKP ve IŞİD
bahanesiyle herkes, bir tür sosyal demokraside ve liberalizmde ikbal görüyor.
Siyaset, açılan yuvalara, çatlaklara yerleşmeye indirgeniyor.
İslamcılık geleneğinde bir çatlak anlamına gelen ve
“sınırsız, sınıfsız İslam toplumu” diyen Metin Yüksel, bu ikbal düşkünlerince
eziliyor, bastırılıyor. İslam konusunda Batılı oryantalistler kadar cahil olan
kimi solcular, faaliyetleriyle o batının devletine hizmetkâr oluyorlar.
Yasin Durak, “Fethullahçılık İslamcılığın Dik
Alasıdır" derken[2] Kemalist efendilerini, ekmeğini yediği müesses nizamı
aklama yoluna gidiyor. Durak’ın tespiti doğru ise, Fethullah
muhbirlerinin-itirafçılarının ifadesiyle, Cemaat’in kuruluşuna tanıklık eden
Vehbi Koç, MİT müsteşarı Fuat Doğu, CIA vs. de İslamcı. Durak, özünde iktidarın
ele geçirilmesi konusunda devletin sergilediği dirence ortak oluyor. Devletin
köklerinde varolduğunu zannettiği “solculuğa” sarılıyor, herkesi o köklerden
beslenmeye davet ediyor.
Bu anlamda Birgün gazetesi ve Durak, mevcut
durumu fırsata çevirmek adına, CHP’ci bir tür solculuğa alan açmaya çalışıyor.
O solculuk, CHP kuyruğunda Taksim’e koşuyor. Kılıçdaroğlu, Tayyip’in yanına
koşunca arabeske bağlayıp sevgiliye ucu yanık bir mektup yazıyor.[3]
Şimdilerde Cemaat üzerinden AKP’ye vuranların,
özellikle son üç yıldır Cemaat’i neden siyaset ve istihbarat kaynağı olarak
gördüklerinin hesabını vermeleri gerekiyor. Hâlâ, utanmadan “Haziran
Türkiyesi”nden bahsediyorlar.[4] Oysa üç kuruşluk politik çıkarlar için Gezi’yi
ve Haziran’ı iğdiş edenler, kendileri. Önce seçim, ardından Fethullah
rüzgârıyla yelkenlerini şişirmek isteyenler, “yoğurdum kara” bile demiyorlar.
Kaleme aldıkları bildiride CHP’ye değil, Kılıçdaroğlu’na
vuruyorlar. Haziran meclislerine örgütleyecekleri CHP’lilerin olduğunu
düşünüyorlar, ama bir yandan da seksen sonrasında CHP’nin içine yolladıkları
kadroları eliyle CHP batağına çekiliyorlar.
* * *
Bugün Cemaat muhbirleri, meseleyi özel bir şahsın
kendinden menkul bir cürmüne indirgiyorlar, görevleri bu. Misal, Fethullah’ın
Özal’ı, Demirel’i ve Tayyip’i kıskandığından bahsediyorlar. Oysa Fethullah,
devlet tarafından, hükümet partilerinin kontrol ve disiplin altında tutulması
için kullanılan bir aparat. O devlet, emperyalistlerle kol kola olan ittihatçı
subaylar kadar, o emperyalistlerin iç ve dış ajanları ile faaliyet imkânı
buluyor. O hâlde Fethullah’ta İslam görüp kaşınanlar, ondaki devleti ve iç
emperyalizmi gizlemiş oluyorlar, görevleri bu.
Grup toplantısında Selahattin Demirtaş ise tipik bir
CHP’li gibi konuşuyor. “AKP, nitelikli, yetişmiş eleman ihtiyacı sebebiyle
Fethullah’ın önünü açtı. Amaç, dini muhafazakâr kesimin devleti ele geçirmesini
sağlamaktı” diyor Demirtaş. Bu hamle ve devamında Taksim Manifestosu’na nazire
olarak kaleme alınıp ilân edilen “12 Maddelik Yol Haritası”, yeniden inşa
edildiği söylenen devletin bu inşa sürecine eklemlenme iradesinin somut ifadesi.[5]
ÖDP’nin başını çektiği Birleşik Haziran Hareketi CHP, HDP
ise AKP kanalından bu sürecin parçası olmak istiyor. “Bizi saraya ve
Yenikapı’ya neden çağırmadınız?” diye feveran edenler, şimdilerde “biz zaten
gelmezdik” diyorlar. Başka şeylerde değil yalanda mahirleşiyorlar.
Demirtaş konuşmasında, “Fethullah’la birlikte
görülmeyen herkesi itibarsızlaştırdınız, Fethullah’la ilişkisi olmayan tek
parti HDP’dir” diyor, bu mevzu Diyarbekir belediyesindeki Ekrem Dumanlı
görüşmesini, yapılan “nezaket ziyareti”ni, İmralı’dan iletilen “Fethullah’a
selam söyleyin” mesajını ya da seçimlerdeki Cemaat desteğini de içeriyor mu,
merak konusu.[6]
Özetle, HDP ve Haziran, batan gemi olarak CHP’yi
yağmalamak derdinde, ama kimse ol ganimeti nereye, hangi limana götürecek, onu
söylemiyor. Cümlesi de avama güzel masallar anlatmakla meşgul.
Burada Demirtaş, devleti her elmalı şekere kanıp
istenilen yere götürülen “saf bir çocuk” olarak görüyor. Tipik CHP’li bir
siyasetçi olarak konuşup CHP tabanını avlayabileceğini düşünüyor. “Saf çocuk”
gördüğü devlete böylelikle sahip çıkıyor. Onun anasına-babasına mesaj göndermiş
oluyor. Çelişkili bir ifadeyle, devleti ele geçirmekle suçladığı Cemaat’in ve
AKP’nin karşısına “devleti yeniden organize edelim” diyerek çıkıyor. Ülke
yönetiminde sahip oldukları konum ile bu noktada rol kapmak istediğini
söylüyor.
Alper Taş ise aynı telden, “Türkiye’yi kurmak”tan söz
ediyor.[7] Rol paylaşımı bu minvalde. HBDH ise “krizin kaosa sürüklendiğini”,
“ülkeyi ve toplumu kaostan kendisinin çıkartabileceğini” söylüyor. Bu laf,
krizi derinleştirip devrim yapmakla yükümlü bir örgütün ağzından çıkıyor.
Mizahî dile geri döndüğüne göre, Demirtaş sinyali
almış görünüyor. Yenikapı’ya çağrılmama, fotoğraflarda yer almama meselesi,
HDP’nin ifa ettiği ve etmeyi sürdüreceği misyon ile ilgili. O “saf çocuk”
görülen devlet, olsa olsa, filmlerdeki içine şeytan kaçmış “çocuk”. Oyunu
bitmemiş, bitmeyecektir.
* * *
Eskiden kıt da olsa rastladığımız devlet analizlerinin bugün devre dışı kalmasının sebebi, herkesin oynanan bu ortaoyununun seyircisi olmasıdır.
Ele geçirilecek bir mevki olarak saf, temiz ve ari
görülen/gösterilen devletin perde gerisinde neler yaptığı, o yapılanların
kapitalizmle ve emperyalizmle bağları, kimseyi ilgilendirmemektedir. Sahnede görülen
atışmalarla oyalanmak yeterli, o devlete işmar etmekse tek çözümdür.
Dolayısıyla kimse, o devletin sınıfsal niteliğine, tarihsel konumuna, toplumsal
hareket planına tek laf etmemektedir.
Siyaset, devlet katında, demokrasi kılıfı altında
işleyen bir pratiğe indirgenmiştir. Her türlü teorik-ideolojik
tespit-değerlendirme, o devleti aklama amaçlıdır. Çünkü herkes bir biçimde,
ülkenin kurucu iradesindeki teorik-ideolojik donanım ve içerikten memnundur.
Kendilerini üstün kıldığını düşündükleri her şeyi ona borçlu olduğunu
düşünmektedir.
Şezlongda yatan da tankın önüne yatan da mevcut
durumunun üstünlükçü yanını borçlu olduğu gücün önünde diz çöktürülmektedir. O
güce karşı kudret devşireceğimiz yerler, ortaoyununda rol alanların, almak
isteyenlerin durduğu yerler değildir.
Eren Balkır
9 Ağustos 2016
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Satiriasis”, 14 Şubat 2016, İştirakî.
[2] Yasin Durak, “Fethullahçılık İslamcılığın Dik
Alasıdır!”, 9 Ağustos 2016, Birgün.
[3] Haziran, “Kılıçdaroğlu Bilmeli ki”, 5 Ağustos
2016, Birgün.
[4] Alper Taş, “Haziran Ülkesini Kurmalıyız”, 6
Ağustos 2016, Muhalefet.
[5] “HDP’nin Demokratikleşme İçin 12 Maddelik Yol
Haritası”, 9 Ağustos 2016, ANF.
[6] “Kışanak’tan Açıklama”, 30 Nisan 2015, Cumhuriyet.
[7] Alper Taş, Muhalefet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder