26 Şubat 2016

,

Ankara’da Rejim Değişikliği


Ankara’da Rejim Değişikliği mi Yaşanacak?

Bu, Düşündüğünüzden Daha Büyük Bir İhtimal

 

Cuma günü ABD, Türkiye’nin Suriye’yi işgal etmesine mani olmayı amaçlayan Rusya’ya ait bir karar tasarısını reddetti. Moskova, Türkiye’nin güney sınırında topladığı binlerce askerî ve zırhlı aracı YPG isimli Kürd milislerinin Kuzey Suriye’de kendisine komşu bir devlet kurmasına mani olmak ve Türkiye destekli militanları korumak için Suriye’ye sokmasına dair artan endişelerini ele almak amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde acil bir toplantı yapılmasını istedi. Moskova’nın bir sayfalık kararı, her şeyi kapsamlı ve dosdoğru ele alan bir metindi ve harabeye dönmüş bir ülkede 250.000 cana mal olmuş bir savaşın iyice tırmanmasını engellemeyi amaçlıyordu.

Rusya’nın BM temsilcisi yardımcısı Vladimir Safronkov’a göre, “Rusya’nın hazırladığı bu karar tasarısının ana unsurları, tüm tarafların Suriye’nin içişlerine müdahalesine son vermelerini, Suriye’nin egemenliğine ve bağımsızlığına saygı duyulmasını, saldırılara son verilmesini ve kara operasyonlarına dönük planların terk edilmesini talep ediyordu.”

Kararda ayrıca Moskova’nın “Suriye Arap Cumhuriyeti’ne ait topraklara dışarıdan kara müdahalesi gerçekleştirmeyi amaçlayan hazırlık amaçlı faaliyetlere ve askerî takviyeye dair raporlara yönelik uyarı”ya da yer verildi.

Kararda tartışılacak bir yan yoktu, ne bir numaraya ne de gizli bir anlama yer vardı. Delegelerden Suriye’nin egemenliğini desteklemeleri ve silâhlı saldırganlığa karşı çıkmaları isteniyordu. Bunlar, Birleşmiş Milletler’in sırtını yasladığı temel ilkelerdi. Bugünse ABD ve müttefikleri bu ilkeleri reddediyor, çünkü artık bu ilkeler Washington’ın Suriye’deki jeopolitik hırslarıyla örtüşmüyorlar.

Kararın reddedilmesi, en açık ifadeyle, Washington’ın Suriye’de barış istemediğinin bir delili. Ayrıca Obama yönetiminin Türk kara birliklerinin ABD’nin hâlâ kazanma konusunda kararlı olduğu bir savaşın sonuçlarını biçimlendirmede önemli bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Şunu akılda tutmak gerek: eğer bu karar geçseydi, Türk işgali tehdidi de hemen ortadan kalkacaktı.

Peki neden?

Türk ordusu BM Güvenlik Konseyi’nin onayı olmaksızın sınırının ötesine asker göndermek istemediğini açıktan ilân etti.[1]

Batıda birçok insan, Erdoğan’ın diktatörlük yetkilerini haiz olduğuna ve askerleri istediği zaman savaşa sokabileceğine dair bir yanılsamaya sahip. Oysa böyle bir şey yok. Erdoğan, ordu içerisindeki hasımlarını tasfiye etmiş olsa da yüksek rütbeli subaylar, sivil liderlik karşısında belirli bir özerkliği hâlâ elinde tutuyorlar. Türk generaller, ileride savaş yüzünden yargılanmayacaklarına dair garanti istiyorlar. Bunun en iyi yolu da her türden işgal için ABD, NATO veya BM’den onay almak.

Obama yönetimi bu dinamiği anlıyor, kararın reddedilmesinin sebebi de bu. O, Türk askerlerinin Washington’ın sürmekte olan vekâlet savaşına Rusya önderliğindeki koalisyonu dâhil edebilmesi için kapıları açık tutmak istiyor. Bence ABD’nin Suriye’deki asli hedefi artık Esad’ı devirmek değil, hiç bitmeyecek bir savaş dâhilinde Rusya’yı bataklığa sürüklemek.

ABD’nin geçersiz kıldığı karardan birkaç saat sonra Cenevre’de kapalı kapılar ardında görüşmeler yapıldı. Burada üst düzey ABD’li ve Rus subaylar ateşkes ihtimallerini tartıştılar.

“Düşmanlıkların askıya alınması”nı ifade eden ateşkesin amacı kavgaya geçici süre son vermek, böylelikle sahada yıpranmış mücahidlerin ve ABD destekli isyancıların toparlanıp sonra savaşa yeniden dâhil olmasını sağlamak. Hem Moskova hem de Washington, savaşın harap ettiği şehirlere insanî yardımların gitmesini ve her iki taraf ileride kurulacak bir hükümette Esad’ın rolü konusunda derin ayrılıklar içinde olsa da, “politik geçiş süreci”ne girmeyi istiyor. Washington Post’a göre:

“Bir sorun da terörist bir grubun neyden müteşekkil olduğuna dair farklı tanımlar getirilmesi. IŞİD ve Nusra’ya ek olarak Rusya ve Suriye tüm muhalefete terörist diyor.

Türkiye sınırı yakınında, kuzeybatıda bulunan ılımlı grupları içeren Nusra bilhassa sorunlu bir yapı. Rusya’ya, en azından geçici süre, gruplar tasnif edilene kadar, ateşkesin bir parçası olarak Nusra’yı bombalamaması önerisi getirildi.”[2]

Tekrar olacak ama: “Rusya’ya, en azından geçici süre, örgütler tasnif edilene kadar ateşkesin bir parçası olarak Nusra’yı bombalamaması önerisi getirildi.” Başka bir ifadeyle Obama yönetimi, 11 Eylül’deki terör saldırılarında 3.000 Amerikalıyı öldüren bir örgüte bağlı bir yapıyı ve tek hataları Vehhabi paralı askerlerinin İslamî hilafete dönüştürmek istediği bir ülkede yaşamak olan on binlerce masum Suriyeli sivilin ölümlerinden sorumlu bir örgütü korumak istedi. Rusya ise bu maskaralığa doğal olarak karşı çıktı.

Kerry, bu koşullarda Pazar günü kendisinin ve Lavrov’un “Suriye iç savaşında birkaç gün içinde başlayacak olan, geçici bir ateşkese” vardıklarını duyurdu. Oysa “ateşkesin nasıl yürürlüğe gireceğini ve ihlallerin nasıl çözüme kavuşturulacağını” kimse gerçek manada bilmiyor.

Obama’nın Rusya tarafından BM’ye sunulan karar tasarısına yönelik itirazının ne denli riyakârca olduğunu görmek gerek. Zira birkaç saat sonra Obama, El-Kaide’yi ABD-Rusya arasında varılan ateşkesin koruyucu şemsiyesi altına almaya çalıştı. Bunun “terörle mücadele” denilen şeyle ne alakası var?

Öte yandan Erdoğan’ın Suriye’yi işgal etme tehditleri, Ankara’da 28 kişinin ölümüne, 61 kişinin yaralanmasına sebep olan, bombalı araç saldırısı ardından daha da yoğunlaştı. Türk hükümeti, saldırının Suriye’deki YPG’yle bağlantılı Salih Neccar tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti. Ama 24 saat bile geçmeden hükümetin iddiası çöktü. Batı medyasına pek yansımayan bir habere göre, saldırının sorumluluğunu Kürdistan Özgürlük Şahinleri [TAK] isimli örgüt üstlendi. (TAK yasadışı PKK ile bağlantılı) Ardından Pazartesi günü Erdoğan rejimi aleyhte bir dille kaleme alınmış haberlerde şiddetle eleştirildi: DNA örneklerinin de gösterdiği üzere saldırıyı Neccar değil, TAK üyesi Abdulbaki Sömer gerçekleştirmişti. Bu yazının yazıldığı ana dek henüz hükümet, savaş için ortam oluşturmak amacıyla kamuoyuna yalan söylediğini kabul etmiş değil. Erdoğan ve aşırıcı arkadaşları Suriye’yi işgal etmeye dönük tehditleri bağlamında temelsiz bilgilerden istifade etmeyi sürdürüyor. Erdoğan, Cumartesi günü Gaziantep’teki UNESCO toplantısında şunları söyledi:

“Türkiye, kendisinin yüzleştiği tehditlere karşı mücadele vermek için Suriye’de ve terör örgütlerinin yuvalandığı diğer yerlerde operasyon yürütme konusunda her türden hakka sahiptir. […] Türkiye’yi hedef almış terör faaliyetleri karşısında Türkiye’nin kendisini savunma hakkını kimse sınırlayamaz.”

Bu, Türkiye’nin son bir hafta boyunca Suriye toprağını neden bombaladığını izah ediyor. Ayrıca bu sözlerde Erdoğan’ın Suriye Ordusu’na karşı başarı şanslarını artırmak için Sünni cihatçılara neden Türkiye’ye geçiş ve ilgili bölgelerdeki savaş sahasına yeniden giriş izni verdiğine dair bir izahat da mevcut. Bu yaklaşımı New York Times üzerinden kontrol etmek mümkün:

“İsyancılardan gelen bilgilere göre Perşembe günü Suriyeli isyancılar, Halep’in kuzeyindeki Kürd milislere karşı savaşa destek vermek için geçen hafta içerisinde Türkiye üzerinden 2.000 kişilik bir takviye getirdi.”

Türkiye güçleri, bir cepheden diğerine yaşanan bu transferi birkaç gece içinde gerçekleştirdiler. İsyancılar belirli bir desteğin eşliğinde İdlib’den çıkıp dört saat yol teperek Türkiye’ye geçtiler ve Azez’deki savunma hattında bulunan isyancılara destek vermek için yeniden Suriye’ye girdiler.

Levant Cephesi’nde komutan olan Ebu İssa şunu söylüyor: “Hafif silâhlardan ağır teçhizata, havanlardan füzelere ve tanklara varana dek her şeyi taşımamıza izin verildi.” Bu örgüt, Babu’s Selame sınır kapısında faaliyet yürütüyor. Reuters’a konuşan Ebu İssa bir takma ad.

Obama yönetimi Erdoğan’ın ateşe benzin döktüğünü biliyor, fakat yüzünü başka yöne çevirmeyi tercih ediyor. Obama Suriye toprağını bombaladığı için Türkiye’yi (çok da sert olmayan bir biçimde) uyarıyor ama aynı zamanda onun “kendisini savunma hakkını” kabul ediyor. Bu, ABD’nin İsrail’in Batı Şeria veya Gazze’ye yönelik canice saldırılarıyla ilgili diline doladığı bir ifade aslında. Bugün Obama, Erdoğan’a da aynı itibarı bahşediyor. Bu da Washington’ın yaklaşımındaki riyakârlığı net bir biçimde ortaya koyuyor.

Peki Washington’ın Suriye’deki oyun planı ne? Obama yönetimi IŞİD’i yenmek ve düşmanlıklara son vermek konusunda ciddi mi yoksa Obama başka bir gizli plana mı sahip?

Her şeyden önce Washington IŞİD’le pek ilgilenmiyor. Örgüt, ABD’nin ulusal çıkarları için hayatiyet arz eden bir bölgede askerî operasyonlar yürütülmesine imkân veren bir bostan korkuluğu. Eğer IŞİD öcüsü yarın ortadan kaybolacak olsa, Beyaz Saray yeni bir hayalet yaratacaktır. Uyuşturucuyla mücadele veya aynı ölçüde saçma bu türden bir hayalet sayesinde ABD yağma faaliyetlerine kesintisiz devam edebilecektir. Washington için önemli olan, ABD-İsrail’in isteklerine uzun vadede tehdit teşkil edecek güçlü, seküler Arap hükümetlerini parçalamaktır. Asıl önemli olan budur. Diğer belirginleşen hedefi ise kritik kaynakları ve AB’ye uzanan boru hattı koridorlarını kontrol altına almak ve bu kaynakların ABD doları ile alınıp satıldığı koşulların sürmesini sağlamaktır.

ABD-Kürd (YPG) ittifakının gerçekte ABD’nin Suriye’deki stratejik çıkarlarının ilerlemesine yaradığına inanmaya devam ediyoruz. ABD, aslında Kürdlerin devlet kurmasıyla ya da Suriye’nin kuzey bölgesinin cihad hareketi mensubu milislerin kontrolünde olup olmamasıyla ilgilenmiyor. ABD-YPG ittifakının gerçek amacı, Türkiye’yi öfkelendirip onu Rusya liderliğinde kurulan koalisyonla sınırda çatışma içerisine girmesi konusunda kışkırtmak. Eğer Türkiye, Suriye’ye kara birliklerini sokarsa, o vakit Moskova uzak durma konusunda zorluk yaşayacağı o bataklıkla yüzleşecektir. Türk güçleri, son beş yıldır savaşı sürdüren ama artık ricat eden ABD destekli mücahidler ve diğer vekil güçler için bir tür ikmal ordusu işlevi göreceklerdir.

Daha da önemlisi Türkiye’nin gerçekleştireceği işgal, ABD’nin Türk ordusu ve MİT içindeki ajanları eliyle istismar edeceği zayıf noktaların oluşmasını sağlayacak, bir yandan da Erdoğan’ın iktidar üzerindeki hâkimiyetini ciddi ölçüde aşındıracak olan çatlakları daha da derinleştirecektir. Nihai hedef, Kiev’de CIA’in yaptığına benzer bir darbe dâhilinde, başa bela olan Erdoğan’dan kurtulmayı sağlayacak bir renkli devrim için yeterli toplumsal huzursuzluğu yaratmaktır.

Obama’nın el altından Erdoğan’a yeşil ışık yakıp sonra Suriye’ye askerler girer girmez onun altındaki halıyı çekeceğini şimdiden tahmin etmek güç değil. Benzer bir tertibe 1990’da Irak’ta rastlandı. ABD elçisi April Glaspie, Saddam’a Kuveyt’i işgal etmesi konusunda onay verdi. Irak Ordusu hedefine ulaştıktan hemen sonra ABD askerî saldırısını başlattı (Çöl Fırtınası Operasyonu). Bu saldırı, Saddam’ı hızla Ölüm Otoyolu’na çekilmeye zorladı. Amerikalıların saldırılarında on bin kadar Iraklı muvazzaf asker keklik gibi avlandı. Washington’ın Saddam’ı devirip yerine kendisine itaat eden bir işbirlikçiyi getirmeyi öngören planının ilk aşaması buydu.

Benzer bir rejim değişikliği tuzağı şimdi Erdoğan için mi kuruluyor?

Kurulan neyse, böylesi bir tuzağa benzediği kesin.

Mike Whitney
24 Şubat 2016
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Liz Sly, “Turkey’s Increasingly Desperate Predicament Poses Real Dangers”, 20 Şubat 2016, WP.

[2] Karen DeYoung, “US, Russia Hold Syria Cease-fire Talks as Deadline Passes without Action”, 19 Şubat 2016, WP.

0 Yorum: