18 Temmuz 2014

,

Filistin'in Sahte Müttefikleri



Filistin’in “Müttefikleri” Silâhlı Mücadeleyi Mahkûm Etmeyi Bırakmalıdır


Rus televizyonu Russia Today televizyonunda yayınlanan Breaking the Set programının sunucusu Abby Martin, geçen hafta medyanın Filistin ile ilgili önyargısına dair kısa bir sunum yaptı. Tüm ifadeler iyi ve yerindeydi. İlgili bölüm, sosyal ağda epey popüler oldu ve Arapça altyazılı versiyonu da yayınlandı.

Programın söz konusu bölümünde Martin, Beyaz Saray Basın Sözcüsü Josh Earnest’i şu ifadesinden ötürü eleştirdi:

“Biz, İsrail’in Filistinlilerin gerçekleştirdikleri şiddetli saldırılara karşı kendisini savunma hakkını destekliyoruz.”

Martin de, doğru bir yaklaşımla, şu yorumu yaptı:

“Bu yaşananı, eşit bir seyir izleyen bir tür şiddet çemberi olarak göstermemek gerek. Bir tarafta sömürgeci-zalim bir devlet var, diğer tarafta ise sömürgeleştirilmiş-mazlum bir halk.”

Ama ne yazık ki Martin de hemen sözlerine şu şerhi düştü:

“Ben, her iki tarafa ölümlerle sonuçlanan belirli bir gücün uygulanmasını kınıyorum.”

Bu ifadenin sahibi, demek ki, Filistinlilerden, İsrail’in saldırıları ve uyguladığı aşırı şiddet karşısında, ellerindeki silâhları bırakmalarını istiyor.

Amerikalı rap şarkıcısı Lupe Fiasco, geçmişte İsrail’i eleştiren, Filistinlilerin haklarını savunan ifadeler kullanan ve konserlerinde Filistin bayrağı sallaması ile tanınan bir isimdi. Ama o da İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırısı üzerine, (1,2 milyon takipçisinin olduğu) Twitter’da, her iki tarafın aşırı tepki vermesini kınadığını yazdı. Sonrasında bu “aşırı tepki” lafına açıklık getirdi ve Filistin tarafından fırlatılan “Hamas roketleri”nden bahsettiğini söyledi.

Avrupa ve Amerika’daki insanların ister hoşuna gitsin ister gitmesin, silâhlı mücadele dâhil, İsrail’e karşı yürütülen direnişin tüm biçimlerine yönelik, hem Filistin’de hem de diasporadaki Filistinliler arasında geniş bir uzlaşma söz konusu. Solcu bir uzman ve köşe yazarı olan Owen Jones, İsrail’i eleştiren, epey popüler bir makale alarak cevap verdi İsrail saldırısına. Ama Jones, aynı zamanda Filistin direnişini de eleştirdi ve “Hamas’ın sivil alanlara roket fırlatmasının savunulacak bir tarafı yok” dedi. Böylelikle o da İsrail’in propaganda hattına giriverdi.

Diğer birçok gazeteci gibi Jones da, Hamas ve diğer direniş gruplarının kaleme aldıkları bildirilerde, her daim askerî noktaları hedef aldıklarını söylediklerini görmezden geliyor. Nasıra’da ikamet eden ve parlak bir gazeteci olan Jonathan Cook’un da sıklıkla ifade ettiği üzere, Direniş gruplarının attıkları roketlerin nerelere düştüklerine dair raporlar konusunda İsrail ordusu sıkı bir sınırlama getiriyor ki bu da Jones gibilerin sözlerinin doğru olup olmadığının anlaşılmasını tümüyle güçleştiriyor.

Batı’da Filistin’in müttefiki olduğu iddiasındaki birçok kişi de benzer ifadeler kullanıyor. Eylemciler ve eleştirel köşe yazıları kaleme alan gazeteciler, İsrail’i haklı bir biçimde eleştiriyorlar ve kendilerince Filistin’in haklarını müdafaa ediyorlar. Ama büyük bir bölümü, Filistinlilerin İsrail’e karşı silâhlı mücadele yöntemine başvurma konusunda uluslararası hukuk gereği belirli bir hakka sahip olduğuna dair o basit gerçeği dillendirmekte nedense tereddüt ediyor.

Bunu dile dökmek neden bu denli güç?

Nesnel bir ifadeyle, bu, takınmak için pek de ihtilafa yol açacak, tartışmalı bir konum değil. Uluslararası hukukta işgal altındaki halkların bu temel haktan istifade edebileceğine dair çok sayıda BM kararı mevcut. “Halkların sömürgecilikten ve yabancı hâkimiyetinden, ayrıca dış güçlerin gerçekleştirdikleri fetihten kurtulmak için, silâhlı mücadele dâhil, tüm mevcut araçlarla mücadele etmesinin meşru olduğunu yeniden teyid eden” Kasım 1974 tarihli Genel Kurul kararı bunlardan biri. (vurgu bana ait)

Pasif Filistin Devleti’nin görevlileri bile direnme hakkını desteklermiş gibi görünüyorlar. Geçen hafta sonu Filistin Devleti Londra büyükelçisi Manuel Hassasyan, BBC News’e, “Hamas ve diğer direniş gruplarının Gazze’den ‘özsavunma’ amaçlı olarak roket fırlattığını ve bu grupların Gazze’ye yönelik İsrail saldırısı durana dek mücadeleyi kesmemeleri gerektiğini” söyledi. Bu ifadeler, Mahmud Abbas’ın roketlerle ilgili eleştirisinin tam zıttı.

Direniş gruplarının herkes kadar savaş hukuku karşısında hesap verir bir pozisyonda olmaları gerektiği tespiti doğru ama Filistinliler, İsrail tarafından caniyane bir saldırıya maruz kaldığı koşullarda, onlardan silâhları bırakmalarını istemek de batılıların oynamaları gereken asli rol olmamalı.

İsrail’in tüm zalimliğiyle silâha davrandığı koşullarda, Filistin halkının başka bir şey yapması beklenemez. Genelde deniliyor ki, “Filistinlilerin silâhları İsrail’inkinden az, onlarla savaşmak ‘faydasız’, kullanılan roketler ‘cılız’ ya da ‘içler acısı’.” Ancak gerçeklere at gözlüğüyle bakanların bu türden ifadeleri, gerilla savaşının temel dinamiğini ve bölgenin yakın tarihini gözardı ediyor.

Filistin halkı, Güney Lübnan’ın 2000 yılında sadece eldeki silâhlı mücadele güçlerince kurtarıldığını gayet iyi biliyor: bir noktada Hizbullah’ın askerî gücü için de “cılız” dendi ve İsrail karşısında ümit vermediği iddia edildi ama Direniş, nihayetinde zafere ulaştı.

İsrail, tüm Filistinlileri “terörist” görüyor ki bu, herkesi içine alan, gayet ırkçı bir yaklaşım. Roketlerin askerî üsleri ya da sivil alanları vurup vurmaması umurunda değil İsrail’in. O, kendilerine karşı koyan herkese “terörist” diyor, direnen tüm insanları karalıyor. Hamas komandoları, geçen hafta Gazze’de yaşayan sivillere yönelik saldırıların gerçekleştirildiği bir İsrail askerî üssüne saldırdıklarında, bu yiğit savaşçılar da “terörist” olarak damgalanmışlardı.

Bugün silâhlı direnişin özel kimi tezahürlerinin etkililiği ve ahlâkî boyutuna dair meşru sorular soran ve eleştiriler yönelten kimi Filistinli düşünürler, yazarlar ve liderler mevcut. Bu türden soruları sormayı da gene onlara bırakalım.

Özel kimi stratejik ve taktiksel anlayışlar dışında, Filistinlilerin İsrail’e karşı mücadelede yaptıkları tercih, geçmişte olduğu gibi bugün de, direnişten yanadır. Kimsenin beyaz insanlardan silâhlanıp Gazze’de Filistinli direniş gruplarına katılmasını istemiyor; sadece Filistin halkının hakkına ve tercihine saygı duysunlar yeter: silâhlı mücadeleyi, her türlü biçimini ve uygulama hâlini içerecek biçimde, genelleştirici bir üslupla mahkûm etmeyi bırakın artık.

Asa Winstanley

0 Yorum: