Filistin’in “Müttefikleri” Silâhlı
Mücadeleyi Mahkûm Etmeyi Bırakmalıdır
Rus televizyonu Russia Today televizyonunda yayınlanan
Breaking the Set programının sunucusu Abby Martin, geçen hafta medyanın
Filistin ile ilgili önyargısına dair kısa bir sunum yaptı. Tüm ifadeler iyi ve
yerindeydi. İlgili bölüm, sosyal ağda epey popüler oldu ve Arapça altyazılı
versiyonu da yayınlandı.
Programın söz konusu bölümünde Martin, Beyaz Saray
Basın Sözcüsü Josh Earnest’i şu ifadesinden ötürü eleştirdi:
“Biz,
İsrail’in Filistinlilerin gerçekleştirdikleri şiddetli saldırılara karşı
kendisini savunma hakkını destekliyoruz.”
Martin de, doğru bir yaklaşımla, şu yorumu yaptı:
“Bu
yaşananı, eşit bir seyir izleyen bir tür şiddet çemberi olarak göstermemek
gerek. Bir tarafta sömürgeci-zalim bir devlet var, diğer tarafta ise
sömürgeleştirilmiş-mazlum bir halk.”
Ama ne yazık ki Martin de hemen sözlerine şu şerhi
düştü:
“Ben,
her iki tarafa ölümlerle sonuçlanan belirli bir gücün uygulanmasını kınıyorum.”
Bu ifadenin sahibi, demek ki, Filistinlilerden,
İsrail’in saldırıları ve uyguladığı aşırı şiddet karşısında, ellerindeki
silâhları bırakmalarını istiyor.
Amerikalı rap şarkıcısı Lupe Fiasco, geçmişte İsrail’i
eleştiren, Filistinlilerin haklarını savunan ifadeler kullanan ve konserlerinde
Filistin bayrağı sallaması ile tanınan bir isimdi. Ama o da İsrail’in Gazze’ye
yönelik son saldırısı üzerine, (1,2 milyon takipçisinin olduğu) Twitter’da, her
iki tarafın aşırı tepki vermesini kınadığını yazdı. Sonrasında bu “aşırı tepki”
lafına açıklık getirdi ve Filistin tarafından fırlatılan “Hamas roketleri”nden
bahsettiğini söyledi.
Avrupa ve Amerika’daki insanların ister hoşuna gitsin
ister gitmesin, silâhlı mücadele dâhil, İsrail’e karşı yürütülen direnişin tüm
biçimlerine yönelik, hem Filistin’de hem de diasporadaki Filistinliler arasında
geniş bir uzlaşma söz konusu. Solcu bir uzman ve köşe yazarı olan Owen Jones,
İsrail’i eleştiren, epey popüler bir makale alarak cevap verdi İsrail
saldırısına. Ama Jones, aynı zamanda Filistin direnişini de eleştirdi ve
“Hamas’ın sivil alanlara roket fırlatmasının savunulacak bir tarafı yok” dedi.
Böylelikle o da İsrail’in propaganda hattına giriverdi.
Diğer birçok gazeteci gibi Jones da, Hamas ve diğer
direniş gruplarının kaleme aldıkları bildirilerde, her daim askerî noktaları
hedef aldıklarını söylediklerini görmezden geliyor. Nasıra’da ikamet eden ve
parlak bir gazeteci olan Jonathan Cook’un da sıklıkla ifade ettiği üzere,
Direniş gruplarının attıkları roketlerin nerelere düştüklerine dair raporlar
konusunda İsrail ordusu sıkı bir sınırlama getiriyor ki bu da Jones gibilerin
sözlerinin doğru olup olmadığının anlaşılmasını tümüyle güçleştiriyor.
Batı’da Filistin’in müttefiki olduğu iddiasındaki
birçok kişi de benzer ifadeler kullanıyor. Eylemciler ve eleştirel köşe
yazıları kaleme alan gazeteciler, İsrail’i haklı bir biçimde eleştiriyorlar ve
kendilerince Filistin’in haklarını müdafaa ediyorlar. Ama büyük bir bölümü,
Filistinlilerin İsrail’e karşı silâhlı mücadele yöntemine başvurma konusunda
uluslararası hukuk gereği belirli bir hakka sahip olduğuna dair o basit gerçeği
dillendirmekte nedense tereddüt ediyor.
Bunu dile dökmek neden bu denli güç?
Nesnel bir ifadeyle, bu, takınmak için pek de ihtilafa
yol açacak, tartışmalı bir konum değil. Uluslararası hukukta işgal altındaki
halkların bu temel haktan istifade edebileceğine dair çok sayıda BM kararı
mevcut. “Halkların sömürgecilikten ve yabancı hâkimiyetinden, ayrıca dış
güçlerin gerçekleştirdikleri fetihten kurtulmak için, silâhlı mücadele dâhil,
tüm mevcut araçlarla mücadele etmesinin meşru olduğunu yeniden teyid eden”
Kasım 1974 tarihli Genel Kurul kararı bunlardan biri. (vurgu bana ait)
Pasif Filistin Devleti’nin görevlileri bile direnme
hakkını desteklermiş gibi görünüyorlar. Geçen hafta sonu Filistin Devleti
Londra büyükelçisi Manuel Hassasyan, BBC News’e, “Hamas ve diğer direniş
gruplarının Gazze’den ‘özsavunma’ amaçlı olarak roket fırlattığını ve bu
grupların Gazze’ye yönelik İsrail saldırısı durana dek mücadeleyi kesmemeleri
gerektiğini” söyledi. Bu ifadeler, Mahmud Abbas’ın roketlerle ilgili eleştirisinin
tam zıttı.
Direniş gruplarının herkes kadar savaş hukuku
karşısında hesap verir bir pozisyonda olmaları gerektiği tespiti doğru ama
Filistinliler, İsrail tarafından caniyane bir saldırıya maruz kaldığı
koşullarda, onlardan silâhları bırakmalarını istemek de batılıların oynamaları
gereken asli rol olmamalı.
İsrail’in tüm zalimliğiyle silâha davrandığı
koşullarda, Filistin halkının başka bir şey yapması beklenemez. Genelde
deniliyor ki, “Filistinlilerin silâhları İsrail’inkinden az, onlarla savaşmak
‘faydasız’, kullanılan roketler ‘cılız’ ya da ‘içler acısı’.” Ancak gerçeklere
at gözlüğüyle bakanların bu türden ifadeleri, gerilla savaşının temel
dinamiğini ve bölgenin yakın tarihini gözardı ediyor.
Filistin halkı, Güney Lübnan’ın 2000 yılında sadece
eldeki silâhlı mücadele güçlerince kurtarıldığını gayet iyi biliyor: bir
noktada Hizbullah’ın askerî gücü için de “cılız” dendi ve İsrail karşısında
ümit vermediği iddia edildi ama Direniş, nihayetinde zafere ulaştı.
İsrail, tüm Filistinlileri “terörist” görüyor ki bu,
herkesi içine alan, gayet ırkçı bir yaklaşım. Roketlerin askerî üsleri ya da
sivil alanları vurup vurmaması umurunda değil İsrail’in. O, kendilerine karşı
koyan herkese “terörist” diyor, direnen tüm insanları karalıyor. Hamas
komandoları, geçen hafta Gazze’de yaşayan sivillere yönelik saldırıların
gerçekleştirildiği bir İsrail askerî üssüne saldırdıklarında, bu yiğit
savaşçılar da “terörist” olarak damgalanmışlardı.
Bugün silâhlı direnişin özel kimi tezahürlerinin
etkililiği ve ahlâkî boyutuna dair meşru sorular soran ve eleştiriler yönelten
kimi Filistinli düşünürler, yazarlar ve liderler mevcut. Bu türden soruları
sormayı da gene onlara bırakalım.
Özel kimi stratejik ve taktiksel anlayışlar dışında,
Filistinlilerin İsrail’e karşı mücadelede yaptıkları tercih, geçmişte olduğu
gibi bugün de, direnişten yanadır. Kimsenin beyaz insanlardan silâhlanıp
Gazze’de Filistinli direniş gruplarına katılmasını istemiyor; sadece Filistin
halkının hakkına ve tercihine saygı duysunlar yeter: silâhlı mücadeleyi, her
türlü biçimini ve uygulama hâlini içerecek biçimde, genelleştirici bir üslupla
mahkûm etmeyi bırakın artık.
Asa Winstanley
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder