Pages

19 Temmuz 2014

ABD Solu ve Filistin


ABD Solunun Filistin’e Yönelik Yükümlülüğü,

Enternasyonalist Bir Hareket İnşa Etmektir

 

Altmışların sonlarında Kara Panter Partisi, İsrail’in Filistin’i sömürgeleştirmesine karşı güçlü bir konum almıştı. 1970’te düzenlediği bir basın konferansında Kara Panter Başkanı Huey Newton, “İsrail, Batı emperyalizmince kurulmuş ve varlığını Batı’nın silâh gücü üzerinden muhafaza eden bir ülkedir. Yahudi halkı, gerici ve yayılmacı İsrail devletini yıktığı ölçüde var olma hakkına sahiptir.” der. Filistin’in kendi kaderini tayin hakkına yönelik bu savunu, pek popüler olmaz ve beyazların önemli bir kısmının Kara Panter Partisi’nden uzaklaşmasına sebep olur. İsrail’in Batı Şeria’daki üç kayıp yerleşimcinin ölümünü bahane ederek Filistin’de son günlerde başlattığı terör kampanyası, Siyonist sömürgeci projenin verili niteliğinin hâkim politik söylemde ön plana çıkmasını sağlamıştır. Ancak bu dönemde Kara Panterler’e has enternasyonalizm ruhu, artık ABD’deki sol güçleri tanımlayan ana özellik değildir. Bugün asıl önemli olan, özgürlük savaşçılarının, ABD’de, Filistin’le ve ABD imparatorluğu ve onun uzantısı İsrail Devleti’nden ekonomik bağımsızlık elde edip egemenlik sahibi olmak isteyen tüm mazlum halklarla dayanışma içinde olan yeni bir enternasyonalist akım oluşturmasıdır.

İsrail’in politik ve ekonomik temeli, beyaz üstüncülüğünün ortaya koyduğu terör politikasına dayanır. Siyonizmin yatırım ve toprakla ilgili susuzluğunda önde olan slogan, “topraksız bir halk için halksız bir toprak”tır. Siyonizmin kurucuları, bu sloganı, yerli halkların hiç var olmadıklarını söyleyerek, Filistinlileri imha etme noktasında kullanmışlardır. Siyonist devletin oluşumu (1947-1950) ya da Filistinlilere göre, Nekbe esnasında Siyonist güçler, 750.000 ilâ 1 milyon civarında Filistinliyi topraklarından sürmüş ve 33 ayrı katliam gerçekleştirmişlerdir. Deyr Yasin Köyü’nde, çoğunluğu kadın ve çocuk 100 kişi, İrgun ya da Lehi (Acımasızlar Çetesi) isimli Siyonist paramiliter unsurlarca katledilmiştir. Bugüne dek Siyonist sömürgeci proje kendisini, Filistinlileri ve bölgedeki tüm halkları Siyonist Yahudi yerleşimcilerden ırkî açıdan aşağıda gören İngilizlere has ırkçı ideolojiye dayandırmaktadır. Batı Şeria’da ölü bulunan “kayıp” Siyonist yerleşimcilerle ilgili şirket medyasında çıkan haberler de işte bu bağlam içinde değerlendirilmelidir.

Alışılageldiği biçimde ABD, İsrail ve müttefik ülkelerdeki şirket medyası, “kayıp” genç senaryosunu Filistin’de müteakip Siyonist askerî operasyon için gerekli koşul olarak kullanmıştır. İsrail devleti, İsrailli gençlerin ölümlerinde Hamas ya da herhangi bir Filistinlinin dahlinin olduğuna dair hiçbir bir delile sahip olmamasına karşın, gençlerin cesetleri bulunur bulunmaz, evlere saldırmaya ve hukuk dışı cinayetler işlemeye başlamıştır. İsrailli faşistler, Batı Şeria’da 17 yaşındaki Filistinli bir genci kaçırıp diri diri yakmışlardır. Bu vahşet, “Jim Crow” dönemi boyunca Beyazların Siyahlara yönelik gerçekleştirdikleri linç terörünü anımsatmaktadır. Bir Filistinli Amerikalı olan gencin kuzeni, sonrasında, İsrail Savunma Güçleri’nce fena bir biçimde dövülmüştür.

“Kayıp” gençlerin ölümü ardından İsrail, “Koruyucu Sınır Operasyonu’na başlamıştır. Bu operasyonla Gazze’ye yüzlerce bomba atılmıştır. Aralarında çocukların bulunduğu yüzlerce Filistinli katledilmiştir. Siyonist sömürgeciliğin geniş bağlamı içinden bakıldığında, bu olaylar, İsrail’in gelişme modeliyle tam manasıyla uyuşmaktadırlar. İsrail, son 13 yıldır her üç günde bir, bir Filistinli çocuk katletmektedir. İsrail’in yaptığı zulümler, yerleşimcinin hayatının sömürgeleştirilmiş Filistin ulusunun hayatından daha değerli gören bir dünya görüşü oluşturmuş Siyonist ve ırkçı bir ideoloji tarafından muhafaza edilmektedir.

Filistinlilerin içinde bulundukları durumla yakından ilgilenen babahancı liberaller ise İsrail politikasının İslam inancına yönelik nefreti üzerinden motive olduğuna dair yanıltıcı bir yaklaşımı papağan gibi sıkça dillendirmektedirler. Bu tarz yaklaşımlar, Siyonist devletin emperyalist niteliğini silikleştirmektedir. Siyonist emperyalizm, en iyi, 1982’de Dünya Siyonist Forumu’nda sunulan, “Seksenlerde İsrail İçin Bir Strateji” başlıklı Oded Yinon imzalı makalede örneklenmektedir. Yazara göre, seksenlerde İsrail’in, ABD emperyalizminin ordusu ve ekonomisi ile daha fazla işbirliği içinde olması gerekmektedir. Makaleye göre, ABD-Batı ittifakıyla ileride kurulacak işbirliği, Siyonist yayılmacılık bayrağı altında ifa edilmeli ve bu güçler söz konusu bayrak altında birleşmelidirler. Yinon Planı, vahşî emperyalizm siyaseti üzerinden, İsrail’in “Nil’den Fırat’a” kadar genişlemesi gerektiğine dair, Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’in rüyasını gerçekleştirmekle ilgili bir çerçevedir aslında.

İsrail’de iktidarda olan parti, ülkesini Ortadoğu’daki yegâne “demokrasi” olarak takdim etse de, Yinon Planı, bu saçma etiketleme gayretiyle tümüyle ihtilaf içerisindedir. Yinon Planı’ndaki tespite göre, İsrail’in Filistin dışına yayılması, Ortadoğu’nun (ve Kuzey Afrika’nın) mezhepsel manada bölünmesine bağlıdır. ABD-NATO’nun ve Suudi Arabistan’ın Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika planları, her ne kadar İsrail’in planından az biraz farklıysa da, tüm bu planların amacı, ulus-devletleri İslamcı terörizmle, yani “mezhep” savaşının neferleriyle istikrarsızlaştırmaktır. İsrail, ABD-NATO-Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki emperyalist muadilleri ile Yinon Planı’nın hedeflerine ulaşmak amacıyla işbirliği hâlindedir. İsrail, Suriye, Irak, İran, Libya, Sudan ve Kuzey Afrika’nın önemli bir bölümünde emperyalizmin kirli işlerini yapan Batı destekli cihad şebekesini dolaylı ve doğrudan desteklemektedir. Siyonizmin meselesi İslam’la değil, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki bağımsız ekonomik ve politik gelişme iledir.

Siyonist devletin gücü, Suriye örneğinde daha belirginleştiği biçimiyle, ABD’nin emperyalist politikasının bile üzerindedir. Obama yönetiminin 2013 Yaz’ında Suriye’ye karşı muhtemel askerî müdahaleyi tartışmasından haftalar önce İsrail, Suriye Arap Ordusu’ndan karşılık verileceği umuduyla, bu ülkeye hava saldırısı gerçekleştirmiştir. Obama yönetiminin askerî müdahaleden kaçınma kararı, İsrail’de iktidarda olan partiyi çıldırtmıştır. O tarihten beri İsrail, Suriye’ye yönelik hava saldırılarına devam etmiş, Suriye için askerî müdahale seçeneğinin yeniden gündeme getirilmesi için Washington’da yürüttüğü lobi faaliyetini sürdürmüştür. Washington’un İsrail savunma güçlerine her yıl yaptığı 3,1 milyar dolarlık yardım, onun emperyalist hedeflerinin ABD emperyalizmi ile uyumlu olduğunun da delilidir.

ABD emperyalizmi ile Siyonizm arasındaki işbirliği, ABD solunun İsrail her Gazze’yi hava saldırıları ile bombaladığında ve her baskın düzenlediğinde sesini yükseltmenin ötesine geçmeyi gerekli kılmaktadır. Saldırgan Siyonist İsrail, bugün Gazze’ye yaklaşık altmış yıllık sömürgeci projesinin bir kısmını gerçekleştirmek için saldırmaktadır. Dahası İsrail, tek başına ABD emperyalizminin bir kuklası ya da onun dışında bir varlık olarak da görülemez. Siyonist devletin ABD’nin küresel emperyalist faaliyetleri üzerindeki muazzam parasal ve politik etkisi, ABD emperyalizminin merkezindeki radikal sol hareketi nezdinde ön plana çıkartılması gereken bir husustur. Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı, geniş bir enternasyonalist dayanışma programına dâhil edilmelidir.

Boston’da, USW 8571 okul otobüsü şoförleri, Veolia Şirketi’ne karşı, tasarruf tedbirleri ve sendikanın kabulü noktasında bir mücadele yürütmektedirler. Veolia, New England bölgesindeki kamusal eğitim ve ulaşımın özelleştirilmesi sürecinde en önde olan bir çokuluslu şirkettir. Bu şirket, itibarını, İsrail’in uyguladığı ırk ayrımcılığına yatırım yaparak elde etmiştir. Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar Hareketi Veolia’yı 2013’te işgal altındaki bölgelerde faal olan otobüs hatlarını elinden çıkartmaya zorlamıştır. Otobüs şoförleri, sendikayı kurtarıp politik faaliyetlerinden ötürü kovulan işçi hareketi liderlerinin eski görevlerine geri dönmelerini sağlamak için verdikleri mücadele dâhilinde, İsrail’in sömürgeci siyaseti ile Veolia Şirketi’nin kurduğu işbirliğini ifşa etmişlerdir. Eğer ABD’de sol, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkı mücadelesine ve halkların emperyalizmden kurtulmalarına dair davaya gerçek manada katkı sunmak istiyorsa, o, Siyonist emperyalizmi her yerde sürmekte olan kapitalizme ve ırkçılığa karşı mücadeleye bağlayan kampanyalar başlatmalıdır. Siyonizm, Filistin’i tecrit etmek için elindeki güç imkânları ile her şeyi yapmıştır, bizim de mevcut siyasetimizle aynı şeyi yapmamamız gerekir.

Danny Haiphong
15 Temmuz 2014
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder