“Türkiye
Komünist Partisi’nin kuruluş dinamikleri” dediğimiz zaman, önce bu dinamiklerin
ağır basan bölümünün dış dinamikler olduğuna; 1917 Oktobr Devrimi’ne, 1918
Almanya Spartakist Devrimi’ne ve bunun arkasından 1919’da kurulan Komintern’e,
dünya komünist partisine işaret etmek gerekiyor. Bu dinamikler içinde, 1917
Oktobr Devrimi ve 1918 Almanya’daki Spartakist Ayaklanması’na değil, izleyen
süreçte TKP’nin biçimlenmesini dolaysız olarak etkilemiş olan Komintern’in ilk
4 kongresine işaret edeceğim. En önemli iç dinamik ise tabii ki Ulusal Kurtuluş
Savaşı’dır. Ne yazık ki işçi hareketi ve sosyalist hareketin Türkiye’deki
gelişimine değil, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na değineceğim.
İkinci
olarak TKP’nin kuruluşunun 1920’den 1925’e kadar devam eden bir süreç olduğunu;
dolayısıyla “şu tarihte kuruldu” gibi bir yaklaşımın tartışılmalı olduğunu
düşünüyorum. TKP’nin kuruluşunu 1919’da komünist nüvelerin oluşumunun
ertesinde; 1920 Bakü Kongresi ile başlayan, 1922 Halk İştirakiyun Fırkası
Kongresi ile devam eden ve 1922’de Komintern 4. Kongresi’nde oluşturulan
teşkilât bürosunun örgütlemiş olduğu; 1925 İstanbul Akaretler Kongresi ile
nihai biçimlenişine vardığını düşündüğüm bir süreç olarak ele almak gerektiği
üzerinde duracağım.
Üçüncü
olarak, Türkiye Komünist Partisi’nin yekpare bir örgütlenme değil; çok kollu ve
farklı kanallardan beslenerek gelişmiş bir parti olduğunu ve bu özelliğini var
oluşu boyunca da koruduğunu söylemeliyim. Bu durumun en azından bu kuruluş
süreci boyunca ve hatta 1927’de Komintern’in, komünist partisi yönetimlerinin
artık Moskova’da eğitim görmüş kadrolardan oluşacağı yönünde aldığı karara
kadar, daha da net şekilde görülebildiğine işaret edeceğim.
Son
olarak da Türkiye komünist hareketinin geçmişinde, ağırlıklı olarak Osmanlı
İmparatorluğu’nun son döneminde, gayrimüslim unsurlar arasında gelişmiş olan
sosyalist hareketin, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte gelişen Türkleştirme
politikaları çerçevesinde, bu köklerinden epeyce koparıldığını; Selanik’te
gelişmiş olan Yahudi sosyalizminden de, İstanbul’da gelişmiş olan Ermeni ve Rum
sosyalist hareketlerinden de büyük ölçüde yoksun bırakıldığını, bunlardan
sadece İstanbul’daki işgal koşullarında faaliyet yürütmüş olan Beynelmilel
İşçiler İttihadı’nın (diğer deyişle Rum Komünist Partisi) Türkiye Komünist Partisi’nin
kuruluş sürecinde de oluşturucu unsurlardan biri olarak varlığını 1930’ların
ortasına kadar hem merkezi, hem yerel örgütlenme düzeyinde TKP’nin içinde devam
ettirdiğini, ama son Hınçak-Ermeni unsurların ve Yahudi unsurların çok küçük
bir bölümünün Beynelmilel İşçiler İttihadı içinde olmak dışında TKP’ye fazla
yansıyamadığına işaret edeyim.
Türkiye
Komünist Partisi’nin kuruluşunda etkili olan dış dinamiklerin başında Komünist
Enternasyonal-Komintern’in geldiğini söyledik. 1919’a gelirken, 1917’de olan
Ekim Devrimi’nin dolaysız etkisiyle; başta Rusya’daki Türk savaş esirleri
üzerinde olmak üzere Bolşevizm’in belli etkiler yarattığını ve belli çevreler
oluştuğunu biliyoruz. Moskova’da Mustafa Suphi çevresinde oluşan ve Müslüman
Komünist Örgütü (MÜSKOM) ile beraber hareket eden bir çevre var. 1919’da
Moskova’da bir konferans yaptıktan sonra Kırım’a geliyorlar. Bu ekip daha sonra
Türkistan’a gidiyor ve Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesinden sonra da oradan
Bakü’ye gelerek 10 Eylül 1920’de Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları’nın ilk
kongresini düzenliyorlar. Buna paralel olarak 1919’dan itibaren Bakü’de, eski
İttihatçılardan oluşan ve Türk İştirakiyun Teşkilâtı-Bakü Grubu olarak
adlandırdığımız; Süleyman Nuri, Dr. Fuat Sabit, Yakup, Küçük Talat, Halil Paşa
ve Salih Zeki gibi İttihatçıların önde gelen isimlerinin bulunduğu bir ekibin
de, Bolşevik Partisi ile beraber Türkiye’de ulusal kıyama katılacak bir
örgütlenme içinde olduklarını biliyoruz. Mustafa Suphi’nin Bakü’ye gelmesiyle
birlikte 1920’nin Haziran’ından Eylül ayına dek (Türkiye İştirakiyun
Teşkilatları 1. Kongresi toplanıncaya kadar), bu grubun reorganize olarak;
Türkiye’ye değişik görevliler gönderip bir faaliyet yürüttüğünü izliyoruz.
Bakü’de Mustafa Suphi çevresindeki gerek yayın, gerekse kuryeler aracılığıyla
Türkiye’ye dönük örgütlenme çalışmaları, kısa zamanda bu partinin Türkiye’ye
taşınması hedefi etrafında gelişiyor.
1919’da
bir yandan Mustafa Suphi Kırım’a geliyor; bir yandan da Türkiye’ye, özellikle
İstanbul’a bir grup militan gönderip İstanbul’da Türk Bolşevik Komünist Partisi
faaliyetini başlatıyor. Daha sonra bunlar da, delegeleri İsmet Lütfi ve Latif
aracılığıyla İstanbul Komünist Grubu olarak Bakü’deki kongreye katılıyor.
TKP’nin
kuruluş sürecinde Komintern’in genel politikalarına-kongrelerine bakacak
olursak, 1919’daki Komintern kuruluş kongresinin çok da örgütlü bir kongre
olmadığı görülür. Aslında bir çağrıdır ve bu çağrı, ağırlıklı olarak o esnada
Rusya’da bulunan değişik ülkelerden savaş esirlerinden oluşturulmuş; Bolşevik
Partisi’nin Uluslararası Konfederasyonu içinde yer alan insanlardan oluşan
komünist grupların katılımıyla yapılan bir çağrıdır.
1.
Kongre’de Avrupa’dan katılan en önemli örgüt olan Alman Spartakistleri bunun
bir kongre değil, bir “ortak çağrı toplantısı” olması gerektiği görüşünü
savunmalarına rağmen, toplantı Komintern’in 1. Kuruluş Kongresi olarak kabul
edilir. Burada bir manifesto çıkarılır ve ilk Komünist Enternasyonal Yürütme
Kurulu (KEYK) oluşturularak başına Zinovyev getirilir. Bu ilk yılda, KEYK
üyelerinin Zinovyev dışındaki hemen hemen hepsinin başka görevlerde olmasından
dolayı, Komintern’in çok örgütlü bir faaliyetinden söz etmek pek mümkün
değildir.
Komintern’in
kuruluşunun acele olmasının temel nedeni, bir yandan Sosyalist Enternasyonal,
2. Enternasyonal Partileri’nin tam da bu çağrı arifesinde tekrar faaliyete
geçmeyi önlerine koymaları, ama öte yandan da artık devrimin Avrupa’da eli
kulağında olduğu düşüncesiyle, bunu örgütleyecek partilerin oluşması gerektiği
fikridir. Yani birincisi, devrimin aciliyeti (bu acil duruma örgüt gerekiyor),
ikincisi de eski Sosyalist Enternasyonal toparlanırsa, oradaki sağ unsurların
tekrar bir enternasyonal etrafında birleşecek olmalarıdır.
Zimmerwald
solunun örgütlenmesi, yani savaş sürecinde oluşmuş sol yaklaşımın göz ardı
edilebileceği, 1917 Devrimi’nin etkisinin arka plana atılabileceği endişesi
vardır. Aslında Komintern’in örgütlenmesi ve Komintern’e bağlı partilerin ayrı
birer varlık olarak biçimlenişi 2. Kongre ile birlikte başlayan bir süreçtir. O
dönem (kuruluş yıllarında) Komintern’in her yıl kongresi var. 1. Kongre
(Kuruluş Kongresi) 1919 Mart ayında, 2. Kongre 1920 Haziran ayında oluyor. Bu
kongrede Komintern’in tüzüğü kabul ediliyor ve en önemlisi üye olacak
partilerin 21 Şartının neler olduğu belirleniyor. Yani bir diğer deyişle Dünya
Partisi, kendi seksiyonlarının, kendi şubelerinin neye uydukları takdirde bu
örgüte üye olacaklarının kararını veriyor. Bu 21 şart, Komintern üyesi olan
bütün partilerden talep edilecek olan şartlardır.
3.
Kongre (1921’deki kongre), aslında hepimizin bildiği; Lenin’in ünlü “Sol
Komünizm-Goşizm” adlı kitabının sol anlayıştakilere yönelik
yazıldığı-düşünüldüğü bir ortamda aldığı temel karar; “artık 1917 ile açılmış
olan devrim dalgasının geri çekildiği, şimdi devrimci olmayan bir durumda
devrimci partilerin nasıl çalışacağı” üzerinedir. Bu yüzden de Komintern’in 3.
Kongresi’nin ana şiarı yığınlara gitmektir. Yani, “yığınlara gidelim, yığınları
örgütleyelim, kısa vadede eli kulağında bir devrim olmayacak” düşüncesi vardır.
Bu
Komintern kararı, Kongreden kısa süre sonra toplanacak olan ilk tam üyeli KEYK
toplantısında proleter tek cephe, ardından da işçi-köylü hükümeti
politikalarına doğru evrilecektir. Bu evrilme, 4. Kongre’ye yansıyacak ve
4.Kongre, esas olarak komünist partilerinin sosyalistlerle ortak hükümetler
kurup kuramayacağı; ne tarz hükümetlere katılabileceği tartışması etrafında
biçimlenecektir. Yani 3. Kongre’nin ertesinde KEYK tam üyeli toplantısında,
Plenumu’nda alınmış karar, Kongre tarafından onaylanarak buna ait taktiğin
geliştirilmesine yönelinmiştir.
Yine
bu süreçte (2. Kongrenin ertesinde), bizi yakından ilgilendiren Bakü Doğu
Halkları Kurultayı’nın (1 Eylül 1920) toplanışı da; Batı’da gelişebilecek olan
devrimin gecikebileceği, buna karşılık Doğu’da ulusal kurtuluş hareketlerinin
yükselmekte olduğu temel tespiti üzerine toplanmıştır. “Bütün Ülkelerin
İşçileri Birleşin!” biçimindeki ana slogan ise “Bütün Ülkelerin İşçileri ve
Ezilen Halklar Birleşin!” şeklinde genişletilmiştir. Bunun bize birinci
derecede yansıması, Komintern’de oluşan Doğu Sekreterliği’nin ve
KEYK’in;“ulusal kurtuluş savaşlarında ulusal burjuvazisinin desteklenmesi”
yönünde karar almasıdır. Komintern’in bu kararı 1927 Çin’deki Şangay
Ayaklanması’na kadar devam etmiştir. Dolayısıyla ulusal kurtuluş savaşları
boyunca ulusal burjuvazinin de desteklenebileceği politikası; Çin’de Çin
Komünist Partisi’nin Kuomintang ile ilişkilerini ve faaliyetlerini, Türkiye’de
de Türkiye Komünist Partisi’nin Kemalist harekete ve Cumhuriyet Halk
Partisi’nin politikalarına yaklaşımında belirleyici olmuştur.
Mesela
1927 yılının Ocak ayında Doğu Sekreterliği’nde yapılan bir tartışmada Şefik
Hüsnü’nün, “Kemalizm’in devrimci barutunu 1925 sonları itibariyle tükettiği”
yönündeki görüşlerine Doğu Sekreterliği’ndeki yönetici kişiler karşı çıkmışlar
ve hatta 1926 sonlarında Doğu Sekreterliği’nin kaleme aldığı bir raporda
“TKP’nin Kemalizm konusunda sol sekter hatalara düşmemesi” övgüye değer
bulunmuştur!
Komintern’in
politikalarındaki gelişme, yani dünya komünist hareketinin gelişmesi; onun bir
şubesi olan TKP’nin oluşum, gelişim ve politikalarını da birinci derecede
belirlemiştir. Daha önce işaret edildiği gibi Bakü’de, ağırlıklı olarak eski
İttihatçı kesimlerden oluşan ve Oktobr Devrimi’nin dolaysız etkileriyle
Bolşevizm’e yönelmiş bir ekip vardır; bu ekip Mustafa Suphi’nin Bakü’ye
gelmesinin ardından reorganize olarak 1920 yılı Haziran-Eylül ayları arasında
Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları 1. Kongresi’nin hazırlıklarını yürütür. Birazdan
ele alacağımız İstanbul’daki Türkiye İşçi-Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF)
adına, 1920 Ağustos ayında Komintern’in 2. Kongresi’ne katılmak üzere yola
çıkmış olan Ethem Nejat ve Arap İsmail Hakkı, o Kongre’ye yetişemeyecekleri
için 10-17 Eylül 1920’de Bakü’de yapılan Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları
Kongresi’ne, TKP Kuruluş Kongresi’ne katılmışlardır. 1920 Haziran-Eylül ayları
arasında Türkiye İştirakiyun Teşkilâtı Merkez Heyeti’nin yaptığı toplantı
tutanakları ve ona iletilen raporların belgeleri ve Türkiye İştirakiyun
Teşkilâtları’nın 1. Kongresi’nin tutanaklarının tam metni ilk kez eksiksiz
olarak TÜSTAV tarafından yayınlanmıştır.
Daha
sonra Mustafa Suphi ve yoldaşlarının, 17 Eylül 1920’den Türkiye’ye döndükleri
zamana kadar yapılmış olan Merkez Komitesi toplantı tutanakları, aldıkları
kararlar ve Türkiye’ye gönderdikleri kuryelerin verdikleri raporlar da yine
TÜSTAV tarafından Dönüş Belgeleri 1-2 adıyla yayınlanmıştır.
Mustafa
Suphi kolunun Türkiye’deki ulusal savaşa, kurmuş oldukları Kızıl Alay’la
birlikte aktif olarak katılma çabası içinde olduklarını görüyoruz. 1921
başlarında Türkiye’ye gelişlerinde 28-29 Ocak’ta Karadeniz’de katledildiler,
kötü bir akıbet onları buldu. Komünist hareket daha başında son derece seçkin
evlatlarının bir kolunu büyük ölçüde kaybetmiş oldu.
Türkiye’ye
gelirken bir Dış Büro oluşmuş ve Bakü’de bir süre faaliyet yürütmüştür. Sonra
bu ekip Batum’a geçmiştir. Onlar Batum’a geçerken, Türkiye Komünist Fırkası Dış
Bürosu faaliyetlerini yürütürken, 1921 yılının Mart ayında Sovyetler Rusyası
ile Türkiye arasında bir anlaşma imzalandı. Anlaşmada yer alan; “iki ülkenin
kendi topraklarında, diğeri aleyhine faaliyet yürütülmesine izin veremez”
maddesi gereği, TKF Dış Bürosu 1921’in Aralık ayında Gürcistan Komünist
Partisi’nin Türkiye seksiyonu olarak kendi bağımsız varlığına son verdi. Yani
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının 1920’de Bakü’de kurmuş olduğu Türkiye Komünist
Fırkası, bir yandan ülkeye dönen yöneticilerinin ölümü, öte yandan Dış Büro’nun
faaliyet olanaklarının son bulması üzerine, yöneticilerinin kararıyla, kendini
feshederek son buldu.
Ama
bu koldan Türkiye’ye gelen ve faaliyet yürüten kimi komünistler, 1925 Akaretler
Kongresi ertesinde oluşan Türkiye Komünist Partisi’nin merkezinde ve değişik
düzeylerinde görev yapmaya devam ettiler. Yani Bakü’de faaliyet yürütmüş olan
komünist koldan gelenler, 1925’de oluşan TKP içinde bir temsiliyete sahip
oldular. Ayrıca yine bu koldan Bakü ve Batum’da komünist faaliyet yürütmüş kimi
kadrolar, izleyen yıllarda Doğu Halkları Komünist Üniversitesi’nde KUTV’da
Türkiye’den gelen öğrencilere öğretmen olarak hizmet ettiler.
TKP’nin
oluşumu sürecindeki ikinci kol, 1920 yılının Haziran ayından itibaren Eskişehir
ve Ankara çevresinde biçimlenmiş olan komünist çevrelerin, Aralık 1920’de
Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF) halinde bir araya gelmesiyle oluştu.
Bunların ilk oluşum süreci içinde de ana faktör Oktobr Devrimi ve
Komintern’dir. İlk grupların etkileyicileri Şerif Manatov ve Ziynetullah
Nevşirvanov isimlerinden de anladığımız gibi Anadolu dışından (Sovyetler
Rusyası’ndan) Türkiye’ye gelmiş Bolşevik ajitatör unsurlardır. Bunlar, Dr.
Hasan Rıza’nın Osmanlı Sosyal-Demokrat Fırkası’nda ve İştirakçi Hilmi’nin
Türkiye Sosyalist Fırkası’nda İstanbul’da faaliyet yürütmüşlerdi.
THİF,
Yeşil Ordu içinden ayrılan bir grup milletvekiliyle (bunların içinde hepimizin
bildiği bir dönem İçişleri Bakanlığına seçilmiş ve Atatürk’ün itirazlarıyla bu
görevden alınmış olan Tokat mebusu Nâzım Bey, Meclis milletvekilleri Şeyh
Servet Efendi, İkaz gazetesi sahibi Mehmet Şükrü, İzmit mebusu Sırrı gibi…),
Ziynetullah Nevşirvanov ve Baytar Salih Hacıoğlu’ndan oluşan bir ekip;
Ankara’da artık komünist faaliyetin kurulmuş olan resmi Türkiye Komünist
Fırkası tekeline bırakılmaması için, Aralık 1920’de bir dilekçeyle İçişleri
Bakanlığı’na müracaat etmişler ve faaliyete geçmişlerdir.
Halkçılık
Beyannamesi’nin verilmesi ve Yeşil Ordu içindeki ayrışmadan sonraki dönem,
Sovyetler Rusyası ile TBMM Hükümeti arasındaki ilişkilerin yakın dostluk
ilişkileri olduğu dönemdir. Bu dönemde bir Resmi Komünist Fırkası kurulmuştur.
Bunun kurucuları arasında yer alan Tevfik Rüştü Aras, 1921’de Komintern’in 3.
Dünya Kongresi’ne de gidererek Doğu Sekreterliği ile görüşmüş ve Türkiye’de son
15 yılın devrimci kadrolarının bu partide toplandığını belirterek, Komintern’in
tanıdığı parti haline gelmek istediklerini söylemiştir. O dönemki İçişleri
Bakanı olan Adnan Adıvar da bu partinin kurulmasının ertesinde, “komünist
partisi evrakı elinde bulunmayanların komünist propagandası yapmasının
yasaklanmasını” karara bağlamıştır. Bu karar nedeniyle THİF yasal başvuruda
bulunarak komünist faaliyet yürütebilmeyi arzu etmiştir. Ancak 1921’deki Çerkez
Ethem İsyanı’nın ertesinde; Çerkez Ethem’in Resmi Türkiye Komünist Fırkası
üyesi olması nedeniyle bu parti kapatılmış, THİF’in kimi Meclis üyesi de olan
yöneticileri faaliyetlerine son verdiklerini bildirmelerine rağmen tutuklanarak
Mart 1921’de yargılanmışlar ve ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardır. THİF
yöneticileri, Frunze’nin (Bolşevik önder) Türkiye’ye ziyareti arifesinde Eylül
1921’de bir afla serbest bırakılmışlardır. Bu sürece ilişkin belgeler de
yayınlanmıştır.
THİF’in
ikinci faaliyet dönemi, 18 Mart 1922’de (Paris Komünü’nün yıldönümüdür. 7 Kasım
gibi 18 Mart tarihi de o dönem uluslararası komünist hareketin kutladığı
bayramlardan biriydi) yayın hayatına atılan Yeni Hayat dergisiyle
beraber başlamıştır. Bu faaliyet döneminde ağırlıklı yeri Ağustos 1922’de
toplanan THİF’in Kongresi teşkil etmiştir. Bu Kongre’ye Komintern temsilcileri,
bir denizaltıyla İnebolu’ya gelip oradan Ankara’ya ulaşarak katılmışlardır.
Kongre iki ayrı oturum halinde yapılmıştır. Tutanağı da Türkiye Komünist
Fırkası 1. Kongresi olarak düzenlenmiştir. Nitekim 1921’deki Komintern 3.
Kongresine Salih Zeki ve Süleyman Nuri Türkiye Komünist Fırkası temsilcisi
olarak başvurduklarında, 3 Kongre delege yetki komisyonunca kendilerine; böyle
bir fırkanın Komintern kayıtlarında bulunmadığı yönünde bir bildirimde
bulunulmuştur. Yani Bakü Kongresi’nin, Komintern nezdince tescilinin
yapılmadığı; dolayısıyla 1921 Ağustos ayındaki THİF Kongresi Türkiye Komünist
Fırkası 1. Kongresi olarak tescil edilmiştir. 1925’deki Akaretler Kongresi de
Türkiye Komünist Fırkası 2. Kongresi olarak kayda geçmiştir.
THİF’in
Ağustos ayında yapacağı kongre öncesinde Rauf Bey Hükümeti bu Kongre’yi
yasaklamıştır. Dolayısıyla bu Kongre çağrısı yasal yapılıp, illegal olarak iki
oturum halinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde THİF’in faaliyetleri, doğrudan
Komintern’in bu parti nezdindeki takviyecisi Golman yoldaş tarafından
yönlendirilmiştir. Bu kongrede Ağustos ayına kadar Komintern tarafından,
Mezopotamya çalışmalarını yürütmek üzere Adana’da görevlendirilmiş olan Salih
Hacıoğlu ilk turda Merkez Komitesi’ne seçilememiştir. THİF’in Ankara’daki faaliyeti
ve Yeni Hayat dergisi, Tokat mebusu Nâzım Bey tarafından yönetilmiştir.
Derginin başyazılarının hepsi Nâzım Bey’in imzasını taşır. Ancak Kongrede,
birinci turda merkez komiteye seçilememiş olan Salih Hacıoğlu, Komintern
takviyecisi ve bu sıfatla Merkez Komitesi’nde yer alan Golman’ın önerisiyle
genel sekreterliğe getirilmiş ve Nâzım Bey bu görevden uzaklaştırılmıştır.
Eylül
ayında kısa süreli olarak THİF faaliyeti, Salih Hacıoğlu yönetiminde
yürütülmüştür. Bu kongrenin illegal olarak toplanması ve Kongre’ye Komintern
yöneticilerinin temsilcilerinin gizlice katılmış olmaları, daha sonra
döndüklerinde Azerbaycan’da bir gazeteye verdikleri demeç çerçevesinde
Türkiye’de de öğrenilmiştir. Bunun üzerine başbakan Rauf Bey, Nâzım Bey’i
çağırarak faaliyetlerini tatil etmeleri gerektiğini, etmedikleri durumda
yasaklanacaklarını tebliğ etmiştir. Son THİF Merkez Komitesi toplantısında bu
konu tartışılmış ve bu yasaklamaya karşı bir bildiri çıkarılmış, ancak parti;
1922 Mart-Eylül arasında 7-8 ay kadar faaliyet yürüttükten sonra legal varlığı
son bulmuştur.
Üçüncü
kol İstanbul Komünist Grubu’dur (İKG). Almanya’daki Spartakist hareketten
etkilenen aydın ve işçiler Almanya’da Türkiye İşçi Çiftçi Fırkası’nı kurmuş;
Spartakist Devrim’in yenilgisi ertesinde Türkiye’ye geldiklerinde Şefik
Hüsnü’nün de katılımıyla Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) halinde
yeniden örgütlenmişlerdir. 1920’nin Mart ayında, İstanbul’un işgali ertesinde;
bu partinin faaliyetleri de akamete uğramış ve bunun içinden dar bir grup kendi
arasında İstanbul Komünist Grubu - 3. Enternasyonal Grubu olarak gizli bir
örgüt kurmuştur. Temmuz-Ağustos 1920’de iki temsilcisini (Ethem Nejat ile Arap
İsmail Hakkı) Komintern Kongresi’ne katılmak üzere İstanbul’dan yola çıkartmış,
Dr. Şefik Hüsnü de Fransa’ya; Fransız Sosyalist Partisi’nin komünist parti
haline dönüşeceği ve 3. Enternasyonal Grubu’nun etkili olduğu Tours Kongresi’ne
gitmiştir. Burada Türkiye hakkında hem bir konuşma yapmış, hem de o dönem
Fransız sosyalistlerinin yayın organı Humanité’de Türkiye’deki sosyalist
hareket üzerine küçük bir makalesi yayınlanmıştır.
Bu
grup, yürüttüğü faaliyetler hakkında kapsamlı bir rapor gönderdiği Komintern 3.
Kongresi arifesinde, 1921 Haziran ayından itibaren Aydınlık dergisini çıkarmış
ve bu dergi etrafında İstanbul’daki komünist hareketi örgütlemeye çalışmıştır.
3. Enternasyonal’in görüşlerini esas alıp propaganda eden ve 3.
Enternasyonal’le bağ kuran İKG Komintern’in 1922’de toplanmış olan 4.
Kongresi’ne katılmıştır.
Daha
önce de bahsedildiği üzere 4. kol olan Beynelmilel İşçiler İttihadı (Bİİ)
Türkiye’de 1908-1910 yıllarından itibaren oluşmuş Rum Sosyalist Merkez’inin
doğal bir uzantısıdır.1919’dan itibaren ağırlıklı olarak İstanbul’da Rum
işçiler arasında sendikalar ve komünist hareket halinde örgütlenmiştir. Stefo
Benlisoy’un bu konuda yapmış olduğu çalışmalar kitap olarak yayınlanmıştır. Bu
konuda ilk yayın ise Orhan Silier’in Toplumsal Tarih dergisinde
yayınladığı İçtimaî Tetebbuat Cemiyetleri Sosyal İncelemeler Cemiyeti
dönemindeki sendika tüzükleridir. Daha sonra Sosyalist Merkez’in faaliyetiyle
ilgili olarak sekreter sıfatıyla Vezestenis’in Fransa’da yayınlanmış kimi
makalelerini ve RGASPI’de (Rusya Devlet Siyasî-Sosyal Tarih Arşivi) belgelerini
Mete Hocam’la (Tunçay) birlikte yayınladık.
Beynelmilel
İşçiler İttihadı’ndan önemli bir kol, 30 Ağustos 1922’den itibaren İstanbul’un
işgal kuvvetleri tarafından boşaltılmasıyla birlikte (Ankara Hükümeti’nin
İstanbul’da yönetime gelmeye başlamasıyla) buradaki komünist Rumların faaliyeti
akamete uğramıştır. Kendi örgütlerinin kararıyla otuza yakın Rum komünist
Moskova’ya gitmiş, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) okuyarak ve
komünist faaliyetlerine devam ederek; bir bölümü Yunanistan’a geçmiş, bir
bölümü SSCB’de kalmış, bir bölümü ise Türkiye’deki faaliyetleri desteklemiştir.
Bu koldan Vanlı Kâzım başta olmak üzere 1927 Tevkifat’ında adı geçen iki Niko
vardır. Niko Asimopulos TKP’nin 1925 Kongresi ertesinde Merkez Komite üyesidir.
Aynı zamanda Komintern’in 6. Kongre delegesidir. Ayrıca bir bölümü Rum
komünistleri olarak İstanbul’da Türkiye Komünist Parti içinde faaliyetlerini
sürdüren bu örgütün içinde Yahudi komünistler de vardır. Nitekim Maksimos’dan
sonra Bİİ yöneticisi olan Roland Ginzberg de bir Romanya kökenli Yahudidir ve
Yahudi Komünist Gençlik Örgütü’nün küçük bir grup olarak Beynelmilel İşçiler
İttihadı içinde faaliyet yürüttüğünü rapor etmiştir. Bİİ temsilcileri de gerek
Komintern, gerekse Kızıl Sendikalar Enternasyonali kongrelerinde yer almıştır.
Aralık 1922’de Komintern 4. Kongresi’nde Türkiye’deki bu çok kollu komünist
yapının, Türkiye Birleşik Komünist Partisi halinde birleştirilmesi için bir
Teşkilât Bürosu oluşturulmuştur. Bu Büro’nun sekreterliğine Dr. Şefik Hüsnü
getirilmiş, Beynelmilel İşçiler İttihadı’ndan Vanlı Kâzım burada yer almış,
THİF’den Salih Hacıoğlu görevlendirilmiş ve Komintern destekçisi-yönlendiricisi
olarak da daha önce Batum’da çıkan Yeni Dünya gazetesinde görev yapmış
gerçek adını bilmediğimiz Şarki kod adlı Gafurov diye bir kişi katılmıştır. Bu
Büro’nun yürüttüğü faaliyetler ve KEYK’in ısrarları sonucunda ağırlıklı üyeleri
İKG’den olmak üzere THİF’den ve Bİİ’den delegelerin de katılımıyla 15 Şubat
1925’de TKP’nin Akaretler Kongresi toplanmış; bu kongrede değişik kollardan
gelenlerin katılımıyla bir merkez komitesi oluşturulmuş ve böylece birleşik
parti faaliyete başlamıştır. Bu süreçte İstanbul’da kurulmuş olan TİÇSF’de
Spartakist olarak adlandırılan ve esas olarak Almanya’da yetişmiş olan kadro,
1921-1922’lerde Ankara’ya geçmiş ve esas itibariyle Mustafa Kemal çevresine
katılarak Kemalist hareket içinde yönetici görevlere gelmişlerdir. Kuruluş
süreci üzerine özetle değinilecek noktalar bunlardır.
Erden Akbulut
İştirakî Dergisi Sayı 13 s. 65-71.
0 Yorum:
Yorum Gönder