24 Haziran 2021

, ,

After Party

Marmara Komünist Partisi

“Sol örgütler” listesini hazırlayan İsmail Güney Yılmaz’ın bildirdiğine göre[1] bu ülkede 2005’te “Marmara Komünist Partisi” isminde bir örgüt varmış. Sonra ismi Komünist Kadro olan, “emekoloji” ve “protekya” gibi akıl sınırlarını zorlayıcı kavramlar üretmeyi bilen başka bir örgüte iltihak etmiş. Bugün müsilaj konusunda açıklama yapmadığına göre, anlaşılan, artık böyle bir parti faal değil.

Yüce akıl ve bilim dini mensupları ise bu müsilaj meselesinin yağını çıkartıp ekmeklerine sürmekte hiçbir beis görmediler. Davos toplantılarının ana gündemi olan yeşil & dijital dönüşüm, Davos solcuları ve bilimcileri eliyle gerçekleştiriliyor çünkü. Neticede Davos, “milyarderlerin milyonerlere orta sınıfın neler düşündüğünü, neler hissettiğini anlatıp durduğu yer.”[2] Gerekli politika ve ideoloji, kitlelere orta sınıf üzerinden enjekte ediliyor.

O orta sınıf, bugün arınık, izole, biricik ve kalıcı olmak arzusunda. Her şey, bu arzuyu tatmin etmek için var. Evde dizi izleyip yoga yapıyorlar, kuryenin getirdiklerini yiyorlar, kire bulaşmadıkları için birbirlerini pohpohluyorlar, özel cemaat üyesi olmanın kibrinde boğuluyorlar. Davos’taki büyük patronlar, bunların arzusunu iyi biliyor. Orta sınıfı tam da bu arzudan yakalıyor, gerekli düzenlemeleri buna göre yapıyor ve onu yeni dönüşüm için askerleştiriyor.

Küçük burjuvazi, siyaseti, teoriyi, ideolojiyi kendi tekliğine, biricikliğine, ölçü ve ölçeğine doğru daraltıyor. Türkiye, Kürdistan, Marmara, kimileri için, coğrafi planda bireyci bir ölçü ve ölçeğin kılıfı olarak iş görüyor. Marmara Komünist Partisi gibi absürtlük, bu sebeple vücut bulabiliyor. Bireyin ölçü ve ölçeğine kul olan hareket, devlete ve sermayeye oyuncak veya yem oluyor.

Devletin Şirketi, Şirketin Devleti

Solun, sosyalist hareketin devlet ve sermayeyle teorik ve pratik ilişkisini bu küçük burjuvazi tayin ediyor. Sol küçük burjuvazi, sağa göre hiza alıyor. Bu süreçte kendi içinde çatallanıyor.

Devyol devletleşmiş şirket; TKP şirketleşmiş devlet olarak işliyor. Devyol, değdiği her şeyi şirketleştiriyor; TKP ise devletleştiriyor. Sermayeyi ve devleti karşıya alamayan küçük burjuvazi, yolu Devyol ve TKP olarak bölüyor. Ezilenin, yoksulun, işçinin yoluysa tasfiye ediliyor.

Çünkü pandemi ile birlikte gerçekleştirilen dönüşümde Devyol ve TKP türevleri, patronların ve devletlerin yanına hizalanıyorlar. Onların dediklerini yapıyorlar. Onayı alınmamış, gerekli testleri yapılmamış, büyük ihtimalle ticari ve ekonomik gerekçelerle, vaveyla ve yaygın korku ile vurulan, çalışmaları pandemiden çok önce başlamış olan aşıları savunmak, GAVI İttifakı’nın mümessili olmak, TKP’ye düşüyor.[3] TKP, “bu kadar aşılamaya gerek yok” diyen bilim insanlarını susturan düzene hizmet ediyor. “Günde iki milyon aşı yaptık, mobil aşı ile fabrikaları aşıladık” diye övünen, diyanetten aşı fetvası alan hükümete çalışıyor. “Aşılar, bu yıl en önemli ekonomi politikası olarak iş görecek”[4] diyen IMF ile uyumlu hareket ediyor. Bu sol örgütlerin kapitalizm eleştirilerinin yalan olduğu, her türden politik önerilerinde görülüyor.

TKP’lilerin müdahale ettikleri, “aşı karşıtı” diye takdim edip değersizleştirmek istedikleri bildiride ise aşının arkasındaki şirketler eleştiriliyor, maskenin zararlı olduğundan söz ediliyor, PCR testinin güvenilir olmadığına vurgu yapılıyor, geçenlerde TTB sekreterinin açıkladığı, “on hastanın dördü tedavi için kullanılan ilâçtan öldüğüne” dair bilgiye yer veriliyor, pandemide kesilen cezaların hukuk dışı olduğundan bahsediliyor. TKP, tüm bu hususlara karşı, ne idüğü belirsiz, kutsal put saydığı bir “akıl ve bilim”den yana saf tutuyor. O akıl devletin aklı, bilimse sermayenin bilimidir.

Çünkü AKP de TKP de aynı sınıfa ait. AKP ile birlikte olur da aşağıdaki kontrolsüz bakteriler, virüsler harekete geçer, şeriatçılık güçlenir diye devlet, TKP gibilerin eline bir sopa vermiş, sokak bekçiliği yaptırıyor. O mahalledeki tarikatı kuran da kapısına sopalı adamlarını yerleştirip tarikata saldırtan da aynı devlet. O devlet, birçok ülkede uygulanan gece yasağını devreye sokuyor, sol, hep destek verdiği yasakların bir sonucu olan bu adımın ekmeğini yemek için kültür savaşlarının tamtamlarını çalmaya başlıyor.

Öte yandan Gençlik Komiteleri, bir Devyol derneği olarak, küçük çocukların bile aşılanmasını talep ediyor. Komiteler, kraldan fazla kralcı, çünkü Dünya Sağlık Örgütü, “çocuklar şu an için aşılanmasın” tavsiyesinde bulunuyor.[5] Komiteler, kendisini düzene DSÖ’den daha fazla hizmet etmek zorunda hissediyor. Çünkü başka türlü varolamayacağını biliyor. Özel üniversitelere övgüler düzüyor. Reklam filmleri çekiyor. İşçi çalışmaları ise işçinin belini büken, kontrol ve disiplin için geliştirilmiş prangaları takviye eden, işçinin boynuna dijital tasmalar takan pandemi önlemlerine destek sunmaktan ibaret.

İşçi, bu tür solcular için iğreti, iğrenç, tiksinç, aşağılık bir kimlik. “Kapitalizm herkesi işçileştiriyor, ühü ühü!” diyen bildiriler yazıyorlar. Onların tek derdi, itibarları! Bu kadar çok aşı, maske, hijyen demelerinin sebebi, bu pandemiyi yoksulların, ezilenlerin, işçilerin yol açtığı bir maraz olarak görmeleri. Pandeminin sınıfsallığı, bu gerçekle ilgili. Asıl, yoksul, ezilen ve işçi, kontrol ve disiplin altına alınmaya çalışılıyor. Küçük burjuvazi, bu noktada devlete ve sermayeye suç ortaklığı yapıyor.

Sol Sömürü

Bir genç, Gezi sonrası bir arkadaşı sayesinde işe giriyor. Bu arkadaş, Behzat Ç. isimli dizinin farklı bölümlerinde iki ayrı rolde oynamış bir figüran. Bir bölümde ölmesine rağmen başka bir bölümde gene rol alıyor, o beceriksizliğiyle savcı rolü kesiyor. Bunun sebebi, bu arkadaşın annesinin eski Devyolcu olması. Torpil sağlam yerden.

Bahsi geçen genç, annesi Devyolcu olan arkadaşının referansıyla, patronu Devyolcu olan bir şirkete giriyor. Şirket, bir bilgisayar tekelinin bölgedeki taşeronu. Genç, bir iki gün işe gidiyor, eşine dostuna, “işyerindeki işleyiş tam sosyalist ya, harika!” diyor, neden böyle söylediği sorulduğunda verdiği cevap üzerine kendisine, “bu sosyalizm değil, sömürü düzeni” deniliyor. Bir hafta çalıştıktan sonra o işten yoğun baskı ve sömürü sebebiyle ayrılıyor.

Çünkü işyerinde kimse, hareket serbestiyetine sahip değil. Beş dakika işe geç kalanın yevmiyesi kesiliyor ve o kesilen pay, başka bir işçinin maaşına aksettiriliyor. Böylece işçiler birbirine düşürülüyor. Asgari ücretten düşük ücret alan işçilere bu hâliyle daha fazla para alacaklarına dair vaatte bulunuluyor. Bu düzeni Devrimci Yolcu biri kuruyor. Komiteler ve Sol Parti türü örgütler, nedense oralarda işçi çalışması yapmıyorlar. Aynı Devyolcunun bir yoldaşı, sahibi olduğu kitap mağazalarında çalışan işçiler sendikalaşınca onları kapı önüne koyuyor. Devyolculuk, devletleşmiş şirket olarak varlığını sürdürüyor, değdiği her yeri ve her şeyi çürütüyor.

Party

Eren Erdem’in gece canlı müzik yasağı ile ilgili yorumu, Ekrem İmamoğlu’nun yorumuyla örtüşüyor. Hepsi de sol küçük burjuvaziye, “fazla havalanmayın, yükselmeyin, enerjinizi seçime saklayın” diyor ve onu susturmaya çalışıyor. Gaz alma işlemi dâhilinde Eren Erdem, bir “after party”den söz ediyor. Bu tabir, sol küçük burjuvazinin yoksulla, işçiyle, ezilenle ilişkisine dair çok şey söylüyor.

After Party, istenmeyen kişilerin geldiği bir etkinlik sonrası, özel bir grubun ayrılıp gerçekleştirdiği özel eğlenceyi anlatıyor. CHP de sol sosyalist hareketle ilişkisinde bu yöntemi uyguluyor. Bu kesimin yoksula, işçiye, ezilene değmiş bireylerini ayıklayıp kendi locasına almak için uğraşıyor. Dehrin cefasını çekip artık sefasını sürmek isteyen bireylerse CHP’nin After Party’sine katılmak için bin bir takla atıyorlar. Bugün sosyalist hareketin tüm siyasetinin özeti budur.

O özel loca, tabii ki arınık, temiz, izole, biricik ve kalıcı olmak isteyen, kitleden kopmuş bireyleri çağırıyor. Maske yasağı, hijyen ve aşı ile arınmış bireylerin kulaklarına emirler bir bir üfleniyor. Sol küçük burjuvazi, ağzına çalınan bal karşılığında, yoksulun, işçinin, ezilenin çığlığına karşı sağırlaşıyor. Buralara temas etmiş yerlerini dezenfekte ediyor. Artık onlara tahammül dahi edemiyor, iki dakika oturup sohbet etmeyi zul ve yük kabul ediyor, hemen izole, kopuk, arınık dünyasına kaçıyor. Bu sol küçük burjuvazinin destek verdiği Kamala Harris, “mültecilere gelmeyin” diyor mesela. Ama aynı sol küçük burjuvazi, Veli Saçılık gibi reklam yüzleriyle birlikte, burada mülteci sempozyumu düzenliyor, çünkü burada para olduğunu iyi biliyor.

Davos, orta sınıfın düşünce ve duygularını iyi biliyor, yönlendirmekte usta olduğunu her durumda ortaya koyuyor. Neticede sosyalist hareket yol alacaksa kendi içindeki Davos ajanlarından arınmadan yol alamaz. Madem sol küçük burjuvazi, işçiden, ezilenden, yoksuldan arınmayı, kopmayı bir maharetmiş gibi satıyor, işçi, ezilen ve yoksul da elini, ruhunu sol küçük burjuvaziden kurtarmalıdır.

Eren Balkır
23 Haziran 2021

Dipnotlar:
[1] İsmail Güney Yılmaz, “Türkiye’de Faal Sol Örgütler İçin Anahtar Liste”, 18 Nisan 2015, FK.

[2] Dan Freed, “Davos Billionaires”, 24 Şubat 2016, Reuters.

[3] “Sarıgazi’de Aşı Karşıtlarına TKP Müdahalesi”, 22 Haziran 2021, Sol.

[4] Silvia Amaro, “IMF Chief”, 16 Haziran 2021, CNBC.

[5] Dr. Anthony Hinton, 21 Haziran 2021, Twitter. DSÖ, gelen uyarılar üzerine çocuklarla ilgili tavsiyesini kaldırdı, revize etti. Metnin önceki ve şimdiki hâlinin ekran görüntüsü şurada: Twitter. Muhtemelen bu sansürde TKP’nin de parmağı var!

0 Yorum: