Marmara
Komünist Partisi
“Sol
örgütler” listesini hazırlayan İsmail Güney Yılmaz’ın bildirdiğine göre[1] bu
ülkede 2005’te “Marmara Komünist Partisi” isminde bir örgüt varmış. Sonra ismi Komünist
Kadro olan, “emekoloji” ve “protekya” gibi akıl sınırlarını zorlayıcı kavramlar
üretmeyi bilen başka bir örgüte iltihak etmiş. Bugün müsilaj konusunda açıklama
yapmadığına göre, anlaşılan, artık böyle bir parti faal değil.
Yüce
akıl ve bilim dini mensupları ise bu müsilaj meselesinin yağını çıkartıp
ekmeklerine sürmekte hiçbir beis görmediler. Davos toplantılarının ana gündemi
olan yeşil & dijital dönüşüm, Davos solcuları ve bilimcileri eliyle
gerçekleştiriliyor çünkü. Neticede Davos, “milyarderlerin milyonerlere orta
sınıfın neler düşündüğünü, neler hissettiğini anlatıp durduğu yer.”[2] Gerekli
politika ve ideoloji, kitlelere orta sınıf üzerinden enjekte ediliyor.
O
orta sınıf, bugün arınık, izole, biricik ve kalıcı olmak arzusunda. Her şey, bu
arzuyu tatmin etmek için var. Evde dizi izleyip yoga yapıyorlar, kuryenin
getirdiklerini yiyorlar, kire bulaşmadıkları için birbirlerini pohpohluyorlar,
özel cemaat üyesi olmanın kibrinde boğuluyorlar. Davos’taki büyük patronlar,
bunların arzusunu iyi biliyor. Orta sınıfı tam da bu arzudan yakalıyor, gerekli
düzenlemeleri buna göre yapıyor ve onu yeni dönüşüm için askerleştiriyor.
Küçük
burjuvazi, siyaseti, teoriyi, ideolojiyi kendi tekliğine, biricikliğine, ölçü
ve ölçeğine doğru daraltıyor. Türkiye, Kürdistan, Marmara, kimileri için,
coğrafi planda bireyci bir ölçü ve ölçeğin kılıfı olarak iş görüyor. Marmara
Komünist Partisi gibi absürtlük, bu sebeple vücut bulabiliyor. Bireyin ölçü ve
ölçeğine kul olan hareket, devlete ve sermayeye oyuncak veya yem oluyor.
Devletin
Şirketi, Şirketin Devleti
Solun,
sosyalist hareketin devlet ve sermayeyle teorik ve pratik ilişkisini bu küçük
burjuvazi tayin ediyor. Sol küçük burjuvazi, sağa göre hiza alıyor. Bu süreçte
kendi içinde çatallanıyor.
Devyol
devletleşmiş şirket; TKP şirketleşmiş devlet olarak işliyor. Devyol, değdiği
her şeyi şirketleştiriyor; TKP ise devletleştiriyor. Sermayeyi ve devleti
karşıya alamayan küçük burjuvazi, yolu Devyol ve TKP olarak bölüyor. Ezilenin,
yoksulun, işçinin yoluysa tasfiye ediliyor.
Çünkü
pandemi ile birlikte gerçekleştirilen dönüşümde Devyol ve TKP türevleri,
patronların ve devletlerin yanına hizalanıyorlar. Onların dediklerini
yapıyorlar. Onayı alınmamış, gerekli testleri yapılmamış, büyük ihtimalle
ticari ve ekonomik gerekçelerle, vaveyla ve yaygın korku ile vurulan,
çalışmaları pandemiden çok önce başlamış olan aşıları savunmak, GAVI
İttifakı’nın mümessili olmak, TKP’ye düşüyor.[3] TKP, “bu kadar aşılamaya gerek
yok” diyen bilim insanlarını susturan düzene hizmet ediyor. “Günde iki milyon
aşı yaptık, mobil aşı ile fabrikaları aşıladık” diye övünen, diyanetten aşı
fetvası alan hükümete çalışıyor. “Aşılar, bu yıl en önemli ekonomi politikası
olarak iş görecek”[4] diyen IMF ile uyumlu hareket ediyor. Bu sol örgütlerin
kapitalizm eleştirilerinin yalan olduğu, her türden politik önerilerinde
görülüyor.
TKP’lilerin
müdahale ettikleri, “aşı karşıtı” diye takdim edip değersizleştirmek
istedikleri bildiride ise aşının arkasındaki şirketler eleştiriliyor, maskenin
zararlı olduğundan söz ediliyor, PCR testinin güvenilir olmadığına vurgu
yapılıyor, geçenlerde TTB sekreterinin açıkladığı, “on hastanın dördü tedavi
için kullanılan ilâçtan öldüğüne” dair bilgiye yer veriliyor, pandemide kesilen
cezaların hukuk dışı olduğundan bahsediliyor. TKP, tüm bu hususlara karşı, ne
idüğü belirsiz, kutsal put saydığı bir “akıl ve bilim”den yana saf tutuyor. O
akıl devletin aklı, bilimse sermayenin bilimidir.
Çünkü
AKP de TKP de aynı sınıfa ait. AKP ile birlikte olur da aşağıdaki kontrolsüz
bakteriler, virüsler harekete geçer, şeriatçılık güçlenir diye devlet, TKP
gibilerin eline bir sopa vermiş, sokak bekçiliği yaptırıyor. O mahalledeki
tarikatı kuran da kapısına sopalı adamlarını yerleştirip tarikata saldırtan da
aynı devlet. O devlet, birçok ülkede uygulanan gece yasağını devreye sokuyor,
sol, hep destek verdiği yasakların bir sonucu olan bu adımın ekmeğini yemek
için kültür savaşlarının tamtamlarını çalmaya başlıyor.
Öte
yandan Gençlik Komiteleri, bir Devyol derneği olarak, küçük çocukların bile
aşılanmasını talep ediyor. Komiteler, kraldan fazla kralcı, çünkü Dünya Sağlık
Örgütü, “çocuklar şu an için aşılanmasın” tavsiyesinde bulunuyor.[5] Komiteler,
kendisini düzene DSÖ’den daha fazla hizmet etmek zorunda hissediyor. Çünkü
başka türlü varolamayacağını biliyor. Özel üniversitelere övgüler düzüyor. Onlar için reklam filmleri çekiyor. İşçi çalışmaları ise işçinin belini büken, kontrol ve
disiplin için geliştirilmiş prangaları takviye eden, işçinin boynuna dijital
tasmalar takan pandemi önlemlerine destek sunmaktan ibaret.
İşçi,
bu tür solcular için iğreti, iğrenç, tiksinç, aşağılık bir kimlik. “Kapitalizm
herkesi işçileştiriyor, ühü ühü!” diyen bildiriler yazıyorlar. Onların tek
derdi, itibarları! Bu kadar çok aşı, maske, hijyen demelerinin sebebi, bu
pandemiyi yoksulların, ezilenlerin, işçilerin yol açtığı bir maraz olarak
görmeleri. Pandeminin sınıfsallığı, bu gerçekle ilgili. Asıl, yoksul, ezilen ve
işçi, kontrol ve disiplin altına alınmaya çalışılıyor. Küçük burjuvazi, bu
noktada devlete ve sermayeye suç ortaklığı yapıyor.
Sol
Sömürü
Bir
genç, Gezi sonrası bir arkadaşı sayesinde işe giriyor. Bu arkadaşı, Behzat Ç.
isimli dizinin farklı bölümlerinde iki ayrı rolde oynamış bir figüran. Bir
bölümde ölmesine rağmen başka bir bölümde gene rol alıyor, o beceriksizliğiyle
savcı rolü kesiyor. Bunun sebebi, bu arkadaşın annesinin eski Devyolcu olması.
Torpil sağlam yerden.
Bahsi
geçen genç, annesi Devyolcu olan arkadaşının referansıyla, patronu Devyolcu
olan bir şirkete giriyor. Şirket, bir bilgisayar tekelinin bölgedeki taşeronu.
Genç, bir iki gün işe gidiyor, eşine dostuna, “işyerindeki işleyiş tam
sosyalist ya, harika!” diyor, neden böyle söylediği sorulduğunda verdiği cevap
üzerine kendisine, “bu sosyalizm değil, sömürü düzeni” deniliyor. Bir hafta
çalıştıktan sonra o işten yoğun baskı ve sömürü sebebiyle ayrılıyor.
Çünkü işyerinde kimse, hareket serbestiyetine sahip değil. Beş dakika işe geç kalanın yevmiyesi kesiliyor ve o kesilen pay, başka bir işçinin maaşına aksettiriliyor. Böylece işçiler birbirine düşürülüyor. Asgari ücretten düşük ücret alan işçilere bu hâliyle daha fazla para alacaklarına dair vaatte bulunuluyor. Bu düzeni Devrimci Yolcu biri kuruyor. Komiteler ve Sol Parti türü örgütler, nedense oralarda işçi çalışması yapmıyorlar.
Aynı Devyolcunun bir yoldaşı,
sahibi olduğu kitap mağazalarında çalışan işçiler sendikalaşınca onları kapı
önüne koyuyor. Devyolculuk, devletleşmiş şirket olarak varlığını sürdürüyor,
değdiği her yeri ve her şeyi çürütüyor.
Party
Eren
Erdem’in gece canlı müzik yasağı ile ilgili yorumu, Ekrem İmamoğlu’nun
yorumuyla örtüşüyor. Hepsi de sol küçük burjuvaziye, “fazla havalanmayın,
yükselmeyin, enerjinizi seçime saklayın” diyor ve onu susturmaya çalışıyor. Gaz
alma işlemi dâhilinde Eren Erdem, bir “after party”den söz ediyor. Bu tabir,
sol küçük burjuvazinin yoksulla, işçiyle, ezilenle ilişkisine dair çok şey
söylüyor.
After
Party, istenmeyen kişilerin geldiği bir etkinlik sonrası, özel bir grubun
ayrılıp gerçekleştirdiği özel eğlenceyi anlatıyor. CHP de sol sosyalist
hareketle ilişkisinde bu yöntemi uyguluyor. Bu kesimin yoksula, işçiye, ezilene
değmiş bireylerini ayıklayıp kendi locasına almak için uğraşıyor. Dehrin
cefasını çekip artık sefasını sürmek isteyen bireylerse CHP’nin After
Party’sine katılmak için bin bir takla atıyorlar. Bugün sosyalist hareketin tüm
siyasetinin özeti budur.
O
özel loca, tabii ki arınık, temiz, izole, biricik ve kalıcı olmak isteyen,
kitleden kopmuş bireyleri çağırıyor. Maske yasağı, hijyen ve aşı ile arınmış
bireylerin kulaklarına emirler bir bir üfleniyor. Sol küçük burjuvazi, ağzına
çalınan bal karşılığında, yoksulun, işçinin, ezilenin çığlığına karşı
sağırlaşıyor. Buralara temas etmiş yerlerini dezenfekte ediyor. Artık onlara
tahammül dahi edemiyor, iki dakika oturup sohbet etmeyi zul ve yük kabul
ediyor, hemen izole, kopuk, arınık dünyasına kaçıyor. Bu sol küçük burjuvazinin
destek verdiği Kamala Harris, “mültecilere gelmeyin” diyor mesela. Ama aynı sol
küçük burjuvazi, Veli Saçılık gibi reklam yüzleriyle birlikte, burada mülteci
sempozyumu düzenliyor, çünkü burada para olduğunu iyi biliyor.
Davos,
orta sınıfın düşünce ve duygularını iyi biliyor, yönlendirmekte usta olduğunu
her durumda ortaya koyuyor. Neticede sosyalist hareket yol alacaksa kendi
içindeki Davos ajanlarından arınmadan yol alamaz. Madem sol küçük burjuvazi,
işçiden, ezilenden, yoksuldan arınmayı, kopmayı bir maharetmiş gibi satıyor,
işçi, ezilen ve yoksul da elini, ruhunu sol küçük burjuvaziden kurtarmalıdır.
Eren Balkır
23
Haziran 2021
Dipnotlar:
[1] İsmail Güney Yılmaz, “Türkiye’de Faal Sol Örgütler İçin Anahtar Liste”, 18
Nisan 2015, FK.
[2]
Dan Freed, “Davos Billionaires”, 24 Şubat 2016, Reuters.
[3]
“Sarıgazi’de Aşı Karşıtlarına TKP Müdahalesi”, 22 Haziran 2021, Sol.
[4]
Silvia Amaro, “IMF Chief”, 16 Haziran 2021, CNBC.
[5]
Dr. Anthony Hinton, 21 Haziran 2021, Twitter. DSÖ, gelen uyarılar üzerine
çocuklarla ilgili tavsiyesini kaldırdı, revize etti. Metnin önceki ve şimdiki
hâlinin ekran görüntüsü şurada: Twitter. Muhtemelen bu sansürde TKP’nin de
parmağı var!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder