Pages

27 Haziran 2021

Eksen

Fenerbahçe

“Alo ben Emre abin”de adı geçen kişi, başkan tarafından gönderildi. Bugün o sermayedar başkan, küçük burjuva Fenerlilere “Galatasaray’ı tutun” dese bu emre uyacak çok kişi var taraftar içerisinde. Ondaki elli başarısız futbolcu transfer edebilme becerisini seviyorlar. Bankasına âşıklar. Kimse, kulübün sermayeye sessizce ve zımnen peşkeş çekilmesine ses edemiyor.

TV’de babadan torpilli bir Fener yorumcusu, bir Galatasaray yorumcusuyla atışıyor. Tartışma esnasında Galatasaraylı, Fenerliye diyor ki “ben, 25 yaşında spor müdürü oldum, bu işleri bilirim.” Fenerli bunun üzerine, “sen 25 yaşında spor müdürü olduysan, senden de arkandaki güçten de korkarım” diyor.

O arkadaki güç, Devyol’dur. Bu güya Devyolcu futbol yorumcusu, yıllardır futbol kulüplerinin işadamlarına satılmasını, olmadı Arap zenginlere peşkeş çekilmesini savunuyor AKP kanallarında. Bugün Devyol’un işi de işlevi de budur.

Devyol ve TKP mirası, solun sermaye ve devletle kurduğu ilişkiyi tayin ediyor. Kurulan ağlar, ilişkiler, şirketler, meslekî ideolojilerin teşkil ettiği bağlar, solu sermayeye ve devlete zincirliyor.

Bu bağlar yüzünden solun bir kısmı devletteki sermayeyi, diğer bir kısmı sermayedeki devleti yüceltiyor. “Büyümezsek küçülürüz” lafına kilitlenen solcular, devletteki sermayenin mi yoksa sermayedeki devletin mi büyüyeceği konusunda yarış içerisine giriyorlar. Bu yarış, ezileni ve işçiyi hiç ilgilendirmiyor.

Tam da bu gerçeklikte, Ankara’daki Cebeci Stadı’nın yıkılması konusunda DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, 1 Mayıs’ta yapmadıkları eylemi yapıyor. Çünkü oradaki ranttan ve yağmadan pay istiyorlar. Bu küçük burjuvalar, siyaseti rant ve yağmadaki pay için yapıyorlar. Siyaset onlar için başka bir anlam içermiyor.


Hopa’da AKP’nin rafa kaldırdığı sahil dolgu projesini CHP’li belediye yürürlüğe koyuyor. Seçimlerde ve sonrasında CHP için çalışan Halkevleri, nedense “CHP Hopa’da Talan Geleneğini Devam Ettiriyor” başlığıyla bir haber yapıyor.[1] Buradan anlıyoruz ki Halkevleri, o talandan yeterli pay alamamış. Çünkü biliyoruz ki küçük burjuva siyaseti, ranta ve talana dair.

Bu büyüme hikâyesini en çok küçük burjuva anlatmış, en çok da o inanmıştır. Sağıyla soluyla tüm küçük burjuvazinin tek derdi, büyümede pay sahibi olmaktır. O, ezilenin, işçinin iktidar arayışına her daim düşmandır. Sermayedeki devletin ya da devletteki sermayenin büyümesi, tek muradıdır. Mesele, ezileni ve işçiyi o murada ikna ve kul etmektir.

Suriye

Bu düzende küçük burjuvazi, özellikle parası bol olanlar, özel bir mevkiye sahiptir. Devlet, işlerini bu kesime güvenerek yürütür. Adam yurduna konulmayı seven, bunun için yanıp tutuşan küçük burjuvazi, yeni dönemin algoritmasını yazmakla meşguldür. Bilinsin ki o algoritma, devrime ve sosyalizme Erdoğan, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu kadar düşmandır. Küçük burjuvazi, kitle inşası işinde uzman oluşuna fazla güvenmektedir.

Madem izleniyor, Peker, bir şahıs olarak, şahsa ait duygular/düşünceler üzerinden izlenmemelidir. Çekilen operasyon, küçük burjuvaziyle de ilgilidir. Onun “solculuğu”, ezilene düşmandır. Peker’in döktüğü kirli çamaşırlarla dizilerdeki, internetteki özel hayatı faş eden, mahremiyeti silen yayınlar, birbirine bağlıdır.

Çünkü Ortadoğu’ya model olacak, bu bölgenin küçük burjuvalarını yetiştirecek, yeni kölelerini, askerlerini, uşaklarını eğitecek ülke, arınmalıdır. Tıpkı Cem Yılmaz’ın İngilizce ve başka konularla ilgili esprilerinde dile getirdiği gibi, “fazla yükümüz var, bir atsak rahatlayacağız” denilmektedir. Sermaye ve devlet, yolunu bulmuştur.

Eksen hâline getirilen, Amerikan tarz ve yöntemiyle Ortadoğu’yu devindirecek mil olarak görülen Türkiye dönüştürmeli, aynı zamanda dönüşmelidir. Küçük burjuvazi, bu dönüşümde kıvama getirilmeli, bu dönüşüme ikna edilmelidir. Temel mesele budur. Peker’de özdeşleşilecek bir birey bulunacağına, onda dil bulan, sermaye ve devlete ait sancılara bakılmalıdır.

Geçmişte Nazan Üstündağ’ın, Cemaat’in devletin kutsallığına son verdiği için neden sevindiğini anlamak gerekir.[2] Aynı şekilde bugün Ruşen Çakır, Kemal Can, Ayşe Çavdar ve Bilgehan Özipek gibi liberallerin Sedat Peker’i devlet ve toplumdaki dönüşümün öncü bayrağı olarak selamlamaları da önemlidir.[3] Bu isimler şahsında küçük burjuvazi, “İnce Memed” gibi gördükleri Peker’le özdeşleşiyor, onunla bütünleşiyor. Peker dizisi, küçük burjuvaziyi devlete ve sermayeye iyice bağlıyor. O, kendisini rahatlatacak yeni Netfliks dizisini bulmuştur. Sorumluluk, mülkü paylaşma tehlikesi, ortaklaşma riski içermeyen bir hikâyedir bu.


İlhak

Suriye, bu devletin yetmiş yıllık hesabıdır. 1998’den itibaren belirli planlar yürürlüğe konulmuştur. Ahmet Necdet Sezer’in devleti, Hüsnü Mahalli gibi isimler üzerinden Suriye’yi “ilhak” etme çabası içine zaten girmiştir. AKP, bu plana uygun olarak hareket etmiştir.

AKP vardır, çünkü Suriye iç savaşında CHP’nin Didim’den veya Kadıköy’den savaşçı çeteler örgütleyip bu ülkeye götürmesi mümkün değildir. Sermaye ve devlet, AKP özelinde kârını-zararını hesaplamıştır. Zarar hanesinde sermayeyi ve devleti savunma işi, sol örgütlere verilmiştir. Sermayenin sol örgütleri ile devletin sol örgütleri arasındaki atışmanın, didişmenin bir önemi yoktur.

Ülke eksen ve model hâline geliyorsa, devletin ve sermayenin yapısı da değişmelidir. Sol daha fazla batıya, sağ daha fazla Ortadoğu’ya bağlanmalıdır. Bu gerilimde kazanan, sermaye ve devlet olacaktır. Yoksul sağcı, Ortadoğu topraklarına, yoksul solcu batı topraklarına sürülecektir. Model ve eksen olma hâliyle devlet ve sermaye, kendi siyasetini inşa edecektir. Peker, bu dönüşümün basit bir göstergesidir.

Ne Etmeli?

Eskiden sosyalist bir Azeri sitesinde Lenin’in Ne Yapmalı kitabını indirdiğinizde, kapağında Ne Etmeli yazdığını görüyordunuz. Bizdeki kitap dilinin çeşitli sebeplerle “doğallığını, gerçekliğini” yitirdiği koşullarda, Azeri dilindeki sadelik ve gerçeklik, okuduğunuza farklı anlam katıyordu. Şimdi asimile ediliyorlar. Azerbaycanlılar, diziler ve internet üzerinden daha fazla Türkiyelilere benziyorlar. Onlar gibi konuşuyorlar. Kanalları benzer programlar yapıyorlar. Buradaki basit bir spor programı bile orada daha fazla izleniyor.

Nedense Sosyalist Azerbaycan isimli site, buranın devrimcilerini anıyor, buranın örgütlerini anlatıyor. Bunun sömürgeciliğin bir yansıması olduğunu görmüyor. Kobani’ye Türkçe masal kitapları gönderenler de bu gerçeği anlamıyorlar. Kıbrıs’ta Türkiyeli sol önderleri ananlar da bu sürecin farkında değiller. Hem “sömürgeciliğe” onay veriyorlar, kendi varlıklarını o düzlemde kuruyorlar hem de o sömürgeciliğe dokunmayan, kızıl imgeler imal edip satıyorlar. Devlet ve sermaye, bu türden bir teferruatla hiç ilgilenmiyor.

Bugün ölçek genişledi. Devlet ve sermaye, toplamda iktidar, Orta Asya için de diziler çekiyor. (Eski) Fethullah okulları, inşaat şirketleri, TİKA vs. hep birlikte çalışıyor, iç içe işliyor. Bölgenin emperyalist-kapitalist dönüşümünde ve bölüşümünde Türkiye, kendisine verilen rolü oynuyor.

Kıvam

Büyük Türkiye, bir model olarak takdim ediliyor. Bölge halklarını düzlüyor. Sermayenin özgürlüğü için düz yollar açılıyor. Sol ise Erdoğan’ın ideolojik, kimliksel varlığına küçük burjuva tepki geliştiriyor. “Ülkenin başkanı böyle bir adam mı olacaktı” tepkisi, sınıfsal analize tabi tutulmuyor. Sol, yoksulu, ezileni sağ küçük burjuvaziye terk ediyor. Sağ küçük burjuvazi, liberal bireylerini sola bırakıyor. Öte yandan Erdoğan 2 Haziran günü yaptığı açıklamada, dev Amerikan şirketlerinin yöneticileriyle yaptığı toplantıyla ilgili olarak şunu söylüyor: “Biliniz ki cumhurbaşkanı emrinizdedir.”[4]

Küçük burjuvazi, sağıyla soluyla, ezilenleri ve sömürülenleri, yeni modele uygun kıvama getirmek için uğraşıyor. İşinin, görevinin bu olduğunu iyi biliyor. Ortadoğu ve Ortaçağ’ın ezilen ve sömürülen için başka, ezen ve sömüren için başka bir anlama sahip olduğunu görmüyor. Ezen ve sömüren için bazı şeyleri düzlüyor, bazı şeyleri kopartıyor.

Bu işleyişte sol örgütler, tabanda hamallık eden, cefa çeken, halkın derdiyle dertlenen kadrolarını tasfiye etmek zorunda kalıyorlar. Tepe kadrosunu küçük burjuvazi tayin ediyor. Devlette ve sermayede ne oluyorsa, sol örgütlerde de o oluyor. Onlar, dönüşen, yeni Türkiye’yle yeni bir içerik ve biçim kazanıyorlar.

Eren Balkır
2 Haziran 2021

Dipnotlar:
[1] “Hopa’da Talan”, 20 Mayıs 2021, Sendika.

[2] Eren Balkır, “Savaşın Cemi, Cemin Savaşı”, 4 Mart 2014, İştirakî.

[3] “Sedat Peker”, 1 Haziran 2021, Youtube.

[4] “Özel Yayın”, 2 Haziran 2021, Youtube.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder