Çıkmaz Sokak
Gezi’nin ilk günlerinde Ethem’in vurulması üzerine
avukatları, vuranın kimliğini tespit etmek amacıyla polis telsizi
konuşmalarının kaydını talep etti. İnternete düşen kayıtta, polis amirinin
polislere ilettiği şu talimat yer alıyordu: “Biz TKP yöneticileriyle anlaştık,
onlar kitleyi başka bir yöne götürecek, geçmelerine izin verin.”[1] O gün parti
yönetiminde olan, kitleyi polisin istediği yöne götürüp dağıtmak isteyen
isimler, bugün TİP’te. O yöne gitmeyen Ethem ise aramızda değil.
Bahsi geçen ekip, parti içerisinde baş gösteren,
emperyalizm, Fethullahçılık ve CHP eliyle açılan kapı aralığından geçip geçmeme
“tartışma”sında “geçelim” kararından yana durdu ve başka bir yolu yürüdü.
O kapı aralığı, sadece TKP’liler için açılmadı. Başka
örgütler de bunca zaman AKP’yi eleştirmeyi anlamsız ve yanlış bulurken, birden
sosyal demokrat ve liberal muhalefete teslim oldular. Sosyalist hareket, tüm
bileşenleriyle, bu sosyal demokrasinin ve liberalizmin kuyruğuna yapıştı.
Bilhassa Avrupa ile, oradaki istihbarat kuruluşları ve STK’larla ilişkili olan
yapılar, liberalizmi ve sosyal demokrasiyi sosyalizm boyasına daldırıp satmaya
başladılar.
TKP’nin Gezi günlerinde polisten izin alıp kitleyi
çıkmaz sokağa sürüklemesinde, marjinal grupları dağıtmaya söz vermesinde olduğu
gibi, Fethullah ve emperyalizm rehberliğinde hareket eden sol muhalefet de
devlete ve sermayeye teslim oldu. Aynı örgütler, bugün emperyalizm meselesinden
rahatsız olan kadrolarını İP, HKP, olmadı, Parti-Cephe sopasıyla korkutup ikna
etme derdinde.
Tipitip
Bugün TKP, semt evleri açıyor. Açılacak semt evinin
adresini afişe yazmaktan aciz olan, bu anlamda evin önemsiz olduğunu bizzat
ortaya koyan arkadaşlar, o semte esasen kentsel dönüşüm üzerinden giriş
yapıyorlar. O semt evi aslında bir emlâk ofisi, gayrimenkul danışmanlığı
bürosu. (Not: Bu yazı yazıldıktan iki üç hafta sonra semt evinin iki sokak
üzerinde beş katlı bir binanın çatısından aşağıya devasa bir pankart asıldı.
Pankartta binayı satın alan “emlâkçı”nın resmi ve numarası vardı. Bu kişi tabii
ki TKP'li idi.)
TKP, yaklaşık otuz yıldır uğramadığı, hiç afiş dahi
asmadığı mahalleye geliyor, çünkü o, esasen emlâk ve inşaat işleriyle
geçiniyor. Eskiden olduğu gibi gene kavganın yolunu değil, parayı takip
ediyor.[2]
Doksanlarda da mahalleye gitmeleri söylenmişti. Orada
devrimci örgütlerle çatışma yaşamış, sonra “işçileşmek için gidiyoruz”
dedikleri mahallelerden “oralar bizi küçük burjuvalaştırıyor” deyip
çekilmişlerdi. Semt evleri de bu türden bir komediyle sonuçlanacak. Sermayenin
bilimine, devletin aklına örgütledikleri özel bireyleri özel faytonlarına
bindirip çekilecekler.
Bugün pek anımsanmıyor olabilir ama SİP geleneği,
doksanlarda da bölünmüştü. Metin Çulhaoğlu ÖDP’ye gitmişti. Derdi, sermaye ve
devlet eliyle popüler kılınan ÖDP içerisinde yer alıp suyun başını tutmaktı.
Çulhaoğlu, on yıl sonra yanına eski ve yeni kimi isimleri alıp, hiçbir açıklama
yapmadan, SİP’e geri döndü. O gün önüne parti yetkilileri bir liste koydu, “bu
arkadaşlarını istemiyoruz” dendi kendisine. Çulhaoğlu, bir saniye düşünmeden,
onca zaman yanında olmuş arkadaşlarını sattı, partiye alınmalarını istemedi. On
yıl beklemeye gerek yok: gene aynı şey olacak!
Çünkü bu Çulhaoğlu’nun ve Kemal Okuyan’ın yetiştirmesi
olan Erkan Baş’ın gerçek bir ayrılığı örgütlediğini düşünmek, mümkün değil.
Bugün “sözde TİP”ten bir isim ayrılmış ve bir yazı
yazmış.[3] İnternette dolaşımda olan yazıda, parti içerisinde demokrasinin
işlemediğinden, “hırslı, kariyerist” Erkan Baş’ın her şeyi kontrol ettiğinden,
tüm ipleri elinde tuttuğundan söz ediliyor. Baş, tam da hocası gibi davranıyor.
Yani TİP, aslında Ahmet Şık’ın demokrasisizlikle eleştirdiği HDP’den farklı
değil. Zaten Şık’ın derdi de demokrasi veya sosyalizm değil!
Bugün sermaye ve devletin TİP’e karşı bir teveccühü
olduğu görülüyor. Yol veriliyor, kapılar açılıyor. Doksanlarda “devlet bize
kapı aralığı bıraktı, oradan geçeceğiz” diye restorasyon analizi yapanlar, o
kapı aralıklarından geçiyor. 19 Aralık’tan geçemeyenlere küfrederek
ilerleyebileceklerini görüp kapı açanlara hürmette kusur etmiyorlar.
Ahmet Şık, tam da bu nedenle Sezgin Baran Korkmaz’ın
evinin yolunu biliyor. O nedenle bir haberin onayını Soylu’dan alıyor. O yüzden
TİP, bir toplantısına Alaattin Çakıcı, Ağar gibi isimlerle birlikte olan Sarp
Kuray’ı davet ediyor. TİP, kendisine kapı açan güce biat ediyor. O, eski
oportünizmin ve reformizmin çürük sakızını çiğniyor.
Kanalize
Kitleler bireylere bölünüyor. O semt evi, bunun için
açılıyor. Kitlenin yükünü omuzlamak, sorumluluğunu almak değil, o kitleyle onu
dağıtmak için ilişki kuruluyor. Küçük burjuvazi, sosyalist hareketi tasfiye
ediyor. Şahdamarını kesiyor. Polisin emriyle marjinal gruplar, bir bir
dağıtılıyor.
Emperyalizmin bilgi, virüs, öfke ve gıda konusunda
dayattığı arınmacı, izolasyoncu ideolojinin mümessilliğini sol örgütler
üstleniyor. O arınma ve izolasyon, yoksulla, ezilenle ve işçiyle ilgili.
Bilgiyi arındırıyorlar, virüsü temizliyorlar, öfkeyi
siliyorlar, gıdayı özelleştiriyorlar. Kitlenin açlığı değil, bireyin tokluğu
önemli artık. Bilgideki kirliliği solcular süzgeçten geçiriyor, ama emperyalizm
adına. Kitledeki öfkeyi tehlikeli görüyorlar, öfkeden kurtulmak için kitleyi
dağıtıyorlar. O polis amiri o partiyle bu yüzden anlaşıyor. Bu devlet, o
partinin üyelerini bilim kuruluna o sebeple alıyor, o kurul üyeleri insanları
eve hapsediyor, okulları, işyerlerini kapatıyor. Sermaye ve devlet, TKP ve TİP
gibi örgütler sayesinde yol alıyor.
TİP, o arınıkların, izolelerin, temizlerin örgütü
olarak satıyor kendisini. Kaba, tutucu, kapalı ve kirliymiş gibi görünen
TKP’nin karşısına çıkartılıyor. Esasında TKP, bu imajından ötürü kandıramadığı
bireyleri TİP denilen ağ ile topluyor. Operasyonun ardına bakmak gerekiyor.
Seksenlerde Yalçın Küçük, Yarın dergisinin
devlet eliyle kullanıldığını, devletin herkesi oraya yönlendirdiğini, solun bu
sayede çitlendiğini söylüyordu.[4] Bugün aynı durum, TİP için geçerli.
Artık kitleyle, işçiyle, ezilenle, yoksulla ilişkisi
kalmamış, birey mertebesine yükselmiş, sahil kasabasında rakı sofrası kurma,
bağıra bağıra Nâzım okuma hakkına kavuşmuş kişiler, birileri adına toparlanmaya
çalışılıyor. Ergenekon avukatı Sera Kadıgil’in TİP’e geçişi, genel operasyonun
parçası olarak vuku buluyor. Liberal solcular, sol örgütlerin tepelerine
yerleştiriliyor. Bu tür isimler, imaj çalışmasının basit bir unsuru olarak
sahneye çıkartılıyorlar. Çünkü Kadıgil türünden kişilerin ne silah olan
partiyle, ne işçiyle, ne de Türkiye ile bir alakası var.
Soylu Solculuk
Süleyman Soylu’nun hakkındaki iddiaları savuşturmak
için İsmail Saymaz ve Merdan Yanardağ gibi isimleri kullanması, gidişata ve
düzene uygundur. Ahmet Şık’ın Veyis Ateş’i tanıması, Soylu’ya yazısını teyit
ettirmesi, Sezgin Baran Korkmaz’ın evine gitmesi, doğaldır.[5] Ayhan Bilgen
belediyeciliğinin Korkmaz’dan yardım almış olması, olağan bir gelişmedir.[6] Korkmaz’ın
paraları, hem sağı hem de solu beslemiş görünmektedir. O para aslında
devletindir.
Esas mesele, sağın ve solun ortak sahibiyle
mücadeledir. Bu mücadele, TİP gibi imaj çalışmalarının ve operasyonların iç
yüzünü anlamayı gerekli kılmaktadır. TİP’i eleştirerek, onunla mücadele ederek
kendisine hat açan Deniz, Mahir ve İbrahim geleneği, bu tür çalışmalarla ve operasyonlarla
yumuşatılmakta, tasfiye edilmektedir. Bugün devletin ve sermayenin solu, sağı
ile birlikte beslenmekte, o, komünist siyasete alan bırakmamak için
uğraşmaktadır. Hangi mevzide duracağımızı, bu teorik, ideolojik ve politik
kavga tayin edecektir.
Eren Balkır
29 Haziran 2021
Dipnotlar:
[1] “Polis Telsizinde Neler Konuşuldu”, 18 Temmuz 2013, OdaTV. İlgili bölüm: “4112: Efendim bu TKP
İl Başkanı ile mobilden görüşme yaptım. Bu Meşrutiyet Caddesi’ndeki marjinal
grupların sıkıntılı olduğu, barikat kurduklarından dolayı saldırı halinde
olduklarından dolayı müdahale edildiğini söyledik, bunlar aşağıya geçmek için
Meşrutiyet Caddesi’ndeki gruplarla da görüşme yapıp saldırıyı
sonlandırabileceklerini söylediler. Telefon bekliyorum tekrar kendilerinden.
3338: Tamam anlaşıldı. Şu anda onlara müsaade
ediyoruz, aşağıya doğru bulvardan insinler tamam.”
[2] Eren Balkır, “Liberal ve Faşist TKP”, 27 Şubat
2021, İştiraki.
[3] Osman Naci Balta, “Ahmet Şık TİP’li mi Oldu?”, 19
Nisan 2021, FB.
[4] Aktaran: Serdar Can, “İcazet Edebiyatı Üzerine
Yalçın Küçük’e Kısa Bir Yanıt”, Yarın, Ocak 87, Sayı 65, s. 17.
[5] Tuğçe Tatari, “Bu Bir Ahmet Şık Eleştirisidir”, 24
Haziran 2021, T24.
[6] Ahmet Şık, “A’dan Z’ye Sezgin Baran Korkmaz Olayı”,
11 Ocak 2021, T24.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder