Politik İktidarın Ardındaki Dolarlar ve Süngüler
ABD’de seçim denilen komedi, Kasım 2020’de yeniden
sahnelenecek. O gün dünyanın en güçlü milyarderleri, adayların seçim fonlarına
milyonlarca dolar bağış yaparak, hegemonik emperyalist ülkedeki devletle finans
kapital arasındaki hafifmeşrep ilişkinin günışığına çıkmasını sağlayacak.
Burada söz konusu olan şirketler grubu, o muazzam gücünü petrol endüstrisinden,
büyük bankacılardan ve “savaş ağaları”ndan alıyor. O gücün sahipleri ise bazen
kavga bazen de ittifak ederek, emperyalizmin bu şirketlerin çıkarları uyarınca
ülkeye liderlik edecek yeni liderini belirleyecekler.
İster Biden isterse Trump seçilsin, ister
Demokratlar zafer kazansın isterse Cumhuriyetçiler, başa geçen kişi ve parti,
eşi benzeri görülmemiş kriz koşullarında kendilerine dayatılan yeni gerici
görevleri yerine getirmek zorunda kalacak.
Bu görevlerden biri de dünya kaynaklarına, enerji
ve diğer hammadde güzergâhlarına hâkim olmak. ABD emperyalizmi, tüm kapitalist
sistemin çökmesine dönük tehditler savuran bu devasa ekonomik, toplumsal,
politik ve ahlakî kriz karşısında ancak bu görevi yerine getirdiği takdirde yol
alabilir.
Yüksek Kampanya
Giderlerini Kim Neden Karşılıyor?
Karışıklık içindeki dünyanın en büyük kısmını
kendi elinde tutabilmek için tekeller, “süper politik eylem komiteleri” (PEK)
yoluyla iki adayla da bağlantı kurarlar. Bu komiteler, gizli akıtılan, resmi
kampanyalardan bağımsız olarak temin edilen paralarla çalışma yürütürler. Söz
konusu çalışma dâhilinde şirketlerden, sendikalardan, derneklerden ve
şahıslardan sınırsız miktarda para toplanır ki bu miktar, genelde resmi
kampanyalarda toplanan miktarın her daim birkaç katını bulur ve paranın kaynağı
asla ifşa edilmez.
Forbes ve New York Times
gibi basın-yayın organlarında çıkan haberlere göre Biden’ın kampanyası için
Ağustos 2020’de 990 milyon dolar toplanmış, sadece Eylül ayı içinde rekor
kırılarak bu miktar 383 milyon dolara ulaşmıştır. Bu büyük bağışları yapan
efendilerin isimlerine baktığımızda karşımıza (eski Microsoft CEO’su Steve
Ballmer’ın eşi) Connie Ballmer, (Apple’ın sahibi Steve Jobs’un dul eşi) Laurene
Powell Jobs, (Facebook’un kurucularından) Dustin Moskovitz ve (Google’ın eski
başkanı) Eric Schmidt gibi kişiler çıkmaktadır. Tüm bu isimler, en önemli
tekellerle ve tröstlerle bağlantılıdırlar.
Hatta 2016 yılında Eric Schmidt, Pentagon’a bağlı
Savunma İnovasyon Konseyi’nin başına getirilmiştir. Bu konsey, geçmişte Amazon
kurucusu Jeff Bezos’un da içinde yer aldığı bir kuruldur. Microsoft, Apple,
Facebook, Amazon ve Google’dan oluşan “Büyük Beşli”, ABD devletinin ulusal
güvenliğin ayrılmaz parçası kabul ettiği bir güçtür. Zira bu güç, kendilerine
bağladıkları kitlelerden özel ve ayrıcalıklı veriler temin edebilmektedir. Bu
türden büyük şirketler, hizmet sağladıkları için teknolojik ve askerî
araştırmalar üzerinden kâr temin edebilmektedirler.
Bunun en yalın örneği ise yüz tanıma teknolojisidir.
Askerî amaçlarla bağlantılı olarak üretilen ve bu amaçlara hizmet etsin diye
geliştirilmiş olan yüz tanıma teknolojisi, bugün akıllı telefonlara dahi
eklenmiştir. Doğal olarak emperyalist devletle bu türden tekelci mega şirketler
arasındaki karşılıklı ilişkiye seçimler, işbaşındaki hükümetler, sonuçta da
hükümetlerle şirketler arasındaki şaibeli bağlar aracılık etmektedir.
Enformasyon teknolojisiyle bağlantılı isimlere ek
olarak Biden’ın kampanyasına (ABD’deki en büyük banka olan ve ABD Ordusu Vakfı
ile çalışan JPMorgan Chase’in başkanı Jamie Dimon’ın eşi) Judy Dimon ve (Los
Angeles’taki devlet okullarının yarısının satılmasını, bunların kâr getiren
okullar hâline getirilmesini öneren Broad Vakfı direktörü) Eli Broad gibi
isimler yer almaktadır. Burada bir de dünyadaki en büyük rüşvet skandalına adı
karışan finans spekülatörü Daniel Och’u da anmak gerekir. Bu adamın sahibi
olduğu Och-Ziff Sermaye Yönetimi şirketi, madencilik, doğal gaz ve petrol
işletmelerine ayrıcalıklı erişim imkânı elde etsin diye Demokratik Kongo Cumhuriyeti
memurlarına rüşvet verme konusunda İsrail ordusuna para akıtan Siyonist Dan
Gertler isimli iş insanına yardım etmiştir.
Seçim kampanyasını örgütlemesi konusunda Biden’a
destek sunan kişilerden biri de yıllarca lobi faaliyeti yürütmüş, parasını
Demokrat Parti kampanyasından ve ABD’deki önemli telekomünikasyon tekeli
AT&T’den alan Steve Ricchetti’dir. Ayrıca Biden’ın kampanya stratejisi
başkanı Anita Dunn da Eylül 2020’ye dek AT&T için çalışmıştır.
AT&T’nin ismi, basına sızdırılan belgelerde
aktarılan skandallara karışmıştır. Bu tekel, kendi fiber optik internet kablolarıyla
Ulusal Güvenlik Kurumu’na bağlanabilmek için şirket merkezinde gizli bir oda
açmıştır. Obama döneminde CIA ve NSA’de çalışmış olan, ayrıca Palantir
isimli veri analizi firmasına danışmanlık yapan Avril Haines de Eylül ayında
Biden’ın geçiş ekibinde çalışmaya başlamıştır. Bu noktada Demokratların ABD
emperyalizminin en gerici ve en güçlü kesiminden epey sağlam tavsiyeler
aldığını söylemek gerekmektedir.
Biden’ın başkanlık kampanyasında çalışan ve
Demokrat Parti siyasetinde önemli bir yere sahip olan isimlerden biri de Stuart
Eizenstat’tır. Bu zat, Carter döneminde (1977-1981) Beyaz Saray’ın iç siyaset
danışmanlığını üstlenmiş, aynı zamanda Obama döneminde (2009-2017) Yahudi
Soykırımı Özel Danışmanı olarak çalışmıştır. Bir avukat olarak Eizenstat, Shell
gibi önemli fosil yakıt tekellerini, ayrıca Caterpillar, Raytheon, BAE Systems
ve Boeing gibi savunma bakanlığı ile bağlantılı şirketleri temsil etmiştir.
2012’de Eizenstat, Caterpillar adına Kongre’de ve
Obama yönetimi içerisinde “ABD hükümetinin Birleşmiş Milletler Filistin
Toprakları Özel Raportörü raporuyla ilişkisi” bağlamında lobi faaliyeti
yürütmüştür. Bilindiği üzere Caterpillar, İsrail’e buldozer satmakta, İsrail de
bu buldozerlerle Filistinlileri öldürmekte, evlerini yıkmaktadır.
Donald
Trump’ın “Dostlar”ı
Cumhuriyetçi Trump ise kampanyası için 1,3 milyar
dolar toplamıştır. Para yatıranlar arasında FBI, CIA, NSA ve Silâhlı Kuvvetler
gibi 12 devlet kurumuyla çalışan Palantir Technologies isimli şirketin sahibi
Peter Thiel bulunmaktadır. Bu şirket, aynı zamanda soykırımcı ABD ordusuyla bağlantılı
yapay zekâ teknolojilerinin geliştirilmesine destek sunmaktadır.
Bu noktada Charles B. Johnson gibi
askeri-endüstriyel kompleksle ilişkili kodamanlardan da söz etmek
gerekmektedir. Johnson, Franklin Templeton Investments isimli yatırım fonunun
eski icra direktörüdür. 700 milyar doları aşkın bir değere sahip bulunan bu
yatırım fonu, silâh imal eden şirketlerin 200 milyon dolarını yönetmektedir. Diğer
bir isimse ABD emperyalizmi için askerî dronlar imal eden General Atomics’un
kurucularından biri olan Linden Blue’dur.
Trump, 2020’de yeniden seçilebilmek için elini
güçlendirmek adına önümüzdeki üç yıllık dönem için Pentagon’a ayrılacak savunma
bütçesini artırmıştır. Yanki emperyalizminin savunma bakanlığının genel merkezi
olarak Pentagon, bugüne dek görülmemiş bir bütçe talep etmiş, bu talebi kongreye
bizzat Trump sunmuştur. Bütçede ifade edildiği biçimiyle savaş çığırtkanlığı
yapıp duran bu kuruma 718 milyar dolar akıtılacaktır.
Dünya genelinde emperyalist savaşa, “ulusal
savunma” adı altında harcanan paradaki artışa eğitim, sağlık ve sosyal
hizmetlerdeki önemli kesintiler eşlik etmektedir. Bunlar, halk kitlelerinin
çıkarlarının aleyhine olan kesintilerdir.
Aynı yıl içerisinde Florida’daki otelinde önemli
destekçileriyle yaptığı toplantıda Trump, Pentagon’un yaptığı harcamaların
kendi hükümeti döneminde 2,5 trilyon dolar artmış olması ile övünmüştür.
Bu harcama kalemleri arasında Meksika sınırına
inşa edilen duvara akıtılan 7,2 milyar dolarlık harcama da bulunmaktadır. Bu
miktar, kongrenin onayladığı miktarın beş katından fazladır. Pentagon ve Trump,
aynı zamanda bu duvarın bir kısmının inşaatıyla ilgili ihaleyi 1,6 milyar
dolarlık sözleşmeyle Fisher Sand and Gravel inşaat şirketine vermiştir. Söz
konusu şirket, Trump’ı destekleyen şirketler listesinde yer almaktadır.
Politik
İktidarın Aşırı Askerîleşmesi
Pentagon bütçesi her seferinde artırılmıştır. Sınırdaki
duvar inşaatı için kongrenin istememesine rağmen çok yüksek miktarlarda para
harcanmıştır. Zira kongrenin eli kolu Pentagon’un elinde oyuncak olan kukla
hükümet karşısında bağlıdır, binlerce örnekte ortaya konduğu üzere kongre
tümüyle güçsüz bir yapıdır. Bu da gücün tümüyle yürütmenin elinde olduğunun
kanıtıdır.
Güç, ordu içindeki yüksek mevkilerin eline
geçmekte, o mevkilere teslim olmaktadır. Bu anlamda politik iktidar aşırı
askerîleştirilmekte, tüm demokratik haklar, muktedir sınıfların kabul edeceği
düzeye çekilerek sınırlandırılmaktadır.
Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da dile getirdiği biçimiyle devlet, “tüm
burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komitedir.” Bu tanımın daha net bir
biçimini Lenin’in Emperyalizm:
Kapitalizmin En Yüksek Aşaması isimli çalışmasında bulmak mümkündür. Yurttaşların
hürriyetini çalan, onların ülkelerini birer işçi hapishanesine çeviren tekelci
güçler konusunda Lenin şunu söylemektedir: “En genel mânâda emperyalizm, mücadelesini
şiddet ve gericilikle yürütür.”
Giovanna
Schaidhauer
Ekim 2020
0 Yorum:
Yorum Gönder