Lenin öyle bir zamanda aramızdan ayrıldı ki
beşeriyetin geleceği daha yeni yeni aydınlanmaya başlamış, biz inkılabın mevcut
dönemini ve geleceğini Lenin’in simasında cisimleştirip onun ardınca gitmeyi
âdet edinmiştik. Böyle bir zamanda, Lenin’in aramızdan ayrıldığı o ilk
dakikalarda ve saatlerde bize bu ağır darbeden sonra düzelemeyecekmişiz gibi
gelmişti.
Lâkin Lenin’i, emekçilere karşı hiçbir muhabbeti
bulunmayanlar ölü bilirler. Geleceğin emekçilere ait olduğunu düşünenler içinse
Lenin hiç ölmemiştir. O emekçilerin kalbinde yaşamaktadır, yaşayacaktır.
Lenin’in geride bıraktığı vasiyet o kadar açık, o
kadar sağlam, o kadar inandırıcı ki Lenin’den sonra da partimizin rehberleri bu
vasiyeti olduğu gibi, hiç güçlük çekmeden hayata geçirecek, üstelik mevcut
ittifakımız değil tüm dünya ölçüsünde bu işi gerçekleştirecektir.
Peki bu vasiyette nelerden bahsedilmektedir?
İşçilerin ve köylülerin medeniyet seviyesi yükseltilmeli,
sanayi geliştirilmeli, işçilere ve köylülere Sovyet ittifakının milyonlarca
emekçiden oluşan bir aile olduğunu, kendilerinin bu ailenin hukuken eşit birer parçası
olduklarını hissettirmeli, onların iştiraki olmadan ülkenin hayatının her
sahasında hiçbir meselenin çözülemeyeceği onlara gösterilmelidir.
Dolayısıyla sadece Rus işçi ve köylülerinin değil
Kırgızistan çöllerinin, kuzeydeki buzla kaplı bölgelerinin insanlarının bile bu
gelişmeden istifade etmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Bu insanlar da Şark
ülkesinin hayatını bugüne dek işitilmemiş ve görülmemiş bir biçimde merak
etmektedirler.
Geçen yıl İzvestiya
gazetesinde çıkan makalemizde de dile getirdiğimiz biçimiyle Şura
hâkimiyetinden evvel cehaletin pençesinde olup muhtelif dillerde konuşan
halklar, emekçi halk kitleleri, şuranın kuruluşu, Sovyet ittifakının
oluşturulması ile birlikte çok kısa zamanda özgürleşmişlerdir. Dünyadaki hiçbir
hükümet bu zamana kadar böyle bir işe kalkışamamış, bu yönde bir hazırlık içine
bile girememişti.
Peki bunun sebebi nedir?
Şuranın kurulmasından evvel gece gündüz çalışıp
mülk sahiplerinin emirlerine sessiz sedasız boyun eğen, kendi emeğinin
mahsullerinin nere gittiğini, nasıl taksim edildiğini bilmeyen işçi ve köylüler,
şura iktidarında fabrikaların, atölyelerin ve toprağın sahibi olmuşlardır.
Şimdi işçiler ve köylüler, kendi temsilcilerinin
katıldığı kurultaylar vasıtasıyla emeklerinin mahsullerinden nasıl istifade
edeceklerini bilebilmektedirler.
Başka bir ifadeyle; evvelden emekçi halk kitleleri
ile hükümet arasında mevcut olan ve bu kütlelere sahip oldukları gücün
mânâsını, ülkenin, devlet hayatının gelişiminde onların oynadığı rolü anlatmaya
mani olan duvarlar bugün itibarıyla artık yoktur.
Savaşla geçen o zorlu yıllarda inkılabın güçlükler
çektiği dönemde bizim işçi ve köylülerimiz her türden kıtlığa ve benzeri olaya
karşı koymayı bilmiş, güzel gelecek uğruna tüm gücü ve fedakârlığıyla savaşmış,
şimdi de savaşmaya devam etmektedir. Bu türden kahramanlıklarla emekçilerimiz,
başka ülkelerin emekçilerini yavaş ama sağlam adımlarla canlandırmayı
bilmektedir ki bu, esasen hiç de şaşılacak bir şey değildir.
Lenin’in vasiyeti, sadece partinin liderleri ve
parti üyeleri değil uçsuz bucaksız şura topraklarında yaşayan milyonlarca
emekçi kitle için de aydınlatıcı ve inandırıcıdır.
Artık uykusundan uyanmış olan milyonlar hızla yeni
hayata doğru yürümekte, bu sayede ilerleme kaydedip kendi gücü ile yeni bir
devlet yaratabileceğini ortaya koymaktadır. Bu, beşeriyetin gelişim tarihinde
asla unutulmayacak bir olgudur.
İşçi-köylü devletini kurarken tüm güçlüklere göğüs
geren, bilinçle ve kararlı adımlarla ilerleyen Sovyet ittifakına mensup
emekçiler, Lenin’in vefatının birinci yıldönümünde yüzünü mozoleye, onun mezarına
çevirip şunu diyeceklerdir:
“Bizim büyük rehberimiz, sen rahat uyu! Senin vasiyetin bize
yolumuzu gösteren şimal yıldızıdır, biz sadece kendimiz değil tüm dünya
mazlumları için de yeni bir hayat kurmaktayız.”
Neriman Nerimanov
Novi Vostok [Yeni
Doğu] Gazetesi
Sayı 7, s. 5–6
1925
0 Yorum:
Yorum Gönder