20 Kasım 2020

,

İki Rezil Kelime


Sağlık konusunda oluşan son acil durum koşullarında yaşanan tartışmalar dâhilinde iki rezil kelime dillendirilir oldu. “İnkârcı” ve “komplocu”, düşünce dünyasına hâkim oldu ve korkunun felç ettiği zihinler elinde başkalarını itibarsızlaştırma aracına dönüştü.

“İnkârcı” ifadesiyle, fazla söze ihtiyaç duymayan kişiler, Yahudi soykırımı ile salgını aynı kefeye koyuyorlar ve bilerek ya da bilmeyerek kültür dünyamızın sağından soluna zaten yaygın olan antisemitizme katkı sunuyorlar. Bu durum karşısında öfkelenen Yahudi dostlarımız gayet haklılar, dolayısıyla bu beş para etmez terminolojik istismar konusunda yorum yapmak da onlara düşer.

Asıl üzerinde durulması gereken kelime, “Komplocu”. Bu terim, tarih konusundaki cehalete tanıklık ediyor. Tarihçilerin yaptıkları araştırmalara aşina olanlar da gayet iyi bilirler ki tarihçiler olayları yeniden kurgularlar, doğalında her türden araçla amaçlarının peşinden koşan bireylerin, grupların ve hiziplerin uyumlu kıldıkları planların ve eylemlerin sonuçlarından bahsederler.

Bu konuda üç örnek vermek mümkün. Bu örneklerin hepsi de belirli bir dönemin sonuna ve yeni bir tarihsel dönemin başlangıcına işaret ediyor.

Milattan öne 415 yılında Alkibiyades, tüm itibarını, servetini ve imkânlarını kullanarak Atinalıları Sicilya’ya sefer düzenlemeye ikna etmeye çalışır. Sonrasında felâketle sonuçlanacak olan bu seferle birlikte Atina tüm gücünü yitirir.

Alkibiyades’in muhalifleri, sefere çıkılmadan birkaç gün önce Hermes heykellerinin tahrip edilmesinden yararlanırlar, yalancı tanıklar bulurlar ve Alkibiyades’e karşı, onun dinsizlikle suçlanıp idam edilmesi için komplo kurarlar.

Cumhuriyet anayasasına sadakatini bildirmiş olan Napolyon Bonapart, 18 Brumaire’de (9 Kasım 1799’da) darbe yapar, tüm yetkileri haiz ilk konsülün kurulduğunu ilân eder ve Devrim’e son verir. Bu olayı önceleyen birkaç günlük dönem içerisinde Napolyon, beş kişilik konseyin muhalefetinin üstesinden gelmelerini sağlayacak stratejilerini daha da derinleştirip geliştirmek için Sieyès, Fouché ve Luciano Bonapart bir araya gelmiştir.

28 Ekim 1922’de yirmi beş bin kadar faşist, Roma’ya yürüyüş düzenler. Bu yürüyüşten aylar önce, ileride iktidarda kendisine eşlik edecek üç isimle, De Vecchi, De Bono ve Bianchi ile gerekli hazırlıkları yapan Mussolini, Başbakan Facta, D'Annunzio ve iş dünyasının önde gelenleriyle bir araya gelir (hatta kimilerine göre Mussolini kral ile de gizlice buluşmuştur), bu toplantıların amacı ise muhtemel ittifakları ve tepkileri önceden test etmektir. 2 Ağustos’taki prova dâhilinde faşistler, Ankona kentini silâhlarıyla işgal ederler.

Bu üç olayda gruplar veya partiler hâlinde bir araya gelmiş olan bireyler, belirledikleri amaçlara ulaşmak için kimi adımlar atmış, az çok öngörülür olan koşullar karşısında kendi boylarını ölçmüş, stratejilerini o koşullara uyarlamaya çalışmışlardır.

Elbette her türden insanî amelin parçası olarak şans ve tesadüf, belirli bir yere sahiptir ama insanlık tarihini şansla, tesadüfle açıklamanın bir anlamı yoktur, zaten hiçbir ciddi tarihçi de bunu yapmaz.

Bu noktada “komplo”dan söz etmeye gerek yok. Ama şurası kesin ki komplo teorisyenlerini, olay örgülerini ayrıntılı olarak yeniden kurgulayan ve ortaya koyan tarihçiler olarak tarif edenler, aptal değilse bile cahildirler.

Üstelik bu komploculuk suçlamaları, yakın tarihi entrikalarla, gizli cemaatlerle, her türden manevralarla ve komplolarla yüklü olan İtalya gibi bir yerde dillendiriliyor. Bugün tarihçiler, hâlen daha son elli yılın, Piazza Fontana’da patlayan bombalardan tutun da Moro cinayetine kadar birçok önemli olayını tüm yönleriyle açıklayamıyorlar. Bu ülkede 1985-1992 arası dönemde cumhurbaşkanlığı yapmış olan Francesco Cossiga, Gladyo denilen gizli bir yapının parçası olduğunu açıktan beyan etmişti.

Pandemi konusunda kaleme alınmış güvenilir araştırmalar, onun beklenen bir gelişme olduğunu ortaya koyuyor.

Patrick Zylberman’ın Tempêtes microbiennes [Mikrobiyal Fırtınalar -Gallimard, 2013] isimli kitabı, ta 2005 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün kuş gribi ile ilgili olarak bir senaryo hazırladığını, bu senaryoyu yurttaşlara koşulsuz desteklerin sunulması için gerekli bir yol olarak hükümetlere önerdiğini ortaya koyuyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nü finanse eden en önemli isimlerden biri de Bill Gates. Gates, pandemiyle ilgili riskler konusundaki görüşlerini farklı ortamlarda dile getirmiş, olası bir pandeminin milyonlarca insanın ölümüne sebep olabileceğini, böylesi bir gelişmeye karşı hazırlık yapmanın şart olduğunu söylemiş bir isim.

2019’da Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın fon sağladığı araştırma kuruluşu Amerikan Johns-Hopkins Merkezi, “Olay 201” adında koronavirüs pandemisi ile ilgili bir simülasyon çalışmasını organize ediyor. Uzmanları ve epidemiyologları bir araya getiren bu çalışma, yeni bir virüsün ortaya çıkması durumunda koordineli bir cevap için gerekli hazırlıkları ele alıyor.

Tarihte de görüldüğü üzere bu vakada da kimi insanlar ve örgütler, kendilerince meşru gördükleri veya kanuna aykırı olarak belirledikleri hedeflere ulaşabilmek için her türlü yolu deniyorlar. Dolayısıyla bugün olan biteni anlamak isteyenler, bu kişileri ve örgütleri dikkate almalı. Bu anlamda günümüzde komplodan söz etmenin olguların gerçekliğine zerre bir şey katmadığını görmek gerekiyor. Ama komplo teorisyenlerini tarihsel olayları olduğu gibi bilmeye çalışan kişiler olarak gören yaklaşım da rezil bir yaklaşımdır.

Giorgio Agamben
10 Temmuz 2020
Kaynak

0 Yorum: