İnsanlık
değerleri hiçbir zaman bu kadar ayaklar altına alınmamıştı. Duyguların artık
önemini yitirdiği, vicdan ve merhametin özden çıkıp sözde kaldığı bir
zamandayız. Ekonomik çöküntünün getirdiği ruhsal bulanımlar ve bunlara bağlı
bireylerde kendini kurtarma gayesi. Bencillik şuan ki düzende en doğru hareket
görülmektedir. İş alanında çalışanlar arasında kıyasıya bir rekabet
sürmektedir.
Arkadaşlık,
dostluk emek kardeşliği gibi kavramlar bitmiştir, işini kaybetmek korkusu,
yarınların meçhul oluşu, işçiler arasında birbirini yok etme dürtüsünü
doğurmuştur. Kişisel ilişkilerde de durum vahimdir, âşıklar soyut duyguların
sarhoşluğundan uzak, somut gerçekliğin acımasızlığıyla birbirlerini tartmakta,
kim daha çok seviyor yerine, kim daha iyi bir yaşam sunabilir düşüncesiyle
kutsal duyguları kalplerinde yok etmektedir. Toplumun geneli bu şekildedir.
Dostluğun, emek kardeşliğinin aşkın anlamını yitirdiği bu toplumda onun seçtiği
hükümet ve partiler de kendilerini topluma göre şekillendirmekte, sorunları
kökünden budamak yerine, toplumu avutmayı, bu sayede de kendi düzenlerini
korumayı birincil amaç görmektedirler.
Sosyal
medya ve TV kanalları toplumu, özellikle de gençliği yozlaştırmaktadır.
Kanallarda şuanda yaygın olan, suç ve zenginliği öven dizilerdir. Yaratılan
zengin karakter, şatafatlı, tembellik üzerine kurulu, albenili bir hayat
yaşamakta, istediği şeye sahip olabilmektedir. Bu tür diziler toplumdan çok
fazla ilgi görmektedir ve sabahtan akşama dek yorgun argın bir parça ekmek için
mücadele veren yoksullar bu dizileri kendi hayalleri gibi görüp
benimsemektedir.
Hâl
böyle iken ülke NATO işgalinden, üretilen servetin bir avuç kişinin elinde
oluşundan, komşu devletlere yönelik düşmanca politikalardan ve artan
kutuplaşmadan muzdariptir. Çünkü toplum, ülke ve halk sevgisinden uzak, kendi
çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir.
Bencil
insanları yolundan döndürmek zordur. Ve toplumu içinde bulunduğu bu vahametten
kurtarmanın tek yolu savaşmak ve düşmanın kontrol mekanizmalarını
zayıflatmaktır. Çok olmasa da ülkede azınlık denilecek derece de yurt
sevgisiyle yanıp tutan kişiler vardır. Çağrı onlaradır.
Konuşmak
artık anlamını yitirmiştir. Pankart dönemi bitmiştir. Yürüyüşler gerekli etkiyi
yaratmaz. O hâlde yapılması gereken bir tek yol vardır, o da savaşmak. Yüreği
yurt sevgisiyle yanıp tutuşan kardeşler, bırakın düşünmeyi, askerleşmeye
yönelin. Lübnan’da Hizbullah ve Filistin sol fraksiyonları kamplarına gelen
kardeşlerine gerekli silahlı ve politik eğitimi vermekte, bunu bir onur
vesilesi saymaktadırlar. Bir devrimcinin görevi, devrim yapmaktır.
Zordur
silahlı mücadele, ömrünü kaçarak saklanarak ve ölümün soğuk nefesini ensende
hissederek yaşarsın. Ama düşündükçe aydınlık ve özgür yarınları, yüreğinin
kafesine sığmayan bir umudun vardır.
Artık
bir şeyler yapma vaktidir. Boş verin kim geliyor kim gelmiyor bu yola, neden
ben kendimi riske atıyorum da diğeri rahatının peşinde demeyi, düşünmeyi.
Nâzım’ın dediği gibi aşkta herkes kendinden sorumludur. Ve herkes devrimci
olamaz, devrimci olmak yürek işidir ve aşkı en güzel devrimciler yaşar, kendini
çıra gibi yakarak sevdiğinin yolunu aydınlatır.
Can Şahin
20
Ekim 2020
0 Yorum:
Yorum Gönder