19 Haziran 2019

, ,

Ne Faşizm Ne Liberalizm: Sovyetizm!


Faşizmin tasfiyesi meselesinin belirleyici olduğu politik kriz ortamında muhalefet bloğu, giderek tali bir unsur hâline geliyor. Muhalefet bloğunun toplumsal bileşiminin çok unsurlu oluşu, bloğun yaşadığı tereddütler ve onun faşist rejime karşı halk kitlelerinin verdiği mücadeleye karşı duyduğu hoşnutsuzluk, bloğun eylemlerini basit gazetecilik faaliyetine ve meclis içinde çevrilen dolaplara indirgiyor ki bu da onun faşist partiye bağlı milislerin karşısına tüm güçsüzlüğü ile çıkmasına neden oluyor.

Faşizm karşıtı harekette en önemli payı artık Liberal Parti elinde bulunduruyor çünkü muhalefet bloğunun elinde, faşizme karşı koyma konusunda, parlamenter burjuva demokrasisinden, anayasaya, yasallığa ve demokrasiye geri dönme üzerine kurulu eski liberal programından başka bir şey yok. Faşizme geçiş meselesiyle ilgili tartışmada Liberal Parti, muhalefetin İtalyan halkını şu iki tercihle karşı karşıya bıraktığını söylüyor. Ya faşizm ya da liberalizm, ya Mussolini’nin kanlı diktatörlüğü üzerine kurulu hükümeti ya da ardında burjuvazinin kendi sömürücü idaresini uygulamaya devam edeceği maske olarak iş görecek eski o dünyalar iyisi liberal İtalyan demokrasisini yeniden tesis etme eğiliminde olan bir Slandri, Gioliotti, Amendola, Turati, don Sturzo ve Vella hükümeti.

Kendilerine zulmeden faşizmden yıllardır nefret eden işçiler ve köylülerse faşizmi yıkmak için liberal burjuvaziyle ittifak kurmanın, geçmişte iktidarda iken faşizmi işçilere ve köylülere karşı destekleyip silahlandıranlara, birkaç ay önce faşizmle blok oluşturup onun suçlarının sorumluluğunu paylaşanlara destek olmanın gerekli olduğuna inanıyorlar. Peki faşizmin tasfiyesi meselesi böyle mi ele alınmalı? Hayır! Faşizm, onu yaratan burjuvaziyle birlikte tasfiye edilmeli.

Matteoti’nin katledildiği günü takip eden dönemde Komünist Parti, şu sloganı atıyordu: “Kahrolsun katiller hükümeti! Faşist milisler lağvedilsin!” Ama parti bu sloganı atarken, aklında “katiller hükümetinin yerini o katillere yolu açıp onları silâhlandıran politikaların sahiplerinin hükümeti alsın” gibi bir öneri yoktu. Parti, faşist milisler oluşturuldukları vakit iktidarda olan Giolitti’nin, Nitti’nin ve Amendola’nın işçi sınıfına karşı destek verdikleri ve silâhlandırdıkları bu milisleri silâhsızlandırabileceğini hiçbir vakit düşünmedi.

O sloganı atarken partimizin amacı, Mussolini’nin Napoli’den Roma’ya yaptığı yürüyüşün de işaret ettiği biçimiyle, kesin olarak tasfiye edilen ve utanç verici bir hata yapmış olan eski liberalizmi faşizmin yerine ikame etmek değildi. Faşizmin bir kriz başlığı olarak gündeme geldiği günden itibaren Komünist Parti, işçi sınıfının ve köylülerin iktidardakilerin mezarlarını kazması ve onların yerini alması gerektiğini söyledi.

Sınıf mücadelesi ve tüm sonuçları ile birlikte düşünüldüğünde, sanayi işçilerinden ve köylülerden oluşan kitlenin eylemi, faşizmin yenilmesi için zaruridir. Hiç şüphe yok ki proletarya, faşizme karşı mücadelesinde burjuvazi ve küçük burjuvazi içerisinde gelişmiş olan mücadeleleri ve çelişkileri kullanır, kullanmalıdır da. Fakat doğrudan eylem olmaksızın, faşizm doğrudan hedef hâline getirilmeksizin ona diz çöktürülmesi mümkün değildir. Meseleyi bu şekilde ele aldığımızda faşizmin yerine geçmemiz gerektiği düşüncesi de doğal olarak gündeme gelecektir. İşçilerin ve köylülerin eylemiyle faşizm yenildiğinde liberalizm de iktidardan pay alamayacaktır. Hükümet etme hakkı sadece işçi ve köylülere ait olacak, faşist milisleri silâhsızlandırma konusunda en gerçek kararlılığı onlar gösterecek, ardından da işçi sınıfı ve köylüler silâhlandırılacaktır.

Mevcut durumda demek ki asıl mesele, anayasaya, demokrasiye ve liberalizme geri dönmek değildir. Anayasa, demokrasi ve liberalizm, krizin gerçek niteliğine kavuşmasına mani olmak adına burjuvazinin işçilerin ve köylülerin ağzına çaldığı bir parmak baldır. Onların asıl korkusu, işçilerin ve köylülerin kendilerini ezen faşizmden ve birkaç ay önce Mussolini’yle işbirliğine gitmiş olan, gitmek için can atan (D’Aragona, Baldesi vb.) ve işçileri-köylüleri yanlış yola sürükleyen liberalizmden intikam alacak olmasıdır.

İtalya’daki kriz, ancak emekçi kitlelerin eylemiyle çözüme kavuşturulabilir. Faşizm, parlamentoda çevrilen dolaplarla tasfiye edilemez, bu, yalnızca burjuvazinin direksiyonda olacağı, silâhlı faşizmi hizmetinde tutacağı bir düzen için tavizlerde bulunmasına neden olacaktır. İsterse üçkâğıtçı reformizm aşısıyla aşılanmış olsun, liberalizm her daim güçsüzdür. O, geçmişe aittir. İsterse Halk Partisi’nden Don Sturzo gibiler İşçi Partisi’nden Turati gibilerle ve Sosyalist Parti’den Arturo Vella gibi isimlerle ittifak kursun, bunlar faşizmin tasfiyesi için gerekli zindeliğe ve gençliğe sahip olamayacaklardır.

Sömürü, zulüm ve suçla yüklü geçmişin kökünü kurutup tüm emekçilere gerçek hürriyetle donanmış bir geleceği armağan edecek zindeliğe ve güce sadece kendisini anayasayla veya liberalizmin kutsal ilkeleriyle meşgul etmeyecek, fakat faşizmi yenme, onu silâhsızlandırma ve tüm sömürücülere karşı kentlerdeki işçilerin, tarlalardaki köylülerin çıkarlarını savunma konusunda yolundan şaşmadan, kararlı adımlarla yürüyecek olan bir işçi-köylü hükümeti sahiptir.

Bugün Komünist Parti, bu gerçeği proletaryaya yineleyip duran tek güçtür. Onun nüfuzu artmakta, teşkilât yapısı gelişmektedir, fakat işçilerin ve köylülerin büyük bir kısmı İşçi Partisi ile Maksimalist Parti’den oluşan birliğin anayasacı muhalefet bayrağını sallayıp bir yöne doğru sürüklenmekte, sınıf bilincini edinememekte, dolayısıyla büyük bir zinde güce ve karşı konulması mümkün olmayan sayıda kitleye sahip olduğu için mevcut krizin çözümünde asli faktör olduğunu anlayamamaktadır. Kendisini bu şekilde kandırmak istemiyorlarsa, işçiler ve köylüler, bağımsız bir güç olarak sınıf mücadelesi zemininde hareket etmeli, böylelikle belirleyici bir konuma gelmeli, İtalyan burjuvazisinin ardına saklandığı maskeyi değiştirmekten başka bir işe yaramayan sınıflararası işbirliği düzleminde durmamalıdır.

Partimizin asli görevi, bu temel fikirle işçi ve köylü kitlelerine nüfuz etmektir: faşizmi ancak işçi ve köylü kitlelerinin vereceği sınıf mücadelesi yenebilir. Faşist milisleri ancak işçi ve köylü hükümeti silâhlardan arındırabilir. Bu temel gerçekler, hangi partiden olursa olsun tarlalardaki köylüler ve fabrikalardaki işçiler arasında yorulmak nedir bilmeden yürütülecek propaganda aracılığıyla işçi-köylü kitlelerinin ruhuna nüfuz ettiğinde, o vakit faşizme karşı mücadele ve sınıfsal çıkarların savunulması için İşçi-Köylü Komiteleri’nin inşasının zaruri olduğu idrak edilecektir.

O vakit işçiler ve köylüler, bu komitelerin devrimci mücadele ve katiller hükümetinin yerine işçi-köylü hükümetinin kurulması için gerekli birer araç olduklarını anlayacaklardır. Emekçi halkı kendi safına kazanmaya bir kez daha çalışan Liberal Kongre’nin kapatıldığı o anda, İtalya’nın bir ucundan diğer ucuna tüm işçiler ve köylüler, boş teneke misali çok ses çıkartan, ama gevezelikten başka bir şey yapmayan kongre üyelerine şu cevabı vereceklerdir: Ne faşizm ne liberalizm: sovyetizm!

Antonio Gramsci
L’Unità

7 Ekim 1924
Kaynak

0 Yorum: