Pazar
akşamı Hamas’ın yeni bildirgesi basına sızdı ve bildirge, Lübnan’dan yayın
yapan Meyadin sitesinde yayınlandı. Palestine Ltd:
Neoliberalism and National Liberation in the Occupied Territory [“Filistin Ltd:
İşgal Altındaki Topraklarda Neoliberalizm ve Ulusal Kurtuluş”] isimli
kitabın yazarı Tevfik Haddad, bildirgenin yayınlanmasından birkaç saat sonra
sosyal medyada kaleme aldığı analizi paylaştı. Hamas’ın ideolojisini ortaya
koyan bir belge olarak bildirge, 1988’den beri yayınlanan, kurucu niteliğe
sahip ilk belge. Haddad’ın konuyla ilgili düşünceleri şu şekilde:
Tümünü
çevirmeye vakit bulamadığım bu belge, hareketin önemli bir politik aktör hâline
geldiğini gösteriyor. Hareket, yönetim becerisini haiz bir aktör olarak
bölgesel ve uluslararası eğilimlere de cevap veriyor. 19. Madde, Filistin’in
herhangi bir parçasını teslim etmeye karşı çıkıyor ve “nehirden denize”
formülünden vazgeçmiyor, aynı zamanda 67 sınırları içinde kalan ve başkenti
Kudüs olan devlete ve mültecilerin, yerinden yurdundan edilmiş insanların geri
dönüşüne dönük kabulü “Siyonist yapıyı hiçbir şekilde tanımayan, ulusal
uzlaşmaya dayalı müşterek formül”ün olarak tarif ediyor, ayrıca bu kabulü,
Filistinlilerin hakları konusunda tavizde bulunmak anlamına gelmediğini
söylüyor.
Birçok
yorumcu, muhtemelen bu 19. Madde’ye odaklanacak, oysa belgedeki diğer maddeler
bu maddeden daha ilginç, zira bildirge, yıllardır şu veya bu Hamas liderinin
sözlerini yazıya döküyor, öte yandan, 1988 bildirgesinde yer alan, bildirgenin
ilk yazıldığı dönemde eleştirenlerin saldırmaktan zevk aldığı, Yahudi ve Mason
karşıtı atıflara yer vermiyor.
Daha
da ilginci, belgenin bölgesel ve uluslararası eğilimlerin bilincinde oluşu (bu
noktada belge mezhepçiliğe ve teröre karşı savaşa/İslamofobiye atıfta
bulunuyor) ve birçok yerinde İslam’ın ve Hamas’ın dine, etnisiteye, cinsiyete
veya yurttaşlığa yönelik her türden zulme karşı çıktığını, bunlara karşı
hoşgörülü ve ılımlı olduğundan bahsediliyor (Madde 8 ve 9). Bunun üzerinden 15.
ve 16. Madde’de Siyonizmle Yahudilik arasında bir ayrım yapılıyor ve
mücadelesinin özcü olmayan dinî temeline vurgu yapıyor (yani metin,
Siyonistlere, Siyonist projeye ve Filistin halkına saldıran, onun haklarını
ihlal eden, dinden, milliyetten veya kimlikten bağımsız olarak onun toprağını
işgal eden herkese karşı olduğunu beyan ediyor, Yahudi olduğu için Yahudi’ye
karşıtlıktan söz etmiyor). (15); metinde bahsedilen diğer bir husus da
antisemitizmin Avrupaî temeli (16); Hamas, ulusal, dinî veya mezhepsel çizgiler
üzerinden yapılan her türlü zulme itiraz ediyor. (16)
Madde
26’da Hamas, ulusal çeşitlilik ve diyalogu kabul eden demokratik bir oyuncu
olduğuna vurgu yapıyor, FKÖ ise muhafaza edilmesi gereken ulusal çerçeve olarak
tarif ediliyor ve onunla birlikte çalışılabilmek için örgütün geliştirilmesi ve
demokratik temellerinin yeniden inşa edilmesi gerektiğini söylüyor (27).
Filistin Yönetimi’nin Filistin halkının hizmetinde olması, ulusal projeyi,
halkın güvenliği ve haklarını koruması gerektiğinden bahsediliyor (30).
Madde
33, Filistinli kadınların rolünü “bugünün ve geleceğinin inşa edilmesi için
gerekli zemin, Filistin tarihinin kurucu unsuru, direniş, kurtuluş ve politik
düzenin inşasının öncü gücü” olarak tarif ediyor. Arap ve Müslüman dünyasına
atıfta bulunan belge (Madde 34-36), “Hamas, tüm dinî, etnik ve mezhepçi
unsurların ümmetin birliği çatısı altında birleşmesi gerekir, birliği ve ortak
duruşu paramparça eden tüm yaklaşımlardan uzak durulmalıdır” diyor ve
Filistin’in tüm Arapların ve Müslümanların ana davası hâline gelmesi gerektiğinden
söz ediyor (Madde 35).
Madde
36, bence en ilginç bölüm. Burada karşımıza Fetih’in ideoloji dışı stratejik
eğilimi çıkıyor:
“Hamas, Filistin halkının
haklarına destek veren tüm devletlerle işbirliğinin önemli olduğuna inanır ve
devletin iç meselesine yönelik müdahalelere karşı çıkar. Hamas, ayrıca içte
yaşanan gerilim ve mücadelelere dışarıdan müdahale edilmesine de karşıdır.”
Müdahaleci
olmayan yaklaşım üzerinden Fetih ve Hamas özerkliğini ve mali kaynak akışını
koruyabileceğini, devletler içi ve devletlerarası politik ve sınıfsal
mücadeleler karşısında tarafsız kalabileceğini düşünüyor. Bu formülasyon
dâhilinde Hamas’ın muhafazakâr devletçi eğilimi açığa çıkıyor, zira örgüt,
bölgesel düzenin köklü dönüşümünün parçası olmak yerine, bu düzenin içerisinde
yer almak için çabalıyor. Bunun bilincinde olan örgütün bildirgesinin son
maddesinde (41) şunu söylüyor:
“Hamas, Arap-Müslüman
halkın üzerinde kurulmaya çalışılan her türden hegemonyaya karşıdır. Diğer
milletlerin ve halkların üzerinde hegemonya kurulmasına dönük çabaların
karşısında durur. Dünyada tüm sömürgecilik, işgal, zulüm ve saldırganlık
biçimlerini mahkûm eder.”
Tevfik Haddad
3 Nisan 2017
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder