“Kaç kez zorladılar beni kaçmaya
Kaç kez zulmettiler
Kaç kelime incitti yüreğimi bilemezsin.”
Emel Meslusi’nin Suriyeli çocuklar anısına
kaleme aldığı güçlü sözleri, Londra’nın kuzeyinde bulunan Lexington konser
salonunda çınlıyor. Günümüze ait elektronik ritimlerle bezediği geleneksel
Tunus müziğini icra ettiği sahnede kısa süren bir koreografi dâhilinde bir
balerin gibi bir o yana bir bu yana hareket ediyor. O müziğe insanın yerinde
durmasına imkân vermeyen davul ritimleri eşlik ediyor.
2010’de
Tunuslu bir genç, zabıtaların işportasına el koyması sonrası kendisini yaktı.
Bu protesto, ülkeyi saran gösterileri ve eylemleri tetikledi, neticede Yasemin Devrimi
gerçekleşti.
Bu
gencin yaktığı ateş sonrasında civar ülkeleri sardı. Bu öfke, Emel Meslusi’nin
sesine de yansıdı. Eylemlere katılan bir isim olarak Meslusi, baskı,
adaletsizlik ve ekonomik güçlüklerle geçmiş onca yılın yarattığı umudu ve
korkuyu sesiyle kavradı ve şahlandırdı.
Onun
şarkıları kendi ülkesinde yıllarca yasaklıydı. Ama devrim sonrası her şey hızla
değişti ve Meslusi “devrimin sesi” hâline geldi.
“Biz
özgür ve korkusuzuz.
Biz hiç ölmeyen sır, direnmeyi bilenlerin sesiyiz.”
Kelimelerim
Hür
isimli bu şarkı, Tunus’un gayriresmi ulusal marşı hâline geldi zamanla. Elinde
yüreğinden başka silâhı olmayan bu kadın, kalabalıkların karşısına çıkıp
şarkılarını gitarıyla ve kelimelerindeki güçle söyledi.
Baskıcı
bir rejime başkaldırmak yoktu onun aklında. “Bir şey yapayım ki hâlâ aklımın
başımda olduğunu göreyim diye düşündüm aslında. Yararlı bir şeyler yapmalıydım.
Öyle eli kolu bağlı oturmak yerine, sanatı bir şeyleri düzeltecek, bir amaca
hizmet edecek bir güce dönüştürmek gerekiyordu.”
Farklı
cinsiyetlere ait sesleri çıkartsa da ondaki “küçük kızlara has” ses, ilk başta
ondaki gücün yoğunluğunu bir biçimde gizliyor. Ritmin dinamik yapısı ile
birlikte ondaki yumuşak kadınsı enerji, bu büyük gücü açığa çıkartıyor ve
Mesluesi’deki ses, tüm geleneksel Arap müziğinin karşısına dikiliyor.
“Hepimizde bir enerji,
yumuşaklık ve güç mevcut. Benim savunduğumu savunmanız için çok fazla güce
ihtiyacınız var.”
Son
albümü İnsan için şunları söylüyor Meslusi:
“İnsanın her şeyden önce
ne anlama geldiğini göstermek istedim. Bence insan, kırılganlık, paylaşım,
duygudaşlık ve dayanışmak demek.”
Konserde
Meslusi bir sürpriz yapıyor ve “artık görmeyi unuttuğumuz o evsiz insanlar
için” bir şarkı söylüyor. Bu şarkıyı Paris’te kaldığı dönemde yaşadıklarından
ilham alarak yazmış. “Londra, New York ve Paris gibi insanların çok para
kazandığı büyük şehirlerde, kışın ortasında kaldırımda yatan insanların
yanından yürüyüp geçmek gayet normal bir şey.”
“Paris’te böylesi bir
durumla ilk kez karşılaştığımda, şaşkına dönmüştüm. Aile değerlerimiz, Tunus’ta
böyle şeylere tanık olmamıza izin vermez. Sanırım, Paris’teki kadar olmasa da
burada da evsizler var.
İnsanlar, onların yanından
yürüyüp geçiyorlar ve bu konuda zerre rahatsızlık duymuyorlar. Bazı insanların
hissetmeye ve görmeye karşı direnç geliştirmesi ne kadar da kötü. ‘Bunda ne var
ki, hayatın parçası’ diye düşünemeyiz.”
Konserde
Paris’te kaldığı sıralarda apartmanın önünde yatıp kalkan bir evsizle
arkadaşlık kurduğundan, sık sık onun yanına uğradığından, yanında çorba veya
çay götürdüğünden bahsediyor.
“İnsanlar selam vermekten
bile korkuyorlar, selamını almadığında hissettiğin utanma hissinin bir önemi
yok. Alt tarafı hayattan giden bir beş dakika, sonra evinize gidiyor, yatıp
uyuyorsunuz. Aynı dili konuşamasak da iki kişiyle arkadaşlık kurmuştum bir zamanlar.”
Meslusi,
insanlık ve duygudaşlık meselesine vurgu yapıyor. Müziği ve hayatı bu iki
kavramın önemine vurgu yapıyor.
Onun
umudu, “zihinsel bir kaynaşma” sağlamak. Müziğinde derin düşünceler oya gibi
işleniyor ve kendi ezgilerine kavuşuyor. “Kendimizi, idrakimizi aşmak için bize
asıl lazım gelen, merak.”
Edebiyat
da tiyatro gibi dolaylı. İkisi de çok önemli ama gençlerin büyük bir kısmı için
her şey müzik, ondan bir şeyler öğrenmek, onu başkalarına aktarmak mümkün.
Duygular
da dile dökülemeyecek şeyleri öğretir. Müzik, çok dinamik ve hareketlidir. Size
duygu, güç ve inanç kazandırır. Müzik, en güzel dindir.”
Dindar
müzisyenlerin yüzlerce yıl önce keşfettiği üzere, müzik gerçekliği aşar. “O
kutsal olana dokunur ve sizi arşa çıkartır. Müzik, sahip olduğumuz tek
hakikattir.”
Meslusi,
daha çok klasik Avrupa müziği ile büyümüş.
“Geleneksel Arap müziğini
pek bilmiyordum. Doğu müziğini statik buluyor, kişiliğime pek uymadığını
düşünüyordum.
Sonradan, Avrupa’ya
taşındıktan sonra, Arapça söylemeye başladım. Şeyh İmam ve Marcel Khalife gibi
şarkıcılarla tanıştım. Lübnanlı besteci Khalife, klasik müzikten epey beslenmiş
bir isim.”
Meslusi
konuştukça, Arap dilinin derinliğine ve gücüne dair bolca güzel söz dökülüyor
ağzından.
“Önce Kuzey Afrika ve
Tunus müziğini araştırdım. Burada müzik, Mısır’dan kaynak almıyordu. Doğu ve
batıdan ilham almaya ve popüler müzikten de beslenmeye çalıştım.”
Modern
ritimlere rağmen, Meslusi’deki geleneksel Tunuslu kimliği, tüm yalınlığı ile
görülüyor. Onda her iki dünya Tunus bünyesinde kaynaşıyor.
“Arap dünyası, onun
çokkültürlü bir topluma sahip olmasına ve gelişmesine izin vermeyen, güçlü
diktatörlüklerin idaresi altında.
Zorluklarla yüklü bir
tarihimiz var. Kültür ve sanat, artık bir araya getirilmeli. Sanat tüm
engelleri kaldırıyor, tüm farklılıkların hoşgörülmesini sağlıyor.”
Nur Terk
23 Mart 2017
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder