06 Ekim 2014

, ,

Güney Afrika’nın Bitmemiş Devrimi


The Coming Revolution: Julius Malema and Fight for Economic Freedom [“Yaklaşan Devrim: Julius Malema ve Ekonomik Özgürlük için Savaş”] isimli yeni bir kitap çıktı. Kitap, batı medyasındaki hâkim anlatının aksine, Güney Afrika Devrimi’nin eksik olduğu iddiasında. Güney Afrika’daki mevcut duruma ilişkin üstünkörü bir inceleme bile ırksal ve sınıfsal eşitsizliklerin arttığını, ekonominin (toprak, madenler, bankalar vb.) tepesinin hâlâ beyaz azınlığın hâkimiyetinde olduğunu ortaya koyuyor. Kısacası kitleler hâlâ çile çekiyorlar. 1994’te politik demokrasinin işlerlik kazanmasından beri ANC (Afrika Ulusal Kongresi) hükümeti ekonomik sektörleri özgürleştiren ve özelleştiren BİY (büyüme, istihdam ve yeniden dağıtım) ve UKP (ulusal kalkınma planı) gibi politikalar uyguladı. Yazarların da cüretle ortaya koydukları gibi, “ANC, halkımızın ekseriyetini Güney Afrika ekonomisinin kıyısına iten sağcı, neoliberal ve kapitalist bir ajandaya başvurdu.”

Geçmişte Nelson Mandela ve Robert Sobukwe gibi ANC Gençlik Birliği liderleri kurtuluş hareketi esnasında görece militan bir konum almışlardı. 2008’de ise ANC Gençlik Birliği 23. Ulusal Kongresi, “Güney Afrika ekonomisinin stratejik sektörlerinin mülkiyeti ve kontrolü devlette olmalıdır” diyen bir karar aldı. Bu hedefe ulaşmak için Juluis Malema ve ANC Gençlik Birliği işçi sınıfını ve işsiz Siyah gençleri örgütlemeye başlar başlamaz, Malema “disiplinle ilgili kimi sebepler”den ötürü ihraç edildi. Kalleşçe gerçekleştirilen bu eylem ANC hükümetinin Özgürlük Belgesi’nde belirlenmiş hedefleri hayata geçirme konusunda isteksiz olduğunu gösteriyor. Bu noktada hareket, devrimin tamamlanması için yeni bir bağımsız örgütün gerekliliğini fark etti.

İşçilerin, öğrencilerin, geleneksel liderlerin, gençlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve diğer ANC Gençlik Birliği liderlerinin bir anayasa ve kurucu bir manifesto kaleme almak için toplanıp 26-27 Temmuz 2013’te “Ne Yapmalı?” başlıklı bir Ulusal Meclis oluşturdular. Kurucu metinlerinde ve eylemlerinde örgüt geniş bir devrimci gelenekten ilham alıyor. Ulusal meclis adını Rusya’daki Bolşevik Devrim’in lideri Lenin’in Ne Yapmalı? başlıklı eserinden alıyor. Kuruluş tarihi de Küba Devrimi’nin başlangıç tarihine denk getirilmiş (26 Temmuz Hareketi). Ekonomik Özgürlük Hareketi’nin (EÖS) kızıl üniforması bile Venezuela gibi tarihsel ve modern devrimleri selâmlamak için seçilmiş. Bu bağlamda örgüt yedi temel sütun benimsemiş:

Eşit yeniden dağıtım için Güney Afrika toprağının tazminatsız müsadere edilmesi;

Madenlerin, bankaların ve ekonominin diğer stratejik sektörlerinin tazminatsız ulusallaştırılması;

Devletin ve hükümetin kapasitesini artırıp, ihalelerin ilga edilmesi;

Ücretsiz kaliteli eğitim, sağlık, barınma ve sağlık önlemleri;

Zenginle fakir arasındaki ücret açığını kapatmak amacıyla, asgari ücretlerin devreye sokulması dâhil, milyonlarca sürdürülebilir iş oluşturmak için devlet eliyle korunan kütlesel sınai kalkınma;

Afrika ekonomisinin kütlesel manada geliştirilmesi ve barıştan adalete doğru tüm kıta genelinde bir hamle içine girilmesine dönük savunu;

Açık, hesap veren, yozlaşmadan azade bir hükümet ve devlet kurumlarınca kurban edilme korkusu duymayan bir toplum.

Kitapta EÖS, “devrimci teori olmadan başarılı bir devrim olmaz” diyen Amilcar Cabral ve Thomas Sankara gibi bir dizi önemli Afrikalı devrimciye atıfta bulunuyor. Bu nedenle EÖS kendisini Marksist-Leninist-Fanoncu olarak tanımlıyor. MLF harekete bilimsel bir analiz yöntemi temin ediyor, bu da ekonomi-politiğin esası teşkil ettiğini söyleyen bir yaklaşıma yol açıyor.

Aynı zamanda hareket şunu söylüyor: “Siyah bilinci EÖS içinde kendisine uygun bir yuva bulmuştur ve kendisini Fanoncu niteliği üzerinden ifade edebilmektedir.” Kısacası EÖS, Sovyetler Birliği ya da Çin’i körü körüne kopya eden dogmatik bir Marksist örgüt değildir. Bunun yerine MLF, dört yüz yıldır hüküm süren sömürgeciliğin psikolojik etkisini kabul eden ve sürdürülebilir bir kültür devrimini inşa etmeye çalışan canlı bir bilimdir. Hareket tüm Afrika kıtasına seslendiğini göstermek amacıyla “yaşanan erozyon üzerinden gereksizleşen sınırların kaldırılmasını ve Afrika kıtasının nihai birleşmesini savunuyor.” Kwame Nkrumah’nın rüyası EÖS aracılığıyla hayat buluyor.

Bir yıllık tecrübenin ardından EÖS, üye sayısının yaklaşık 400.000 olduğunu, ulusal mecliste 25 üyesinin bulunduğunu iddia ediyor. EÖS, her ne kadar seçimlere yönelik bir yan barındırsa da şu konuda net: “Mücadelemizin doğası ve niteliği bir halk hareketi, köklü bir değişiklik için gerekli bir protesto hareketi mahiyetinde olacaktır.” Bu kısacık zaman diliminde hareket, kadın haklarını, homofobinin ilgasını, Marikana’daki 34 madenci ailesini desteklemeye dönük eylemler gerçekleştirdiler. Sonuç olarak umut edelim ki EÖS’ün ekonomik özgürlük vizyonu tüm Afrika kıtasına, Afrika diasporasına ve nihayetinde tüm dünyaya yayılsın.

Benjamin Woods
1 Ekim 2014
Kaynak

0 Yorum: