10 Aralık 2011

, ,

ABD Neden Suriye’de Rejim Değişikliği İstiyor?


ABD hükümeti, Arap dünyasını ve Kuzey Afrika’yı yerinden oynatan büyük toplumsal patlamayı desteklediğini iddia ediyor. Daha yakından bakıldığındaysa, onun ilgili yerlerdeki gücünü takviye etmek üzere mevcut mücadelelerden istifade etmeye çalıştığı görülüyor.

ABD, Arap yönetimlerine muhalif hareketleri “desteklerken” seçici davranıyor. Yemen’de Ali Abdullah Salih hükümeti geçen hafta 100 kişiyi öldürdü. Bu, bir katliamdı ama hiçbir ABD yetkilisi, Salih’i “kendi halkını katleden bir canavar” olarak adlandırmadı. Birleşmiş Milletler’de uçuşa yasak bölge ilân edilmesine yönelik bir kıpırdanma olmadı. Aslına bakılırsa, ABD’nin insansız uçakları Amerika’ya bağımlı bir yönetimi olan ve stratejik suyolları üzerinde bulunan Yemen’i düzenli olarak bombalıyor. 21 Eylül tarihli Birleşmiş Milletler konuşmasında Obama, olabilecek en ılımlı yorumlar eşliğinde, Yemen için barışçıl bir geçiş öngören bir çağrıda bulundu.

Beyaz Saray, Kongre ve Pentagon’un peşine düştükleri emperyalizmden görece bağımsız olan birkaç Arap yönetimi oldu: Libya ve şimdi de Suriye.

Suriye’de Ortadoğu’nun geri kalanında olduğu gibi işçiler ve yoksul köylüleri büyük tehlikeler bekliyor. Suriye İran’la, Lübnan’da Hizbullah’la ve Gazze’de Hamas’la stratejik bir anti-emperyalist ve anti-siyonist işbirliği içinde. Bu ittifak, çapulcu ve talancı Siyonist devletin bütün bölgeyi ele geçirmesini önlemek noktasında ciddi bir öneme sahip. Washington, bu ittifakı parçalamak ve tüm ittifak üyelerine karşı harekete geçmek niyetinde.

Bununla birlikte Ortadoğu’daki kimi ilerici güçler Kaddafi’ye olduğu gibi Suriye yönetimine de karşılar. Peki, bunun nedeni ne?

Marksist Politik Perspektife İhtiyaç Var

Suriye’deki gibi rejimlere Marksist literatürde “burjuva milliyetçi” deniyor. Bu rejimler milliyetçidirler, zira emperyalist tahakkümden bağımsız olarak ülkelerini geliştirmek istiyorlar. Burjuvadırlar, zira sömürücü bir sınıfın -kapitalistlerin- hükmü altındadırlar. Marksistler, bu gibi hükümetleri emperyalizme karşı ezilenlerin kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde destekleyebilirler. Bu, Marksistlerin bu türden iktidarların her siyasetini savunacakları anlamına gelmez.

Marksistler, aynı zamanda bu rejimlerin ikili bir nitelik taşıdığını da kabul ederler. Burjuva milliyetçileri olarak kendi işçilerini sömürme noktasında emperyalizmle çelişki hâlindedirler. Ancak ülkenin bağımsızlığı söz konusu olduğunda bu işçilerle çıkarları ortaklaşabilir. Bu tip hükümetlerin, işçiler gibi tutarlı olarak, emperyalizm karşıtı olmaları beklenemez.

Örneğin Suriye İsrail’le olan sınırı dolayısıyla “cephe hattı”nda olan bir ülkedir. Bu gerçek, Suriye tarihini bütünüyle etkilemiş ve ülkeyi sürekli bir emperyalist-siyonist baskının hedefi hâline getirmiştir. Bu durum, Suriye halkının kaderini Filistin mücadelesine bağlamaktadır.

Suriye’nin bir ABD petrol boru hattını millîleştirmesi 67 savaşında belirleyici bir rol oynamış ve İsrail’in Suriye’ye saldırarak Golan Tepeleri’ni, Batı Şeria’yı ve Gazze Şeridi’ni ve Mısır’ın Sina yarımadasını işgal etmesi sonuçlarını doğurmuştu. Golan Tepeleri o günden bu yana İsrail’in ilhakı altındadır.

Suriye, şu ânda bölgesel olarak ilerici bir rol oynuyor gibi görünüyorsa da durum her zaman böyle değildi. 1976’da Suriye hükümeti Lübnan iç savaşına, İsrail tarafından devrimci bir Lübnan-Filistin ittifakına karşı silâhlandırılmış Lübnan faşistlerinin yanında, müdahil oldu. Suriyeli kapitalistler, devrimci bir Lübnan’ın varlığının Arap Sosyalist Baas Partisi rejiminin devrilmesine varacak bir yolu açabileceğinden korktular.

ABD ve İsrail’in dur durak bilmeyen baskısı ve İsrail’in Golan Tepeleri’ni geri vermeyi reddetmesi Suriye’nin idarecilerini anti-emperyalist bir noktaya çekti.

Suriye, diğer burjuva milliyetçi ülkeler gibi, ne kapitalist dünya pazarı ile bağlarını kopardı ne de bu tür bir tavır geliştirebilecek bir perspektif edindi. Bunun yerine Batılı bankaların egemenliğinde olan bu pazarda “pazarlık etme” yolunu seçti.

Ekonomik kriz dönemlerinde Suriye gibi milliyetçi hükümetler Wall Street tarafından iktisadî tavizler vermeye zorlanırlar; bu durum işçilerin hükümetlerinin hücumuna uğramasına ve mevcut rejimin emperyalizmden görece bağımsızlığının temelini çürüten ve işçileri tecrit eden, emperyalizm yanlısı bir elitin, komprador burjuvazinin doğumuna yol açar.

2006 yılında Suriye IMF’nin tasarruf önlemlerini uygulamaya koydu, ücretleri dondurdu, ekonomisini yabancı bankalara açtı ve devletin elinde bulunan sanayiyi özelleştirmeye başladı. Emekçiler için bu işsizlik, enflasyon ve toplumsal çürüme anlamına geliyor. Bu politikalar Esad ailesine yakın bir grup elit işadamına yaradı.

Emperyalist Müdahalenin Doğası

“Suriye devleti bir zamanlar bütün ülkeye elektrik getirmişti ama artık insanların ihtiyaçlarını karşılayacağını öngören toplumsal sözleşmenin gereklerini yerine getiremiyor.” [New York Times, 30 Nisan]

Toplumsal sözleşmenin dinî azınlıklar özelinde anlamı şuydu: “Sizi koruyacağız ama siyasetin dışında kalın.” Devlet aygıtı 40 yıldır aynı aile tarafından yönetiliyor. Buna itirazı olanlar baskı altında tutuluyorlar.

Esad yönetimi haklı olarak birçok Suriyelinin canına tak etti. Ancak emperyalizmin Suriye’ye dayattığı müeyyidelerin nedeni hükümetin toplumsal katılıma açık olmaması yahut işçilerin giderek yoksullaşması değil.

ABD emperyalizmi, Suriye’den, Filistin direnişinin liderlerine ev sahipliği yaptığı, Golan Tepeleri üzerinde hak iddia etmekten vazgeçmediği, İsrail ile bir barış anlaşması imzalamayı reddettiği, Hizbullah’la, Lübnan direniş hareketiyle ve İran’la olan ilişkisini devam ettirdiği ve 2003’te Irak’a saldırı ittifakına katılmadığı için nefret ediyor.

Kısacası, emperyalizm Suriye'ye yaptığı kötü şeyler için değil, yaptığı iyi şeyler için yükleniyor.

Emperyalizm reaksiyoner ve baskıcı bir sistemdir. Emperyalistler yardıma geldiklerinde yardım ettikleri kendileridir. Emperyalist müdahale her zaman emperyalistlerin çıkarınadır ve bu çıkarlar emekçi halkınkine bütünüyle terstir.

NATO yardımının Libya halkına neye mal olduğuna bakın: altyapının ve ekonominin çökmesi, seyreltilmiş uranyum silahlarından çıkan kansere sebebiyet veren radyoaktif çökelti ve talan örgütü Afrikom’un Afrika toprağına askeri olarak hükmetmesi için Libya’nın kullanılması.

Suriye’ye yönelik bir NATO ve ABD müdahalesi Ortadoğu’nun bütün ezilen halkları için felâket olacaktır ve buna kesinlikle karşı durulmalıdır. Emperyalistlerin kendi ülkelerinin dışında kazandıkları bir savaş içeride ülke kapitalistlerinin işçilere yönelik saldırılarını cesaretlendirmeye yarar.

Joyce Chediac
14 Ekim 2011
Kaynak

0 Yorum: