ABD hükümeti, Arap dünyasını ve Kuzey Afrika’yı
yerinden oynatan büyük toplumsal patlamayı desteklediğini iddia ediyor. Daha
yakından bakıldığındaysa, onun ilgili yerlerdeki gücünü takviye etmek üzere
mevcut mücadelelerden istifade etmeye çalıştığı görülüyor.
ABD, Arap yönetimlerine muhalif hareketleri
“desteklerken” seçici davranıyor. Yemen’de Ali Abdullah Salih hükümeti geçen
hafta 100 kişiyi öldürdü. Bu, bir katliamdı ama hiçbir ABD yetkilisi, Salih’i
“kendi halkını katleden bir canavar” olarak adlandırmadı. Birleşmiş
Milletler’de uçuşa yasak bölge ilân edilmesine yönelik bir kıpırdanma olmadı.
Aslına bakılırsa, ABD’nin insansız uçakları Amerika’ya bağımlı bir yönetimi
olan ve stratejik suyolları üzerinde bulunan Yemen’i düzenli olarak bombalıyor.
21 Eylül tarihli Birleşmiş Milletler konuşmasında Obama, olabilecek en ılımlı
yorumlar eşliğinde, Yemen için barışçıl bir geçiş öngören bir çağrıda bulundu.
Beyaz Saray, Kongre ve Pentagon’un peşine düştükleri
emperyalizmden görece bağımsız olan birkaç Arap yönetimi oldu: Libya ve şimdi
de Suriye.
Suriye’de Ortadoğu’nun geri kalanında olduğu gibi
işçiler ve yoksul köylüleri büyük tehlikeler bekliyor. Suriye İran’la,
Lübnan’da Hizbullah’la ve Gazze’de Hamas’la stratejik bir anti-emperyalist ve
anti-siyonist işbirliği içinde. Bu ittifak, çapulcu ve talancı Siyonist
devletin bütün bölgeyi ele geçirmesini önlemek noktasında ciddi bir öneme
sahip. Washington, bu ittifakı parçalamak ve tüm ittifak üyelerine karşı
harekete geçmek niyetinde.
Bununla birlikte Ortadoğu’daki kimi ilerici güçler
Kaddafi’ye olduğu gibi Suriye yönetimine de karşılar. Peki, bunun nedeni ne?
Marksist Politik Perspektife İhtiyaç Var
Suriye’deki gibi rejimlere Marksist literatürde
“burjuva milliyetçi” deniyor. Bu rejimler milliyetçidirler, zira emperyalist
tahakkümden bağımsız olarak ülkelerini geliştirmek istiyorlar. Burjuvadırlar,
zira sömürücü bir sınıfın -kapitalistlerin- hükmü altındadırlar. Marksistler,
bu gibi hükümetleri emperyalizme karşı ezilenlerin kendi kaderini tayin hakkı
çerçevesinde destekleyebilirler. Bu, Marksistlerin bu türden iktidarların her
siyasetini savunacakları anlamına gelmez.
Marksistler, aynı zamanda bu rejimlerin ikili bir
nitelik taşıdığını da kabul ederler. Burjuva milliyetçileri olarak kendi
işçilerini sömürme noktasında emperyalizmle çelişki hâlindedirler. Ancak
ülkenin bağımsızlığı söz konusu olduğunda bu işçilerle çıkarları
ortaklaşabilir. Bu tip hükümetlerin, işçiler gibi tutarlı olarak, emperyalizm
karşıtı olmaları beklenemez.
Örneğin Suriye İsrail’le olan sınırı dolayısıyla
“cephe hattı”nda olan bir ülkedir. Bu gerçek, Suriye tarihini bütünüyle
etkilemiş ve ülkeyi sürekli bir emperyalist-siyonist baskının hedefi hâline
getirmiştir. Bu durum, Suriye halkının kaderini Filistin mücadelesine
bağlamaktadır.
Suriye’nin bir ABD petrol boru hattını millîleştirmesi
67 savaşında belirleyici bir rol oynamış ve İsrail’in Suriye’ye saldırarak
Golan Tepeleri’ni, Batı Şeria’yı ve Gazze Şeridi’ni ve Mısır’ın Sina
yarımadasını işgal etmesi sonuçlarını doğurmuştu. Golan Tepeleri o günden bu
yana İsrail’in ilhakı altındadır.
Suriye, şu ânda bölgesel olarak ilerici bir rol
oynuyor gibi görünüyorsa da durum her zaman böyle değildi. 1976’da Suriye
hükümeti Lübnan iç savaşına, İsrail tarafından devrimci bir Lübnan-Filistin
ittifakına karşı silâhlandırılmış Lübnan faşistlerinin yanında, müdahil oldu.
Suriyeli kapitalistler, devrimci bir Lübnan’ın varlığının Arap Sosyalist Baas
Partisi rejiminin devrilmesine varacak bir yolu açabileceğinden korktular.
ABD ve İsrail’in dur durak bilmeyen baskısı ve
İsrail’in Golan Tepeleri’ni geri vermeyi reddetmesi Suriye’nin idarecilerini
anti-emperyalist bir noktaya çekti.
Suriye, diğer burjuva milliyetçi ülkeler gibi, ne
kapitalist dünya pazarı ile bağlarını kopardı ne de bu tür bir tavır
geliştirebilecek bir perspektif edindi. Bunun yerine Batılı bankaların
egemenliğinde olan bu pazarda “pazarlık etme” yolunu seçti.
Ekonomik kriz dönemlerinde Suriye gibi milliyetçi
hükümetler Wall Street tarafından iktisadî tavizler vermeye zorlanırlar; bu
durum işçilerin hükümetlerinin hücumuna uğramasına ve mevcut rejimin
emperyalizmden görece bağımsızlığının temelini çürüten ve işçileri tecrit eden,
emperyalizm yanlısı bir elitin, komprador burjuvazinin doğumuna yol açar.
2006 yılında Suriye IMF’nin tasarruf önlemlerini
uygulamaya koydu, ücretleri dondurdu, ekonomisini yabancı bankalara açtı ve
devletin elinde bulunan sanayiyi özelleştirmeye başladı. Emekçiler için bu
işsizlik, enflasyon ve toplumsal çürüme anlamına geliyor. Bu politikalar Esad
ailesine yakın bir grup elit işadamına yaradı.
Emperyalist Müdahalenin Doğası
“Suriye
devleti bir zamanlar bütün ülkeye elektrik getirmişti ama artık insanların
ihtiyaçlarını karşılayacağını öngören toplumsal sözleşmenin gereklerini yerine
getiremiyor.” [New York Times, 30 Nisan]
Toplumsal sözleşmenin dinî azınlıklar özelinde anlamı
şuydu: “Sizi koruyacağız ama siyasetin dışında kalın.” Devlet aygıtı 40 yıldır
aynı aile tarafından yönetiliyor. Buna itirazı olanlar baskı altında
tutuluyorlar.
Esad yönetimi haklı olarak birçok Suriyelinin canına
tak etti. Ancak emperyalizmin Suriye’ye dayattığı müeyyidelerin nedeni
hükümetin toplumsal katılıma açık olmaması yahut işçilerin giderek
yoksullaşması değil.
ABD emperyalizmi, Suriye’den, Filistin direnişinin
liderlerine ev sahipliği yaptığı, Golan Tepeleri üzerinde hak iddia etmekten
vazgeçmediği, İsrail ile bir barış anlaşması imzalamayı reddettiği,
Hizbullah’la, Lübnan direniş hareketiyle ve İran’la olan ilişkisini devam
ettirdiği ve 2003’te Irak’a saldırı ittifakına katılmadığı için nefret ediyor.
Kısacası, emperyalizm Suriye'ye yaptığı kötü şeyler
için değil, yaptığı iyi şeyler için yükleniyor.
Emperyalizm reaksiyoner ve baskıcı bir sistemdir.
Emperyalistler yardıma geldiklerinde yardım ettikleri kendileridir. Emperyalist
müdahale her zaman emperyalistlerin çıkarınadır ve bu çıkarlar emekçi
halkınkine bütünüyle terstir.
NATO yardımının Libya halkına neye mal olduğuna bakın:
altyapının ve ekonominin çökmesi, seyreltilmiş uranyum silahlarından çıkan
kansere sebebiyet veren radyoaktif çökelti ve talan örgütü Afrikom’un Afrika
toprağına askeri olarak hükmetmesi için Libya’nın kullanılması.
Suriye’ye yönelik bir NATO ve ABD müdahalesi
Ortadoğu’nun bütün ezilen halkları için felâket olacaktır ve buna kesinlikle
karşı durulmalıdır. Emperyalistlerin kendi ülkelerinin dışında kazandıkları bir
savaş içeride ülke kapitalistlerinin işçilere yönelik saldırılarını
cesaretlendirmeye yarar.
Joyce Chediac
14 Ekim 2011
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder