İngilizlere karşı verilen mücadelede onların gadrine
uğrayanlar sadece Müslümanlar değillerdi. İmparatordan köylülere ve âlimlere
kadar çok sayıda insan, İngilizlerin verdiği isimle, “isyan”a iştirak ettikleri
için şiddetle cezalandırıldılar. Müslüman zemindarlar (toprak sahipleri)
kendilerine verilen jagirleri (arazileri) yitirdiler ve çok sayıda âlim
(İtalya yakınındaki) Malta’ya ve Andaman-Nicobar Adaları’na sürgün edildiler.
Mevlânâ Fazıl Hayrabadi gibi birçok ünlü âlim Andaman’a sürgüne gönderildi.
Hayrabadi, serbest bırakıldığına ilişkin emir yetkililerce kendisine teslim
edilmesinden kısa süre önce, adada vefat etti.
Önemli bir âlim, aydın ve edip olarak Hasret Muhani de
yüzyıl başında verilen bu büyük hürriyet mücadelesindeki yerini aldı. Muhani,
Seyyid tarafından kurulmuş İngiliz-Müslüman Doğu Koleji’nden mezun oldu. O,
politik konularda, esasında aşk konulu şiirlerde kullanılan, gazel üslubuna
başvurduğu birçok şiir kaleme aldı. Urdu dilindeki gazel şiirine dönük
katkıları muazzamdı. Ancak o, bu yazıda esas olarak hürriyet mücadelesindeki
rolü üzerinden ele alınacak.
Hasret Muhani (Uttar Pradeş’teki Muhan kasabası
doğumlu olması sebebiyle bu soyadını almıştır.) büyük bir hürriyet âşığıdır ve
Hindistan’daki İngiliz hâkimiyetini asla kabul etmemiştir. “Hürriyet benim
doğuştan gelen hakkımdır” diyen Lokmanya Tilak’ın hayranıdır. Her daim kara
çarşaf giyen karısı Nişatunnisa Begüm de onun gibi hürriyet mücadelesine
katılmış bir isimdir.
Mücadele içinde her türden acıya, ıstıraba ve zevke
asla aldırış etmedi. Her koşulda sükûnetini korudu. Çok az parayla, hatta
parasız yaşamaya alışkındı. İngilizler onu sürekli hapse attılar ama o, mahpusluktan
asla şikâyet etmedi. En önemli özelliği, doğru olduğunu bildiği şeyi
sonuçlarına dair en ufak bir korku duymadan dile getirmesiydi. O, tam anlamıyla
uzlaşmaz bir isimdi.
Sözünden asla dönmedi. Bir seferinde çıkarttığı
dergide yayımlamak üzere birisinden yazı aldı. Yazar, yazının müstear isimle
basılmasını rica etti. Makale, İngiliz yönetiminin aleyhineydi. Yetkililer,
Hasret’ten yazarın gerçek kimliğini talep ettiler. İsmi kesinlikle vermedi.
İngilizler, onu derginin kimi ekipmanına el koymak ve yayını durdurmakla tehdit
ettiler, ama Hasret ismi ifşa etmedi. İngilizler, derginin yayını durdurulmakla
kalmadılar, Hasret de hapse atıldı ve o güzelim kütüphanesi imha edildi. Gene
de söylemedi ismi.
Mevlânâ Hasret Muhani, hayli ortodoks bir Müslümandı
ama aynı zamanda komünistti. Gazel usulüyle kaleme aldığı bir şiirinde
kendisini “sufi mümin ve iştirakî Müslüman” olarak tarif ediyordu. 1925’te
komünist partinin kuruluşunda yer aldı. İşçilere dönük muazzam bir sempatisi
olan Muhani, Sovyet komünizmine de çok yakındı. Ona göre, “Sovyet” sözcüğü,
eşitlik anlamına gelen “seviyye”den geliyordu. İslam’ın temel ilkesi
eşitlikti ve komünizm de eşitliğin safındaydı.
1925’teki Hindistan Ulusal Kongresi’nin oturumuna
karısı ile birlikte gitti. Kendisine işçi ve köylüler eşlik ediyorlardı. Kongre
Binası’na (Pandal) girişi, kongre partisinin ayaktakımı örgütü olan, Cevahirlal
Nehru liderliğindeki Seva Dal üyelerince engellendi. Nehru, adamlarından onu
ellerindeki bambu sopalarla (lathi) dövmesini emretti. Begüm Hasret
hiddetlenerek Nehru’ya tokat attı ve onu verdiği diktatörce emri yüzünden
azarladı. Nehru hatasını anladı ve Begüm’den özür diledi.
Begüm Nişatunnisa büyük bir hürriyet savaşçısıydı ve
her daim kocasının yanında yer aldı. Ortodoks bir geçmişe sahip Müslüman
kadınlar, yirminci yüzyılın başlarındaki hürriyet mücadelesinde önemli roller oynadılar.
Onlar, harekete taze kan kattılar ve dört duvar arasına hapsedilmiş, çarşaf
içinde sıkışıp kalmış Müslüman kadın imgesini dağıttılar. Nişatunnisa öylesine
güçlü bir isimdi ki, Nehru’nun işçi ve köylülerin binaya girişine mani olmasına
karşı onu hiddetli bir biçimde haşladı.
Mevlânâ Hasret Muhani, ta kolej günlerinden beri
hürriyet mücadelesinin içindeydi. Okulda da uzlaşmaz karakteriyle sürekli
sorunlar yaşardı. Okulu bitirdikten sonra Urdu-i Mualla isimli bir
edebiyat dergisinde çalışmaya başladı, ancak, daha önce de belirtildiği üzere,
burada hürriyet mücadelesini destekleyen politik makaleler kaleme aldı.
1904’te Hindistan Ulusal Kongresi’ne girdi ve 1907’ye
kadar delege olarak oturumlarında yer aldı. Hasret, ayrıca Kalküta, Benaras,
Bombay gibi şehirlerdeki oturumların raporlarını Urdu-i Mualla’da
yayımladı. Ancak 1907’deki Surat Kongresi’nde yumuşak bir tavır takınılması
gerektiğini söyleyenlerle (naram dal) tam bağımsızlığı savunanlar (garam
dal) arasında bir çatışma meydana geldi. Hasret, Tilak ile birlikte,
kongreyi terk etti. Artık o hem kongreden hem de İngiliz hükümetine sadık olan,
feodal unsurlarla uzlaşma içindeki Müslüman Birliği’nden nefret ediyordu.
Kongre sonrası tam bağımsızlık müdafileri ile birlikte
hareket etti. İlgili hareketi dergisi aracılığıyla destekledi ve Hindistan’ın
alt kısmında halkın yegâne hedefinin İngiliz emperyalizminden tam olarak
kurtulmak olduğunu söyledi. Lokmanya Tilak, vefat edene kadar ona ve tam
bağımsızlık savunusuna dönük hayranlığını korudu. Mevlânâ da hürriyet
mücadelesine inanan ve her türden hürriyetin uzun süre saklanacak bir hediye
olmadığının bilincinde olan bir isimdi.
Mevlânâ, Müslüman Birliği’nin İngiliz yanlısı duruşunu
asla kabul etmedi. Urdu-i Mualla’da bu hareketi şiddetle eleştirdi.
Müslüman Birliği liderleri, İngiliz hükümetini ve onun Hintlilere yaptıklarını
sürekli övüyorlardı. İngilizlerin arızî ve geçici iyiliklerinin önem arz
etmediğini söyleyen bir makale kaleme aldı. Ona göre tek gerçek, İngiliz
yöneticilerin niyetlerini yargılamaktı. Yazıda Nevvab Vakarülmülk’ün makalesini
eleştirdi ve onun Hintlilere yönelik yapıp ettikleri konusunda İngiliz
hükümetini övdüğünü söyledi.
Mevlânâ Hasret Muhani, 1921’de Ahmedabad’da düzenlenen
kongreye katıldı ve tam bağımsızlık kararının altına imza attı. Öte yandan,
ülkenin lideri henüz böylesi bir karar için hazır değildi. O, hâlâ İngiliz
üstünlüğünü tanıyan Yurt Yönetimi ile ilgili sözler sarf ediyordu. Ancak
Hasret, liderin etkisini kıramadı ve karar reddedildi. Müslüman Birliği de
eşzamanlı olarak bir başka kongre tertipledi.
Hasret, Müslüman Birliği kongresinde de başkan olarak
konuştu ve burada tam bağımsızlıktan dem vurdu, ancak başarılı olamadı.
Kongrede ABD benzeri bir birleşik eyaletler modeli önerdi. Böylelikle
Müslümanların çoğunluk teşkil ettikleri yerlerde ciddi haklara kavuşması mümkün
olacaktı. O, 1946’da Hindistan’ın parçalanmasını öngören İngiliz Kabinesi
Heyeti’nin önerdiği Kabine Heyeti Planı’nı o günden öngörmüş gibiydi.
Hasret Muhani, 1937’deki Müslüman Birliği kongresinde
de benzer bir karar önerdi. Karara göre, Müslüman Birliği’nin amacı tam
bağımsızlık olmalı, azınlıkların haklarını ve refahını güvence altına alan bir
anayasa ile demokratik Hindistan federasyonunun kurulmasını öngörmeliydi.
Hasret Muhani, sonrasında ülkede ortaya çıkan sivil
itaatsizlik eylemlerine destek olmak amacıyla Aligar’da bir dükkân açtı. Yerli
mal savunusu yapan Svedeşi (“özyeterlilik”) hareketini destekledi.
Hasret, Süleyman Nadvi’nin anlatımı ile, onun ofisinde kaldığı soğuk bir Aralık
gecesinde, ithal olan battaniyeyi kullanmayı ısrarla reddetti ve tüm geceyi
titreyerek geçirdi.
İbadetleri konusunda oldukça titizdi. Hapisteyken,
Ramazan süresince oruç tutar ve tüm Mayıs ayını bir avuç hububatla geçirirdi.
Ancak aynı zamanda Muhani, komünist hareket içinde de hayli faaldi ve Komünist
Parti’nin 1925’teki kuruluşunda önemli bir rol oynadı. Böylesine çok yönlü bir
şahsiyete sahip olan Mevlânâ Hasret Muhani, Hindistan’ın hürriyeti için yaşayıp
öldü. Onun kavgası, bağımsız Hindistan ve orada tesis edilecek âdil bir
toplumsal düzen içindi. Yeni nesil, onun şahsiyetinden gerekli ilhamı
almalıdır.
Asgar Ali Engineer
5
Ekim 2007
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder