07 Ekim 2011

, ,

Hasret Muhani: Unutulmuş Bir Özgürlük Savaşçısı

Bu yıl, ilk bağımsızlık savaşımızın 154. yıldönümünü anıyoruz. Hindu, Müslüman, Hindistan’daki tüm topluluklar, bu savaşta sadece yer almakla kalmadılar, ayrıca dava için muazzam fedakârlıklarda bulundular. Bu bağımsızlık savaşı, yönetici sınıflardan sıradan halka kadar, yukarıdan aşağıya tüm Hindistan’da emsalsiz bir birliğin tesis edilmesini sağladı. Herkes, ülkedeki İngiliz hâkimiyetini sona erdirmek için büyük bir mücadele verdi.

İngilizlere karşı verilen mücadelede onların gadrine uğrayanlar sadece Müslümanlar değillerdi. İmparatordan köylülere ve âlimlere kadar çok sayıda insan, İngilizlerin verdiği isimle, “isyan”a iştirak ettikleri için şiddetle cezalandırıldılar. Müslüman zemindarlar (toprak sahipleri) kendilerine verilen jagirleri (arazileri) yitirdiler ve çok sayıda âlim (İtalya yakınındaki) Malta’ya ve Andaman-Nicobar Adaları’na sürgün edildiler. Mevlânâ Fazıl Hayrabadi gibi birçok ünlü âlim Andaman’a sürgüne gönderildi. Hayrabadi, serbest bırakıldığına ilişkin emir yetkililerce kendisine teslim edilmesinden kısa süre önce, adada vefat etti.

Önemli bir âlim, aydın ve edip olarak Hasret Muhani de yüzyıl başında verilen bu büyük hürriyet mücadelesindeki yerini aldı. Muhani, Seyyid tarafından kurulmuş İngiliz-Müslüman Doğu Koleji’nden mezun oldu. O, politik konularda, esasında aşk konulu şiirlerde kullanılan, gazel üslubuna başvurduğu birçok şiir kaleme aldı. Urdu dilindeki gazel şiirine dönük katkıları muazzamdı. Ancak o, bu yazıda esas olarak hürriyet mücadelesindeki rolü üzerinden ele alınacak.

Hasret Muhani (Uttar Pradeş’teki Muhan kasabası doğumlu olması sebebiyle bu soyadını almıştır.) büyük bir hürriyet âşığıdır ve Hindistan’daki İngiliz hâkimiyetini asla kabul etmemiştir. “Hürriyet benim doğuştan gelen hakkımdır” diyen Lokmanya Tilak’ın hayranıdır. Her daim kara çarşaf giyen karısı Nişatunnisa Begüm de onun gibi hürriyet mücadelesine katılmış bir isimdir.

Mücadele içinde her türden acıya, ıstıraba ve zevke asla aldırış etmedi. Her koşulda sükûnetini korudu. Çok az parayla, hatta parasız yaşamaya alışkındı. İngilizler onu sürekli hapse attılar ama o, mahpusluktan asla şikâyet etmedi. En önemli özelliği, doğru olduğunu bildiği şeyi sonuçlarına dair en ufak bir korku duymadan dile getirmesiydi. O, tam anlamıyla uzlaşmaz bir isimdi.

Sözünden asla dönmedi. Bir seferinde çıkarttığı dergide yayımlamak üzere birisinden yazı aldı. Yazar, yazının müstear isimle basılmasını rica etti. Makale, İngiliz yönetiminin aleyhineydi. Yetkililer, Hasret’ten yazarın gerçek kimliğini talep ettiler. İsmi kesinlikle vermedi. İngilizler, onu derginin kimi ekipmanına el koymak ve yayını durdurmakla tehdit ettiler, ama Hasret ismi ifşa etmedi. İngilizler, derginin yayını durdurulmakla kalmadılar, Hasret de hapse atıldı ve o güzelim kütüphanesi imha edildi. Gene de söylemedi ismi.

Mevlânâ Hasret Muhani, hayli ortodoks bir Müslümandı ama aynı zamanda komünistti. Gazel usulüyle kaleme aldığı bir şiirinde kendisini “sufi mümin ve iştirakî Müslüman” olarak tarif ediyordu. 1925’te komünist partinin kuruluşunda yer aldı. İşçilere dönük muazzam bir sempatisi olan Muhani, Sovyet komünizmine de çok yakındı. Ona göre, “Sovyet” sözcüğü, eşitlik anlamına gelen “seviyye”den geliyordu. İslam’ın temel ilkesi eşitlikti ve komünizm de eşitliğin safındaydı.

1925’teki Hindistan Ulusal Kongresi’nin oturumuna karısı ile birlikte gitti. Kendisine işçi ve köylüler eşlik ediyorlardı. Kongre Binası’na (Pandal) girişi, kongre partisinin ayaktakımı örgütü olan, Cevahirlal Nehru liderliğindeki Seva Dal üyelerince engellendi. Nehru, adamlarından onu ellerindeki bambu sopalarla (lathi) dövmesini emretti. Begüm Hasret hiddetlenerek Nehru’ya tokat attı ve onu verdiği diktatörce emri yüzünden azarladı. Nehru hatasını anladı ve Begüm’den özür diledi.

Begüm Nişatunnisa büyük bir hürriyet savaşçısıydı ve her daim kocasının yanında yer aldı. Ortodoks bir geçmişe sahip Müslüman kadınlar, yirminci yüzyılın başlarındaki hürriyet mücadelesinde önemli roller oynadılar. Onlar, harekete taze kan kattılar ve dört duvar arasına hapsedilmiş, çarşaf içinde sıkışıp kalmış Müslüman kadın imgesini dağıttılar. Nişatunnisa öylesine güçlü bir isimdi ki, Nehru’nun işçi ve köylülerin binaya girişine mani olmasına karşı onu hiddetli bir biçimde haşladı.

Mevlânâ Hasret Muhani, ta kolej günlerinden beri hürriyet mücadelesinin içindeydi. Okulda da uzlaşmaz karakteriyle sürekli sorunlar yaşardı. Okulu bitirdikten sonra Urdu-i Mualla isimli bir edebiyat dergisinde çalışmaya başladı, ancak, daha önce de belirtildiği üzere, burada hürriyet mücadelesini destekleyen politik makaleler kaleme aldı.

1904’te Hindistan Ulusal Kongresi’ne girdi ve 1907’ye kadar delege olarak oturumlarında yer aldı. Hasret, ayrıca Kalküta, Benaras, Bombay gibi şehirlerdeki oturumların raporlarını Urdu-i Mualla’da yayımladı. Ancak 1907’deki Surat Kongresi’nde yumuşak bir tavır takınılması gerektiğini söyleyenlerle (naram dal) tam bağımsızlığı savunanlar (garam dal) arasında bir çatışma meydana geldi. Hasret, Tilak ile birlikte, kongreyi terk etti. Artık o hem kongreden hem de İngiliz hükümetine sadık olan, feodal unsurlarla uzlaşma içindeki Müslüman Birliği’nden nefret ediyordu.

Kongre sonrası tam bağımsızlık müdafileri ile birlikte hareket etti. İlgili hareketi dergisi aracılığıyla destekledi ve Hindistan’ın alt kısmında halkın yegâne hedefinin İngiliz emperyalizminden tam olarak kurtulmak olduğunu söyledi. Lokmanya Tilak, vefat edene kadar ona ve tam bağımsızlık savunusuna dönük hayranlığını korudu. Mevlânâ da hürriyet mücadelesine inanan ve her türden hürriyetin uzun süre saklanacak bir hediye olmadığının bilincinde olan bir isimdi.

Mevlânâ, Müslüman Birliği’nin İngiliz yanlısı duruşunu asla kabul etmedi. Urdu-i Mualla’da bu hareketi şiddetle eleştirdi. Müslüman Birliği liderleri, İngiliz hükümetini ve onun Hintlilere yaptıklarını sürekli övüyorlardı. İngilizlerin arızî ve geçici iyiliklerinin önem arz etmediğini söyleyen bir makale kaleme aldı. Ona göre tek gerçek, İngiliz yöneticilerin niyetlerini yargılamaktı. Yazıda Nevvab Vakarülmülk’ün makalesini eleştirdi ve onun Hintlilere yönelik yapıp ettikleri konusunda İngiliz hükümetini övdüğünü söyledi.

Mevlânâ Hasret Muhani, 1921’de Ahmedabad’da düzenlenen kongreye katıldı ve tam bağımsızlık kararının altına imza attı. Öte yandan, ülkenin lideri henüz böylesi bir karar için hazır değildi. O, hâlâ İngiliz üstünlüğünü tanıyan Yurt Yönetimi ile ilgili sözler sarf ediyordu. Ancak Hasret, liderin etkisini kıramadı ve karar reddedildi. Müslüman Birliği de eşzamanlı olarak bir başka kongre tertipledi.

Hasret, Müslüman Birliği kongresinde de başkan olarak konuştu ve burada tam bağımsızlıktan dem vurdu, ancak başarılı olamadı. Kongrede ABD benzeri bir birleşik eyaletler modeli önerdi. Böylelikle Müslümanların çoğunluk teşkil ettikleri yerlerde ciddi haklara kavuşması mümkün olacaktı. O, 1946’da Hindistan’ın parçalanmasını öngören İngiliz Kabinesi Heyeti’nin önerdiği Kabine Heyeti Planı’nı o günden öngörmüş gibiydi.

Hasret Muhani, 1937’deki Müslüman Birliği kongresinde de benzer bir karar önerdi. Karara göre, Müslüman Birliği’nin amacı tam bağımsızlık olmalı, azınlıkların haklarını ve refahını güvence altına alan bir anayasa ile demokratik Hindistan federasyonunun kurulmasını öngörmeliydi.

Hasret Muhani, sonrasında ülkede ortaya çıkan sivil itaatsizlik eylemlerine destek olmak amacıyla Aligar’da bir dükkân açtı. Yerli mal savunusu yapan Svedeşi (“özyeterlilik”) hareketini destekledi. Hasret, Süleyman Nadvi’nin anlatımı ile, onun ofisinde kaldığı soğuk bir Aralık gecesinde, ithal olan battaniyeyi kullanmayı ısrarla reddetti ve tüm geceyi titreyerek geçirdi.

İbadetleri konusunda oldukça titizdi. Hapisteyken, Ramazan süresince oruç tutar ve tüm Mayıs ayını bir avuç hububatla geçirirdi. Ancak aynı zamanda Muhani, komünist hareket içinde de hayli faaldi ve Komünist Parti’nin 1925’teki kuruluşunda önemli bir rol oynadı. Böylesine çok yönlü bir şahsiyete sahip olan Mevlânâ Hasret Muhani, Hindistan’ın hürriyeti için yaşayıp öldü. Onun kavgası, bağımsız Hindistan ve orada tesis edilecek âdil bir toplumsal düzen içindi. Yeni nesil, onun şahsiyetinden gerekli ilhamı almalıdır.

Asgar Ali Engineer
5 Ekim 2007
Kaynak

0 Yorum: