25 Temmuz 2020

,

Minneapolis’te Fırtına Biçmek

Sömürge gençlerinin ruhsuz ve güçsüz olduklarını artık kimse söylemesin. Kitlelerin Jacobin dergisine ve Amerikalı Demokratik Sosyalistler’e mensup, içi geçmiş ve iktidarsız solcularını aştığını bir kez daha gördük. Bu solcular, İkinci Enternasyonal döneminin teorik faaliyetine saplanıp kalmışlar ve havaya beş para etmez tavsiyeler savurmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

Minneapolis ise alev alev. Bu konuda Jacobin’in yayın yönetmeni Bhaskar Sunkara’nın yapabileceği hiçbir şey yok. Polisin de öyle. Bunların insanları vuracak cephanesi tükeniyor. Plastik mermiler yetmiyor, göz yaşartıcı bombalar gerisin geri polise fırlatılıyor, kitleler, her bir mahalleyi tek tek ele geçiriyor. Target mağazasındaki mallar kamulaştırılıyor, sırada ayaklanmanın yaşandığı bölgedeki diğer mağazalar var. Otobüs şoförleri, vergisini halkın ödediği taşıtlarının kendi milletinden ve sınıfından insanların hapse götürülmesi için kullanılmasına karşı çıkıyorlar. Sokaktaki güçler, genelde yediği haltların üzerini örtüp duran liberal belediye başkanını ilerici adımlar atmaya zorluyorlar. Floyd’u katleden domuz, evine gelen yemeği yiyemiyor, çünkü ev kuşatma altında.

Kanallar, insanların her isyanda ve militan gösteride ortaya çıkan polis tarafından nasıl korkutulduğunu ortaya koyuyor. Devrimci gençler öne geçiyor, oportünistlerse kafalarına taş yiyince kenara çekiliyorlar. Minneapolis sokaklarında, rüşeym hâlindeki halk ordusunun oluşumunun ilk aşamasına tanıklık ediyoruz. Yedi yıl önce Ağustos ayında Ferguson’da çakılan kıvılcım hiç sönmedi, tüm dünyayı ateşe veriyor ve yanmaya devam ediyor. Minneapolis’ten sonra Los Angeles’ın yoksul semtlerinde, Şikago, New York, St. Louis ve Baltimore’un kenar mahallelerinde, Brezilya’nın favelalarında siyah ve Latin çocuklar, benzer eylemlere imza atıyorlar.

İnsanlar, kendilerine benzeyen, kendisi gibi ezilen millete ve sınıfa mensup kişilerin teslim olmadıklarını, âleme isyan bayrağını çektiklerini görünce seviniyorlar. Dünyanın sokaklarındaki sıcaklık hiç düşmeyecek gibi görünüyor. Sömürgeci güçlere bağlı liberallerse mala mülke verilen zarara ağlıyorlar ve aptal bir yaklaşımla, “dava edin” deyip duruyorlar. Ne davası be! Düşman mahkeme salonlarında bize adalet bahşedecek değil ya.

Davayı bizzat biz açmalı, halkın mahkemesini kurmalı, cezayı bizzat kesmeli, tüm faşist Amerikan sisteminin ipini çekmeliyiz. Adalet bizim tesis edeceğimiz bir şeydir ve bu konu, her türlü uzlaşmaya ve tavize kapalıdır.

Savaş savaşarak öğrenilir. Minneapolis sokaklarında polise karşı ufak da olsa kendi silâhlarını imal eden gençler halk savaşına, Mao’yu ezber eden ama onu asla uygulamayan zevattan daha fazla hâkimdirler. Floyd’un canını alan sistemi yıkmak için verilecek o son kavga için güçlerimize gerekli olan temeli, pratik ve o ufak silâhlar teşkil edecektir.

O gençler bugün barikat kuruyorlar, domuzları silâhsız ve mermisiz bırakıyorlar, cenk ediyorlar. Savaş alanı incelendiğinde polislerin ehliyetsiz, korkak ve kafası karışık birer domuz olduğu görülüyor. Bu da onların gadrine uğramış veya aileleri polisin işkencesine ve dayağına maruz kalmış kişilerin yüzünde bir gülümsemeye neden oluyor. Bu ülkeyi kurmak için uzak diyarlardan zorla getirilen ecdadım, bu yaşananlara öte dünyada gülüyor. Efendiler korkuyor, çünkü ayaklar baş oluyor.

Yönü belli olmayan isyanların bir ülkede devrime dönüşmesi, elbette ki mümkün değil. Her bir imparatorluğun çöküşü, ekmek isyanlarının ve polis ile orduya karşı verilen mücadelelerin izini taşır. Bir kez daha tekrar edelim: murat bu ayaklanmalara rehberlik etmekse, açığa çıkan enerji yok olmasın veya eski devleti gerisin geri beslemesin isteniyorsa disiplinli ve kararlı komünistlerden oluşan bir partiye ihtiyaç vardır.

Devrim, belirli bir süreç dâhilinde, adım adım inşa edilir. Bu mücadeleler çoğalmaya, sahip oldukları yoğunluk artmaya devam edecektir. Komünistlerin görevi, kafalarını kitaplardan kaldırıp nerede bulunuyorlarsa isyan eden halka karışmak ve ondan bir şeyler öğrenmektir.

BRG
28 Mayıs 2020
Kaynak

0 Yorum: