15
Kasım tarihli mektubun beni çok memnun etti. Benim vaziyetimdeki birinin
Rusya’da bulunan yoldaşların, konu ile ilgili olarak çok çalışıp çok kafa
patlatan, bilhassa düşünceli insanların görüşlerini fazlasıyla takdir ettiğini
bilmeni isterim. Bu nedenle beni özellikle memnun eden şey, senin en kısa
zamanda cevap vermiş olmandı. Bu türden mektuplar aldığında insan, kendisini
daha az yalnız hissediyor. Fakat bu kadar şairlik yeter, şimdi asıl meseleye
gelelim.
1.
Anladığım kadarıyla sen, Rusya’da resmi bir dilin belirlenmesi fikrinden
yanasın. “Resmi dil gereklidir; o, eskiden olduğu gibi gelecekte de büyük ve
ilerici bir öneme sahip olacaktır” diyorsun. Ben bu fikre tümüyle karşıyım.
Uzun zaman önce Pravda’da yazdım[1] ve ilgili görüşün çürütülmediğini
görüyorum. Dile getirdiğin argüman, en azından beni, zerre ikna etmiyor. Tabii
ki Rusça, küçük ve geri kalmış bir millet için ilerici bir öneme sahip. Fakat
şunu anlaman gerek ki mecburi bir şey olarak dayatılmadığı noktada o, daha da
ilerici ve daha da önemli hâle gelecektir. İnsanları Rusçadan uzaklaştıran bir
sopa değil mi “resmi dil” meselesi? Millet meselesinde psikolojinin çok önemli
bir husus olduğunu neden anlamıyorsun? Bu alanda tatbik edilecek en ufak bir
baskı, tek dilin, büyük devletlerin ve merkezîleşmenin sahip olduğu ilericiliği
ve önemi boşa düşürecek, onu kirletecek ve lekeleyecektir. Oysa ekonomi,
psikolojiden daha önemlidir: Rusya’da ekonomimiz hâlihazırda kapitalisttir ki
bu da Rusçayı önemli kılan bir husustur. Ama sen, ekonominin gücüne inanmıyor,
onu içi çürümüş polis rejimine ait koltuk değnekleriyle desteklemek istiyorsun.
Bu sayede ekonomiyi sakatlayıp gelişime mani olacağını görmüyor musun? Bu
acınası hâlde olan polis rejimi çöktüğünde, Rusçanın korunması ve yayılması
için çalışan gönüllü derneklerin sayısı on, hatta bin katına çıkmaz mı? Hayır,
ben senin görüşüne hiç katılmıyorum ve seni Prusya Krallığı’na has sosyalizmi
benimsemiş olmakla suçluyorum.
2.
Sen, esasen özerkliğe karşısın ve sadece bölgesel özyönetimden yanasın. Ben bu
görüşe de katılmıyorum. Bu noktada Engels’in “merkezîleşmenin yerelliklerin
özgür olmasına mani olmadığına” dair açıklamasını anımsamak lazım.[2]
Polonya’da özerklik var da Kafkaslar’da neden yok, Güney’de var da Urallar’da
neden yok? Merkezî meclis mi belirliyor özerkliğin sınırlarını? Biz, demokratik
merkeziyetçilikten yanayız. Federasyona karşıyız. Jirondenler karşısında
Jakobenlere destek veriyoruz. Ama Rusya’nın her yerinde özerklikten korkmak tam
bir saçmalık! Bu, özünde gerici bir yaklaşım. Özerkliğin zararlı olduğuna dair
tek bir örnek ver. Veremezsin. Rusya’da ve tabii ki Prusya’da sadece yerellerin
özyönetimi üzerinde duran bu dar yorum, özünde içi çürümüş polis rejiminin
ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramıyor.
3.
“Kendi kaderini tayin hakkı sadece ayrılma hakkını ifade etmez, ayrıca federal
düzeyde birleşme hakkını, özerklik hakkını da ifade eder” diyorsun. Ben bu
görüşe hiçbir şekilde katılmıyorum. Kendi kaderini tayin hakkı, federasyon olma
hakkını ifade etmez. Federasyon, “eşitlerin birliği” demektir ki bu birlik,
müşterek bir anlaşmayı talep eder. Bir taraf, diğer tarafın kabul etmek zorunda
olduğu bir şeyi talep etme hakkına nasıl sahip olabilir? Bu saçma. Biz, ilkesel
olarak federasyon fikrine karşıyız, federasyonun ekonomik bağları gevşeteceğine
ve tek devlet için uygun olmadığına inanıyoruz. Ayrılmak mı istiyorsun? Peki
tamam, ekonomik bağları kopartabiliyorsan veya “birlikte var olma hâli”nin yol
açtığı baskı ve uyuşmazlık ekonomik bağları yıpratıyor ve mahvediyorsa,
cehenneme kadar yolun var! Ayrılmak istemiyor musun? O vakit affedersin ama
benim adıma karar veremezsin. Federasyon olma “hakkına” sahip olduğunu da sakın
düşünme!
“Özerklik
hakkı”ndan mı söz ediyorsun? Bu görüş de yanlış. Biz, ülkenin her kısmında
özerklikten yanayız. Esasında biz, ayrılma hakkını savunuyoruz (lâkin herkesin
ayrılmasını savunmuyoruz!). Özerklik, demokratik bir devleti organize etme
noktasında devreye soktuğumuz planın adı. Ayrılma, planımızın parçası değil
kesinlikle. Biz ayrılmayı savunmuyoruz. Genel manada biz, ayrılmaya karşıyız.
Ama gerici, Büyük Rusya milliyetçiliği yüzünden ayrılma hakkından yana
duruyoruz. Bu milliyetçiliğin bazen ayrılmaya yönelik olarak özgürce atılan
adımlardan sonra daha sıkı bağların kurulduğu, milletlerin birlikte varoluşu
fikrini fazlasıyla kirlettiğini düşünüyoruz.
Kendi kaderini tayin etme hakkı, merkezîleşme
denilen o genel önkabulümüz karşısında bir istisnayı teşkil etmektedir. Söz
konusu istisna, gerici Büyük Rusya milliyetçiliğine dair görüşümüz dâhilinde
kesin olarak merkezî bir konum işgal etmektedir. Rosa Luxemburg’da görüldüğü
üzere, bu istisnaya karşı çıkmak bizce oportünizmdir, aptallık edip, gerici
Büyük Rusya milliyetçiliğinin ekmeğine yağ sürmektir. Fakat istisnaların da her
şeyi kucaklayıp kapsayan birer olgu olarak yorumlanmamaları gerekir. Böylesi
bir yorumlama dâhilinde ayrılma hakkından gayrı bir şeyden söz edilmez,
edilmemelidir.
Bu
konuya dair bir yazıyı Prosveşçeniye’ye yazıyorum.[3] Bu makaleleri
bitirdiğimde tüm detayları ile bana cevap yazmayı ihmal etme. (Makaleler üç
sayı üst üste çıkacak). Daha fazlasını göndereceğim sana. Kararın geçmesinden
esas olarak ben sorumluydum. Yazın millet meselesi ile ilgili olarak bir dizi
ders verdim[4], dolayısıyla konu üzerine biraz çalışma imkânı buldum. Belki de
“bulunduğum yere kazık çakma” niyetinde olmamın sebebi burada gizli, oysa bir
yandan da meseleyi daha derinlikli ve daha uzun süredir incelemiş olan
yoldaşlardan bir şeyler öğrenmek, onlardan tavsiyeler almak da istiyorum.
4.
Ayrıca sen, programın “değiştirilmesi”ne de karşısın. “Milli program”a da
itiraz ediyorsun değil mi? Bu konuda da sana katılmıyorum. Sen kelimelerden
korkuyorsun. Onların seni korkutmasına izin vermemelisin. Herkes, programı bir
şekilde, gizlice ve sinsi bir biçimde değiştiriyor zaten. Oysa biz, programın
ruhunu korumaya, onu demokratik, (Avusturya Marksizmine karşı olan) Marksist
bir ruhla tanımlamaya, geliştirmeye ve pekiştirmeye çalışıyoruz. Bu iş yapılmak
zorunda. Bırakalım Bundcu, tasfiyeci, Narodnikleri içeren tüm o oportünist
cüruf, ağzındaki baklayı çıkartsın, aldığımız kararda sorduğumuz tüm sorulara
bizim gibi net ve eksiksiz cevaplar geliştirsin. En azından bunu denemelerine
fırsat vermek lazım. Hayır, biz oportünistlere “boyun eğiyor” değiliz, bilâkis
onları her noktada mağlup ediyoruz.
Millet meselesi konusunda, halka dağıtılmak üzere
kaleme alınacak bir broşüre acilen ihtiyaç var. Cevabını bekliyor, kalbimin en
derin yerinden selamlarımı iletiyorum. Tüm dostlara selamlar.
Saygılarımla.
V.I. Lenin
6 Aralık 1913
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Aynı ciltte: Lenin, Collected Works, Progress Publishers, 1977,
Moskova, Cilt 19, s. 354–57.
[2]
Lenin burada Engels’in kaleme aldığı “1891 Tarihli Sosyal Demokrat Program
Taslağına Eleştiri”deki pasaja atıfta bulunuyor: Engels, “Zur Kritik des
sozial-demokratischen Programmentwurfes 1891”, Die Neue Zeit, 1901-02,
20 Jhrg. 1. Band, Stuttgart, 1902.
[3]
Bkz.: Cilt. 20, “Critical Remarks on the National Question”.
[4]
Lenin burada 1913 yılında İsviçre’de verdiği derslerden bahsediyor.
0 Yorum:
Yorum Gönder