Cezayirlilerin Fransız sömürgeciliğinden kurtulmak
için verdikleri on yıllık mücadelede çektikleri cefa ve gösterdikleri cesaret,
1948’de Filistinlilerin yaşadıkları felâketten [Nekbe] sonra Cezayir’i
Arapların ana davası hâline getirir.[1] O dönemin şairleri, Cezayirlilerin
mücadelesine dair şiirler kaleme alırlar ve ellilerde Arap mücadelesinin temel
yönlerinden birini temsil etmesi sebebiyle, bu mücadeleye büyük önem
verirler.[2] Nizar Kabbani de o dönemde Cemile Buhayrad için bir şiir yazar.
Şiir, Cezayir’deki Fransız işgalinin mağdurlarından
biri olan Cemile Buhayrad’la tanıştırır bizleri. Şiirde Buhayrad’ı Oran’daki
askerî hapishanede görürüz. O, davasına sadık, eziyetlere sabırla tahammül eden
bir militandır.[3] Şiir, bize ayrıca Cemile’yi iki sureyi ezbere okurken tasvir
eder: Meryem ve Fetih. Burada neden bu surenin seçildiği sorusu sorulabilir.
Cevabı muhtemelen şudur: Meryem suresi, Hz. Meryem’le ilgilidir, dolayısıyla O
tek erkek tanımadan hamile kalmasıyla, çektiği dert karşısında sabır gösteren
bir kadının takip edeceği bir örnekliktir. Belki de Nizar, şiir üzerinden
Cemile’nin o eziyetlere ve aşağılamalara tahammül etmesiyle ikinci Meryem Ana
olduğunu söylemektedir. Fetih suresi ise Cemile’nin isyanının nihayetinde
zafere ulaşacağına dair inancının bir ifadesidir. Nizar, bu iki sureyi “şafak
vakti” okumaktadır, bu da Cemile’nin zaferine ve şairin zamanı kesin olarak
belirlemesine dair bir ifadedir:
“Elinde su ıprığı, bir de gardiyan
Bir el Kuran’a dokunuyor
Bir kadın ilk sabahta
“Döneceğiz”, diyor “sana”
Ayetler geçiyor dilinden hazin
Meryem suresinden, Fetih suresinden.”[4]
Şiir boyunca Nizar Kabbani, Cemile’yi (ondaki gururu
anıştırmak adına) palmiyeye ve (masumiyetine dair bir ifade olarak) çocuğa
benzetir. Ama sonra “yoruyor güneşi, o yorulmuyor”[5] türünden kapalı bir
ifadeye başvuruyor. Takip eden dizelerde Nizar, Fransızların barbar ama aynı
zamanda, içi geçmiş zayıf bir güç olduğunu söylüyor:
Allahım
Yıldızların altında
Var mı bir insan
Razı olsun yenmesine
Asılan bir kadının etinden.[6]
Şiirin ikinci kısmında Cemile’yi Fransız
hapishanesinde, mahpusluğun, hastalığın ve başında Lacoste’un bulunduğu Fransız
askerlerinin muamelelerinin çilesini çekerken görüyoruz. Bu hapishanede
Fransızların Cemile’ye uyguladıkları işkence yöntemlerine tanıklık ediyoruz:
Bağlı ayakları kırnaplarla
Sigaralar söndürülüyor memesinde
Kan içinde dudakları, burnu. [7]
Bu satırlar, Fransızların Cezayirlilere uyguladıkları
zulmün çok küçük bir kısmını, yüzeysel olarak aktarıyor. Şiirde Cemile’nin
psikolojisinden ve askerlerin kibrinden, merhametsiz yüreklerinden
bahsedilmiyor.[8]
Cemile, Nizar şahsında Fransızlara yönelik direnişin
bir sembolü.[9] O, hapse atılmış bir kadına işkence eden, bundan zevk duyan,
güzelliğini sürekli taciz eden askerlere atıfta bulunuyor.[10]
Abdullah Şahham
Cemile Buhayrad
Adı, Cemile Buhayrad
Hücre numarası doksan.
Vehran’da, savaş tutuklularından.
Yirmi iki yaşında
Tapınağın kandilleri gibi gözleri
Ve kara Arap saçları
Yaz gibi
Hüzün çağlayanı gibi
Elinde su ıprığı bir de gardiyan
Bir el Kuran’a dokunuyor.
Bir kadın ilk sabahta
“Döneceğiz, diyor sana.”
Ayetler geçiyor dilinden hazin
Meryem suresinden, Fetih suresinden.
Adı Cemile Buhayrad
Ateşle yazılmış
Yağmurda ıslanmış
Ülkemin sanatında, sanatımda ıslanmış.
Yirmi iki yaşında
Bir çift güvercin konmuş göğsüne
Haliç konmuş, denizin dudağı
Aslen İstanbullu
Hiç süs görmemiş dudakları
Hiç düş girmemiş odasına
Çocuklar gibi oynamamış hiç
Gözü kalmamış gerdanlıkta, süslü giysilerde.
Adı Cemile Buhayrad
En güzel şarkısı Mağrib’in.
En uzun hurması
Cezayir’in ovaları görünüyor gözüne
Bir kız çocuğu görünüyor
Yoruyor güneşi, o yorulmuyor.
Allahım,
Yıldızların altında
Var mı bir insan
Razı olsun yenmesine
Asılan bir kadının etinden.
Bastille’in ışıkları sönmüş
Veremli bir kadının öksürükleri
Doydu zincirler memesinden
Değersizler doydu
Lacoste ve binlerce adi kişi
Yenik Fransa ordusu doydu.
Şimdi saldırıyorlar kadınlara
Mum gibi asılmış kadınlara
Bağlı ayakları kırnaplarla
Sigaralar söndürülüyor memesinde
Kan içinde dudakları burnu.
Ve Cemile Buhayrad’ın yaraları
Ve kurtuluş sözleşilen yerde
Giyotin kuruyorlar, acımasızlar.
Sürüyor kadınları bıçağa
Cemile bombalar altında
Yağmura tutulmuş bir serçe gibi
Kara, yanık kırmızısı bedenini
Çökertiyor elektriğin uçları.
Yanıklar var sol memesinde
Memesinin ucunda
Daha daha… ey utanç.
Adı, Cemile Buhayrad.
Bir tarih bu
Yazar ülkem onu
Korur çocuklarım onu
Bir kadının tarihini ülkemden
Giyotinin soğuttuğu.
Fethetmişti güneşi
Bir kadın
Kanayan kanayan kanayan
Yükselen bir kadın Cebel-i Atlas’tan
Leylaklar, nergisler anıyor onu
Turunç çiçekleri anıyor
Ne küçükmüş Jeanne D’arc ey Fransa
Ülkemin Jeanne D’arc’ı yanında…
Nizar Kabbani
Gazaba Uğramış Şiirler
Türkçesi: İbrahim Demirci-Turan Koç
İz Yayıncılık
Dipnotlar:
[1] Nizâr Qabbâni, al-A'mâl al-Siyâsiyya al-Kâmila, Cilt. 3, s. 588.
[2] A.g.e., s. 590.
[3] A.g.e., s. 595.
[4] A.g.e., s. 596.
[5] A.g.e., s. 596.
[6] A.g.e., s. 604.
[7] A.g.e., s. 603.
[8] A.g.e., s. 593.
[9] Nizar’a göre delilik, çocukluk ve devrime ek
olarak kendi şiirinin idrak edilmesi noktasında en önemli unsurlardan birisi.
“Şiirimin üç kilit unsuru var: çocukluk, devrim ve delilik. Çocukluktan kastım,
masumiyeti, dürüstlüğü ve kendiliğindenliği ifade eden her şey. Devrimden
kastım gelenek veya hukuk formu kazanmış tüm kültürel, psikolojik ve tarihsel
mirastan kopuşu, ayrışmayı ve ayaklanmayı ifade eden her şey. Delilikle de
aklın o eski seyrinden ve zamanından ayrışmayı ve biz doğmadan önce belirlenmiş
kurallara karşı çıkmayı ifade ediyorum.” Bkz. Nizâr Qabbâni, Qissati ma'a
al-Shi'r, Beyrut, 1982, s. 80-81.
[10] Nizâr Qabbâni, Al-A'mâl al-Siyasiyya al-Kâmila,
Cilt. 3, s. 593.
0 Yorum:
Yorum Gönder