İsviçre’nin Zürih şehrinde bir dizi araştırmacı, dünya
ekonomisine hükmeden ulusötesi şirketleri analiz eden güçlü bir bilgisayar veri
tabanı geliştirdiler. “Küresel şirket kontrolü şebekesi” ismi verilen bu
veritabanı, Yaz’ın arxiv.org’da kamuoyuna takdim edildi.
Stefania Vitali liderliğindeki araştırma ekibi, ORBIS
denilen finansal veri tabanından gelen bilgiler üzerinden ulusötesi şirketlerin
ortaklıkları ve diğer şirketlerle arasındaki bağlantıyı kuran yapıları açığa
çıkarmaya çalıştılar. Veri tabanı, ekibe 194 ülkeden şahıs ya da şirket olarak
37 milyon ekonomi aktörü ve 13 milyon mülk sahibi ile ilgili veri temin etti.
Sonuç şu: 2007’de sadece 147 şirketin tüm ulusötesi
şirketlerin parasal değerinin yaklaşık yüzde kırkını kontrol ettiği ortaya
çıktı.
Araştırmacılara göre, servetlerinin yüzde onunu birden
fazla ülkede bulunduran ulusötesi şirketler arasındaki çoklu bağlantı bu
çalışma sayesinde ilk kez açığa çıkarıldı. Onlar, ilgili bağlantıyı “fiyonk”a
benzetiyorlar. Çevrede çok sayıda şirket var ama küçük bir grup servet akışının
kontrolünü elinde tutuyor.
Lenin’in Emperyalizm isimli kitabını yazmasının
üzerinden yüz yıl sonra küresel kapitalist ekonomi bugün daha büyük ve daha
karmaşık. Matematikçilerin şirketler ve finansal sermayenin dünyasını anlamak
için yaptıkları bu çalışma, 1916’da Rus Devrimi’nin liderini teyit ediyor.
Lenin, o günlerde Avrupa ve ABD’deki büyük bankaların,
sigorta şirketlerinin ve diğer finansal kurumların sermayenin tüm diğer
biçimlerine nasıl hükmettiğini bir biçimde göstermişti. O, eldeki mevcut
veriler ışığında, dünya pazarlarını “etki alanları”na bölen büyük kartellerin
oluşumunu izah etmişti.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında kaleme alınan kitap,
dünya genelindeki aşırı kârlar için verilen mücadelelerde ulusların
birbirlerini neden yok etmeye çalıştıklarını anlattı. Mesaj açıktı: savaş ve
sömürü kapitalizm var oldukça devam edecekti.
Bahsini ettiğimiz araştırmanın bulguları bu türden bir
mesaj içermiyor. Aksine araştırma, esas olarak kapitalist hükümetlere ve
çokuluslu kurumlara odaklanıyor. Yazarların umudu, bunların görece daha iyi
politikalar geliştireceği yönünde.
Ancak tüm dünya genelinde aşırı üretim kaynaklı krizin
derinleşmesine tanık olan kapitalist sistemle ilgili olarak bu çalışma,
kapitalizmin, örneğin, milyonlarca insanın emeklilik maaşlarını yatırım
fonlarına yatırdığı koşullarda görece daha demokratik olduğu teorisine sırtını
yaslıyor.
Wall Street’i İşgal Et hareketinin de söylediği gibi,
serveti dünya nüfusunun çok küçük bir kısmı kontrol ediyor. Yüzde birden de az
olan bu nüfus, büyük ölçüde emperyalist ülkelerde yoğunlaşıyor.
Çalışmanın sonunda elli şirketin ismi veriliyor. Yirmi
dördü ABD’den. Birçoğunun ismi gizli: FMR, Capital Grubu ve State Street en
büyükleri. Bu isimlerin ardında, sınıfsal çıkarlar doğrultusunda ABD
hükümetlerini hizaya çeken, başkanları ve başkan yardımcılarını seçen eski
yönetici aileler var.
Yakın dönemde piyasaların kötüleşmesi sonucu hükümet
kurtarma planları ile trilyonlarca dolar bu ailelerin eline geçti ama öte
yandan da milyonlarca işçi işlerini ve evlerini kaybetti.
Lenin, emperyalizmi “kapitalizmin en üst ve nihai
aşaması” olarak tarif etti. Bugün yüzleştiğimiz temel soru ise şu: böylesine
korkunç bir sisteme daha ne kadar tahammül edeceğiz?
Deirdre Griswold
27 Ekim 2011
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder