10 Kasım 2011

Küresel Şirketler


İsviçre’nin Zürih şehrinde bir dizi araştırmacı, dünya ekonomisine hükmeden ulusötesi şirketleri analiz eden güçlü bir bilgisayar veri tabanı geliştirdiler. “Küresel şirket kontrolü şebekesi” ismi verilen bu veritabanı, Yaz’ın arxiv.org’da kamuoyuna takdim edildi.

Stefania Vitali liderliğindeki araştırma ekibi, ORBIS denilen finansal veri tabanından gelen bilgiler üzerinden ulusötesi şirketlerin ortaklıkları ve diğer şirketlerle arasındaki bağlantıyı kuran yapıları açığa çıkarmaya çalıştılar. Veri tabanı, ekibe 194 ülkeden şahıs ya da şirket olarak 37 milyon ekonomi aktörü ve 13 milyon mülk sahibi ile ilgili veri temin etti.

Sonuç şu: 2007’de sadece 147 şirketin tüm ulusötesi şirketlerin parasal değerinin yaklaşık yüzde kırkını kontrol ettiği ortaya çıktı.

Araştırmacılara göre, servetlerinin yüzde onunu birden fazla ülkede bulunduran ulusötesi şirketler arasındaki çoklu bağlantı bu çalışma sayesinde ilk kez açığa çıkarıldı. Onlar, ilgili bağlantıyı “fiyonk”a benzetiyorlar. Çevrede çok sayıda şirket var ama küçük bir grup servet akışının kontrolünü elinde tutuyor.

Lenin’in Emperyalizm isimli kitabını yazmasının üzerinden yüz yıl sonra küresel kapitalist ekonomi bugün daha büyük ve daha karmaşık. Matematikçilerin şirketler ve finansal sermayenin dünyasını anlamak için yaptıkları bu çalışma, 1916’da Rus Devrimi’nin liderini teyit ediyor.

Lenin, o günlerde Avrupa ve ABD’deki büyük bankaların, sigorta şirketlerinin ve diğer finansal kurumların sermayenin tüm diğer biçimlerine nasıl hükmettiğini bir biçimde göstermişti. O, eldeki mevcut veriler ışığında, dünya pazarlarını “etki alanları”na bölen büyük kartellerin oluşumunu izah etmişti.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında kaleme alınan kitap, dünya genelindeki aşırı kârlar için verilen mücadelelerde ulusların birbirlerini neden yok etmeye çalıştıklarını anlattı. Mesaj açıktı: savaş ve sömürü kapitalizm var oldukça devam edecekti.

Bahsini ettiğimiz araştırmanın bulguları bu türden bir mesaj içermiyor. Aksine araştırma, esas olarak kapitalist hükümetlere ve çokuluslu kurumlara odaklanıyor. Yazarların umudu, bunların görece daha iyi politikalar geliştireceği yönünde.

Ancak tüm dünya genelinde aşırı üretim kaynaklı krizin derinleşmesine tanık olan kapitalist sistemle ilgili olarak bu çalışma, kapitalizmin, örneğin, milyonlarca insanın emeklilik maaşlarını yatırım fonlarına yatırdığı koşullarda görece daha demokratik olduğu teorisine sırtını yaslıyor.

Wall Street’i İşgal Et hareketinin de söylediği gibi, serveti dünya nüfusunun çok küçük bir kısmı kontrol ediyor. Yüzde birden de az olan bu nüfus, büyük ölçüde emperyalist ülkelerde yoğunlaşıyor.

Çalışmanın sonunda elli şirketin ismi veriliyor. Yirmi dördü ABD’den. Birçoğunun ismi gizli: FMR, Capital Grubu ve State Street en büyükleri. Bu isimlerin ardında, sınıfsal çıkarlar doğrultusunda ABD hükümetlerini hizaya çeken, başkanları ve başkan yardımcılarını seçen eski yönetici aileler var.

Yakın dönemde piyasaların kötüleşmesi sonucu hükümet kurtarma planları ile trilyonlarca dolar bu ailelerin eline geçti ama öte yandan da milyonlarca işçi işlerini ve evlerini kaybetti.

Lenin, emperyalizmi “kapitalizmin en üst ve nihai aşaması” olarak tarif etti. Bugün yüzleştiğimiz temel soru ise şu: böylesine korkunç bir sisteme daha ne kadar tahammül edeceğiz?

Deirdre Griswold
27 Ekim 2011
Kaynak

0 Yorum: