29 Aralık 2008

, ,

Mahmud Derviş: Mazlum Bir Halkın Sesi

Tüm insanların kalpleri benim kimliğimdir.

Filistinli şair Mahmud Derviş 1964’te, 23 yaşında kaleme aldığı “Kaydet, ben Arabım” dizeleriyle başlayan şiiriyle halkının mücadelesini dünya ile paylaşır:

Kaydet!
Ben Arabım.
Sen yağmaladın ceddimin bağlarını.
Ve çocuklarımla işlediğim toprağı.
Bu taşlardan başka bir şey
Bırakmadın bize.

Kaydet o hâlde ilk sayfanın üstüne:
Ben nefret etmem insanlardan.
Çiğnemem haklarını.
Aç olduğumda fakat
Azığım olur gasıbın eti
Kolla
Kolla kendini açlığımdan.

Derviş’in en ünlü şiirlerinden birisi olan bu “Kimlik Kartı” şiiri, İsrail tarafından vatanlarından mahrum edilen yüz binlerce Filistinlinin kültürel ve politik direnişinin bir sembolüdür. Mahmud Derviş’in, Arap romantizmi ile dünya genelinde milyonlarca Filistinli ve Arap’ın dilinde şarkılara dönüşen politik görüşü ve protestolarla yüklü şiir dünyası, onu en çok bilinen ve sevilen Filistinli şairlerden birisi yapar.

Şair, Houston, Teksas’ta geçirdiği kalp ameliyatı sonrası yaşanan bazı komplikasyonlar sonucu, 9 Ağustos’ta, 67 yaşında vefat etmiştir. Kendi kuşağına mensup birçok sima gibi o da gözlemci olarak kalmayı içine sindirememiş ve modern Filistin tarihine faal bir eylemci olarak dâhil olmuştur. Şiiri, Filistin halkının yaşadığı kayıplar yanında, onların 1948’de maruz kaldıkları belâya karşı ortaya koydukları direnişi ve itirazı da bir biçimde kaydeder. Bu sebeple vefatı, yeryüzünde milyonlarca Filistinlinin bir nevi şok geçirmesine neden olmuştur. 14 Ağustos’ta işgal altındaki Batı Şeria’da, Ramallah Kültür Sarayı’nda düzenlenen cenaze törenine ona saygılarını sunmak isteyen on binden fazla insan katılmıştır.

Mülteci Çocukluk

Şair 1941’de, kuzey Filistin’deki Birva köyünde doğar. 48’de köylerine saldırıp her şeyi yok eden Siyonist terör çetelerinin baskısı ile topraklarından zorla göç ettirilen ailesi ile birlikte mülteci hayatı başlar. 49’da Derviş ve ailesi, Lübnan’dan dönüp yeni İsrail devletinde “illegal” olarak yaşayan “iç mülteciler” arasına katılır. 2002’de İngiliz Guardian gazetesine verdiği mülâkatta şair şunları anlatır: “Tekrar ama bu kez kendi ülkemizde mülteci olarak yaşamaya başladık. Bu, tümüyle kolektif bir tecrübeydi. Asla unutmayacağım bu yarayı.”

Diğer yüz elli bin iç mülteci ile birlikte Derviş de 1948-66 yılları arasında İsrail’de hüküm süren askerî düzenin tüm şiddetini tecrübe eder. İsrailliler, Filistinlilere bir dizi kısıtlama getirmişlerdir. Köylerine gidip gelmeleri, çalışma koşulları, politik ve sivil haklar, konuşma özgürlüğü ve politik örgütlenme gibi hususlarda bazı sınırlamalar getirilir. Bu dönem süresince Filistinlilere ait toprakların yüzde seksenine el konulur, buralar Yahudilerin kontrol ve kullanımına verilir.

1960’ta, 19 yaşında Derviş, Asafir Bil Ayniha (Kanatsız Kuşlar) ismi altında ilk şiirlerini yayınlar. Takip eden yıl İsrail KP’sine üye olan şairin eserleri bir dizi solcu gazetede yer bulur. 1964’te ikinci şiir antolojisi Evrak el Zeytun (Zeytin Yaprakları) basılır; eser “Kimlik Kartı” şiirini halkla buluşturur.

Yazdığı şiirlerin ve politik faaliyetlerinin bir sonucu olarak Derviş, 61’den 70’e dek çeşitli kereler tutuklanır ve hapse atılır. “Kimlik Kartı” şiiri, 1967’de bir protesto şarkısı olarak bestelenir ve şarkı, İsrail zulmüne karşı başkaldırının kolektif çığlığı hâline gelir. Derviş yeniden tutuklanır.

Birinci İntifada

70’te şair, politik ekonomi eğitimi almak amacıyla Sovyetler Birliği’ne gider. Ancak bir yıl sonra Moskova’dan ayrılıp Mısır’a yerleşir.

73’te Filistin Kurtuluş Örgütü’ne katılır ve bunun sonucunda İsrail, şairin ülkeye girişini yasaklar. Bu yasak, tam yirmi altı yıl sürer. Derviş, 1987-93 yılları arasında FKÖ yürütme komitesinde görev alır ve Yaser Arafat tarafından Cezayir’de ilân edilen 1988 tarihli Filistin Bağımsızlık Bildirgesi’ni yazar. Aynı yıl, Filistin İntifadasının zirveye ulaştığı günlerde Derviş, İsrail toplumunu sarsan bir şiir kaleme alır. “Fani Kelimeler Arasından Geçenler” adlı bu şiirin hedefi, silâhsız Filistin İntifadasını şiddetle ezmeye çalışan İsrail işgal ordusudur. Dili dolaysız ve baş eğmezdir:

Siz o fani kelimeler arasından geçenler.
Alıp götürün adlarınızı, gidin buradan.
Sahip olduğunuz saatlerden kurtarın zamanımızı,
Çekin gidin buradan.
Çalın denizin maviliğinden
Hafızanın kumundan
Çalmak istediğiniz ne varsa
İstediğiniz resmi alın
Ve anlayın o hiçbir zaman anlayamayacağınızı
Toprağımızdan tek bir taşın
Nasıl da kurduğunu
Semamızın tavanını.

Derviş şiirini şu dizelerle bitirir:

Sizin için gitme vakti artık.
Yaşayın dilediğiniz yerde,
Ama bizim içimizde değil.
Sizin için gitme vakti artık.
Geberin dilediğiniz yerde,
Ama bizim içimizde değil.
Vatanımızda yapacak işlerimiz var zira.
Mazimiz var burada.
Hayatımızın ilk çığlığı burada.
Biziz bugün, bugün ve yarın.
Bir dünyamız var burada ve bundan sonra.
Ol sebep terk edin vatanımızı.
Vatanımızı ve denizimizi,
Buğdayımızı, tuzumuzu
Ve tüm yaralarımızı.
Her şeyi,
Fani kelimelerin arasından geçip giden
Hafızamızdaki hatıraları!

Sonrasında bu şiirin en iyi şiiri olmadığını söylese de Derviş, şiirin hem “sol”da, hem de Siyonist devletin kontrolü altındakilerde yol açtığı korkunun karşısında şaşırır. İntifada günlerinde İsrail başbakanı İshak Şamir, Knesset’te (mecliste) yaptığı konuşmada FKÖ’nün Siyonist devlet için bir tehdit olduğunu ispatlamak amacıyla şiiri alıntılar. Bu konuşmaya cevap olarak Derviş, Ortadoğu’daki askerî açıdan en güçlü ülkenin bir şiir tarafından tehdit edilmiş olduğuna inanma hususunda zorlandığını söyler.

Oslo

İlk İntifada, İsrail’i masaya oturup görüşmelere başlamaya mecbur eder. Ancak 93’te FKÖ lideri Arafat tarafından imzalanan Oslo Anlaşması, Derviş’in protesto amacıyla yürütme komitesindeki görevinden istifa etmesine neden olur. 2002 tarihli mülâkatında şair, Oslo Anlaşması’nın imzalanması ile Filistin halkının bir geçmişlerinin olmadığı hususunda uyandırıldıklarını söyler. Ona göre Oslo, adalet, barış ya da millî bir anavatan kazandırma konusunda Filistin halkına çok az şey vermektedir. Anlaşmanın hata olduğuna ilişkin tespiti ardından Derviş, “Umarım yanılırım. Haklı olduğum için gerçekten çok üzgünüm!” tespitinde bulunur.

90’lı yıllarda anavatanına geri döner ve burada halkının acılarını, hasretlerini ve sevinçlerini anlatarak halkının sesi olmayı sürdürür. Otuz ayrı şiir ve nesir kitabında mevcut olan kelimeler otuz beş ayrı dile çevrilir, kadın erkek milyonlarca yurttaşının tecrübelerine ve onların kolektif hafızasına tercüman olur.

Tüm buğday tarlaları,
Tüm mapushaneler,
Tüm beyaz mezartaşları,
Tüm dikenli sınırlar,
Sallanan tüm mendiller.

Ve tüm insanların
Kimliğim olan kalpleri…

Kimliği içinde taşıdığı bu şiirinde Derviş, halkının kolektif sesi olarak konuşur. Vefatının da ortaya koyduğu üzere, Mahmud Derviş'in mücadeleye ve direnişe dair kelimeleri halkının bağrında yaşamaya devam edecektir. O kelimeler ki halkın sesine asla geri alınamayacak bir ses katmıştır.

Kim Bullimore
Eylül 2008
Kaynak

0 Yorum: