18 Eylül 2009

,

Arap Komünizmi

Arap solu, kendi özgül dinamikleri üzerinden çökmedi, çöküşü de ani ve çabuk olmadı. Bugünkü Arap nesli, Irak ve Sudan’da komünist partilerin sunî bir askerî desteğe yaslanmaksızın, büyük birer Arap partisi olabildiğini unutmuş durumda.

Irak genelinde toprağa kök salmış komünistler vardı, Necef’teki dinî okullar, gençliği Irak Komünist Partisi’ne kaybetmenin acısını çok çektiler. Ama artık her şey değişti. Solun çöküşüne ait kimi unsurlar yerel, bazıları bölgesel, bazıları ise küresel nitelikteydiler. Fransız Komünist Partisi kadar güçlü olan Lübnan Vaat Partisi[1] ve İtalyan Komünist Partisi, o ihtişamını yitirdi. Pek ama değişen neydi?

Başlangıç aşamasına geri dönüp bakmak mümkün. Komintern’e seçilen bir heyetten bahseden, Arap dünyasında komünizmin başlangıcı üzerine çalışan Hanna Batatu’nun[2] (Arap dünyasında pek bilinmeyen bu büyük insanın) Irak’taki sınıf tarihi ile ilgili kitabından ya da komünist partinin derin köklerini inceleyen Muhammed Dakrub’dan[3] söz edilebilir. Amerikan propagandası ve hatta batılı akademik çalışmalar, komünizmin Arap dünyasında yayılma sürecinde Komintern’in oynadığı rolü belli ölçüde abartırlar: bu abartı, Amerikan Dışişleri Bakanlığı ve onun propaganda sistemlerinin izini taşıyan kimi fesat teorilerinden kaynaklanır.

Sovyetler Birliği’nin komünizmi yaymak için çalıştığı elbette ki doğrudur, ancak aynı zamanda ABD’nin de dün dünya genelinde gericiliği, bugün de olduğu gibi, yaymak istediği de doğrudur. Komünist hareketin köklerinin ve koşullarının yerel bir nitelik arz ettiğini tespit etmek gerekir. Geçen yüzyılın başlarında, özellikle politik ve edebî alanda hüküm süren devrimci ve solcu kabarışlar sözkonusudur. Komünist hareket, ta başlangıcından itibaren gelecek vaat eden bir harekettir, ama hareket, Sovyetler Birliği’nin ölümünden sonra ciddî bir çöküş yaşamıştır.

Solun çöküşünün nedenlerini analiz etmek mümkündür, ancak bu çöküşü, sadece komünizmle değil, ayrıca aydınlanma, ilerleme ve özgürlüğe karşı, bunların ortaya çıktığı her yerde, yürütülen mücadelede devreye sokulan başarılı Amerikan müdahalelerinin gizli yöntemleri ile ilişkilendirmek gerekir. Arapçada da yayımlanan Kültürel Soğuk Savaş kitabı, bu dönemle ilgili birçok malzeme içermekte, ancak şu basit nedenden ötürü Ortadoğu’yla ilgili gerçek malumatı vermemektedir: Amerikan arşivleri Ortadoğu ile ilişkili belgeleri gizlemekte, zira o günkü yönetici aileler bugün de yerlerini korumakta, Amerikan hükümeti, Muhammed Dahlen’in[4] Arabbiya televizyonunda görünmesiyle açığa çıkan skandallara rağmen, bu ittifaklarını ve müşterilerini ifşaattan korumaktadır.

Müteveffa Hanna Batatu gibi kimi şarkiyatçılar, Arap komünist partilerinin lider kadroları içinde yer alan sekter ve ırkçı azınlığın geçmişte şöhretli olduklarından söz ederler. Bu isimler, komünist parti üyelerinin sol partiler içindeki sektercilikten muaf olduklarını unuturlar. Esasta son zamanlarda Lübnan Komünist Partisi’ni içten içe yiyip bitiren şey hiziplerdir, aynı şekilde bu hizipler, geçmişte solcu ve milliyetçi partileri de tüketmiştir, ancak bu süreç, büyük ölçüde dışsal müdahalenin bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Kırklarda ve ellilerde bu partiler, Cemal Abdünnasır’ın (dindar Ürdün Kralı’na atıfla söylediği) “dinî gasp” gibi bir etkinin altında değildirler. Seküler düşünce yaygınlaşmış ve batılı şarkiyatçılık şaşırıp kalmış, incir yaprağı arkasına saklanan Amerikan emperyalizmi, gençliği kutuplaştırma konusunda o günlerde başarısız olan gerici dinî hareketleri finanse edip beslemiştir.

Çöküşün nedenlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

1. Amerikan fesadı, dünya genelinde solcu ve komünist düşünceyle mücadele etmek için camileri, hükümetleri, kültür ofislerini ve medyayı kullanmıştır. Örneğin Amerikan hükümeti, Afganistan’da komünizmi yenmek için Şahbut kralları ile ittifak kurmuş, gerici çeteleri finansal açıdan desteklemiştir: Bin Laden ve grubu, bu terörist karanlığın içine doğmuştur. Eski Papa’nın hayat hikâyesini yazan Carl Bernstein, kilisenin Doğu Avrupa’da komünizme karşı mücadelede Amerikan istihbaratı ile kurduğu işbirliğini ifşa etmiştir. Ayrıca ABD, İtalya gibi ülkelerdeki hükümetleri tehdit etmiş ve solu iktidardan uzak tutmak için seçimlere doğrudan müdahale etmiştir. Aynı şeyi bugün İslâmî hareketler içinde hoşlanmadığı unsurlara yönelik olarak da yapmaktadır.

2. Arap Bektaşçılığı solun belini kırmıştır. Şüphesiz ki yirmili yılların başlarında ve otuzlarda Arap komünizmi, kırklı yıllar ve sonrasındaki dönemden farklı olarak, romantik bir hedeftir ve bu dönemde hüküm süren Arap Bektaşçılığıdır. Halid Bektaş’ın[5] kişiliği, o dönemin komünist hareketin niteliğini biçimlendirir: Stalin döneminde Stalinist bir eğitim alan Bektaş, ülkeye geri döndüğünde komünizmi ya da solcu düşünceyi yaymaktan çok Sovyetler Birliği’nin etkisini genişletmek için çabalar. Narsist bir kişiliğe sahiptir (Bektaş’ın Suriye ve Lübnan’daki komünist faaliyetleri ile ilgili kitabında Maxime Rodinson bu yorumu yapmaktadır, ayrıca Kadri Kalaci de benzer bir tespitte bulunsa da bu çalışma güvenilir değildir. Günümüz Arap medyasının ve yaşadığı çürümenin hikâyesini kaleme alan İbrahim Selami de Bektaş’ın Arap dünyasında faaliyet yürüten bir tür solcu olarak ateşli bir komünistlik ve işçi sınıfı destekçiliğinden, Lübnan’da gazeteler satın almak için Kuveyt parası dolu çantalar taşıyan bir kişiye dönüşmesini anlatır.) Kendine has seçkin Leninizmi, örgütlenme planında, Arap komünist örgütlenmesi içinde takip edilen bir modele bağlıdır ve bu model, Fas’tan Lübnan’a ayrımsız tatbik edilir. Arap Bektaşçılığı, bir dizi niteliği kendi içinde toplamıştır:

Halid Bektaş, kendisini komünizmin evi ile bağlantı kanalı olarak görmüş, Arap komünistleri içinde tek yetke olarak kabul etmiştir.

Yerele ilişkin en ufak bir yorumu, ekleme gayretini ya da değişim niyetini bile kabul etmeyen katı bir Marksizm-Leninizm-Stalinizmde ısrarcı olmuştur. Marksist geleneğin Moskova çevirileri sadece kötü çevirilerden değil, ayrıca kimi anlamsal değişim niyetlerinden mustariptir. (el-A’fif el-Ahdar’ın liberalizme dönmeden önce Komünist Manifesto’nun takdim bölümü çevirisine bakılabilir.) Bektaşçılık, Troçkizmin, Maoizmin, Korsch’un, hatta yeni solcu akımların mirasını asla kabul etmemiş ya da bunlardan istifade etmemiştir. Tek takip edilecek program, Moskova’da kararlaştırılmış olan programdır ve yön değiştirme gayreti içine girenler, dönek olarak görülmüş ya da Selam[6] gibi hatasını kabul etmeye zorlanmışlardır.

Bektaşçılık, Sovyetler Birliği’nin yerel ve uluslararası çıkarlarının, Arap komünizminin çıkarlarının üzerinde olması gerektiğini düşünmüştür. Buna en güzel örnek, Mısır Komünist Partisi’nin 1965’te itiraz kabul etmeyen Sovyet talimatları uyarınca Abdünnasır’a saygı göstermesidir. (Joel Benin, Mısır komünizmi tarihi ile ilgili kitabında bu durumu inceler.) Bu çözüm, Sovyetler Birliği’nin çıkarlarına tabi olmanın en kötü örneğidir, ek olarak ilkeler hususunda da ciddî kaymalar yaşanır. Bu görüş uyarınca parti, kendisini feshetme konusunda nasıl ikna edilebilir? Partiyi Moskova’ya ipotek etmek, özellikle Filistin’in taksimi yönünde alınan o adaletsiz karar sonrası onun itibarını da zedelemiştir. Mısır ve Irak’ta olduğu gibi yereldeki komünistlerin çıkarları, hatta hayatları pahasına Sovyetler Birliği kendi çıkarlarına ve komünizme düşman baskıcı rejimlerle kurduğu ittifaklara öncelik vermiştir.

Arap Bektaşçılığı, Lenin’in merkezî hedeflerine dayalı bir modele sırtını yaslar: burada lider, parti liderliğini tek başına elinde bulundurur ve bu, üyeleri aşarak sıradan yurttaşlarla ilişkili Sovyet istihbaratının kararlarının geçirilmesini kolaylaştırır. Eğer parti içindeki farklılıklar kontrolden çıkacak olursa, yüzler Bektaş’a çevrilir, çelişki ciddî bir hâl alıp yaygınlaşırsa, Suriye Komünist Partisi’nde olduğu gibi (bkz.: kaynak kitap, “SKP’deki Ayrışmaların Sırları”) Sovyet liderliğine tekrar başvurulur.

Arap Bektaşçılığı, İsrail’e karşı mücadeleyle bağlantılı komünist partiler içinde gelişen her türden devrimci eyleme muhaliftir ve zamanla bu muhalefetin bedelini öder. Lübnan Komünist Partisi, yetmişlere kadar İsrail’e karşı silâhlı mücadele vermeye karşı çıkmış, güneyin ve öğrenci tabanının baskısı ve Filistinli devrimci örgütlerle girilen rekabet sonucu bu karar alınabilmiştir.

Arap Bektaşçılığı, Bektaş’ın partinin ürünler vermesi konusunda engelleyici bir tutum içinde olduğu Suriye komünist hareketi ile sınırlı bir olgu değildir. Bektaş, Arap komünist partilerindeki atamalara bile müdahale etmiştir, örneğin Lübnan’da iki Bektaşçı (Nikula) Şavi[7] ve (Corç) Havi[8] 1972’deki üçüncü konferansta parti içinde yükselmiştir.

3. Yaşanan zulmün ve sürgünün liderleri halktan uzaklaştırması sonucu, Arap komünist parti liderlerinin Arap dünyasına mesafe alması da çöküşün bir diğer nedenidir (Bektaş, ellilerde ülkeyi terk edip Prag’a yerleşmiştir.). Saddam Hüseyin’in muhbiri olarak Irak Komünist Partisi liderliğini öldürme sorumluluğunu üstlenen ve itiraflarda bulunan Aziz Hacı[9] modeli de halktan kopmanın diğer bir yoludur. Şurası çok açıktır: bir Arap komünist lider, nasıl olur da Bush’un savaşının bir propagandisti ve Vehhabî medyasının bir yazarı olabilir?

4. Yanlış bir yorumla, geliştikleri iddia edilen (Mısır, Suriye, Irak, Yemen ve Libya’daki) Arap rejimlerinin hatası, Arap komünist partilerinin itibarını da zedelemiş, özellikle bu partilerin ilgili rejimlerle ittifak kuran liderlerini güçsüzleştirmiştir. (Bektaş’ın Suriye rejimi ile, Mısır komünizminin sembolik simalarının Mısır rejimi ile ya da Aziz Hacı’nın TV programı ile kurduğu ittifaklar örnek olarak verilebilir. Lübnan Komünist Partisi Lübnan rejimi ile ittifak kurmamışsa da özellikle Havi ve Şavi dönemlerinde Suriye, Irak ve Libya rejimleri ile ittifaka gidilmiştir. Ayrıca sola ait sloganlar kullanmakta ısrarcı olan komünizme düşman rejimlerle ittifaklar kurulmuştur.) Bu, partilerin itibarını zedelemiş, bu partilerdeki insanlara zulmetme yasallığı vererek onları oportünizmle lekelemiştir. Bu partiler bastırılmak suretiyle halk yasallığına boğulmuştur. Özellikle (İran Kitle Partisi’nin (Tude) genel sekreterinin İran TV’sine çıkması türünden) itiraflara eşlik eden baskılar sonucu Arap istihbaratı önemli sonuçlar almıştır. Bu itiraflar, komünist liderliği itaatkârlık ve teslimiyete mahkûm etmiş, buna ek olarak, ittifak konularındaki cehalet ölümcül sonuçlar vermiştir. (Irak Komünist Partisi Saddam rejimi ile kurduğu ittifakla gururlanmış, Tude Humeyni’yi desteklemiştir.)

5. Stalinist, Bektaşçı ve hatta devrimci olan Arap komünist partileri, batılı komünist istihbaratın müdahalesinin ajanları oldukları için Moskova’dan bağımsız bir komünizm tipi inşa etme amacıyla çalışmamışlardır. KGB geleneksel komünist partilerini kontrol ederken, (Vedia Haddad[10] örgütü, Sosyalist Arap Eylem Partisi[11] vd. türünden) devrimci komünist partileri Doğu Alman ve Bulgaristan istihbaratları ile baba-oğul ilişkisi içine girmişlerdir. Bu ilişkiler kitleleri bu partilerin fikirlerinden uzaklaştırmıştır, zira parti eğitimine ilişkin meselelerden ziyade dışsal talimatlara dayalı bir siyaset güdülmüştür. Corc Habeş’in Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ni kurarken kendine has bir Asyalı Marksizm tarzı icat etmek istediği doğrudur, ancak Moskova ile kurulan ilk temas, Moskova’nın İsrail’den kurtulmayı öngören her türden Arap projesine muhalif olması ve bu sebeple Halk Cephesi’nin devrimciliğini önleme çabaları sebebiyle bu teşebbüsler sona ermiştir. “Saldırganlığın tüm sonuçlarını ortadan kaldırın” şeklindeki o kötü slogan bile Sovyetler Birliği’nin muhayyilesinin ötesindedir.

6. Arap komünist partileri, iniş çıkışlar, kararsızlıklar, sendelemeler ve oportünizmle tanımlı politik pratiklerden çok çekmiştir. Örneğin eskiden bir solcu iken Yasir Abdul Rabbu[12] (şoförü ve koruması ile birlikte) Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi’nden ayrılmıştır. “Saf” bir solcu Arap örgütü olarak yola çıkan FDKC, devrimci bir rüzgârı arkasına alır ve zaman kaybetmeden Arafat’ın örgütü ile birleşir. Fetih hareketi, açıktan kimi ifadelerde bulunmadan önce, bu deforme varlığın kazançlarını teorize etmeye başlar. Kimi faydalı eski solcular belli muhitlere yerleşirler. Kadri Kalaci’den Celâl Kaşak’a, oradan Nesip Namr’a kadar birçok isim, iç savaşın doruğa ulaştığı dönemde Camille Şamun’un gazetesine yazılar yazarlar. Bunların yanında Kerim Maravva, Hariri propagandisti olur, İlyas Attallah, Said ve Nadir Hariri’nin arkadaş çevresine giren birer eylemci olurlar.

7. Arap komünist partileri, kimi Arap dünyasındaki ana meselelere utanç verici bir ihmalkârlıkla yaklaşmışlardır. Filistin’in kurtuluşu meselesinde komünist partiler Moskova’nın konumuna sadık kalmışlardır, bu partiler belli bir dönem boyunca silâhlı mücadele sloganını öne çıkarmadıkları ve bu yönde bir eylemi başlatmadıkları için hiçbir şekilde affedilmemişlerdir. Arap komünistleri altmışların sonuna, yetmişlerin başına dek direniş saflarına katılmamışlardır. Bu zaaf milliyetçi ve gerici kesimlerin bu sloganı kendilerince maniple etmelerine imkân vermiştir. Ayrıca Arap komünistleri özgürlük savaşına da katılmamış, Sovyetler’in Ortadoğu politikalarına boyun eğmişlerdir. Sovyetler’le ilişkisini kesmiş Maoistlerin dışındaki komünist partiler, Sovyetler’den oldukça katı talimatlar almış, mücadeledeki köylü unsurunu küçümsemiş, hatta ortaya koydukları programlar tarım reformuna ilişkin tek laf etmemiş, öte yandan, Ekrem Hurani[13] ve Nasır gibi isimler, bu meselenin önemini onlardan daha iyi kavramışlardır. Sözkonusu partiler, ayrıca kadın meselesini ve partilerdeki kadınları önemsememiş, bu partilerdeki kadınların rolü İslâmî hareketlere nazaran daha zayıf olmuştur.

8. Arap petrolünden (gerici ve ilerici kimi kaynaklardan) ve Sovyetler’den gelen para Arap komünist hareketine zarar vermiş, bu paralar, sadece bilinçleri, insanları ve yazarları satın almakla kalmamış, ayrıca Filistin devrimi ve Lübnan’daki millî hareket ve örgütlerdeki insanların bağlarını kesmelerine neden olmuştur. Bu isimler (en iyi durumda) birer paragöze dönüşmüştür. Ayrıca bu gizli çalışma, ellilerde ve altmışlarda ideolojik açıdan coşkuyla çalışan unsurları çok kısa sürede etkilemiştir. Arap petrolünden gelen paranın önemli bir bölümü, özellikle Nasır’ın ölümünü takiben, yetmişlerde petrol fiyatlarının yükselmesi sonrası, kurtuluş, aydınlanma ve komünizm fikirleri ile mücadele etmek için kullanılmıştır. Dahası bu para, kraliyetin himayesi altında olan Bin Laden’i besleyip büyüten Vehhabîliğin karanlık ideolojisinin yayılması için de devreye sokulmuştur.

9. İran’da gerçekleşen İslâm Devrimi, Arap dünyasının haritasını değiştirmiştir. Bölgedeki en güçlü hükümetlerden birinin kalbinde yaşanan bu deneyime hayranlıkla bakmaya iten değişimler, insanların bu hükümetlere yönelik sadakatini zedelemiştir. Dinî seferberlik modeli, milliyetçi ve solcu ideolojilerin Arap dünyasında yarattıkları boşluğu doldurmuştur.

10. Paragöz unsurlar ve bunlardan istifade edenler önemli bir rol oynamışlardır. Batı’da olduğu gibi Doğu’da da medyada, yayımcılıkta, edebiyatta ve eğitimde sayısız komünist lider çalışmıştır. Ancak Suudi parası, özellikle 1991’deki Kuveyt işgali sonrası ikinci Suudi dönemi tüm medya, yayımcılık ve araştırma merkezlerini ele geçirmiştir. Refik Hariri ve haleflerinin parası sınırsızdır. Libya ve Irak’ın finanse ettiği medya artık yoktur. Birçok yazar, Suudilere teslim olma, onlarla işbirliği yapma ve birlikte çalışma yolunu seçmiştir. Corç Havi’nin iki kardeşi yazılarında Corç Hauyi’nin komünist düşünceleri ile Hariri-Vehhabî fikriyatı arasındaki biraradalığı vurgular.

11. İsrail Komünist Partisi ve Milliyetçi Arap Hareketi’ne[14] katılan Araplar komünizme zarar vermişler, zira bunlar, Siyonist devletle birarada yaşama modelini pazarlamışlardır. Oysa Arap dünyasının genel fikriyatı bu birlikteliği reddetmiş, bu ret, mevcudiyetini bugün de korumaya devam etmektedir. İsrail Knesset’inde (Meclis) komünist parti üyelerinin oturması, dün olduğu gibi bugün de Arap dünyasını çileden çıkartan bir sahnedir. Ayrıca bu, halkın aklında komünizmle kurulan evlilik ilişkisi ile Siyonizme boyun eğme pratiğini yan yana getirmektedir.

12. İspanya komünizmi, Frankfurt Okulu ya da Fransız solundan farklı olarak Arap komünizmi kendi solcu modeli için herhangi bir teori ve yerel bir okul kuramamış, Ebu Zerr gibi örnekler ve Arap geleneğine ait kimi folklorik atasözleri ile yetinmiştir. Hadi Alevî, el-A’fif el-Akhdar ve Hüseyin Mürüvvet’in bir dizi çalışma kaleme aldığı doğrudur. (Bu arada Hüseyin Mürüvvet’i kim öldürdü? Katilin kim olduğunu neden sorgulamıyoruz?) Bu isimler, İslâmî ve Arabî geleneklerin içine girerek buralarda Marksist gelenekle dinî gelenek arasında ortak bir zemin bulmaya çalışmışlarsa da bu gayretler tekil düzeyde kalmıştır. Partiler, daha çok asker, istihbarat ve kendileri için çalışacak insanlarla ilgilenmişlerdir.

13. Arap komünist hareketi, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile hiç ilgilenememiştir. Bazıları, psikolojik ve maddî açıdan çökmüş, bazıları ise utanç içinde kendi köşelerinde saklanmıştır. Naif Havatme[15] tebrik için Emin Cemayel’i[16] ziyaret etmiş, onu Filistin halkı için verdiği mücadelesinin derin tarihsel köklerini övmüştür. Lübnan Komünist Partisi, bürolarındaki Marx resimlerini saklamaya başlamış, salt yakışıklı olduğu için Guevara’nın resimlerini çıkarmış, kimi Arap komünistleri, birer Hariri ve Vehhabî eylemcisi hâline gelmiştir.

Arap komünizminin yeniden yükselmesi ve ideolojisini uluslararası gelişmelere dayanarak yeniden yazması mümkündür. Marksizmin yaygınlık kazanma ihtimali vardır, özellikle Komünist Manifesto’nun fikirleri hâlâ yaşamsaldır ve geçerlidir. Oysa Arap komünist hareketi, “demokrasi” ve “kalkınma” sözcüklerini bu iki ideolojiyi solcu bir yerden eleştirmeksizin tekrarlamaktan başka bir şey yapmamıştır.

14. Yasin Hafız’ın ifadesi ile Arap komünist partileri, dinin “karmaşık yapı”sı karşısında kördürler. Bu yapı, farklı etnik ve dinî geçmişlere sahip bireyleri ihtiva etmekte, ama partilerin “teoride” takip ettikleri maddî ideolojinin sonuçları karşısında dayanamamaktadır. Örneğin İlyas Atallah[17] Lübnanlıları Marunî patriğinin fikirlerini takip etmeleri çağrısında bulunmaktadır. Oysa patrik, ülkedeki en katı sağcı isimlerden birisidir. Birçok komünist gibi o da kendi ensesini korumak için dinî ideolojilerin karşısına çıkmama siyaseti gütmektedir.

15. Hiçbir politik ya da ideolojik hareket, Arap komünist hareketinin yüzleştiği sorunlarla yüzleşmemiştir. Bunun nedeni, her türden düşmanın komünistlerle mücadele etmiş olmasıdır. Baasçılar, Nasırcılar, Vehhabîler, Amerikan imparatorluğu ve (modern Vehhabîlik ve sömürgeciliğin farklı biçimleri ile işbirliği içinde olan) liberal düşünce, hepten komünist hareketin karşısındadır. Bunların yanına Siyonizmi ve Arap hükümetlerini de eklemek gerekir. Arap komünizminin yaşadığı trajediyi bu denli derinleştiren bir diğer husus da kendisi ile mücadele edenlerin sağcı hükümetlerde ve medyada yüksek mevkilere gelen eski komünist grupları kullanmış olmasıdır.

16. Bu komünist partiler, karizmatik ve büyülü kişiliklerden hep mahrum kalmış, örneğin Corc Habeş’in deneyimi alabildiğine eşsiz bir nitelik arz etmiştir. Ebu Nuf’un kişiliği, sadece bir avuç insan arasında etkilidir. Elbette karizmatik liderlik ihtiyacı ana koşul değilse de tüm toplumlarda oldukça etkilidir. Şavi’nin kişiliği, Kasım Haşim’in kişiliğine benzer, bu da taşıdığı fikirlere zarar verir ve onların yaygınlaşmasını sınırlar.

Burada umutsuzluk yönünde bir çağrı yapılmamaktadır. Aksine, Lübnan’dan Fas’a, Arap solunu yeniden canlandırıp yürürlüğe sokmak için bir şans mevcuttur. Bu ise özellikle dünya ekonomik krizinin, Vehhabîlik ve liberalizmin ittifakı, İslâmî köktenci örgütlerin oldukça sığ düşüncelerinin gölgesinde mümkündür. Ancak sözkonusu diriliş, ilerlemeyle birleşen, farklı biçimler altında sömürgeciliği davet eden ve bu niteliğini gizlemeyen, Amerikan, Suudi ve İsrail ekseninde ittifaklar kuran liberal düşünceye ait artıklardan kendisini kurtarmak zorundadır. Böylelikle yeniden sahneye çıkacak olan sol, herhangi bir askere sırtını yaslamayacak; ülkeleri değil, her yerde dağılmış, işkence görmüş ve dışlanmış fakirleri kucaklayan özel bir kamp kuracaktır.

Esat Ebu Halil
26 Mayıs 2009
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Vaat Partisi: Eski Lübnanlı Güçler subayı Elye Hubeyka tarafından 1986’da kurulan Lübnanlı politik parti. Suriye ile iyi ilişkiler içinde olan parti, doksan ve doksan sekiz hükümetlerinde bir dizi bakanlık aldı. Ayrıca 92’den 2000’e dek mecliste milletvekili bulundurdu. Hubeyka’nın 2002’de suikasta kurban gitmesi sonrası partinin liderliğine karısı Gina Hubeyka getirildi. Büyük oğlu Josef’in babasının mirasını sürdürmesi bekleniyor. Parti, ayrıca Hizbullah ve Hür Vatansever Hareket ile müttefiktir, 8 Mart İttifakı’nın da üyesidir.

[2] Hanna (John) Batatu (1926, Kudüs - 24 Haziran 2000, Winsted, Connecticut): Irak ve Arap tarihi uzmanı. Irak ile ilgili çalışması modern Irak tarihi ile ilgili en önemli çalışma olarak kabul edilir.

[3] Altmışlarda Lübnan Komünist Partisi yayın organı Tarik’in sorumlusu.

[4] Muhammed Dahlen: Ebu Fadi kod adı ile bilinen Filistinli politikacı ve Gazze’deki El-Fetih’in lideri. 29 Eylül 1961’de Han Yunis’te Hamama’dan gelen bir mülteci ailenin içine doğar. Sonraları İsrail ajanı olmakla suçlanmıştır.

[5] Halid Bektaş (1912-1995): 1936’dan ölümüne dek Suriye Komünist Partisi’nin lideri. 1956’da meclise seçilen ilk komünist. Şam Üniversitesi’ndeyken 18 yaşında partiye girdi. Şamlı bir Kürt olan Bektaş, Fransız işgaline karşı verilen mücadeleye katıldı. 1934’te KUTV’da eğitim aldı.

[6] Hüseyin Radi (1924, Necef - 24 Şubat 1963, Bağdat): Haşim, Ammar ya da Selam Adil olarak bilinen Iraklı komünist politikacı, şair ve ressam. 1955-63 arası dönemde IKP lideri. 63’teki BAAS darbesi sonrası idam edildi.

[7] Nikula Şavi: Yetmiş başlarında LKP genel sekreteri.

[8] Corç Havi (1938 – 21 Haziran 1995): Rum Ortodoks siyasetçi. Lübnan Komünist Partisi’nin eski genel sekreteri. Arabasına konan bombanın patlaması sonucu 1995’te vefat etti.

[9] Aziz Hacı Ali Haydar: 1948’de Irak Komünist Partisi üyeliği nedeniyle tutuklanıp yirmi yıl hapse mahkûm edildi. Kasım darbesi sonrası, 58’de serbest bırakıldı. Merkez Komuta sorumlusu olan Aziz Hacı, 1967’de partiden ayrılıp silâhlı mücadele başlattı. 1969’da geçmişini inkâr eden açıklamalarda bulundu. Aynı yıl Bağdat’ta tutuklandı.

[10] Vedia Haddad (1927 – 28 Mart 1978): Ebu Hani kod adlı Haddad, Filistinli Rum Ortodoks bir aileden gelir. Corc Habeş ile birlikte Milliyetçi Arap Hareketi’ni kurdu. 63’ten itibaren hareketi silâhlandırdı. MAH’ın sol kanadı FHKC’ye dönüştü. Haddad, silâhlı kanadın sorumlusuydu. 68’deki ilk uçak kaçırma eylemini o organize etti. 1978’de Almanya’da Haddad’ın Mossad tarafından, zehirli bir çikolata ile öldürüldüğü varsayılmaktadır.

[11] Arap Sosyalist Eylem Partisi: Arap yanlısı politik parti. Milliyetçi Arap Hareketi’nin sağcı kanadı tarafından kuruldu. Genel sekreteri Corc Habeş idi.

[12] Yasir Abdurabbu: 1944’te Yafa’da doğdu. Kahire’de eğitim aldı. 67’de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne girdi. 68’de oradan ayrılıp genel sekreter vekili olacağı DHKC’yi kurdu ve FKÖ’de temsilci oldu. 1977-1994 arası enformasyon ve kültür sorumlusu oldu. Arafat’a çok yakın olan Rabbu, 1988-1990 arasında Ürdün ve ABD ile yapılan görüşmelere katıldı.

[13] Ekrem Hurani (1912 - 1996): Suriye’de halkçı ve milliyetçi hareketin oluşumunda ve Baas partisinin yükselişinde önemli rol oynayan siyasetçi. Kırkların başından 1963’teki sürgününe dek Suriye siyasetinde önemli etkilerde bulundu. Bakanlık yaptı ve Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin başkan yardımcılığını yürüttü.

[14] Milliyetçi Arap Hareketi (Hareketü’l Kavmiyinü’l Arab): Arap Milliyetçileri Hareketi ya da Harekiyyin olarak da bilinen Arap yanlısı milliyetçi örgütlenme. Corc Habeş önderliğinde gelişmiş bir harekettir.

[15] Naif Havatme (d. 1935/37): Künyesi Ebu en-Nuf olan Havatme, Rum Ortodoks bir Arap kabilesinden gelir. Ürdün kökenli bir Filistinli siyasetçidir. FDHKC genel sekreteridir. 69’da bu örgütten ayrılıp FHKC’sini kurar.

[16] Emin Pierre Cemayel (d. 22 Ocak 1942): 1982-88 arasında Lübnan cumhurbaşkanı ve Kataib Partisi’nin (Falanjistlerin) lideridir.

[17] İlyas Atallah (d. 1947): Lübnanlı siyasetçi ve milletvekili. 1971’de LKP’ye katıldı. 1982’de İsrail karşıtı mücadelede aktif olarak yer aldı. İlyas Atallah ve arkadaşları, 2000’de LKP’yi Suriye’ye bağlılığı ve Stalinist çizgisi üzerinden eleştirdi ve lider kadronun istifa etmesini istedi. 26 Eylül’de Atallah ihraç edildi. 2004’te Demokratik Sol Hareket’i kurdu. Atallah, bugün Avrupa tipi bir sosyal demokrasiyi savunan bu hareketin lideridir.

0 Yorum: