Christchurch Katliamı ve Beyaz Güç
Hareketi
Yeni Zelanda Christchurch’teki iki camiye yönelik,
geride 49 [50] ölü ve çok sayıda yaralı bırakan saldırı, bir yalnız kurt
saldırısı ya da soyutlanmış birkaç radikalin işi değildi. Saldırı, insanların
sosyal ilişkiler kurmak ve siyasal-ideolojik amaçlar için katıldıkları, geniş
bir dip dalgası bulunan Beyaz Güç hareketinin bir parçasıydı.
Klansmen, Neonaziler, Dazlaklar ve diğer radikal
beyazları bir araya getirmek için şiddet anlatılarını ve bu şiddetin sembol ve
silahlarını kullanan Beyaz Güç hareketi, Vietnam savaşından sonra ABD’de doğdu.
Christchurch saldırganının geride bıraktığı
materyaller -yalnız manifestosu değil sosyal medya paylaşımları, dergiler ve
saldırıda kullanılan silahlar üzerine gelişigüzel yazılmış beyaz mesajlar, onun
ideolojisini açıkça bu hareketin içine yerleştirir. Saldırgan, “Düzen” (Order)
adlı bir Beyaz Güç terör hücresine katılmaktan dolayı 1980’lerin sonunda hapse
giren ABD Beyaz Güç aktivisti David Lane tarafından kaleme alınan on dört
kelimeye atıfta bulunmaktadır. Bu grup, ülke çapındaki Beyaz Güç hücrelerine
dağıtmak üzere zırhlı araçlardan milyonlarca dolar soydu ve bir ırk savaşını
kışkırtmak için altyapı hedeflerine saldırılar gerçekleştirdi.
On dört kelime [We must secure the existence of our
people and a future for white children –“İnsanlarımızın varlığını ve beyaz
çocuklar için bir geleceği güvence altına almak zorundayız”], Beyaz Güç
hareketinin beyaz bir geleceği ve beyaz çocukların doğuşunu güvenceye almaya
yönelik ana misyonuna gönderme yapmaktadır. Christchurch saldırganı, aynı
zamanda yıllardır Beyaz Güç aktivizmine can veren ırkın yok olacağına dair apocalyptic
(kıyametçi) korkuları işleyerek “halkımızın geleceği”ne atıfta bulunmaktadır.
Manifesto, beyaz anneler ve çocukların epeyce stilize edilmiş pastoral
görüntüleriyle son bulmaktadır. Kadınlara bu odaklanış, Beyaz Güç hareketinin
önemli bir dayanağıdır; beyazların çoğalmasına yönelik yoğun vurgusu, farklı
ırktan insanların aşırı çoğalmasından duyulan kaygıyı ve ırkın yok olacağı
korkusunu ifade eder.
Ne soykırım ve beyaz olmayan nüfusun beyaz nüfusun
yerini almasına dair fikirler ne de Müslüman göçmenlerin artan nüfusuna
karşılık gelen komplo teorileri yeni. Beyaz Güç aktivistleri pek çok sosyal
konuda diğer muhafazakârlarla aynı görüşleri paylaşırlar. Ancak onlar, bu
konuları ırkın yok oluşuyla derinden ilgili konular olarak görürler. Bu
konularda on yıllardır açıkça bu şekilde yazmaktadırlar. Irklar arası
evliliklere, kürtaja, gey ve lezbiyen hareketlerine karşı olduklarını
söylerler, çünkü bunlar, beyaz ırkın doğum oranını düşürecektir. Göçe
karşıdırlar, çünkü göçmenlerin kendi yerlerini almalarından korkarlar. Bu
konuları, -her birinin ırkın yok olmaması için üç çocuk doğurması gerektiğini
söyledikleri- beyaz kadınların iffet ve saflığı hakkındaki fikirlerle ve öteki
ırkların aşırı çoğalmasına dair nefret dolu hakaretlerle çerçevelemişlerdir.
Çoğu insan, Christchurch’teki olayı göçmen karşıtı ve
İslamofobik olarak anladı ve saldırının bu ideolojiler tarafından motive
edildiğinden emin oldu. Oysa bu olayı daha geniş Beyaz Güç hareketi içine
yerleştirdiğimizde, onun, Yaşam Ağacı sinagoguna yönelen saldırıyı ve bir Sahil
Güvenlik görevlisi tarafından Kongre üyelerine ve diğer düşmanlara karşı
saldırı teşebbüsünü içeren bir şiddet dalgasının parçası olduğunu görebiliriz.
Bir başka deyişle, bu hikâyeleri ayrı ayrı alırsak,
birbirinden soyutlanmış bir olaylar dizisi -bir antisemitik, bir göçmen karşıtı
ve bir siyasal şiddet teşebbüsü- görürüz. Bunları Beyaz Güç hareketinin parçası
olarak adlandırmak, bir kitlesel saldırı dalgasını açığa çıkaracaktır: Bir
tanesi başarısız olsa da son altı ayda üç saldırı. Bu gibi saldırıların daha
uzun bir listesi daha önce Norveç’te, Quebec’te ve Charleston’da
gerçekleştirilenleri de kapsayacak ve geriye doğru Oklahoma City’deki bombalama
olayına (1995) kadar uzanacaktır.
Arşivler, şu kısa zaman aralığında Beyaz Güç
aktivistlerinin şiddet içeren yeraltı oluşumlarına ve ABD çapında bir saldırı
ve bombalama dalgası başlatan ve muazzam ölçüde yıkıcı bir Oklahoma City
bombalaması ile eşleşen hücre tarzı teröre dayalı eylemler tertiplediklerini
açıkça göstermektedir. Pearl Harbor ve 11 Eylül 2001 saldırıları arasında ABD
topraklarında en büyük hasara yol açan Oklahoma saldırısında 168 kişi hayatını
kaybetti ve biz hâlâ bu saldırıyı bir ya da birkaç kişinin işi olarak gören yaygın
bir anlayışa sahibiz. Öyle değildi. Bu saldırı, bir sosyal hareket tarafından
biçimlendirilen ve bu hareketle -hem sosyal hem de ideolojik- bağlara sahip
insanlar tarafından yürütülen yılların örgütlenmesinin sonucunu temsil
etmektedir.
Beyaz Güç hareketi, son derece ulus-ötesi, ABD ve
başka ülkelerde derin köklere sahip fikirlerle güdülenen bir harekettir. Çoğu
ulus-ötesi hareket gibi, Beyaz Güç hareketi de hem –İngiltere’deki dazlak
kültürü gibi- dışarıdan girişlerle biçimlendi hem de ABD paramilitarizmi
tarafından biçimlendirilen özgül bir Beyaz Güç ideolojisini dışarıya ihraç
etti. Aryan Ulusu gibi gruplar, kendi materyallerini 1980 ve 90’larda dünyanın
dört bir yanına gönderdiler, Avustralya ve Yeni Zelanda’daki aktivistler, ABD’den
gönderilen Beyaz Güç materyallerini okuyabildiler. O kadar ki Wotansvolk ve
“Yaratıcının Dünya Kilisesi” (World Church of the Creator) gibi Beyaz Güç
grupları, diğer ülkelerde şubeler ve üyelikler tesis ettiler. Wotansvolk, 2000
yılı itibarıyla 41 ülkede temsilciliklere sahiptir, Yeni Zelanda, Kanada,
Norveç ve Güney Afrika’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda ülkede
Yaratıcının Dünya Kilisesi’nin şubeleri bulunmaktadır.
Beyaz Güç’ün dili ve stratejisi, ırkçı Güney Afrika
gibi ülkelerde görülen ve birkaç on yıl içinde 500.000’den fazla satan ve âdeta
bir elkitabına dönüşen “Turner Günlükleri” (The Turner Diaries) gibi
kitaplar üzerinden de yayılmaktadır. Beyaz Güç aktivistlerinin çoğalıp yayılmak
için seçtikleri yerler, ulusal sınırları aşan bir Beyazlık fikrini hayata
geçirme planıyla uyumludur. Bu hareketi beyaz ulusçuluktan ziyade “Beyaz Güç”
olarak adlandırışımın nedeni bu ulus-ötesi karakteridir.
Bu hareketin nihai amacı da son derece radikaldir ve
sadece çoğu insanın “ulusalcılık” sözcüğünü duyduğunda düşündüğü gibi aşırı
heyecanlı (overzealous) bir yurtseverlik değildir. Esasen bu hareket
tarafından işlenen kitlesel zararlar bizatihi hareketin amacı değildir. Bunlar,
daha geniş bir beyaz kitleyi Beyaz Güç eylemcilerinin açıkça ne istediğine
uyandırma amacına götüren araçlardır: Göçmenler ve farklı ırktan ötekiler
tarafından beyaz ırka yönelen tehditler. Şiddet, dünyanın dört bir yanındaki
beyaz kitleleri bir ırk savaşı başlatmak için motive etmenin aracıdır.
Christchurch manifestosu sadece bu strateji hakkında
konuşmaktadır. Silah kullanmayla ilgili bir bölümde saldırgan, ABD sağını
kızdıracak ve daha fazla çatışmayı tetikleyecek bir silah gaspı işini nasıl
kışkırtmayı umduğu hakkında yazmaktadır. Bu strateji doğrudan Turner
Günlükleri’nden [XVII. Bölüm) alınmıştır.
Bu şiddet eylemlerini siyasal olarak güdülenmiş,
bağlantılanmış ve amaca yönelmiş olarak anlamak, böylesi saldırılar hakkındaki
anlayış, konuşma ve yazma şeklimizi kökten değiştirecektir -ki bu da farklı bir
yanıt için önemli bir ilk adımdır.
Kathleen Belew
17 Mart 2019
Kaynak
Çeviri: Muhsin Altun
0 Yorum:
Yorum Gönder