02 Eylül 2020

, ,

Suriye Komünist Partisi


Suriye ve Lübnan Komünist Partisi, 1930 yılında kuruldu.[1] Fakat daha öncesinde de komünist parti kurma girişimlerine tanık olunmuştu. Bu girişimlerin altında, Moskova’da ajitasyon-propaganda yöntemlerini, aynı zamanda genel anlamda Marksizm-Leninizmi öğrenmiş Arap komünistlerin imzası vardı.[2] Gelgelelim bu çabalar sonuçsuz kaldı ve küçük grupların sınırını aşamadı. Hatta Moskova’dan gelen isimler, sonrasında parti faaliyetlerine son verdiler.

Lübnan’daki siyaset sahnesinde komünistler, ilk kez 1924-25’te göründüler. Kısa bir dönemin ardından da 1929 seçimlerinde ortaya çıktılar. Bu dönemde işçilerin kapitalist ve emperyalizm yanlısı partilere oy vermemelerini istediler, bunun yerine kendi işçi listelerini hazırlamalarını söylediler.[3] Bu dönem, aynı zamanda sendikalarda yürütülen faaliyetlere de tanıklık etti. Bu çalışmalar öyle yoğunlaştı ki devlet, 1931 baharında hareketi boğmaya dönük adımlar attı. Aynı dönemde komünistler yasal dergi çalışması içine girdiler. İşçilerin Sesi isimli bu yayının ömrü ancak iki ay olabildi.[4]

Bu girişimin başarısız olması ardından parti, Kızıl Şafak isminde yasadışı dağıtılan başka bir yayın çıkarttı. Bu dergi ise faaliyetlerini 1930-31 kışını kapsayan birkaç aylık dönem boyunca sürdürebildi. Polis, bir garajda tutulan matbaayı buldu, ardından da partinin o dönemki sekreteri Artin Maduyan’ı tutukladı.[5]

O dönemde partinin Ermenice yayınladığı başka bir yayın organı daha vardı, çünkü partinin ilk döneminde üyelerinin büyük kısmı Ermeni idi. Anti-komünist olan Suriye ve Lübnan basını, devletin müdahalede bulunup tüm komünist Errmenileri Ermenistan Sovyeti’ne sınır dışı etmesini istedi. Oysa komünist faaliyetler, ilgili dönemde sadece 1 Mayıs ve 7 Kasım gösterilerinin örgütlenmesi ile sınırlıydı.

7 Kasım 1931’de parti, Beyrut’ta iki yüz kişinin katıldığı bir gösteri düzenledi. Buna karşılık bazı kaynaklara göre parti, Şam’daki gösteriye yeterince insan toplayamadı ve bildiri dağıtmakla yetindi.[6]

1932’de komünistler, Trablus’taki petrol rafinerisi işçilerinin grevi ve Ağustos’taki demiryolu grevi gibi bir dizi grevin örgütlenmesine katkıda bulundular.[7] Ekim Devrimi’nin yıldönümünün kutlandığı gösteriye eskisine nazaran daha fazla insan katıldı.[8]

1933-34’te partinin liderliği, Lübnanlı ve Suriyeli Arapların eline geçti. Halid Bektaş, Mustafa Aris, Fuad Kazan ve Nikola Şavi bu isimler arasındaydı.[9] Bu kişilerin büyük kısmı, Komintern’in yedinci kongresinde Sovyetler’de bulunmuş, hatta daha öncesinde Rusya’da birkaç ay eğitim almıştı.

Yeni parti liderliği hiçbir sonuç elde edemedi, ta ki din karşıtı propagandaya son verip salt “proleter” hat üzerinde yürümeyi öne alan yaklaşımı kenara iten yeni Halk Cephesi çizgisini benimseyene kadar. 1934 ve 1935 yıllarında somut bir adım atamadı. Beyrut’taki az sayıda sendikada varlık imkânı bulan parti, bir tek 1934 yılında başkentte yapılan matbaacılar grevine öncülük edebildi.

1935’te parti, yeni bir illegal yayın çıkartmaya başladı. Ama bu yayın faaliyeti de polis soruşturması ardından akamete uğradı. Parti, ancak 1937 yılında yasal bir yayına sahip olabildi. Bu derginin adı Halkın Sesi idi.

Aynı dönemde politik faaliyetler, Halep ve Humus gibi kuzeydeki şehirlerde yaşayan Arapları kapsayacak şekilde genişletildi. Ama süreç içerisinde Ermenilerle Araplar arasında kimi gerilimlere tanık olundu. 1933-34’te komünistlerin millet meselesine yönelik tavrı partide ayrışmaya yol açtı ve bu ayrışma, partiyi ciddi ölçüde zayıflattı. Milliyetçi Arap hareketiyle işbirliği kurulmasını isteyenler, parti çizgisinden saptıkları gerekçesiyle kovuldular.

Üye sayısı yüz-iki yüz civarında olan parti, 1936 yılında önemli bir eşiğe gelip dayandı. Partinin kurulmasını önemli bir gelişme olarak gören Fransızlar, bu meselenin kendisine ait güvenlik kurumu ile birlikte halledilmesine karar verdi.

Bu yıl içerisinde parti, faaliyetlerini yoğunlaştırdı ve çalışma yöntemini değiştirdi. Artık duvarlara afiş asmakla yetinmeyen parti, ekonomik krizden istifade ederek, yeni üyeler örgütlemek için harekete geçti. Parti yeni sendikalar kurdu. Frank’ın değer kaybetmesi sonucu bu sendikaların bir kısmı greve çıktı. Ücretlerin artırılıp çalışma saatlerinin düşürülmesi talebinde bulunuldu.

Parti içindeki hücrelerde yapılan konuşmalarda liderler, Fransa-Suriye arasındaki anlaşmaya onay verirken Fransa ile Lübnan arasında imza edilen anlaşmaya destek vermediler. Suriye’nin birliğine destek açıklaması yapıldı. Bazı parti sorumluları, Şam’daki hükümet mensupları ile iyi ilişkiler kurdular ve partinin Suriye’de devlet tarafından tanınacağı beklentisi içine girdiler.[10]

Bu momentte Paris’te iktidara Halk Cephesi koalisyonu geldi. Yeni Fransız hükümeti 1936 anlaşmaları için adım attı. Bu anlaşmalar sayesinde mandalık statüsü kademeli olarak kaldırıldı. Suriye bağımsız oldu, yeni kurumlar oluşturuldu. Yeni ülke Milletler Cemiyeti’ne kabul edildi.

Lübnan’daki Maruniler ve diğer kimi Hristiyan unsurlar, benzer bir ittifak süreci içine girdiler. Bu gelişme, Lübnan’daki Suriyeli milliyetçileri ve Müslümanları kızdırdı. Zira bu kesimler, Suriye’nin birliğinden yani Lübnan’ın Suriye’ye katılması fikrinden yanaydı. Politik müzakereler iki yıldan fazla sürdü ve sonuçta Fransa anlaşmaları çöpe attı. Bu süreçte bir yandan da Suriyeli milliyetçiler İskenderun Sancağı’nın Türklerin eline geçmesi ve kuzeydoğu Suriye’yi ifade eden Cezire’ye özel statü verilmesi ile ilgili sorun üzerinden bölündüler ve bölünme sonucu milliyetçiler güç kaybettiler.

Komünistlere göre emperyalistler, kendi çıkarlarına uygun bir dizi dolap çevirmekte, Fransa-Lübnan Anlaşması bağlamında böl-yönet politikası uyarınca hareket etmekteydi. Fransa-Suriye Anlaşması’na destek olan komünistler, İskenderun Sancağı’nın ilhak edilmesine karşı çıktılar ve Cezire’nin geleceğiyle ilgili endişelerini dile getirdiler.[11]

Artık yarı yasal statüde olan parti, propaganda faaliyetlerine girişti. Bu süreçte bilhassa Halid Bektaş’ın kaleme aldığı bildiriler, geniş bir çevreye ulaştırıldı.[12] Açıktan devrimci olan talepler, bir kenara itildi. “Bir milli politika benimseyen ve ana talep olarak milli kurtuluş talebini dillendiren” parti yönetiminin tespitine göre artık Suriye KP’si, yedinci kongre sonrasında Komintern’den biraz daha uzaklaşmıştı. 1938 sonrasında Komintern yürütme komitesiyle temas koptu.[13]

Bu süreçte halk kütüphaneleri kuruldu. 1935’te ileride kurulacak cephe örgütlerinin ilki, Habeşistan’ın İtalyanlarca işgal edilmesine karşı düzenlenen gösteriler kapsamında kuruldu. Cephe örgütünün başındaki isim olan Antun Zabit, parti yetkilisi olarak, sonraki yıllarda parti çeperinde duran grupları örgütleme ve onlara öncülük etme görevini üstlendi.

Lübnan’da komünistlerin asıl düşmanı, Maruni Hristiyanlar, bilhassa Lübnan milliyetçiliğinin en radikal kesimi olan Falanjlar ve Antun Saada’nın faşizm yanlısı hareketi Suriye Milliyetçi Partisi idi. Maruni basını, devletin komünistlere 1 Mayıs’ta Beyrut’un göbeğinde eylem yapmasına izin vermesini eleştiriyor, polisin bu tür eylemlere müdahale etmesini istiyordu.

Oysa bu dönemde komünist parti, yasal bir parti idi. Ekim 1937’de kapatılan Halkın Sesi’nin yayınlanmasına izin verildi. Hatta parti, aynı ay içerisinde seçimlere katıldı. Doğrudan KP adayı olarak seçime giren Farcullah Hilu, Nikola Şavi ve Fuad Kazan seçilemedi. Seçime Demokrat Parti adayı veya diğer cephelerin bileşeni olarak giren komünistler de başarılı olamadılar.[14] Komünist olmayan Ermeni partileriyle kurulan ittifak da bir sonuç vermedi. Parti, Ermenilerle kurduğu ilişkiler dâhilinde elindeki ipi sıktıkça olumsuz tepkiler aldı.

Partinin yönetim kademesindeki önemli isimlerin bir kısmı hâlen daha Ermeni idi (Natsir bu isimlerden biriydi), buna karşılık, Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Halep gibi şehirlerde Ermeniler, partinin şehir yönetiminden kovuldular ve onların yerine Müslüman komünistler getirildiler. Bu tür hamleler, partinin Ermeniler nezdinde kötü bir izlenime sahip olmasına yol açtı ve seçim ittifaklarının olumsuz yönde etkilenmesine neden oldu.

Diğer yandan Suriye’deki milliyetçi kampın içinden çıkan en güçlü örgüt olan Milli Blok’un liderleri, komünistlerin önerilerine sıcak yaklaştılar, hatta Şam’da parti merkezinin açılmasını sağladılar. Ama henüz komünist liderlerle eşit bir ilişki kurmaya hazır değillerdi.

Kasım 1937’de Halid Bektaş, SKP heyetiyle birlikte Fransa’ya gitti.[15] Mayıs 1938’de gerçekleşen seyahatte ise heyetin geri dönüşü için gerekli masrafı iki FKP milletvekili, Virgile Barel ve Jacques Gresa üstlendi.[16] İki ziyaret arası dönemde komünistler, Suriye ve Lübnan’da ciddi başarılar elde ettiler. FKP milletvekilleri, Levant siyasetine müdahale etmek niyetinde olmadıklarını, açıklamalarını yapıp bölgedeki durumu incelemek istediklerini söylediler. Şam’da Bektaş ve Refik Rıza gibi SKP liderlerinin de yer aldığı geniş katılımlı toplantılarda konuşmalar yaptılar. Ama bir yandan da milliyetçi liderlerle de görüştüler. Suriye milli hareketinin kahramanı İbrahim Hananu’nun mezarını ziyaret eden FKP milletvekilleri, Dürzi lider Sultan Atraş’a saygılarını sunmayı ihmal etmediler.

Gelgelelim zaman su gibi akıp geçti. Fransa’da Halk Cephesi kötü bir yenilgi aldı. Bu gelişmeye bağlı olarak Suriyeli ve Lübnanlı komünistler, Fransız yetkililere yönelik eski sert muhalefetlerine geri döndüler. Halk Cephesi’nin yenilgisi, komünistlerin Temmuz 1938’de Milli Blok’a gönderdikleri mesajda da karşılık buldu. Burada hükümet, feodal toprak ağalarının imtiyazlarını kısıtlamadığı için eleştirilmekte, “milletimizin yeniden doğumunu ancak halk gerçekleştirecektir” denilmekteydi. İki siyasi güç arasındaki ilişkilerin kötüleşmesiyle birlikte yeni bir döneme girildi. Bu yeni dönemde, Eylül 1939’da Halkın Sesi kapatıldı. Dört hafta sürecek bir iç savaş yaşandı, sonuçta da partinin faaliyetleri durduruldu.

Walter Z. Laqueur

[Kaynak: Communism and Nationalism in the Middle East, Frederick A. Praeger, 1956, s. 141-144.]

Dipnotlar:
[1] Bolshaya Sovietskaya Encyclopedia (Sovyet Ansiklopedisi), Cilt. 22. Bu tarihle ilgili bilginin kaynağı, Halid Bektaş’ın Şam’da 26 Temmuz 1946’da düzenlenen parti kongresinde yaptığı konuşmadır. Parti tarihinden bahseden Bektaş o konuşmasında, “ilk parti hücresinin on yedi yıl önce kurulduğunu” söylüyordu. Oysa Bektaş’ın bahsini ettiği tarihten beş yıl önce Beyrut’ta Ermeni komünistler sosyal demokrat Hınçak partisi içindeki ayrışma sonrası, hücreler kurmuşlardı. Şu kaynakta ise 1924-25’te komünistlerin hâkim olduğu Lübnan Halk Partisi’nin kurulduğundan söz ediliyor: Bolshaya Sovietskaya Encyclopedia, Cilt. 25.

[2] Bu komünistler arasında şu isimlere değinmek gerekmektedir: Arif Garib, Şeyhüddin Kuba ve Yusuf Yazbek.

[3] “Die neue Krise in Syrien,” Inprecorr, Cilt. 22 (1929).

[4] Inprecorr, 28 Mayıs 1930. O dönemde Sovyetler’in Suriye ve Lübnan’daki politik durumla ilgili görüşleri için bkz. S. Breiter, “Blishne-Vostochnie Mandati,” Novi Vostok, Cilt. 20-21.

[5] Alif Ba (Beyrut), 12 Mayıs 1931, aktaran: Oriente Moderno.

[6] A.g.e., 12 Kasım 1931, aktaran: a.g.e.

[7] O dönemde Ermeni Talakyan, parti liderlerinden biridir.

[8] L’Orient ve diğer dergiler. Bu gösterinin ardından komünist liderlerin büyük kısmı tutuklandı. Bkz. Rapport a la societe des nations sur la situation de la Syrie et du Liban (1933), yayımlayan: Fransız Dışişleri Bakanlığı.

[9] Bektaş aslen Kürd, Şavi ise Ortodoks Rum’dur. İkisi de zengin ailelerden gelmektedir ve hukuk eğitimi görmüştür. Matbaacı olan ve Beyrut matbaacılar sendikasının başkanlığını yapan Mustafa Aris ise işçi kökenlidir.

[10] Rapport a la S.D.N. sur la situation de la Syrie et du Liban (1936).

[11] Halid Bektaş, Temmuz 1937’de yayımlanan Cezire’de Neler Oluyor? isimli kitabında, ülkedeki Fransız idarecileri faşist ve Nazi sempatizanı olmakla suçlar. Komünistler, Cezire’deki ayrılıkçı harekete karşı çıkmıştır.

[12] “Arap Komünistleri ve Milli Hareket” gibi bildiriler, ilkin 1937’de yayımlanmış, sonra tekrar dolaşıma sokulmuştur.

[13] Bu kararın tarihi 27 Mayıs 1943’tür. Sovyet yanlısı MAPAM (Birleşik İşçi Partisi) üyesi üst düzey bir isim Bektaş’ı proleter enternasyonalizmin ruhuna aykırı davranmakla eleştirir: “Suriye Komünist Partisi’nin 1939’da yayımlanan ideolojik programı tarım reformundan bile bahsetmemekte, feodal toprak ağalarını kızdıracak herhangi bir siyaset önerisinde bulunmamaktadır. Buna karşın program, Siyonist kurumlara tek karış toprak satılmaması gerektiğini söyleyen bir paragraf içermektedir.” Bkz. Aharon Cohen, The Arab Workers' Movement (İbranice), 1947. Sovyetler’in Ortadoğu uzmanlarından V. B. Lutski 1954’te şunu söylemektedir: “On yıl öncesine kadar SKP parti programı, feodal mülkiyetin ortadan kaldırılması talebini içermiyordu.” Ama yazara göre bu durum sonrasında değişti. (Voprosi Istoriiy Cilt. 9, 1954.)

[14] Maruni kaynaklarının yönelttikleri suçlamaya göre, komünistler seçimlerde diğer tüm partilerden daha fazla para harcadılar, hatta seçim için 240.000 sterlinlik bir bütçeden yararlandılar.

[15] 1938’de Sovyetler Birliği’ni Fuaz Kazan gibi birçok lider ziyaret etti.

[16] Barel ve Gresa, 1939’da partinin yasadışı ilân edilmesi sonrası Fransa parlamentosunda işçi-köylü grubunu meydana getiren otuz üç komünist milletvekili arasında yer almıştır.