TKP(B)
lideri İbrahim Seven, Devyol ile PKK ilişkisine dair aktarımında, Devyolculara
dair şunları söylüyor:
“Herifler
iki sene tartıştılar ve adam kalmadı. Taner (Akçam) de rahatladı, bunlardan
kurtuldu. Mesela neyi tartışıyorlar: ‘Ahu Tuğba Türkiye’de niye tutuluyor?’ O
zaman Ahu Tuğba çok tutuluyor. ‘Bu konuyu, sol hareket üzerindeki etkisini
sosyolojik ve psikolojik açıdan incelemek gerek’ deniliyor.”[1]
Bekaa’da
faşizme karşı direniş cephesini kuran örgütlerden birinin Ahu Tuğba’yı
tartıştığı koşullarda PKK, yirmi yıllık stratejisini hazırlıyor.
Öcalan,
seksenler boyunca Maoizmi, daha doğrusu, Devyolcuların Maoizm bilgisini
sorguluyor. Çünkü Devyol, “Kürdistan’a Kemalizmle değil, Maoizmle girebiliriz”
diyen bir örgüt.[2] Abdullah Öcalan, belki de alttaki, mazruftaki Kemalizmle dövüşüyor.
İbrahim
Seven, devamında, Devyolcuların “Özal ilericidir” fikrini savunduklarını
söylüyor. Devyolcu liberal kanat, Milli irade olarak gördükleri Özal’ın
devrimci olup olmadığını tartışıyor. Özal’ın “Geleneksel jakoben ve diktatörlük
eğilimlerine karşı halkın iradesini temsil ettiğini” düşünüyor. “Zaten seçimle
gelmiş, buna saygı göstermek lazım. Sivil toplum vs.” diyor. Bu sözlerin
benzerleri, sonrasında Erdoğan için ediliyor. Erdoğan’a edilen bu sözler,
Bekaa’daki “Devyolcular”ı bugünde yeniden diriltiyor. Üstelik bu sefer Kürt
poşusuyla. HDP, poşulu ÖDP olarak inşa ediliyor.[3]
Bugün
Hüseyin Cevahir ile ilgili filme katkı sunan Bülent Küçük, kendisiyle yapılan
röportajda, devletle ve emperyalizmle yapılan anlaşma gereği açılmış olan liberalizm
alanı adına konuşuyor.[4] 1982’deki Devyolcuların, örgüt içerisindeki
liberal kliğin kavramlarıyla, Batı’nın ilerlemesini, geldiği seviyeyi put
belleyen fikriyatı ile ünlüyor. Bugün o dili ve fikri, geri kalmış, ergen,
cahil devrimcilere öğretmek için uğraşıyor. Yoldaşı Adnan Çelik gibi, soldaki “erik
tahakküm”le mücadele ediyor.
“Kürt
solu, özellikle 1990 sonrasında çektiği onca acıya ve yaşadığı onca yenilgiye
rağmen, gelecek hakkında konuşmaya kendini muktedir kılabildi” diyen Küçük,
“silâhlı mücadeleyle muktedir olabildi” gerçeğinin üzerini örtüyor, o gerçeğe
küfrediyor. Çünkü Küçük, “maddiliği sürekli ve inatla kapı dışarı eden”[5]
postkolonyal teori türü liberal fikriyat ürünleriyle düşünüyor. Kendisine
akademide iş veren güç adına konuşuyor. Efendilerine hizmet ediyor.
* * *
Mülkiye,
devleti kuran içteki batı ile düşünürken, onun karşısına alternatif olarak
çıkartılan ODTÜ-Boğaziçi hattı, devleti kuran dıştaki batı ile düşünüyor.
Bülent Küçük, o akademik mahfilde önüne konulan çanak kadar düşünebiliyor,
konuşabiliyor. Devyolculuktaki liberal, liberter, anarşist dünyaya örgütlenmiş,
Batı’ya içte iltica etmiş bir “Kürt” olarak düşünüp yazıyor. O Kürt, Kürd’ün
kavgasına ihanet edenlere denk düşüyor. Sömürgeci gibi olunca özgürleşeceğini
sanıyor.
Küçük
gibilerin beslendiği çanak, Türkiye’de sosyalist hareketin tasfiyesini
emrediyor. Bülent Küçük, bu emir doğrultusunda, aldığı paranın az çok hakkını
vermek adına, o tasfiyeye ortak oluyor. “Beni kullanın” diye yalvarıyor. Bu
tasfiye için, emperyalizmi, dış devleti ölçü ve ölçek kabul ediyor.
Emperyalizmin akademilerde semirttiği kürsülerin imal ettiği tüm tuşlara
basıyor.
Aslında
Bülent Küçük, bir Kürt değil, liberal. O, liberal âlemin akademide sosyalizmi
ve Marksizmi tasfiye etmek için devreye soktuğu kesişimsellik, feminizm,
kuirizm, postkolonyalizm gibi tüm silâhları kuşanarak saldırıyor. Oralara ait
kavramları boca edip Cevahir’i boğuyor. Bu düşmanlığı yapmaya müsait olan
ortamı ona devlet sağlıyor. Bu operasyonu gene o devlet adına çekiyor. Bülent
Küçük, son çözüm masası ile oluşan MİT’ik ortamın bir ürünü. Kendisine ekmek
verenlere, diyet ödüyor. Görevini ifa ediyor.
Bu
anlamda, onun kişisel zaaflarına vurgu yapan eleştiriler kaleme almanın anlamı
yok. Devrimci Hareket, Bülent Küçük’ün “kişileri yapılardan, ideolojik
politik duruş bütünlüğünden vb. koparma gayreti” içerisinde olduğunu söylüyor,
ama kendisi de Küçük denilen kişiyi “yapılardan, ideolojik politik duruş
bütünlüğü”nden kopartıyor.[6] Onun ait olduğu orduyu ve sınıfı görmüyor. Bu
düzlemde, Küçük’ün muarrızlarını sıkıştırdığı güreş minderinden konuşmaya
dikkat ediyor, bir yerlere hoş görünmeye, yaranmaya çalışıyor. “Kimliği de
kapsayan sınıf eksenli bakış”, bu tür bir çabanın ürünü aslında.
Ayrıca
Küçük, kişisel zaafları, eksikleri, cahilliği, had bilmezliği, THKP’li olmaması
vs. üzerinden eleştirilemez. Asıl saldırılması gereken husus, tüm bunları
birileri adına THKP geleneğine ok misali fırlatıyor olmasıdır. Bu açıdan, M.
Ender Öndeş’in yaranmacı ve savunmacı cevabı da yanlış bir zeminde duruyor.[7]
Çünkü Küçük, zaten Devrimci Hareket’in ve Öndeş’in bildikleri ve
düşündükleriyle ilgilenmiyor. Onun derdi, tasfiyecilik. O, muhtemelen bu tür
eleştirileri “reklâmın iyisi kötüsü olmaz” diye okuyacaktır.
Bülent
Küçük, ancak doksanlarda ve 2000’lerde geliştirilmiş ya da Türkiye’ye gelmiş
teorik zırvalarla altmışlara-yetmişlere bakan, bu anakronizmi bilerek namluya
süren bir cahil. Daha önce de benzer saldırılar gerçekleştirilmiştir. Bu
anlamda Küçük, yıllar önce Kaypakkaya’ya ikide bir “delikanlı” diyerek onu
küçümseyen, onu dil bilmediği, bir avuç polemik makalesi yazdığı, öğrenciyken
silâha sarıldığı, erken yaşta öldüğü için eleştiren Tarafçı Roni Marguiles’in
bıraktığı bayrağı devralıyor.[8] Saldırı devam ediyor. Ona uzlaşmacı,
yaranmacı, savunmacı bir dille karşılık verilmemesi gerekiyor.
* * *
Bülent
Küçük, 71 devrimcilerini doksanlarda, 2000’lerde geliştirilmiş veya Türkiye’ye
getirilmiş akademik zırvalar üzerinden eleştirerek, anakronizmi olgunluk,
entelektüellik, gelişkinlik zanneden biri. Küçük, efendilerinin kendisine
bahşettiği mevkiyi Allah bilmeye, herkesi tekfir etmeye, efendilerinin
kervanını gütmeye mecbur.
Onun
yürüttüğü tasfiye işleminde istismar ettiği postkolonyalizm denilen teorik
birikim, Batı’yı ölçü kabul ediyor, “başvurduğu dar çerçeve, Batı’yı sabitleme
çabasının bir ürünü.”[9] Bu nedenle Bülent Küçük gibi embedded akademisyenler,
“emperyalizmin dolaylı araçlar üzerinden eski sömürgelerde hâkimiyetini
muhafaza ettiği, sömürüyü bu düzlemde sürdürdüğü iddiasında olan yaklaşımı
redde tabi tutuyorlar.”[10] Bu tür akademisyenlerin besledikleri duyarcı,
kimlikçi ideoloji, “terörizmle mücadelede imparatorluğun kullandığı, işe yarar
bir silâh. Ama bu silâhın sosyalizmle mücadelede de kullanıldığını görmek”
gerekiyor.[11] Küçük, o nedenle, Cevahir’in Kürt raporunun devamında
emperyalizme yapılan vurguyu silme gereği duyuyor. Bunu sınıfsal varlığının
doğal bir sonucu olarak yapıyor.
Amerikalı
bir Maoist örgütün hazırladığı sözlükçede “kesişimsel” kelimesi “orta sınıf
(veya küçük burjuva” ifadesiyle karşılanıyor.[12] Orada, dekolonizasyon
kavramını postmodernistlerin Fanon’dan farklı anlamda kullandıkları söyleniyor.
Derdinin
“68 hafızasını dekolonize etmek”[13] olduğunu söyleyen Bülent Küçük, aslında
şiddetin erilliğinden bahsediyor ve 68’i silâhtan-şiddetten arındırmak istiyor.
Çünkü ona göre şiddet, “entelektüel açıdan hareketi daraltıyor, elit edebi
kamusallığı zayıflatıyor.” Küçük, o elit edebi kamusallık adına konuşuyor. Onun
devlete bağlı istihbarat kurumlarıyla bağını gizleyebileceğini sanıyor.
“Aktivizmin büyüsü”nü ortadan kaldırmak için uğraşıyor.
Egemenlerin
kendisine bahşettiği akademik kimliğini merkeze alan Küçük, herkesi o merkezin
etrafında tavaf etmeye çağırıyor. “Avamlaşmayın, benim gibi elit ve olgun
olun”[14] diyor. Devlet gibi devrimcilerin “intihara doğru koştuklarını”
söylüyor. Devrime ve devrimciliğe küfrediyor. Kendi teslimiyetini yaşamcılıkla,
kutsal yaşam putuyla örtbas etmek istiyor. Dolayısıyla, Küçük’ün karşısına
“yaşamı biz de seviyoruz”, “biz de entelektüeliz” veya “biz de kimlikleri
görüyoruz” diyerek çıkılmasının bir anlamı bulunmuyor. Onun bastığı güreş
minderini yakmak gerekiyor.
Küçük
gibilerin başvurduğu kesişimsellik, “Diyalektik materyalizmin sol teorinin
yürüdüğü yolun dışına atıldığı”[15] koşullarda onun yerine kullanılan bir
teori. O, “Batı’da devrimci düşünceyi harekete geçirecek asli felsefi yönelim
olarak kabul ediliyor.”[16] Kesişimsellik teorisi, esasen “neoliberalizmle el
ele kol kola ilerliyor.” Bu tür teoriler, “emperyalizme yeni bir imaj
kazandırıyor, onu yeniden ambalajlıyorlar.”[17] Küçük, NATO-Pentagon-CIA
merkezli PR çalışmasının içinden düşünmeye mecbur, bu görülmeli.
* * *
Emperyalizmin
kendisine teslim ettiği mühimmatı kullanan Bülent Küçük, en temelde Cephe
geleneğine saldırıyor. Efendilerine, onu tasfiye edeceğine dair söz veriyor. O,
“böyle bir film çekip kutsallarını yerle bir edeceğim ve onlar bana bir şey
yapamayacaklar” rahatlığı ve kibriyle hareket ediyor. Cephe geleneğini,
kesişimselciliğin, lubunyacılığın, feminizmin, liberal teorilerin ve
emperyalist ideolojinin suyuna yatırıp kimyasal açıdan dönüşüme uğratmak için
uğraşıyor. Bu konuda gayet ezberci ve cahil olduğu, düşünme ve muhakeme
yetisinin olmadığı görülüyor.
Küçük,
görüştüğü kişilerin Cevahir’in kişisel yönlerine temas etmekten çekinmesinde
gericilik buluyor. Çünkü “kişisel olan politiktir” düsturuyla hareket ediyor.
Oysa bu laf, tümüyle yanlış.
“Kişisel
olan politiktir” sözü, “müşterek olandan, aidiyetten tiksinenlerin şiarı.”[18]
Aidiyete ve müştereğe düşman olan güçlere hizmet edenlerin lafı bu. Sosyologun
temas ettiği kişilerin hâlen daha örgütle, tarihle ve gerçekle ilişkili
olmaları, bu adapla hareket etmeleri, önemli. Küçük’ün hak ettiği cevap bu.
Politika,
kişilere göre yapılan, kişilerden yola çıkılarak inşa edilecek bir şey değil.
Nesnel ve kolektif güçleri temel alması şart. Küçük gibi liberaller, o
nesnelliğe ve kolektife düşmanlık edeceğine dair bir yerlere söz vermiş
kişiler. Ezilenlerin ve işçi sınıfının nesnel ve kolektif bir güç olma
imkânlarını ortadan kaldırmak için uğraşıyorlar.
Cevahir’i
kişi olarak ele alıp kavgadan ve tarihten soyutlayan, orada bulduğu anlamı
silmeye çalışan Küçük, liberal mızraklarını devrimci geleneğe doğrultuyor. O
mızrakların ucuna burjuva hukukunda kutsal ve mutlak görülen bireyin
resimlerini asıyor. Sol ise aynı bireye taptığı için, sadece “haksızlık
ediyorsun” diye eleştiriyor Küçük’ü.
Cevahir’i
cımbızlayan ve laboratuvarında gerekli işlemden geçiren Bülent Küçük, onu “Kürt
ve Alevi” olduğu için seçtiğini söylüyor, ama yalan söylüyor. Kürt’ün ve
Alevi’nin derdiyle bir alakası bulunmayan bu tür küçük burjuva liberallerin
derdi, Kürt ve Alevi’yi liberalizm için bir tür bahane ve zırh olarak
kullanmak. Onları Hollanda’nın başına geçeceği söylenen sağ liberalin uşağı
kılmak. Buradaki kavgadan kopartmak. Kavgayı diyalektikten ve maddeden
arındırıp öldürmek.
Bu
tür gerici kimliklerden kurtulmak gibi bir derdi olan liberalin Kürt’ü ve
Alevi’yi, onların kolektif tarihsel birikimlerini önemsemesi mümkün değil.
Liberal, sınıftan ve politikadan azade kılınmış bireyliği emperyalizmin
ordularına ve burjuvazinin pazarına kurban etmek için uğraşıyor. Onun
lubunyacılığı ve postkolonyalizmi, yandaki görselde görüldüğü türden, sömürgeci
kafasıyla düşünebiliyor, sömürgeciliğin klişelerini güncelliyor. Benli yüzler,
fesli başlar, bu sömürgeci fikriyat üzerinden karikatürize ediliyor. Yabani
Kürd, tam da bu şekilde evcilleştiriliyor!
Burjuvazinin
pazarında ve emperyalizmin ordularında dikkate alınmak için uğraşan Küçük,
röportajda ve sosyal medyasında o nedenle “yüzündeki ekşi feminist surat”la boy
gösteriyor. O, emperyalizm adına her şeyden ve herkesten rahatsız olduğu
konusunda sürekli poz kesmek zorunda. (En son tanık olduğumuz bu türden bir
ekşi surat, öğrendiğimiz kadarıyla, Meksika sınırından ABD’ye giriş yapıp,
iltica başvurusu sırasına girmiş!)
* * *
Gezi’den
beri, önce MLKP’liler, şimdilerde Partizancılar, “geri, kaba, cahil, ilkel,
yabanî” Cephelilere vurarak yükselmek, bir yerlere poz kesmek için
uğraşıyorlar. Bu, doğru bir yöntem değil. Nereye ve kimlere mesaj verildiği,
sorgulanmalı.
TİP
denilen imaj çalışması da benzer bir tutum sergiliyor. Parti içinde en genel
manada Cephe geleneğinden gelenlerle sorun yaşanıyor. Yerelliklerde bu
gelenekten gelip TİP’e katılmış olanlar, bir bir ya da toplu olarak tasfiye
ediliyorlar. TİP de Moda partisi olarak modaya uyuyor. Küçük, bu eğilimin
sözcülüğünü üstlenip ideolojik silâhlarını imal ediyor.
Akademideki
liberal fikriyatı özümseyen, ona teslim olan örgütler, şeytan yaratıp onu
taşlıyorlar. Bu ayinin ne tür sonuçlar doğurduklarını görmüyorlar. Mülteci
bireyi yüceltip, kolektifi küçümsüyorlar, bireyin hikâyesini kutsallaştırıp
nesnel dinamiklere körleşiyorlar, bireyin tercihlerini yüceltip burjuva
pazarına, bireyin kudretini mutlaklaştırıp emperyalizmin ordularına methiyeler
düzüyorlar.
Bir
ESP’li, üç yaşındaki oğluna kız kıyafetleri giydiren, onu telkinle eşcinsel
yapan babanın videosuna, “dünyada ne güzel aileler var!” yorumunu düşüyor. Aynı
türden solcular, yedi yaşındaki çocuğuna oruç tutmayı öğreten babaya
küfrediyorlar. Bunlar, hep bir yerlere mesaj iletmek için yapılıyor.
Kendisini
“devrimci aile” olarak niteleyen Cephe’ye buradan saldırılıyor. O, hep bir
bahane olarak kullanılıyor. O tür videoların ardına bakıp orada emperyalist
orduyu ve burjuva pazarını görenlere küfrediliyor. Asıl dert, geri bir pratik
ve gerici bir fikir olarak antiemperyalizmin zihinlerden ve dilden silinmesi.
Cephe
gibi örgütlere yönelik sosyal medya linçleriyle sosyalist harekete genel ve
kapsamlı bir operasyon çekiliyor. Burada Cephe, bir tür bahane olarak iş
görüyor.
Bülent
Küçük’ü bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Küçük, nedense işine geldiği
yerde aileden para aldığını söyleyip, onun kutsallığı arkasına sığınıyor, işine
geldiği yerde aile gibi kurumlara saldırılar düzenliyor. Onun asıl düşmanının
devrimci ve devrimcilik olduğunu görmek gerekiyor.
Bahsi
geçen “ilerici sol örgütler”, her fırsatta Cephe’nin “halkın gerici yanları”na
örgütlendiğini söylüyorlar. Kendileri, eşcinselliği, halkın elindeki zaten kıt
olan eti sütü almayı, aileyi dağıtmayı, tekellerin yaydığı korkuya teslim
olmayı, “erkekleri öldürelim”ci fikriyatı, pandemideki kapanmacılığı ve
aşıcılığı, bireyci-liberal gevezelikleri, sorumluluk ve aidiyet bilmeyen
solculuğu “halkın ilerici yanları” olarak görüyorlar. Bu tartışma, halkın
haberi olmadan ilerliyor. Bunlar, sokak aralarında dayak yiyen transla değil, o
translığı ideolojiye büründürenlerle, onlara akan fonlarla ilgileniyorlar.
Giderek, halkı da gerici bir olgu olarak görüyorlar. O bireycilik, bunu
emrediyor. Bülent Küçük, işte bu ortamda Cevahir’e kurşun sıkıyor.
Teslim
olmuş, düşman adına konuşan, hareket eden kişiler, yaptıklarını bir biçimde
ikrar ve itiraf ediyorlar. Barış Yıldırım, “Mahir’in teorisinin özü suni
dengedir. O tuğlayı çekerseniz, tüm bina çöker” diyor.[19] Bu çökertme işlemi
için, o çorbayı kendisine içirenler adına, suni denge üzerine doktora tezi
hazırlıyor. Yani kutsal bilim sopasıyla Mahir’i dövüyor.
Bülent
Küçük de teslim olmuş bir liberal olarak, Mahir geleneğinin bugüne nasıl
geldiğiyle ilgileniyor, orayı sorguluyor, “toplulukların/kimliklerin ve cemaat
içi dayanışmanın” sürdürülebilirliğine baktığını söylüyor, çünkü derdi, o
sürekliliğin temellerini oymak, zeminini ortadan kaldırmak.
Öncelikle
operasyonu Mahir-Hüseyin-Ulaş’taki Hüseyin’i Kürt kancasıyla çekip, onu o
kolektif bütünlükten kopartmaya çalışarak başlatıyor. Bunu sokak ortasında “fahişe
kadını”, aslında kadın ve uyuşturucu ticaretiyle uğraşan kişiyi cezalandıran
iradeden intikam almak için yapıyor.
Bülent
Küçük gibi liberaller, esasında “kurtuluşa kadar savaş” iradesiyle
dövüşüyorlar. O iradeyi yok etmek için efendilerine söz verdiler. İşlerini
yapıyorlar. 1982’de savaşmayan Devyolcuları eleştirerek büyümüş olan
örgüte sırtlarını yaslayıp, dövüşmemenin teorisini yapmaya çalışıyorlar.
Eren Balkır
22
Temmuz 2023
Dipnotlar:
[1] İbrahim Seven, “Siyasi Eğitimden Kesitler”, 30 Mart 2012, Cengizhan.
[2]
Devrimci Yol, Sayı 9, 19 Eylül 1977, s. 10.
[3]
Eren Balkır, “Nuh’un Gemisi”, 12 Temmuz 2009, İştiraki.
[4]
Duygu Kıt, “Aşkla Sana”, 9 Temmuz 2023, Duvar.
[5]
Murali (Ajith), “Kavramlara ve Yöntemlere Dair”, İştiraki.
[6]
“THKP-C’den, İdeolojik-Politik Hattından Ayrı Bir Cevahir Yoktur”, 21 Temmuz
2023, Devrimci Hareket.
[7]
M. Ender Öndeş, “Şu Kemalizm Meselesi”, 21 Temmuz 2023, Sendika.
[8]
Roni Marguiles, “Mahir, Hüseyin, Ulaş”, 10 Temmuz 2009, Sosyalist İşçi.
[9]
Ajith, A.g.e.
[10]
A.g.e.
[11]
Alex Rubinstein, “Kesişimsel Emperyalizm”, 30 Mart 2023, İştiraki.
[12]
Kites Mecmuası, “Postmodernist Sözlükçe”, 7 Mart 2021, İştiraki.
[13]
Duygu Kıt, a.g.e.
[14]
“Küçük’e göre, CHP dâhil, HDP dışındaki tüm sol, “ergen siyaseti” yürütüyor.”
[Eren Balkır, “Tartı”, 3 Eylül 2014, İştiraki.]
[15]
Samuel Bate-Francis, “Solculuk ve Şizofreni”, 26 Ağustos 2020, İştiraki.
[16]
Samuel Bate-Francis, a.g.e.
[17]
Alexei Arora, “Amerikalı Zenginler Duyarcılığı Neden Çok Seviyor?”, 27 Haziran
2021, İştiraki.
[18]
Eren Balkır, “Kişisel Olan Politiktir”, 7 Ocak 2019, İştiraki.
[19]
Özay Göztepe, “Elimiz Mahir’in Kavramlarına Uzanmalı”, 30 Mart 2022, 1+1.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder