Pages

26 Temmuz 2023

Bülent Küçüktür Mide Bulandırır

TKP(B) lideri İbrahim Seven, Devyol ile PKK ilişkisine dair aktarımında, Devyolculara dair şunları söylüyor:

“Herifler iki sene tartıştılar ve adam kalmadı. Taner (Akçam) de rahatladı, bunlardan kurtuldu. Mesela neyi tartışıyorlar: ‘Ahu Tuğba Türkiye’de niye tutuluyor?’ O zaman Ahu Tuğba çok tutuluyor. ‘Bu konuyu, sol hareket üzerindeki etkisini sosyolojik ve psikolojik açıdan incelemek gerek’ deniliyor.”[1]

Bekaa’da faşizme karşı direniş cephesini kuran örgütlerden birinin Ahu Tuğba’yı tartıştığı koşullarda PKK, yirmi yıllık stratejisini hazırlıyor.

Öcalan, seksenler boyunca Maoizmi, daha doğrusu, Devyolcuların Maoizm bilgisini sorguluyor. Çünkü Devyol, “Kürdistan’a Kemalizmle değil, Maoizmle girebiliriz” diyen bir örgüt.[2] Abdullah Öcalan, belki de alttaki, mazruftaki Kemalizmle dövüşüyor.

İbrahim Seven, devamında, Devyolcuların “Özal ilericidir” fikrini savunduklarını söylüyor. Devyolcu liberal kanat, Milli irade olarak gördükleri Özal’ın devrimci olup olmadığını tartışıyor. Özal’ın “Geleneksel jakoben ve diktatörlük eğilimlerine karşı halkın iradesini temsil ettiğini” düşünüyor. “Zaten seçimle gelmiş, buna saygı göstermek lazım. Sivil toplum vs.” diyor. Bu sözlerin benzerleri, sonrasında Erdoğan için ediliyor. Erdoğan’a edilen bu sözler, Bekaa’daki “Devyolcular”ı bugünde yeniden diriltiyor. Üstelik bu sefer Kürt poşusuyla. HDP, poşulu ÖDP olarak inşa ediliyor.[3]

Bugün Hüseyin Cevahir ile ilgili filme katkı sunan Bülent Küçük, kendisiyle yapılan röportajda, devletle ve emperyalizmle yapılan anlaşma gereği açılmış olan liberalizm alanı adına konuşuyor.[4] 1982’deki Devyolcuların, örgüt içerisindeki liberal kliğin kavramlarıyla, Batı’nın ilerlemesini, geldiği seviyeyi put belleyen fikriyatı ile ünlüyor. Bugün o dili ve fikri, geri kalmış, ergen, cahil devrimcilere öğretmek için uğraşıyor. Yoldaşı Adnan Çelik gibi, soldaki “erik tahakküm”le mücadele ediyor.


“Kürt solu, özellikle 1990 sonrasında çektiği onca acıya ve yaşadığı onca yenilgiye rağmen, gelecek hakkında konuşmaya kendini muktedir kılabildi” diyen Küçük, “silâhlı mücadeleyle muktedir olabildi” gerçeğinin üzerini örtüyor, o gerçeğe küfrediyor. Çünkü Küçük, “maddiliği sürekli ve inatla kapı dışarı eden”[5] postkolonyal teori türü liberal fikriyat ürünleriyle düşünüyor. Kendisine akademide iş veren güç adına konuşuyor. Efendilerine hizmet ediyor.

* * *

Mülkiye, devleti kuran içteki batı ile düşünürken, onun karşısına alternatif olarak çıkartılan ODTÜ-Boğaziçi hattı, devleti kuran dıştaki batı ile düşünüyor. Bülent Küçük, o akademik mahfilde önüne konulan çanak kadar düşünebiliyor, konuşabiliyor. Devyolculuktaki liberal, liberter, anarşist dünyaya örgütlenmiş, Batı’ya içte iltica etmiş bir “Kürt” olarak düşünüp yazıyor. O Kürt, Kürd’ün kavgasına ihanet edenlere denk düşüyor. Sömürgeci gibi olunca özgürleşeceğini sanıyor.

Küçük gibilerin beslendiği çanak, Türkiye’de sosyalist hareketin tasfiyesini emrediyor. Bülent Küçük, bu emir doğrultusunda, aldığı paranın az çok hakkını vermek adına, o tasfiyeye ortak oluyor. “Beni kullanın” diye yalvarıyor. Bu tasfiye için, emperyalizmi, dış devleti ölçü ve ölçek kabul ediyor. Emperyalizmin akademilerde semirttiği kürsülerin imal ettiği tüm tuşlara basıyor.

Aslında Bülent Küçük, bir Kürt değil, liberal. O, liberal âlemin akademide sosyalizmi ve Marksizmi tasfiye etmek için devreye soktuğu kesişimsellik, feminizm, kuirizm, postkolonyalizm gibi tüm silâhları kuşanarak saldırıyor. Oralara ait kavramları boca edip Cevahir’i boğuyor. Bu düşmanlığı yapmaya müsait olan ortamı ona devlet sağlıyor. Bu operasyonu gene o devlet adına çekiyor. Bülent Küçük, son çözüm masası ile oluşan MİT’ik ortamın bir ürünü. Kendisine ekmek verenlere, diyet ödüyor. Görevini ifa ediyor.

Bu anlamda, onun kişisel zaaflarına vurgu yapan eleştiriler kaleme almanın anlamı yok. Devrimci Hareket, Bülent Küçük’ün “kişileri yapılardan, ideolojik politik duruş bütünlüğünden vb. koparma gayreti” içerisinde olduğunu söylüyor, ama kendisi de Küçük denilen kişiyi “yapılardan, ideolojik politik duruş bütünlüğü”nden kopartıyor.[6] Onun ait olduğu orduyu ve sınıfı görmüyor. Bu düzlemde, Küçük’ün muarrızlarını sıkıştırdığı güreş minderinden konuşmaya dikkat ediyor, bir yerlere hoş görünmeye, yaranmaya çalışıyor. “Kimliği de kapsayan sınıf eksenli bakış”, bu tür bir çabanın ürünü aslında.

Ayrıca Küçük, kişisel zaafları, eksikleri, cahilliği, had bilmezliği, THKP’li olmaması vs. üzerinden eleştirilemez. Asıl saldırılması gereken husus, tüm bunları birileri adına THKP geleneğine ok misali fırlatıyor olmasıdır. Bu açıdan, M. Ender Öndeş’in yaranmacı ve savunmacı cevabı da yanlış bir zeminde duruyor.[7] Çünkü Küçük, zaten Devrimci Hareket’in ve Öndeş’in bildikleri ve düşündükleriyle ilgilenmiyor. Onun derdi, tasfiyecilik. O, muhtemelen bu tür eleştirileri “reklâmın iyisi kötüsü olmaz” diye okuyacaktır.

Bülent Küçük, ancak doksanlarda ve 2000’lerde geliştirilmiş ya da Türkiye’ye gelmiş teorik zırvalarla altmışlara-yetmişlere bakan, bu anakronizmi bilerek namluya süren bir cahil. Daha önce de benzer saldırılar gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda Küçük, yıllar önce Kaypakkaya’ya ikide bir “delikanlı” diyerek onu küçümseyen, onu dil bilmediği, bir avuç polemik makalesi yazdığı, öğrenciyken silâha sarıldığı, erken yaşta öldüğü için eleştiren Tarafçı Roni Marguiles’in bıraktığı bayrağı devralıyor.[8] Saldırı devam ediyor. Ona uzlaşmacı, yaranmacı, savunmacı bir dille karşılık verilmemesi gerekiyor.

* * *

Bülent Küçük, 71 devrimcilerini doksanlarda, 2000’lerde geliştirilmiş veya Türkiye’ye getirilmiş akademik zırvalar üzerinden eleştirerek, anakronizmi olgunluk, entelektüellik, gelişkinlik zanneden biri. Küçük, efendilerinin kendisine bahşettiği mevkiyi Allah bilmeye, herkesi tekfir etmeye, efendilerinin kervanını gütmeye mecbur.

Onun yürüttüğü tasfiye işleminde istismar ettiği postkolonyalizm denilen teorik birikim, Batı’yı ölçü kabul ediyor, “başvurduğu dar çerçeve, Batı’yı sabitleme çabasının bir ürünü.”[9] Bu nedenle Bülent Küçük gibi embedded akademisyenler, “emperyalizmin dolaylı araçlar üzerinden eski sömürgelerde hâkimiyetini muhafaza ettiği, sömürüyü bu düzlemde sürdürdüğü iddiasında olan yaklaşımı redde tabi tutuyorlar.”[10] Bu tür akademisyenlerin besledikleri duyarcı, kimlikçi ideoloji, “terörizmle mücadelede imparatorluğun kullandığı, işe yarar bir silâh. Ama bu silâhın sosyalizmle mücadelede de kullanıldığını görmek” gerekiyor.[11] Küçük, o nedenle, Cevahir’in Kürt raporunun devamında emperyalizme yapılan vurguyu silme gereği duyuyor. Bunu sınıfsal varlığının doğal bir sonucu olarak yapıyor.

Amerikalı bir Maoist örgütün hazırladığı sözlükçede “kesişimsel” kelimesi “orta sınıf (veya küçük burjuva” ifadesiyle karşılanıyor.[12] Orada, dekolonizasyon kavramını postmodernistlerin Fanon’dan farklı anlamda kullandıkları söyleniyor.

Derdinin “68 hafızasını dekolonize etmek”[13] olduğunu söyleyen Bülent Küçük, aslında şiddetin erilliğinden bahsediyor ve 68’i silâhtan-şiddetten arındırmak istiyor. Çünkü ona göre şiddet, “entelektüel açıdan hareketi daraltıyor, elit edebi kamusallığı zayıflatıyor.” Küçük, o elit edebi kamusallık adına konuşuyor. Onun devlete bağlı istihbarat kurumlarıyla bağını gizleyebileceğini sanıyor. “Aktivizmin büyüsü”nü ortadan kaldırmak için uğraşıyor.

Egemenlerin kendisine bahşettiği akademik kimliğini merkeze alan Küçük, herkesi o merkezin etrafında tavaf etmeye çağırıyor. “Avamlaşmayın, benim gibi elit ve olgun olun”[14] diyor. Devlet gibi devrimcilerin “intihara doğru koştuklarını” söylüyor. Devrime ve devrimciliğe küfrediyor. Kendi teslimiyetini yaşamcılıkla, kutsal yaşam putuyla örtbas etmek istiyor. Dolayısıyla, Küçük’ün karşısına “yaşamı biz de seviyoruz”, “biz de entelektüeliz” veya “biz de kimlikleri görüyoruz” diyerek çıkılmasının bir anlamı bulunmuyor. Onun bastığı güreş minderini yakmak gerekiyor.

Küçük gibilerin başvurduğu kesişimsellik, “Diyalektik materyalizmin sol teorinin yürüdüğü yolun dışına atıldığı”[15] koşullarda onun yerine kullanılan bir teori. O, “Batı’da devrimci düşünceyi harekete geçirecek asli felsefi yönelim olarak kabul ediliyor.”[16] Kesişimsellik teorisi, esasen “neoliberalizmle el ele kol kola ilerliyor.” Bu tür teoriler, “emperyalizme yeni bir imaj kazandırıyor, onu yeniden ambalajlıyorlar.”[17] Küçük, NATO-Pentagon-CIA merkezli PR çalışmasının içinden düşünmeye mecbur, bu görülmeli.

* * *

Emperyalizmin kendisine teslim ettiği mühimmatı kullanan Bülent Küçük, en temelde Cephe geleneğine saldırıyor. Efendilerine, onu tasfiye edeceğine dair söz veriyor. O, “böyle bir film çekip kutsallarını yerle bir edeceğim ve onlar bana bir şey yapamayacaklar” rahatlığı ve kibriyle hareket ediyor. Cephe geleneğini, kesişimselciliğin, lubunyacılığın, feminizmin, liberal teorilerin ve emperyalist ideolojinin suyuna yatırıp kimyasal açıdan dönüşüme uğratmak için uğraşıyor. Bu konuda gayet ezberci ve cahil olduğu, düşünme ve muhakeme yetisinin olmadığı görülüyor.

Küçük, görüştüğü kişilerin Cevahir’in kişisel yönlerine temas etmekten çekinmesinde gericilik buluyor. Çünkü “kişisel olan politiktir” düsturuyla hareket ediyor. Oysa bu laf, tümüyle yanlış.

“Kişisel olan politiktir” sözü, “müşterek olandan, aidiyetten tiksinenlerin şiarı.”[18] Aidiyete ve müştereğe düşman olan güçlere hizmet edenlerin lafı bu. Sosyologun temas ettiği kişilerin hâlen daha örgütle, tarihle ve gerçekle ilişkili olmaları, bu adapla hareket etmeleri, önemli. Küçük’ün hak ettiği cevap bu.

Politika, kişilere göre yapılan, kişilerden yola çıkılarak inşa edilecek bir şey değil. Nesnel ve kolektif güçleri temel alması şart. Küçük gibi liberaller, o nesnelliğe ve kolektife düşmanlık edeceğine dair bir yerlere söz vermiş kişiler. Ezilenlerin ve işçi sınıfının nesnel ve kolektif bir güç olma imkânlarını ortadan kaldırmak için uğraşıyorlar.

Cevahir’i kişi olarak ele alıp kavgadan ve tarihten soyutlayan, orada bulduğu anlamı silmeye çalışan Küçük, liberal mızraklarını devrimci geleneğe doğrultuyor. O mızrakların ucuna burjuva hukukunda kutsal ve mutlak görülen bireyin resimlerini asıyor. Sol ise aynı bireye taptığı için, sadece “haksızlık ediyorsun” diye eleştiriyor Küçük’ü.

Cevahir’i cımbızlayan ve laboratuvarında gerekli işlemden geçiren Bülent Küçük, onu “Kürt ve Alevi” olduğu için seçtiğini söylüyor, ama yalan söylüyor. Kürt’ün ve Alevi’nin derdiyle bir alakası bulunmayan bu tür küçük burjuva liberallerin derdi, Kürt ve Alevi’yi liberalizm için bir tür bahane ve zırh olarak kullanmak. Onları Hollanda’nın başına geçeceği söylenen sağ liberalin uşağı kılmak. Buradaki kavgadan kopartmak. Kavgayı diyalektikten ve maddeden arındırıp öldürmek.

Bu tür gerici kimliklerden kurtulmak gibi bir derdi olan liberalin Kürt’ü ve Alevi’yi, onların kolektif tarihsel birikimlerini önemsemesi mümkün değil. Liberal, sınıftan ve politikadan azade kılınmış bireyliği emperyalizmin ordularına ve burjuvazinin pazarına kurban etmek için uğraşıyor. Onun lubunyacılığı ve postkolonyalizmi, yandaki görselde görüldüğü türden, sömürgeci kafasıyla düşünebiliyor, sömürgeciliğin klişelerini güncelliyor. Benli yüzler, fesli başlar, bu sömürgeci fikriyat üzerinden karikatürize ediliyor. Yabani Kürd, tam da bu şekilde evcilleştiriliyor!

Burjuvazinin pazarında ve emperyalizmin ordularında dikkate alınmak için uğraşan Küçük, röportajda ve sosyal medyasında o nedenle “yüzündeki ekşi feminist surat”la boy gösteriyor. O, emperyalizm adına her şeyden ve herkesten rahatsız olduğu konusunda sürekli poz kesmek zorunda. (En son tanık olduğumuz bu türden bir ekşi surat, öğrendiğimiz kadarıyla, Meksika sınırından ABD’ye giriş yapıp, iltica başvurusu sırasına girmiş!)

* * *

Gezi’den beri, önce MLKP’liler, şimdilerde Partizancılar, “geri, kaba, cahil, ilkel, yabanî” Cephelilere vurarak yükselmek, bir yerlere poz kesmek için uğraşıyorlar. Bu, doğru bir yöntem değil. Nereye ve kimlere mesaj verildiği, sorgulanmalı.

TİP denilen imaj çalışması da benzer bir tutum sergiliyor. Parti içinde en genel manada Cephe geleneğinden gelenlerle sorun yaşanıyor. Yerelliklerde bu gelenekten gelip TİP’e katılmış olanlar, bir bir ya da toplu olarak tasfiye ediliyorlar. TİP de Moda partisi olarak modaya uyuyor. Küçük, bu eğilimin sözcülüğünü üstlenip ideolojik silâhlarını imal ediyor.

Akademideki liberal fikriyatı özümseyen, ona teslim olan örgütler, şeytan yaratıp onu taşlıyorlar. Bu ayinin ne tür sonuçlar doğurduklarını görmüyorlar. Mülteci bireyi yüceltip, kolektifi küçümsüyorlar, bireyin hikâyesini kutsallaştırıp nesnel dinamiklere körleşiyorlar, bireyin tercihlerini yüceltip burjuva pazarına, bireyin kudretini mutlaklaştırıp emperyalizmin ordularına methiyeler düzüyorlar.

Bir ESP’li, üç yaşındaki oğluna kız kıyafetleri giydiren, onu telkinle eşcinsel yapan babanın videosuna, “dünyada ne güzel aileler var!” yorumunu düşüyor. Aynı türden solcular, yedi yaşındaki çocuğuna oruç tutmayı öğreten babaya küfrediyorlar. Bunlar, hep bir yerlere mesaj iletmek için yapılıyor. 

Kendisini “devrimci aile” olarak niteleyen Cephe’ye buradan saldırılıyor. O, hep bir bahane olarak kullanılıyor. O tür videoların ardına bakıp orada emperyalist orduyu ve burjuva pazarını görenlere küfrediliyor. Asıl dert, geri bir pratik ve gerici bir fikir olarak antiemperyalizmin zihinlerden ve dilden silinmesi.

Cephe gibi örgütlere yönelik sosyal medya linçleriyle sosyalist harekete genel ve kapsamlı bir operasyon çekiliyor. Burada Cephe, bir tür bahane olarak iş görüyor.

Bülent Küçük’ü bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Küçük, nedense işine geldiği yerde aileden para aldığını söyleyip, onun kutsallığı arkasına sığınıyor, işine geldiği yerde aile gibi kurumlara saldırılar düzenliyor. Onun asıl düşmanının devrimci ve devrimcilik olduğunu görmek gerekiyor.

Bahsi geçen “ilerici sol örgütler”, her fırsatta Cephe’nin “halkın gerici yanları”na örgütlendiğini söylüyorlar. Kendileri, eşcinselliği, halkın elindeki zaten kıt olan eti sütü almayı, aileyi dağıtmayı, tekellerin yaydığı korkuya teslim olmayı, “erkekleri öldürelim”ci fikriyatı, pandemideki kapanmacılığı ve aşıcılığı, bireyci-liberal gevezelikleri, sorumluluk ve aidiyet bilmeyen solculuğu “halkın ilerici yanları” olarak görüyorlar. Bu tartışma, halkın haberi olmadan ilerliyor. Bunlar, sokak aralarında dayak yiyen transla değil, o translığı ideolojiye büründürenlerle, onlara akan fonlarla ilgileniyorlar. Giderek, halkı da gerici bir olgu olarak görüyorlar. O bireycilik, bunu emrediyor. Bülent Küçük, işte bu ortamda Cevahir’e kurşun sıkıyor.

Teslim olmuş, düşman adına konuşan, hareket eden kişiler, yaptıklarını bir biçimde ikrar ve itiraf ediyorlar. Barış Yıldırım, “Mahir’in teorisinin özü suni dengedir. O tuğlayı çekerseniz, tüm bina çöker” diyor.[19] Bu çökertme işlemi için, o çorbayı kendisine içirenler adına, suni denge üzerine doktora tezi hazırlıyor. Yani kutsal bilim sopasıyla Mahir’i dövüyor.

Bülent Küçük de teslim olmuş bir liberal olarak, Mahir geleneğinin bugüne nasıl geldiğiyle ilgileniyor, orayı sorguluyor, “toplulukların/kimliklerin ve cemaat içi dayanışmanın” sürdürülebilirliğine baktığını söylüyor, çünkü derdi, o sürekliliğin temellerini oymak, zeminini ortadan kaldırmak.

Öncelikle operasyonu Mahir-Hüseyin-Ulaş’taki Hüseyin’i Kürt kancasıyla çekip, onu o kolektif bütünlükten kopartmaya çalışarak başlatıyor. Bunu sokak ortasında “fahişe kadını”, aslında kadın ve uyuşturucu ticaretiyle uğraşan kişiyi cezalandıran iradeden intikam almak için yapıyor.

Bülent Küçük gibi liberaller, esasında “kurtuluşa kadar savaş” iradesiyle dövüşüyorlar. O iradeyi yok etmek için efendilerine söz verdiler. İşlerini yapıyorlar. 1982’de savaşmayan Devyolcuları eleştirerek büyümüş olan örgüte sırtlarını yaslayıp, dövüşmemenin teorisini yapmaya çalışıyorlar.

Eren Balkır
22 Temmuz 2023

Dipnotlar:
[1] İbrahim Seven, “Siyasi Eğitimden Kesitler”, 30 Mart 2012, Cengizhan.

[2] Devrimci Yol, Sayı 9, 19 Eylül 1977, s. 10.

[3] Eren Balkır, “Nuh’un Gemisi”, 12 Temmuz 2009, İştiraki.

[4] Duygu Kıt, “Aşkla Sana”, 9 Temmuz 2023, Duvar.

[5] Murali (Ajith), “Kavramlara ve Yöntemlere Dair”, İştiraki.

[6] “THKP-C’den, İdeolojik-Politik Hattından Ayrı Bir Cevahir Yoktur”, 21 Temmuz 2023, Devrimci Hareket.

[7] M. Ender Öndeş, “Şu Kemalizm Meselesi”, 21 Temmuz 2023, Sendika.

[8] Roni Marguiles, “Mahir, Hüseyin, Ulaş”, 10 Temmuz 2009, Sosyalist İşçi.

[9] Ajith, A.g.e.

[10] A.g.e.

[11] Alex Rubinstein, “Kesişimsel Emperyalizm”, 30 Mart 2023, İştiraki.

[12] Kites Mecmuası, “Postmodernist Sözlükçe”, 7 Mart 2021, İştiraki.

[13] Duygu Kıt, a.g.e.

[14] “Küçük’e göre, CHP dâhil, HDP dışındaki tüm sol, “ergen siyaseti” yürütüyor.” [Eren Balkır, “Tartı”, 3 Eylül 2014, İştiraki.]

[15] Samuel Bate-Francis, “Solculuk ve Şizofreni”, 26 Ağustos 2020, İştiraki.

[16] Samuel Bate-Francis, a.g.e.

[17] Alexei Arora, “Amerikalı Zenginler Duyarcılığı Neden Çok Seviyor?”, 27 Haziran 2021, İştiraki.

[18] Eren Balkır, “Kişisel Olan Politiktir”, 7 Ocak 2019, İştiraki.

[19] Özay Göztepe, “Elimiz Mahir’in Kavramlarına Uzanmalı”, 30 Mart 2022, 1+1.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder