Pages

30 Temmuz 2024

Solun Mitolojisi

Bugün TKP-ÖDP gibi yapıların programlarının özünde şu yazar:

“Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet, kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim.”

Bu durum, solun yüz yıllık emirden çıkamamış olmasının bir sonucudur. “İtaat” dışında diğer kelimelerin bir anlamı yoktur. 

Sol, “105 yıl sonra aynı kararlılık ve cesaretle 19 Mayıs 1919, emperyalist işgale ve çürümüş saltanata karşı büyük bir mücadelenin başlangıcını simgeler”[1] demeye mecburdur. 

“Bağımsız, egemen bir ülke, laik bir Cumhuriyet doğrultusunda gelişen Milli Mücadele bugün Türkiye’de emperyalizme ve gericiliğe karşı Cumhuriyetçi bir silkinişe ilham vermenin yanı sıra, emekçi halkın sömürü düzenini yıkma iradesine de önemli bir meşruiyet sağlamaktadır” yalanına inanmak zorundadır. 

Samsun’la başlayan yolculukla ilgili ilkokul hikâyesine, o mitolojiye iman, sosyalist siyaseti tayin etmektedir.

15 Temmuz darbe girişiminde destek verdikleri Erdoğan’sa “19 Mayıs, teslimiyete karşı milletimizin hür ve bağımsız yaşama kararlılığının sembolüdür” diyor. Bu nedenle TKP, “Ah keşke 15 Temmuz gecesi işçi sınıfını sokağa dökseydik” diyerek sitemini dile getiriyor.

Hür ve müstakil yaşayacak ülkenin tabii ki hür ve müstakil sosyalist hareketi olmalıdır. Kemal Okuyan, komünistlerin düzenlediği bir uluslararası toplantıdan dönüşte, “ne güzel ya hiç hiyerarşi yok, öyle güzel ki kimse kimseye politika dayatamıyor, çok liberaliz” diyordu. Kemal Okuyan’ın anladığı solculuk budur. CHP liberalizminin dişine uygun bir solculuktur bu. Onu yetiştirenler, bugünler için yetiştirmişlerdir.

Hocası Yalçın Küçük de her kitabının başında, ortasında ve sonunda illaki “27 Mayıs’ı ben yaptım!” diyordu. “Hür ve müstakil Türkiye” yaşasın diye yapılan bu NATO darbesini tabii ki devletin eğitim için Amerika’ya gönderdiği bir isim yapacaktı. İşçi-köylünün böylesi bir vasfı zaten olamazdı, o ancak maraba olabilirdi. İşçi-köylünün iradesi olmasın diye vardı bu sol.

Orhan Gökdemir’in “eski” yoldaşı Yıldırım Koç da Mustafa Suphiler’den başlayarak komünist hareketin dışarıdan emir aldığını söylüyor.[2] “Katli vacibdi” diyor. “Dışarısı” dediği, Ekim Devrimi ve o iradeyle inşa edilmiş Komintern. Yıldırım Koç, hür ve müstakil ülkenin hür ve müstakil sosyalistleri adına konuşuyor. “Bize kimse emir veremez” diyor. Burada denilen, denilmeyenin üzerini örtüyor. Örttüğü gerçek cümle şu: “Biz, ancak buranın hür ve müstakil efendilerinden emir alırız, o emrederse grevi bitirir, isterse sendikayı kapatır, cuntaya onay verir, devletin politikalarına uşaklık ederiz.”

1920 ve 1960, kritik momentler. Her ikisinde de sosyalist hareket, gömleğin düğmelerini daha baştan yanlış ilikliyor. Her iki momentte de burjuvaziden ve devletten yana saf tutuyor. Burjuvazinin ve/veya devletin hür ve müstakil oluşuna dair masallara iman ediyor, hareketini bu iman şekillendiriyor. Küçük burjuva tavırla her şeyi kendisinde başlattığı için 1920’de ve 1960’ta başlattığı tarih, tabii ki kendisine işaret ediyor. O tarihi o küçük burjuva yaratıyor. Küçük burjuva, adsız-adressiz, ezeli-ebedi kolektif mücadeleye duhul edemiyor, ait olamıyor. O mücadelenin birikimini lime lime ediyor, işine geleni alıp işine gelmeyeni tasfiye ediyor. Bu ülke, küçük burjuvanın sınıfsal çıkarları izin verdiği ölçüde sosyalizme ve Marksizme vakıf olabiliyor.

İkisinin kitlelerle buluşma zeminini inşa eden 1960 darbesi, bir NATO-ABD darbesi. Menderes’in üniversite öğrencilerini kazanlarda yakıp sabun yapması masalına inandıkları için değil, Menderes’in Sovyetler’e yakınlaştığını gördükleri için yapıyorlar darbeyi. Yapan paşalardan birisi, Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kurucusu.[3] Bugün sosyalistler, bu darbenin mitolojik öneme sahip olduğuna, her şeyi ona borçlu olduğumuza bizi inandırmak için uğraşıyorlar.

Altmış darbesinin sosyalist harekete ve işçi hareketine açtığı yol, yolun içeriği, her yönüyle sorgulanmayı bekliyor. Egemenler, gerekli sigortaları yerleştirerek, gerekli radar noktalarını belirleyerek açıyorlar o yolu. Yoldan çıkanlar, katlediliyorlar. Katledilenlerin yolundan ilerlemek gerekiyor.

Sovyetler’e yakınlaşmanın sonucu gerçekleştirilen darbe, Avrupa tipi solculuğa alan açıyor. Ama sonra Sovyetler de “kapitalist olmayan yol” ve “barış içerisinde bir arada yaşama” politikaları gereği, darbenin açtığı yola cevaz veriyor. Sovyetler, Avrupa’nın hoş gördüğü noktalar ölçüsünde varolabiliyor.

Sovyetler’de çıkan “Yurtdışı” isimli bir dergide Yön dergisinin çıkış bildirgesi sahipleniliyor. Kemalizmi eleştiren dergi, Atatürkçülüğün emekçilere ait kılınmasını doğru bulduğunu söyleyerek Yön’e destek sunuyor. Hür ve müstakil olmak isteyenler, her yerde kendi benzerlerine yol açıyorlar. Emekçilerin sahiplenmesini istedikleri Atatürkçülük, sosyalist hareketi CHP’ye ve devlete-sermayeye kul ediyor. Tepeden inmeci ideolojiyi aşağıya kabul ettirmek, sosyalistlere düşüyor. Herkes, Halkevleri’nin uzantısı hâline geliyor.

Yıldırım Koç’un bağlı olduğu gelenek, TKP’lileri Batum’a kovan, bununla yetinmeyip, onları denizin orta yerinde katledenlerin geleneği. Kovmak, tasfiye etmek istedikleri ise Komintern’in, Ekim Devrimi’nin ve Bolşevizm’in geleneği. Bu gelenekse işçi-köylünün devrimci iradesiyle tanımlı. Bu tasfiyeyi hür ve müstakil olanlar için gerçekleştiriyorlar. Bunu hür ve müstakil olduğuna inandıkları devlet ve/veya sermayenin yolu açılsın diye yapıyorlar. Hepsi de  mitolojideki “yalnız kurt” tarafından emzirilmiş.[4]

Bunlar, tasfiye ettikleri güçlerin yol açtığı çatlağı, yarığı, açtığı çentiği siliyorlar. Bunu Marx öncesi sosyalizm ve Lenin öncesi Marksizm galebe çalsın diye yapıyorlar. Bernstein, “emperyalizm olmasaydı domates yiyemezdik” diyen biri, o yola bağlanıyorlar.

Küçük burjuva, tarihini başlattığı 19 Mayıs 1919’un bir mitolojiyi esas aldığı gerçeğini gizlemeye mecbur. Geminin gittiği bölgede Rum çeteler ve Sovyetler’den etkilenen dinamikler faal, bunları bastırmakla görevli kadrolar Anadolu’ya çıkartma yapıyorlar. Verilen görev bu. Sonradan devletle bağlarını kopartıp bağımsızlık mücadelesi verdikleri, bir mitolojiden ibaret. İlkokul kitaplarını süsleyen bu mitoloji, sosyalist hareketi yüz yıldır yönetiyor. Sosyalist hareket, hür ve müstakil kabul ettiği güçlere yaranmak adına hür ve müstakil olduğunu ispatlamak için uğraşıyor. Her fikrini ve her eylemini bu uğraş tayin ediyor. Bu uğraşın teoriyi ve pratiği çürüttüğü görülmüyor.

Hürlük ve müstakillik, tartışmalı. Tartışılmasın, belirli bir bağlama oturtulmasın, biricik kabul edilsin, kitleler onları yüceltsin isteniyor. O hür ve müstakil, esareti ve köleliği gizliyor. Biricik kabul edildiği için, 1918’de Kars-Erzurum şuralarına yansıyan irade, ciddiye alınmıyor. İran, Azerbaycan, Türkistan ve Kafkasya’da başka bir siyaset demleniyor. Kâzım Karabekir, Kızıl Ordu’da rütbelerin sökülmesi ile birlikte Türk ordusunda da benzer gelişmelerin yaşandığını, kendilerinin kızıl kalpak takmak zorunda kaldıklarını söylüyor. TBMM bahçesinde komünizm tartışılıyor. Bir Nakşibendi şeyhi “İslam ve sosyalizm kardeştir” diyor. Adamın meclisteki konuşmalarının kayıtları yakılıyor.

Mehmet Akif camide verdiği vaazında, “Bütün sömürgeci devletler, komünizm tehlikesi karşısında şaşırdılar ve şaşkınlıkları gittikçe artacaktır”[5] diyor. İslam tehlikesiyle komünizm tehlikesi arasında bağ kuruyor. O dönemde esen sert rüzgâr kuruyor bu bağı. Birileri, bağı kesmek için uğraşıyor.

Hür ve müstakil olma ısrarı üzerinden sol, diyalektikle ve maddeyle ilişkisini kesiyor. Hür olmak diyalektikle; müstakil olmak maddeyle ilgili bir mesele. Diyalektiği inkâr eden hürlüğe, maddi olanı inkâr eden müstakilliğe vurgu yapıyor.

Solun mitolojiye düşkünlüğü bu inkârın sonucu. Gerçek ilişkiler kurmuyor. Gerçekle ilişki kuramıyor. Kendisini ancak yalan bir masalla tanımlayıp var edebiliyor. O mitoloji de ona yönelik iman da terk edilmeli.

Eren Balkır
27 Temmuz 2024

Dipnotlar:
[1] “TKP’nin 19 Mayıs Bildirisi”, 19 Mayıs 2024, X.

[2] Yıldırım Koç, “Eski TKP’yi Kim Yönetiyordu?” 6 Temmuz 2024, Veryansın.

[3] Eren Balkır, “Eskişehir Nutku”, 9 Şubat 2020, İştiraki.

[4] Eren Balkır, “Vaha”, 8 Ocak 2024, İştiraki.

[5] Mehmet Akif Ersoy, “Nasrullah Camii Vaazı”, 19 Kasım 1920, İştiraki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder