Bir
eşcinsel, X hesabında “Birey olamamış insanlar beni hiç ilgilendirmiyor” diyor.
Bir başkası, Pekin olimpiyatlarının açılış töreni ile Paris olimpiyatlarının
açılış törenini kıyaslıyor. İlkinin “otoriteye tapıncın, özgürlük-yaratıcılık
yoksunluğunun göstergesi” olduğunu söylüyor. Bireyler, bu tür ideolojik
çalışmalarla avlanıyor. Özgür bireyin savunucusu Batı’nın karşısına onun
düşmanı Doğu çıkartılıyor. Doğu şeytanlaştırılıyor, Batı aklanıyor. Batı’nın
otoritesine, özgürlüğüne ve yaratıcılığına kullar yetiştiriliyor. Kul yetiştirilen çiftliklerden
biri de seksenlerden itibaren “Örgüt olduk ama birey olamadık” diye mızmızlanan
sosyalist hareket.
Paris
olimpiyatları açılışına bu ideolojik saldırı damgasını vuruyor. Olimpiyatlarla
ve sporla alakası bulunmayan bir ideolojik salgı, nehre bırakılıyor. Yunan polislerinden
beri yürürlükte olan spor müsabakaları, bir ideolojiyle birlikte
ambalajlanıyor.
Sahnede
kurulan ziyafet sofrası ile İsa’nın son yemeği arasında bağ kuruluyor.
Lubunizm, bir din olarak bireylere satılıyor. Sermaye vaftiz ediliyor. Vaftiz
töreninin gerçekleştiği şehrin arka sokaklarını fareler kemiriyor.
Eskiden
botokslu, davul gibi şişmiş dudaklarla kimse dışarı çıkmazdı. Bugün ekranları
bu çirkin görüntüler kaplıyor. Çünkü o botoks, bir tür zenginlik imgesi ve
göstergesi olarak iş görüyor. Herkes, çocuklarını o zenginlere yarışır, yakışır
bireyler olacak şekilde yetiştiriyor. En ufak anaokulunda bile küçük çocuklara
o zenginlerle birlikte partileme öğretiliyor. Ahlak ve utanmak, gericileşiyor.
Pazar ve sermaye adına her şey tahrip ediliyor. Buna “özgürlük ve yaratıcılık”
deniliyor. Kapitalizmin “yaratıcı yıkım”ı kendi özel bireylerini imal ederek ilerliyor.
Sen
Nehri üzerindeki hedonist gösteri de bu zenginliğe işaret ediyor. Özünde “O
ziyafet sofrasına ancak eşcinsel olursan, yani zenginlerin gönlünü
eğlendirirsen oturabilirsin” deniliyor. Artık nüfusun “imha”sı, bu tür
ideolojik saldırılarla örtbas edilecekmiş gibi görünüyor. Birileri özel ve yüce
olduklarına ikna edilip örgütleniyor, sonra da “nüfus fazla!” diyen, öjeni
fikrine yaslanan teoriler ortalığa salınıyor. Birey yüceltiliyor, kolektif
aşağılanıyor. Bu yalana en çok da sol örgütleniyor. Halay da neymiş, sol, artık bir işçi eyleminde
işçi-bireye direk dansı yaptırıyor.
Sen
Nehri üzerindeki sahnede söylenen şarkılardan birinde, mealen, “çıplak olursak
zengin-fakir ayrımı silinir” deniliyor. Buradaki saldırının ezilenlere,
yoksullara ve işçilere yönelik olduğu açık. Lubunizmin saldırısı, gayet
sınıfsal ve patronların-emperyalistlerin hizmetinde. Bu lubunizm
propagandasının ardında Nazilerin ve liberallerin Sovyetler’e yönelik
propagandasında kullandıkları aklın iş başında olduğunu görmek gerekiyor.
Birey
olamayanı insandan saymayan, o insandan saymadığı canlıyı yok etme hakkını da
kendisinde görecektir.
Bu
arada not etmek gerekiyor: Lubunizmin pratik gerçekteki eşcinselle bir alakası
bulunmuyor. Lubunizm, egemenlerin, tekellerin ve emperyalistlerin kendi
politik-ideolojik hedefleri doğrultusunda kullandıkları bir silâh. Bu silâhın
ideolojik mermilerini kimse sorgulamıyor.
Genel
manada feminizm, lubunizm ve veganizm, emperyalizmin ve tekellerin yıkım süreci
için örgütlenen askeri birlikler. İnsanı tarihsel-kolektif düzlemde var eden
tüm bağlar ve bağlam yok ediliyor. Emperyalizm, birey adına insana savaş
açıyor. İnsan, cinsellik ve cinsiyet ilişkileri üzerinden tahrip ediliyor.
Yağmalanıyor, yeniden fethediliyor. Özel, hür ve müstakil olan emperyalistler
ve patronlar, kendilerine askerler yetiştiriyor. İnsan, düzleniyor, tahrip
ediliyor ki egemenler yaşasın, özgürlüğün tadını çıkartsın.
“LGBT+”
ibaresindeki artının içerisinde pedofili de var hayvanseviciliği de. Düzleme
işlemi buralara da yöneliyor. Bu tuhaflıkların normalleştirilmesi için
olimpiyat ve örovizyon gibi gösteriler kullanılıyor. Rusya, Şirinler kurgusunda
Gargamel olarak tasvir ediliyor. Bu ülke, güzel cennetteki çapak, maraz olarak
kodlanıyor. O köydeki sömürü ve zulüm, bu şekilde örtbas ediliyor.
O sömürü ve zulüm, “toplum yok, birey var” şiarında dil buluyor. O birey, feminizm, lubunizm ve veganizm gibi yeni dinlerle uyuşturuluyor. 1961’de Sen Nehri’nde boğulup katledilen Cezayirliler, bu dinlerin saldırısının doğal hedefi. Cezayirlinin o nehrin üzerine kurulan ziyafet sofrasına oturması mümkün değil. Çünkü ölümü hak ediyor. Bugün nehrin üzerindeki sahnede katil Maurice Papon eğlendiriliyor.
Paris
olimpiyatları açılışı ile Batı emperyalizmi, Rusya-İran-Çin hattına parmak
sallıyor. Bugün bu sallanan parmağa sevinenleri düşman bellemek gerekiyor.
Eren Balkır
27 Temmuz 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder