Erkan Baş’ın “yurttaş özgürleşsin. Daha çok seçeneği
olsun”[1] lafına bakacak olursak, TİP, “Avrupalı Yurttaş Derneği’dir, başka da
bir anlamı yoktur. “Türkiye”yi, “İşçi”yi ve “Parti”yi liberal bir yerden,
burjuvaya öykünen, o öykünmeyle varolan bireye göre tarif ediyor. Nesneli ve
kolektifi dışlıyor. Düzeni rahatsız etmeyecek, yeni bir sol imal ediyor.
Erkan Baş, kendi kafasına göre, çıkarına geldiği gibi,
işçiyi üretim değil, tüketim temelinde tarif ediyor. Yurttaş’ı ve seçeneklerin
bol olduğu piyasayı yüce tutan bu tarif üzerinden yaptığı patron tanımı, ondaki
liberalizmin bir tezahürü. Bu tanıma göre, cimri olarak bilinen Vehbi Koç da
makbul, TİP vekili olabilecek bir isim.
TİP, “eskiden adamdan saymamak gerek” dediği Muharrem
İnce’ye “çekil” diye video çekiyor. CHP tetikçiliği yapan TİP’in bu videosu
bile nesnele ve kolektife yönelik düşmanlıkla tanımlı. O, sadece Kadıköy’ün
ideolojisini emekçi mahallelerine taşımak ve oraları zararsız kılmak için var.
Oradaki kini örgütlüyor.
Erkan Baş, “AKP’yi toplumu bölmekle, düşman
yaratmakla” eleştiriyor. Nesneli ve kolektifi reddettiği gibi siyaseti de
reddediyor. Gençlerin siyasetle ilgilenmelerine üzülüyor. Soyut bir toplum
mitiyle bakıyor hayata. Baş, toplumun bölünmüş olmasını dert ediniyor.
Sosyalizmi basit manada “toplumculuk, toplum tapınıcılığı” olarak algılıyor. Bu
açıdan “toplumu Marksistler bölerler” diyen sağcılara ve “toplumsal barış”tan
söz eden liberallere hizmet ediyor. “Toplum” derken, burjuvazinin “barış”ını
anlıyor.
Erkan Baş, bu toplum miti temelinde, Marksizmde yeri olmayan, “ürettiğinden fazla tüketen” veya “tükettiğinden fazlasını üreten” gibi uyduruk
kategorilere sarılıyor. Marksizm, bu türden kategorileri içermiyor. TİP
projesinin icra müdürü olarak Erkan Baş, “İşçi”yi üretim değil, tüketim
temelinde tanımlıyor ki bu tanım, tümüyle Marksizme aykırı. Bu anlamda, kendi
şahsında, ta Marx’ın döneminden bugüne akıp gelen, işçi sınıfını burjuvaziye
kul etmeye, boyun eğdirmeye, devrimci mücadeleyi tasfiye etmeye çalışan
reformist geleneği güncelliyor.
Erkan Baş’ın Marksizmle bir bağı yok. Bunu, bu
bağsızlığı sattığını, pazarda bu sayede yer bulabildiğini, isminin bu sayede
yaldızlandığını o da biliyor. Baş, ülkede devletin ve sermayenin
Marksizm-Leninizmi tasfiye operasyonunun önemsiz bir parçası. Bu yüzden Wall
Street eylemleri sonrası liberal solcuların ürettiği “yüzde bir / yüzde doksan
dokuz” ayrımına sarılıyor. Küçük burjuvadaki burjuvaya yönelik hasedi
örgütlüyor. Bu hasedi örgütleyen, bir yandan da alta, proletaryaya yönelik
nefreti de (küçük burjuvayı tanımlayan o kini de) örgütlemek zorunda. TİP,
bundan başka bir şey yapmıyor.
Bahsi edilen tüketimci solculuk, doğal olarak,
imajlarla, imgelerle ve reklâm cümleleriyle düşünebiliyor. Nesnele ve kolektife
olan düşmanlığı örgütlüyor, ona örgütleniyor. Bu sayede kendisine paye
verildiğini biliyor.
* * *
TİP, altmışların solculuğunun bile gerisine düşüyor. O
dönem TİP içinde ve dışında duran ekipler, üretim eksenli düşünüyorlar.
Sovyetler’deki pratiği eleştirel olarak sahiplenebiliyor. İşçinin kavgasını
dert ediniyorlar. Batı kulübünde görünmek adına Batı’daki işçi partilerinin bir
örneğini kurmaya yeltenen solcular, ülkedeki sınıflar mücadelesinin emri
gereği, yüzlerini başka yönlere çeviriyorlar. Parti, sınıfın kolektif
mücadelesinin edindiği mevzilere örgütlenebiliyor.
Bugünkü TİP’e kuruluş izni veren devletin içişleri bakanı
Süleyman Soylu, “Erdoğan altmış darbesini ve kurduğu düzeni tasfiye etmiştir”
diyor. Erkan Baş’ın TİP’i, işte tam da bu tasfiyenin içinde anlam kazanıyor. O,
altmışlar ve yetmişlerdeki TİP pratiğini tasfiye edip değersizleştirmek için
uğraşıyor. İşine geldiği yerde, “benim Kürt arkadaşlarım var” diyen Kemal
Okuyan hocası gibi, “TİP, 1971’de ‘Kürt halkı vardır’ dediği için kapatılmış
bir parti” yalanına sarılıyor. O da Behice Boran’ların TİP’inin kendi
partisiyle bir bağının olmadığını çok iyi biliyor.
Erkan Baş, önderi Kılıçdaroğlu’nun vaat ettiği,
organize sanayi bölgelerine bölünmüş, iradesini ve egemenliğini tekellere ve
emperyalizme teslim etmiş bir ülkeye uygun solculuk tarif etmeye çalışıyor. O
organize sanayi bölgeleri, kendi işçi partisini ve sosyalizmini inşa ediyor.
* * *
Hocası Metin Çulhaoğlu, “tikel bir konunun tümel
çözümler öneremeyeceğini” söylüyor.[2] “Tikel unsur” görülen işçi sınıfını da
dışlayan bu kafa, bir tür gizli Kürt milliyetçiliği eleştirisi yapıyor ve
HDP’nin çözüm olamayacağı iddiasında bulunuyor. TİP, TKP’nin ardındaki aklın ve
iradenin Kürd’ün aklını ve iradesini tasfiye girişimi olarak vücut buluyor. “Toplum”
denilen put bölünmesin diye işçiden sonra Kürd’e düşmanlık ediliyor.
Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda, Erkan Baş,
partisinin Kürd’ün iradesinin tasfiye sürecinin parçası olduğunu açıktan dile
getiriyor. O da önderi Kılıçdaroğlu gibi konuşuyor. Kılıçdaroğlu, bir yandan
parti içerisinde “milliyetçi”leri tasfiye operasyonunu yöneten kişiyi İzmir’de
birinci sıraya koyuyor, bir yandan da “bizim Altı Ok’umuzdan biri milliyetçilik
yav!” diyor. Başka bir yerde Kılıçdaroğlu, “AKP, bizim terk ettiğimiz eski
CHP’dir” tespitinde bulunuyor, böylece kendisinin de eski AKP’ye dönüştüğünü
kabul etmiş oluyor. Baş, bu kişiye oy topluyor.
* * *
Hikmet Kıvılcımlı, ilk TİP’i “meclis bülbüllüğü”
ifadesiyle eleştiriyor.[3] Sendikalizmin ve parlamentarizmin yol açtığı
marazlara işaret ediyor. Bugün Kıvılcımlı yolundan gittiğini söyleyen HKP,
şehir-devlet liberalizminin ön lideri İmamoğlu’nun önünde, anarşistlerle
birlikte, hizalanabiliyor. Tekellerin ülkeye dayattığı organize sanayi
bölgeleri ve emek rejimi, kendi solculuğuyla birlikte geliyor.
Kıvılcımlı, düzen içine çekilmiş, teknokratlaşmış,
bürokratlaşmış solcu tipini eleştiriyor. Bugünkü TİP, bu solculuğun bile
gerisine düşüyor. Batı’daki sol popülizmin, sol liberalizmin ve sol gevezeliğin
yerli ve milli örneği hâline geliyor.
“Meclis’te Finlandiya oylamasının olduğundan haberimiz
yoktu” diyen Baş, neden haberi olmadığını bile sorgulamıyor. “Haberi
olmayacaksa, mecliste olmasının ne anlamı var”, bu soruyu kimse sormuyor. Bu
lafı ederken, “Ukrayna’nın işgal edildiğini”, “Rusya’nın emperyalist olduğunu”
söylemeyi tabii ki ihmal etmiyor, bu anlamda Erkan Baş, NATO ağzıyla konuşuyor.
Bu açıklaması, oylamaya neden katılmadığı sorusunu cevaplıyor. Baş’ın Ukrayna
ve Rusya ile ilgili sözlerinden, onun “oylamadan haberimiz yoktu” derken yalan
söylediği anlaşılıyor.
* * *
Wall Street’i İşgal Et veya Tahrir eylemleri ile
başlayan süreçte yerelin ağa-paşasına veya kürenin ağa-paşasına biat etmiş iki
tür solculuk türüyor. TİP, HDP içine yönelik operasyonun adı olarak, bu iki tür
solculuğun ülkedeki örneklerini aynı potada eritmeye çalışıyor. Ona böylesi bir
görev verildiği görülüyor. Sol, TİP şahsında belirli bir teoriye, ideolojiye ve
politikaya uygun olarak, çitleniyor, kalıba dökülüyor. Yeni CHP, Yeni TİP'i çağırıyor.
“Özünde
Yeni TİP, çok önemli kişiler toplamından, Kıvılcımlı’nın tabiriyle, ‘meclis
bülbüllüğü’ ile ‘sözde işçi örgütleri’ne dair yaygaradan ibarettir. O, HDP
ölçüsünde şekillenen liberal küçük burjuva alanında yer tutma derdindedir. Tek
işlevi budur. İnanmadığı sözler söylemeye mecburdur.”[4]
Bu anlamda TİP, sonradan egemenlere uşaklık eden
Podemos, Syriza gibi partilerden bugün devrimcilere ve işçilere saldıran Latin
Amerikalı sol liderler geleneğine uzanan hatta ait bir proje.
“Solun
tufanı kriz ve savaş ise; tufandan kaçan, gemi inşa eden, millete huzurlu,
rahat ve güvenli bir ortam sunup onları ikna edeceklerini zanneden solcular,
kendi huzurlu, rahat ve güvenli dünyalarını korumak için onu her yere yayma
gayreti içinde olan orta sınıf şeflerdir.”[5]
* * *
Bu orta sınıf şefler, HDP içinde pişmiş liberal
kadroları tüm sosyalist harekete teşmil etme, tasfiye sürecini hızlandırma
kararı almış görünüyorlar. Gene Avrupa’dan edinilen sol parti projesinin
devlete ve sermayeye zarar vermeyecek bir yapı olması gerekiyor. TİP, en fazla
Erdoğan düşmanlığı yapabilir, CHP taşeronu olabilir, Erdoğan gittikten sonra
yoktur, kuranlar tarafından rafa kaldırılır.
Çünkü adalet, eşitlik, özgürlük, kardeşlik gibi
putlara tapan solcular, neticede o putların sahiplerine uşaklık ederler. İşleri
bittikten sonra kenara alınırlar. O güne dek Marx’ın sözünü ettiği[6] “materyalizm
zemini”ne küfretmeye mecburdurlar. Nesnele ve kolektife karşı sürdürülen
mücadeleye omuz vermek zorundadırlar.
Çulhaoğlu, hep “abdestimiz sağlam” derdi. Bu laf
üzerinden çocuklarını bu tür yollara soktu. Ama hiçbir zaman gözü namazda
olmadı ve hiçbir zaman kendisinden yücede duran bir güce iman etmedi. O iman ve
amel yoksa abdestin de bir anlamı yoktu. Neticede o abdest, pandemide öne
çıkartılan el yıkama pratiğinden başka bir anlama sahip değildi. Bu akılla
yetişmiş kadrolar, teslimiyetten başka bir şey üretmediler, üretmeyecekler.
CHP’nin ve düzenin onlarca taşeron örgütü gibi raflardaki yerini alacaklar.
Eren Balkır
8 Mayıs 2023
Dipnotlar:
[1] Cansu Çamlıbel, “Erkan Baş Söyleşisi”, 8 Mayıs 2023, T24.
[2] Metin Çulhaoğlu, “Terazi ve Sıklet”, 3 Ocak 2015, İleri.
[3] Hikmet Kıvılcımlı, “TİP”, İştiraki.
[4] Eren Balkır, “VIP”, 11 Ekim 2018, İştiraki.
[5] Eren Balkır, “Nuh’un Gemisi”, 12 Temmuz 2009, İştiraki.
[6] Karl Marx, “Adolph Sorge’ye
Mektup”, 19 Ekim 1877, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder