Otiçistveniya Zapiski [“Vatandan Notlar”]
Dergisinin Yayın Kurulu’na Mektup[1]
I
Sayın
bayım,
Öyle
görünüyor ki “Bay Jukovski[2] Karl Marx’ı Yargılıyor” başlıklı makalenin yazarı[3],
zeki bir insan ve eğer benim ilkel birikimle ilgili değerlendirmemde kendi
ulaştığı sonuçları destekleyecek tek bir pasaj bulsaydı, makalesinde illaki alıntılardı.
Bu tür bir pasajı bulma isteği, onu Kapital’in Almanca baskısına
eklenmiş, bir Rus “edebiyatçı”yla[4] yürütülen polemiğe, önemsiz sayılabilecek
bir metne bel bağlamak zorunda bırakıyor. Ben bu yazarı Rus komününü Rusya’da
değil, Prusya devlet meclisi üyesi August von Hauxthausen’ın kitabında
keşfettiği, bu yazarın elinde Rus komününün sadece eskimiş, çürümüş Avrupa’nın
panslavizmin zaferi ile yeniden canlandırılması gerektiğini ispatlayacak bir
argüman olarak iş gördüğü için eleştirmiştim. Bu yazarla ilgili olarak dile
getirdiğim argüman doğru da olabilir yanlış da, ama bu tespitimin Rus halkının
kendi vatanları için Batı Avrupa’nın yürüdüğü, hâlen daha yürümeye devam ettiği
gelişme yolundan farklı bir yol bulma çabalarıyla ilgili görüşlerimin
anlaşılmasını hiçbir şekilde sağlayamayacağı düşüncesindeyim.[5] (“Russkikh
lyudei daiti dlya svoego otochestva put’ razvitiya, otlichnyi ot togo, kotorym
shla i idet zapadnaya Evropa.”)
Kapital’in
ikinci Almanca baskısına yazılan, Bay Jukovski’yle ilgili makalenin yazarının
da ondan alıntı yaptığına göre haberdar olduğu önsözde ben, hak ettiği o yüksek
takdirle birlikte, “o büyük Rus akademisyenden ve eleştirmen”den bahsetmiştim.[6]
Önem arz eden bir dizi makalede kendisi Rusya’nın liberal iktisatçılarının da
tespit ettiği biçimiyle, ülkenin kapitalist düzene geçebilmesi için kır
komünlerini yok etmekle mi işe başlaması gerektiği yoksa bu kapitalist düzenin
dayatacağı tüm çileleri çekme gereği duymadan, ama bir yandan da onun tüm
meyvelerini toplamadan, kendi tarihsel temellerini mi geliştirmek zorunda
olduğu meselesini tartışmıştı. Bu hoca, ikinci çözümden yana olduğunu
söylüyordu.[7] Şimdi, beni eleştiren o saygıdeğer kişi, benim panslavist
“edebiyatçı”ya karşı giriştiğim polemikten nasıl onlara karşı olduğum sonucunu
çıkarabildiyse, bu “büyük Rus araştırmacı ve eleştirmen”e duyduğum saygıdan da
onun görüşlerini paylaştığım sonucunu, aynı mantıkla çıkarabilirdi.
Son
olarak şunu söyleyeyim: hiçbir şeyi “varsayımlarda bulunma işi”ne terk etmekten
hoşlanmadığım için, lafı dolandırmadan konuşacağım ve doğrudan meseleye
geleceğim. Rusya'daki ekonomik gelişmeyi değerlendirmek için özel yeteneklerle
donanmış olmam gerektiğini düşündüğüm için Rusça öğrendim ve uzun yıllar boyunca
resmi yayınları ve konuya ilişkin öteki yayınları izledim. Vardığım sonuç
şudur: Rusya, 1861’den beri izlediği yolda yürümeyi sürdürürse, tarihin bir
halka şimdiye dek bahşettiği en güzel şansı yitirecek ve kapitalist rejimin halkı
mahvedecek tüm iniş çıkışlarını bir bir tecrübe edecektir.
II
İlkel
birikimle ilgili bölümün, Batı Avrupa'da kapitalist ekonomik sistemin, feodal
ekonomik sistemin rahminden çıkış yolunu izlemekten gayrı bir iddiası yok. Bu
anlamda söz konusu bölüm, üreticileri üretim araçlarından ayırarak ücretli
işçilere (kelimenin bugünkü cari anlamıyla proleterlere) dönüştürürken, bir
yandan da üretim araçlarının sahiplerini kapitaliste dönüştüren tarihsel süreci
aktarıyor. Bu tarihte “tüm devrimler, yeni ortaya çıkan kapitalist sınıfın gelişimi
için bir tür kaldıraç görevi gören, her şeyin ötesinde, büyük insan
yığınlarının birdenbire geçim araçlarından koparılarak emek pazarına sürüldüğü çağ
açıcı devrimlerdir. Fakat tüm bu gelişmenin temelini, tarımsal üreticilerin
topraklarının müsadere edildikleri, bu insanların topraktan kopartıldıkları
süreç teşkil eder. Şimdiye dek bu sürecin tamamlandığı tek ülke, İngiltere’dir
[…] fakat Batı Avrupa’daki tüm ülkeler, aynı gelişme sürecini izliyorlar.” vb. (Kapital,
Fransızca baskı, [Paris 1875], s. 315). Bölümün sonunda, üretimdeki tarihsel
eğilimin, “kendisini doğadaki dönüşümlerin önlemezliği ile birlikte inkâr edecek
olan hâline yol açtığı gerçeklik”e bağlı olduğu, toplumsal emeğe ait üretici
güçlere de her bir tekil üreticinin çok yönlü gelişimine de en büyük itkiyi
verdiği, zaten etkin hâliyle kolektif üretim tarzını temel alan kapitalist
mülkiyetin toplumsal mülkiyete dönüşmekten başka bir seçeneği bulunmadığı
söyleniyor. Bu konuda ben, herhangi bir kanıt ortaya koymuş değilim, zira bu
ifadenin kendisi, sadece önceki kapitalist üretimle alakalı bölümlerde sunulmuş
uzun açıklamaları kısaca özetlemekten başka bir şey yapmıyor.
Peki
bugün beni eleştiren kişi, bu tarihsel taslağı Rusya’ya nasıl tatbik ediyor?
Ancak şu şekilde: “madem ki Rusya, Batı Avrupa’daki milletler gibi kapitalist
bir millet olma eğiliminde ve son birkaç yıl içerisinde bu hedefe ulaşmak için
büyük acılar çekti, o vakit Rusya, başarılı olmak istiyorsa, köylü nüfusunun büyük
bir kısmını proleter yapıp, ardından da onları kapitalist düzene ait sürüye
katmak, böylelikle, dünyadaki diğer halklar gibi kapitalizmin o merhamet nedir bilmeyen
yasalarına tabi olan süreci yaşamak zorunda.” Eleştirmenimiz, işte bundan gayrı
bir şey söylemiyor. Tabii burada da kalmıyor, ısrarla, benim Batı Avrupa’da
kapitalizmin doğuşuyla ilgili olarak ortaya koyduğum tarihsel taslağı,
insanların kendilerini ne türden tarihsel koşullar içerisinde bulduğuna
bakmadan, herkese kader gibi dayatılmış genel sürecin tarihsel-felsefi
teorisine dönüştürmeye çalışıyor. Kusura bakmasın ama, bunu yaparak, hem beni
fazla onurlandırıyor hem de fazlasıyla itibarsızlaştırıyor. Bunu bir örnekle
açıklamama izin verin.
Kapital’in
birinci cildinin muhtelif yerlerinde ben, Antik Roma’daki pleblerin kaderinden
dem vuruyorum. Bu insanlar, ilk başta özgür köylülerdi, her biri, kendi toprağını
kendisi hesabına ekip biçiyordu. Roma tarihinin seyri dâhilinde hepsi
mülklerinden oldular. Onları üretim ve geçim araçlarından kopartan aynı süreç,
bir yandan da sadece büyük toprak mülkiyetinin değil, ayrıca büyük para sahibi
sermayelerin oluşumunu da içeriyordu. Böylelikle güzel bir sabah, bir tarafta işgücünden
başka her şeyi elinden alınmış özgür insanların, diğer tarafta ise bu emeği
sömürmeye hazır, tüm edinilmiş zenginliğe sahip olanların olduğu bir düzen ortaya
çıktı. Sonra ne oldu? O Romalı proleterler, ücretli işçiler değilse bile ABD’nin
güneyinde “yoksul beyazlar” denilen insanlardan daha sefil, hiç işi olmayan bir
ayaktakımı meydana geldi. Onlarla birlikte ortaya çıkan şey, kapitalist üretim
tarzı değil, köleci üretim tarzı idi. Farklı tarihsel bağlamlar içerisinde
meydana gelen ve birbirine çarpıcı bir biçimde benzeyen olaylar tümüyle farklı
sonuçlara yol açmış görünüyor. Bu gelişmelerin her birini ayrı ayrı incelemek,
sonra da bunları kıyaslamak suretiyle kişi, bu olguda önemli olan hususu
kolaylıkla keşfedebilir. Gelgelelim, elde edilecek başarı, en yüce erdemi tarih
üstü olmak olan tarihsel-felsefi teorinin elindeki ana anahtara ait
olmayacaktır.
Karl Marx
Kasım
1877
[Kaynak:
Late Marx and the Russian Road: Marx and ‘the Peripheries of Capitalism,
Yayına Hz.: Teodor Shanin, Monthly Review Press, New York, 1983, s. 134-137.]
Dipnotlar:
[1] Mektubun yazıldığı tam tarihle ilgili tartışmalar ve içeriği konusunda
bkz.: Haruki Wada, “Marx and Revolutionary Russia”, Late Marx and the Russian
Road içinde, Yayına Hz.: Monthly Review Press, 1983, s. 40-75. Şu çalışmada yer
alan mektup, Patrick Camiller tarafından Fransızcaya tercüme edildi: K. Marx ve
F. Engels, Ausgewählte Briefe, Berlin, 1953, s. 365-368. Mektup, 1877
yılının sonunda N. K. Mihaylovski’nin “Bay Jukovski Karl Marx’ı Yargılıyor”
başlıklı yazısı ile bağlantılı olarak kaleme alınıyor. Marx’ın ölümü sonrası
bir nüshası Engels tarafından Rusya’ya gönderiliyor. Engels’in dediğine göre,
bu mektup, Fransızca orijinalinden elle çoğaltılan hâli üzerinden kopyalanıp
uzun süre Rusya’da elden ele dolaştırılıyor. Sonrasında Rusçası, 1886 yılında Cenevre’de
Vestnik Narodnoi Voli [“Halkın İradesinin Habercisi”] dergisinin beşinci
sayısında, ardından da Rusya’daki baskısında yayımlanıyor. Engels, mektupla
ilgili olarak şunu söylüyor: “Marx’ın kaleminden çıkan her şey gibi bu mektup
da Rusya’daki çevrelerde büyük bir ilgiyle karşılandı.” [Internationales aus
dem Volksstaat (1871-1875), Berlin 1894, s. 68.] Mektup, Rusçada ilkin Yuridiçeski
Vestnik [“Hukuk Bülteni”] dergisinin 1888 tarihli 10. sayısında yayımlandı.
(Bkz.: K. Marx ve F. Engels, Selected Correspondence, Moskova, s. 376-379.]
[2]
Y. Jukovski, burjuva bir yazar olarak, 1877’de “Karl Marx ve Sermayeyle İlgili Kitabı”
isminde bir makale yazıyor. Makale, Vestnik Evropy [“Avrupa Habercisi”]
dergisinde yayımlanıyor. Makalede Jukovski, Marx’ın gelecekle ilgili
anlayışının dönemsel olduğunu söylüyor, “Marx’ın büyük önem verdiği emeğin
toplumsallaşması meselesini” redde tabi tutuyor.
[3]
Burada Nikolay Konstantinoviç Mihaylovski’den ve makalesinden bahsediliyor. Mihaylovski,
Rus edebiyat eleştirmeni, sosyolog, devlet işleriyle ilgili makaleler kaleme
alan bir isimdir. Ayrıca Narodnik hareketin teorisyenlerindedir. Yazısı Otiçistveniya
Zapiski dergisinin Ekim 1877 tarihli 10. sayısında yayımlanıyor. Yazarı,
Lenin Halkın Dostları Kimlerdir eserinin birinci bölümünde eleştiriye
tabi tutuyor.
[4]
“Edebiyatçı”dan kasıt, A. Herzen. Muhtemelen ismi, Rusya’daki sansür sebebiyle
dillendirilmiyor. Biyografik detaylar konusunda bkz.: bu kitapta s. 174-175. Ayrıca
bkz.: Wada, a.g.e.
[5]
Marx, Mihaylovski’nin makalesindeki ilgili bölümü Rusça olarak alıntılıyor.
[6] Muhtemelen gene Rusya’daki sansürden kurtulmak için burada da kişinin ismi verilmiyor. Bahsedilen kişi, N. Çernişevski. Biyografik detaylar konusunda bkz.: bu kitapta s. 181-182. Ayrıca bkz.: Wada, a.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder