“Devrim yapmak için tüm koşulların oluşmasını
beklemeyin. Devrimi yapın, o koşulların oluşmaya başladığını zaten
göreceksiniz” diyen Che Guevara iradesi, sosyalist harekette silinip gitmiştir.
Sol, ülkücü hareket içindeki patriyarkanın “esneme”sinden medet umar hâle
gelmiştir.
12 Eylül sonrası Bekaa kamplarına kaçan sol örgütler, bilhassa Devyolcular, buralarda Ahu Tuğba’nın Türk toplumuna etkilerini tartışmayı daha acil bir görev bilmişlerdir. Bu gelenek, bugüne dek kırılmadan gelmiştir.
Çünkü 12 Eylül, içselleştirilmiştir. Paşaların emirleri, doğru bulunup kabul edilmiştir. Çünkü herkes, hızlı gidildiğini, acele edildiğini, haddin aşıldığını, ölçüsüzlük edildiğini, bireyin ezildiğini, ondaki kıpırtıların yeterince değer görmediğini kabul etmiştir.
Devrimin ölçüsü ve
ölçeği, bireye çekilmiştir. Bugün sosyalist örgütler şahsında konuşan, bu ölçü
ve ölçektir.
Kenan Evren, o dönemde aklında Amerika’daki iki
partili sistem olduğunu söylüyor. Herkes, bu sistemi benimsemiş, ona uygun
kıvama getirilmiştir. “Küçük Amerika”, öncelikle solcuların zihinlerinde
kurulmuştur.
Bugünkü ortak kanaate göre, Demokrat Parti’den,
İngiliz İşçi Partisi’nden ve Alman sosyal demokratlarından esecek rüzgâr
hepimizi serinletecek, yol açacağı en ufak değişiklik bizi rahata erdirecektir.
Solun feyz aldığı partilerse kendi ülkelerinde işçileri ezme, yoksulluğu
artırma, duvarlar örme, ekmeği kesme, ücretleri budama, ama bir yandan da mavi
giyip zamirlerle uğraşma, bir transı yüksek mevkilere getirme derdindedir. Bu
anlayış, bugün Türkiye’deki sosyalist hareketi ele geçirmiştir.
Sol, doğuyu ve halklarını Pentagon’un, CIA’in ve
NATO’nun gözünden görmeye iyice alışmıştır.
* * *
Sol, Amerika, İngiltere ve Almanya’ya bakıyor, kendi
ülkesinin gerçeğini görmek istemiyor, ülkesine bu emperyalist merkezlerden
bakıyor. Tam da bu sebeple şişiriliyor.
TİP, biraz Amerikan Demokrat Parti’si, biraz Corbyn,
biraz da Alman Die Linke olmak istediği için reklâm ediliyor. Türkiye, imaj
olarak bu reklâma ihtiyaç duyduğu için bu parti olduğundan iri gösteriliyor. TİP
milletvekili, Meral Akşener’le ilgili o lafı, Hillary Clinton’dan ödünç alıyor.
“Ondaki süslü feminizm, şarlatanlıktan başka bir şey değil.”[3] Süslü ya da
süssüz, feminizm, “erkek egemen sistem karşısında hangi sınıftan olursa olsun
bütün kadınların yoldaşlığının, çıkar ortaklığının ideolojisi.”[4] Feminizm,
kadını irade ve özne olarak silmek için var.
Bireyi eksen alan Kadıgil, faşist çetelere has bir
kardeşlik vurgusuyla, işçi sınıfına ve yoksullara saldırmak için sosyalist
hareket saflarına katılıyor. Bireyin ötesine tahammül edemediği için feminist.
Sosyalist hareket, bu tür liberaller eliyle kıvama getiriliyor. Bu konuda
gerekli kıvamı son yirmi yılda kazandı. Bu kazanımdan vazgeçemez. Devlet ve
sermayenin gözündeki yerini kaybedemez.
* * *
Kadıgil’in başkanı Erkan Baş, şaşılık ve kekeme
tedavisi görüp bıyıklarına sarımsak sürüldükten sonra kürsünün başına, belirli
bir proje uyarınca geçirildi. Bugün ona Aleksis Çipras’a özenmek düşüyor. Bu
açıdan, “halkına ihanet etmek”, alnına kazılı. Çipras, tam da hain olduğu için
başbakan yapıldı.
Çipras, en azından ülke toprağını silâhıyla, terli
yumruğuyla dolaşmayı bilmiş bir partiden geliyor. O, hiç olmazsa, iç savaşta,
işgalde, faşizme karşı mücadele etmiş bir örgütün üyesi olabilmiş. İlki
trajediydi, ikincisi komedi olmaya yazgılı.
Baş’ın beslendiği TKP, Sri Lanka’daki halk isyanını
haber yapıyor, ama aslında bu haberlerde kullandığı cümleleri, böylesi bir
isyan patlak verdiğinde “aman ha yağma yook!” diye bağıracağı, kitlesini ya
pikniğe ya da kendisine ait bar-kafelere hapsedeceği gerçeğini gizlemek için
sarf ediyor.
Çipras’a Paris’te tercümanlık yapan yoldaşı Statis
Kuvelaki, kendisiyle gerçekleştirdiği sohbette, başkanının sınıf mücadelesini
ve çelişkinin temel gerçekliğini unutmuş olmasına şaşırdığını söylüyor.[3]
Çipras, sınıf mücadelesini unutuyor, daha da kötüsü, Kuvelaki de devrim düşmanı
reformistlerin sınıf mücadelesini unuttuğunu unutuyor. Unutmamak gerekiyor:
Onlar, unuttukları için, başkalarının unutmalarını sağlasınlar diye, başa
geçirildiler. TKP gibi örgütlerin başındaki isimler, Marksizme dair malumatı çöpe
attıkları, unuttukları için önleri açıldı. TKP üst kadrosu, bugün orta sınıfın
ideolojisi ve siyaseti uyarınca hareket edip, NATO ve Shell ile birlikte Pride
kutlamak zorunda.
* * *
Sınıf mücadelesi denilen gerçek unutulduğu,
unutturulduğu için Sera Kadıgil, bir “Ecevit ajanı” olarak sosyalist hareket
içine sızabiliyor. Bu ajanlar, düzenin ilerleyişine ayak uyduramamış cahil,
beton kafalı, pürüz çıkartan sosyalistleri yola getirmek için varlar.
Feminizmleri yara aldı diye feveran eden HDP’li, ESP’li dostlarının tepki
göstermelerinin bir anlamı yok. Onlar, o yola çok önceleri girdiler.
İtirazları, solun iliklerine işlemiş rekabetçilikten ve mülkiyetçilikten
kaynaklanıyor.
Herkes, düzene uyumlu ve düzen için makul kişiler
olduklarını kanıtlamaları için açılan manevra alanlarında üstüne düşeni yaptı.
Amerika’dan, Almanya’dan ve İngiltere’den orta sınıf siyasetini hep birlikte
ithal ettiler. Devletin ve sermayenin buranın ezilenini, yoksulunu, işçisini
disipline etme, kontrol altına alma, ehlileştirme çabalarına hep beraber ortak
oldular.
Bugün Trump ve Erdoğan karşıtlığı ile “deli edilmiş”
küçük burjuva kitleye, devletin ve sermayenin ilerlemesi masalları satılıyor.
Böylece Ecevit’in ellilerde sözünü ettiği, “polis baskısı yüzünden bu
sosyalistler hatalarından dönemiyorlar, o baskıdan vazgeçelim ki dönebilsinler”
lafına uygun bir zemin oluşturuluyor. Sosyalistler, Kadıköy ve Twitter gibi
manevra alanlarında, düzene teslim oluşlarına güzellemeler yapmakla meşguller.
Hazırladıkları alternatif bakanlar kurulu görselleri, bu manevranın birer
tezahürü. Başkanlık rejimini tanıyan bu görseldeki kabineye İbrahim’i koyma
cüretini, onun yoldaşlarının LGBT marşları söylemesinden alıyorlar. Artık her
şey, mizah konusu. Dertten ve öfkeden kaçışın adı hâline gelmiş mizahsa çürüme
belirtisi.
Erdoğan denilen sabit bireyin karşısına burjuva sabit
birey çıkartılıyor. Bu iyiler-kötüler savaşını anlatan internet dizisinde, en
ufak yaprak kıpırtısından medet umuluyor. Akşener’i önce Ataol Behramoğlu,
sonra Kadıgil övüyor.[4] Küçük burjuvadaki Erdoğan alerjisine örgütleniliyor.
İşçi, yoksul, ezilense, Erdoğan’ın pençesine terk ediliyor.
ÖDP, bu gerçeklikte, Fatsa meydanına çıkıp gene
yalanlar söylüyor, aslında Ahu Tuğba’da imal edilmiş imajın peşine takılıyor.
İçeriden ve dışarıdan esen esintilere kul oluyor. Diğer sol örgütler gibi,
belirli oyunların, perde gerisinde yapılan hesapların figüranı olmayı içlerine
sindiriyor. Halkı, ezileni ve yoksulu siyasetten, siyaseti bu güçlerden
kaçırıyorlar. Terzi Fikri’yi ona ve ondaki halka ihanet edenler anıyorlar.
Tam da bu sebeple, sosyalist hareket olmadığı, olmak
istemediği için, küçük burjuva güruh, fareleştiriliyor ve fareli köyün başına
bir kavalcı aranıyor. Önce Fuat Avni, sonra Can Dündar, ardından Sedat Peker,
şimdi de Levent Göktaş, bu fareleşmiş kalabalığı güdüyor. Kimse, “uyuşturucu
kaçakçılarından vergi alma” sözü veren Kılıçdaroğlu’nu eleştirme gereği bile
duymuyor. Çünkü herkes, kendisi için açılan özel manevra alanına iman ediyor. O
bireysel alanın kolektif alanlardaki kavgayı tasfiye ettiği görülmüyor. Erdoğan
ve onu iktidar yapanlar, yaşanan süreci ellerini ovuşturarak, yüzlerindeki pis gülümsemeyle
izliyorlar.
Eren Balkır
1 Ağustos 2022
Dipnotlar:
[1] David Macaray, “Dikkat Feministler”, 20 Ocak 2017, İştiraki.
[2] Güneş Gümüş, 27 Temmuz 2022, Twitter.
[3] Statis Kuvelaki, “Sol Melankoliyi Aşmak”, 1 Nisan
2022, İştiraki.
[4] Eren Balkır, “İkinci Sayfa”, 16 Ekim 2019, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder