Sevgili
Fischer,
Alıntıladığın
örneklerin yarısında itiraz edilebilir bir yan görmeme karşın, o önemli
itirazlarını mümkün olduğu ölçüde dikkate almaya çalıştım.[1]
Her
şeyden önce senin tüm kalbin ve ruhunla legaliteyi mutlaklaştırma fikrine
destek sunma niyetinde olduğunu asla söyleyemem. Senin, her koşulda,
legalitenin reklâmını yapanların çiğnediği kanunlara karşı tatbik edilecek bir
legallik siyasetine, yani sağ yanağına tokat atana sol yanağını dönme fikrine
destek sunduğunu kesinlikle iddia edemem.
Doğrudur,
partinin yayın organı olarak Vorwärts, kimi vakit enerjisini, bir dönem
yaptığı gibi, devrimi redde tabi tutmaya harcamaktadır ki muhtemelen kısa bir
süre içerisinde bu tavrı yeniden geliştirecek, benzer bir fikri tekrar
savunacaktır. Fakat benim bu durumu bir ölçüt olarak görmem kesinlikle mümkün
değil.
Benim
kanaatime göre, güç kullanma meselesinden tümüyle imtina edilmesi fikrini
savunmanın kimseye kazandıracağı bir şey olamaz. Bu fikri savunmanız durumunda
kimse size inanmaz, ayrıca hiçbir ülkede herhangi bir parti, ileri gidip de
mevcut illegal hâle eldeki silâhın gücüyle karşı koyma hakkını kaybedecek
noktaya asla gelemez.
Fransız,
İngiliz, İsviçreli, Avusturyalı, İtalyan vs. Herhangi bir yabancının
çalışmalarımı okuduğu gerçeğini tabii ki dikkate almalıyım ama ayrıca kendimi
onların gözünde küçük düşüremem de.
Bu
nedenle aşağıdaki hususlarla ilgili olarak yaptığın değişiklikleri kabul
ettiğimi buradan sana bildirmek isterim:
1.
9. Hata, “kitleler” ifadesini yinelemek lazım. Cümlenin son hâli şöyle olmalı:
“Onlar neye destek verdiklerini anlamak zorundalardı.” a—2. Sonraki paragraf:
savaşa girmeyle ilgili tüm cümle silinmiş; senin önerin bir yanlışı içeriyor.
“savaşa girme” sloganını Fransızlar, İtalyanlar vs. her gün kullanırlar ve bunu
ciddi bir amaç için kullanmazlar. —3. 10. Hata: “Sosyal demokrat
hareketin bugün yaşadığı yıkımın sebebi…” ifadesinde “bugün”
kelimesini değiştirmek istiyorsun. Böylelikle bugünde olanı kalıcı kılmaya,
görece olanı mutlak hâle getirmeye, belirlediğin taktikleri geçerliymiş gibi
göstermeye çalışıyorsun. Bunu bana ancak aptallaştığım, aklımı yitirdiğim vakit
yutturabilirsin. Bu nedenle burada kullanılan terimler arasındaki çelişkiye
bakmaksızın şunu söylüyorum: “Sosyal demokrat hareketin alabildiğine faydasına
olan yıkımı, şimdilerde onun hukuka boyun eğmesi ile alakalıdır.”
Bismarck’ın
geliştirdiği, anayasayı ihlal eden 1866 tarihli usule yönelik bahiste neden
tehlikeli bir yan bulmamışsın, hiç anlamıyorum. Burada eğer bir adam karalama
safsatası, mantıksal safsata var ise meselenin tam da bu olduğunu söylemeliyim.
Gene de sen ne istersen o olsun.
Ne
yapayım, elimden gelen bu. Tartışma süresince yaşadığın sıkıntıdan seni
kurtarmak için her şeyi yaptım. Ama gene de hukuka boyun eğme denilen bakış
açısına bağlı kalmanın kendisinin ahlakî değil hukukî bir mesele olduğunu
birilerinin sana söylemesi lazım. Bir vakitler kendisi de kurşun yemiş olan
Boguslawski, bu meseleyi sana gayet güzel ispatlamış idi. İktidardakiler,
hukuku ayaklar altına aldığında legalite tüm hükmünü yitirir. Ama senin gibi
insanlar, üçünüz beşiniz, güçsüz olduğunuz için bir araya gelip hasımların
isteklerine karşı koyamıyorsunuz ve o istekleri yerine getirmek zorunda
kalıyorsunuz, hukuka boyun eğme yükümlülüğünü ahlakî bir yükümlülük olarak
kabul ediyorsunuz, tüm koşullarda o hukuka bağlı kalıyorsunuz ve
iktidardakilere şunları söyleyemiyorsunuz: “İktidarda olan sizlersiniz,
sizsiniz kanunları yapan, madem onları ihlal eden bizleriz, bizimle o kanunlar
uyarınca uğraşabilirsiniz, bizse bu duruma tahammül göstermeye mecburuz,
elimizden daha fazlası gelmez. Esasen bizim başka bir yükümlülüğümüz, başka bir
hakkımız yok.”
Katolikler,
Mayıs Kanunları[2] karşısında tam da bu tavrı gösterdiler. Aynı şekilde
Meissen’deki eski Lutherciler ve o tüm gazetelerde karşımıza çıkan Mennocu
asker de bunu yaptı.[3] Burada temel alınan bakış açısı şuydu: ihanet zinciri
tutulmamalıdır. Devletin Yıkılmasına Karşı Kanun Tasarısı[4] her hâlükârda
lanetli bir şeydir. Bu türden bir kanunun, bırakalım uygulamaya konmasını,
formüle edilmesi bile mümkün değildir. Gerekli güce sahip olan ağalar beyler,
senin gibilerin ağzını bağlamayı bilecek, her durumda sizi canınızdan
bezdirecektir.
Ama
eğer senin niyetin, hükümetteki bu ağaların beylerin bizim kendimize hayrımız
olmadığını, hadi diyelim böylesi bir gayret var, orduyu yeterince
örgütleyemediğimiz için bizim günümüzün gelmesini bekleme muradında olduğumuzu
görmelerini sağlamaksa, o vakit yayın organlarınızda neden partinin
zaferleriyle ilgili bitmek bilmeyen palavralara, gelişmeler kaydedildiğine dair
yalanlara yer veriyorsunuz? Bu ağalar beyler gibi biz de biliyoruz ki zafer,
aslında uzanıp kopartılabileceğimiz olgun bir meyve. Buna karşın son dönemde
elimizi kolumuzu bağlayan hiçbir şey yaşanmamışken herkes enselenmekten
korkuyor, maalesef herkes her şeyi biliyor. Söylediğimiz hiçbir şey bu gerçeği
değiştiremez. O ağalar beyler de bizim gibi her şeyin farkında. Onlar, aynı
zamanda iktidara geldiğimizde onu o ağalar beyler için değil kendimiz için
kullanacağımızı de gayet iyi biliyorlar.
Bu
sebeple, eğer ön oturumda bir kez daha genel bir tartışma yaşanırsa, aklında
bulunsun, Boguslawski gibi direnme hakkını hayırlı bir şey olarak destekle ve
seni dinleyenlerin de ister Fransız ister İtalyan ister İspanyol ister Macar
isterse İngiliz olsun eski devrimcilerden oluştuğunu, zamanın gene geleceğini,
bu süreyi kimsenin bilemeyeceğini unutma. Ayrıca şunu bil ki partinin defteri,
İsviçre’nin Wyden kentinde programından “legal” kelimesini çıkarttığında
dürülmüştü[5]. Bu noktada güç kullanma tehdidi savuran Avusturyalılara
bakabilirsin. Oy kullanma hakkı ancak bu sayede gündeme gelmişti. Güç kullanma
tehdidi ise hiç bu kadar sade ve yalın olmamıştı![6] Bir de şu Anti-Sosyalist
Kanun döneminde yaptığın kanundışı eylemler aklına gelsin.[7] Bu kanun da sana
zorla kabul ettirilmişti. Legalite, uzun süredir senin kitabına belirli bir
yere kadar uyuyor, oysa “ne pahasına olursa olsun legalite” denemez, hatta bir
konuşmada bile böylesi bir laf edilmez!
Saygılarımla
Friedrich Engels
Marx’ın
1848-1850 Arası Dönemde Fransa’da Sınıf Mücadeleleri isimli çalışmasına
dipnotları koymak için artık çok geç (birçoğu zaten metinde mevcut), sayfalar
çoktan oluşturuldu bile.
Prova
baskılar buradan Hamburg’a gönderildi.
[Mektup,
ilkin Almanca olarak, el yazısından oluşan nüshasıyla şurada yayımlandı: the
International Review of Social History, Cilt. XII, 2. Bölüm, Amsterdam.
İngilizcesine ise ilk kez bu çalışmada yer verildi. Marx & Engels, Collected
Works, Cilt 50, Letters (1892-1985), Lawrence & Wishart Electric Book,
2010, s. 457-459.]
Dipnotlar:
[1] 6 Mart 1895 günü Engels, Alman Sosyal Demokrat Partisi Yönetici Sekreteri
Richard Fischer’den bir mektup alır. Fischer mektubunda Engels’ten Marx’ın 1848-1850
Arası Dönemde Fransa’da Sınıf Mücadeleleri isimli çalışmasına 1895’te
yazdığı önsözün taslağındaki devrimci dili biraz yumuşatmasını ister. Fischer’i
asıl ürküten, tartışma konularının partinin düşmanlarınca avantaja çevrilme
ihtimalidir. Ona göre bu sayede hükümet, Devletin Yıkılmasına Karşı Kanun
Tasarısı’nı dayatma imkânı bulacak, bu süreç daha da hızlı bir şekilde
işleyecektir.
Partinin
yürütme kurulunun ricasını yerine getirmek zorunda kalan Engels, metinde bazı
değişiklikler yapmayı kabul eder ve proletaryanın burjuvaziye karşı vermek
zorunda olduğu silâhlı mücadeleye dair tespitleri içeren bölümler türünden kimi
pasajları metinden çıkartır. Engels, sonrasında ilgili bölümlerin metinden
çıkartılmasının bir sonucu olarak giriş çalışmasına ait özgün metnin bir miktar
“zayi” olduğunu kabul etmiştir.
[2]
Mayıs Kanunları, Bismarck’ın Mayıs 1873’te kabul ettiği dört
kanunu ifade etmektedir. Bu kanunlar, devletin Katolik Kilisesi’nin
faaliyetleri üzerinde sıkı bir kontrole sahip olmasını mümkün kılmışlardır.
Kanunlar, esasen Kültürkampf (Kültür Savaşı) siyasetinin zirvesini ifade
etmektedir.
[3]
Mennocular, Anabaptistlerin 1530-1540 arası dönemde Friesland’da
kurdukları evanjelik Protestan tarikatın mensuplarını ifade eder. Tarikat,
1524-26’daki Köylüler Savaşı’nın ve 1534-35’te Münster Komünü’nün yaşadığı
yenilgi ardından devrimci arzu ve niyetlerini terk etmiştir. Kurucusu olan
Menno Simons’un adını almış olan tarikatın üyeleri, yemin etmeye, çocuk
vaftizine, askerliğe ve kamu hizmetlerinden yararlanması fikrine karşıdırlar.
Tarikat üyeleri sade giyinip sade yaşarlar.
[4]
Engels, burada Ceza Kanunu’na, Askerî Ceza Kanunu’na ve Basın Kanunu’na yapılan
ekler ve bu kanunlarda yapılan değişikliklere ilişkin taslağa atıfta
bulunmaktadır (Der Entwurf eines Gesetzes, betreffend Änderungen und
Ergänzungen des Strafgesetzbuchs, des Militärstrafgesetzbuchs und des Gesetzes
über die Presse). Taslak, kısaca Devletin Yıkılmasına Karşı Kanun Tasarısı
(Umsturzvollage) olarak bilinmektedir. Tasarı, cezayı gerektirecek bir
eylem içerisine girilmemiş olsa dahi mevcut devlet sisteminin yıkılmasına
yönelik her türden niyeti sert bir şekilde cezalandırmayı öngörmekte, ayrıca
dine, krallığa, evlilik müessesine ve mülkiyete yönelik müdahalelere,
saldırılara alan açmaktadır. Hükümet, kanun taslağını Aralık 1894’te mecliste
tartışmaya açmış, gelgelelim Almanya’daki yasama organının üst düzey isimleri
taslağı Mayıs 1895’te geri çevirmişlerdir.
[5]
Almanya Sosyalist İşçi Partisi, Ağustos 1890’da İsviçre’nin Wyden kentinde bir
kongre tertipledi. Bu, Alman sosyal demokratların 1878’deki Anti-Sosyalist
Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleştirdiği ilk illegal kongre idi.
Kongre, tüm legal mücadele araçlarını redde tabi tutan, bireysel terörü savunan
ve parti liderlerine karşı açıktan kampanya başlatmış olan Johann Most ve
Wilhelm Hasselmann’ın anarşist duruşunu eleştirdi ve bu isimleri partiden
kovdu.
Ayrıca
kongre, parti hedeflerine tüm legal araçlarla ulaşmak için çalışmakta
olduğundan, 1875 tarihli Gotha Programı’nın II. Bölüm’ünde bulunan ifadedeki
“legal” kelimesinin çıkartılmasına karar verdi. Kongre, bir yandan da Der
Sozialdemokrat’ın partinin resmi yayın organı olarak sahip olduğu statüyü
onayladı.
[6]
Engels’e 20 Şubat 1895’te yazdığı mektupta G. Plehanof, Çar II. Nikola’yı
“Kışlık Saray’ın genç aptalı” olarak tarif eder. Plehanof’a göre çar, “29 Ocak
1895’te yaptığı konuşma ile devrimci partiye büyük hizmetlerde bulunmuştur.”
[7]
Bismarck’ın hükümete sunduğu Anti-Sosyalist Kanun (Sosyalistlere Karşı
Olağanüstü Kanun), mecliste 21 Ekim 1878’de büyük bir çoğunlukla kabul
edilmiştir. Amacı, sosyalist hareketle ve işçi hareketiyle mücadele etmektir.
Kanun, tüm partileri ve işçi örgütlerini yasaklamış, işçilerin çıkarttığı
gazete ve dergileri kapatmış, sosyalist eserlere el konulmasını sağlamış,
sosyal demokratların baskı ve zulüm görmelerine neden olmuştur. Tüm bu
gelişmelere karşın Sosyal Demokrat Parti, anayasa uyarınca meclisteki grubunu
korumuştur. Marx ve Engels’in yardımıyla parti, saflarında gelişen reformist ve
anarşist eğilimlerin üstesinden gelmeyi bilmiş, legal ve illegal çalışma
yöntemlerini başarıyla harmanlamak suretiyle kitle tabanını genişletmiştir.
İşçi hareketinin kitlesel basıncı ile kanun 1 Ekim 1890’da yürürlükten
kaldırılmıştır. Engels’in kanuna dair değerlendirmesi için “Bismarck ve Alman
İşçi Partisi” başlıklı makalesine bakılabilir (Cilt. 24, s. 407-09).