Pages

13 Eylül 2019

Jan Hus



Güney Bohemya’da doğan Jan Hus (1369-1415) Prag’daki üniversite ve kilise hayatının önde gelen isimlerinden biridir. Yazılarında John Wycliffe’in (1330-84) etkisi hemen hissedilmektedir. Hus’a göre, kilisenin başı İsa Mesih’tir ve kilisenin tabi olduğu en yüce ölçüt de Tanrı’nın kanunudur, kutsal kitaplarda ve eski kilisede verilen öğretilerdir. Hus, rahiplerin suiistimalleri, günahların kilisece para karşılığı affedilmesi ve dinsel görevlerin satın alınması gibi ahlakî konulara ilişkin olarak önerilen reformu desteklemiş, bu ahlakî reformun papalığı da içerecek biçimde tüm toplumu kapsaması gerektiğini söylemiştir. Bu düşüncelerini De Ecclesia (1413) isimli, kilise öğretileri bilimi ile ilgili o önemli tez çalışmasında aktarmıştır. Kiliseye itaat, kilisenin otoritesi ve kilise dışı insanlara itaat ve onların otoritesi ile ilgili görüşleri, ölümünden sonra ihtilaflara ve ayrışmalara sebep olmuştur. Bunun dışında Hus, radikal bir toplumsal ve politik reformun gerçekleştirilmesini de talep etmiştir. Bu noktada özel mülkiyet hakkına itiraz etmiş, toplumdaki hiyerarşik formlara karşı çıkmıştır.

Bu görüşlerine bağlı olarak 1411 yılında Papa XXIII. John kendisini aforoz etmiştir. Constanza Konseyi’ne (1414-17) çağrıda bulunulduğu dönemde Hus temyize gitme hazırlığı içerisinde iken zındıklık suçlaması ile yüzleşmiştir. Suçlamaları kabul etmeyip görüşlerinden caymayan Hus, 6 Temmuz 1414’te kitapları ile birlikte yakılmıştır.

Onu asıl önemli kılan, ölümünden sonra yaşanan olaylardır. Bohemya’da şehit olarak görülmüştür. Prag hükümetini deviren Taborcu isyanları ilhamını Hus’un öğretilerinden almıştır. Taborcular, sonrasında komünizm ve kardeşlik üzerine kurulu yeni bir toplum inşa etmeye ve alt sınıfları biraraya getirmeye çalışmışlardır.

“İsimsiz Bir Keşişe Mektup”ta Jan Hus, Hristiyan geleneğinin özel mülkiyet karşıtı görüşünü yinelemektedir. Mektubun özel mülkiyet etrafında dönen tartışmaların yoğunlaştığı, kilise sayesinde zengin olan kişilere yönelik itirazların arttığı bir dönemde kaleme alındığını hatırda tutmak gerekmektedir.

* * *

 

İsimsiz Bir Keşişe Mektup

 

Selamet de inayet de Efendimiz İsa Mesih’tendir!

İsa Mesih’e iman etmiş sevgili kardeşiniz olarak yazıyorum bu satırları.

Özel mülkiyet konusunda tüm din adamları, bilhassa yemin etmiş olanlar için temel kural, Resullerin İşleri 2. Bap’ta geçen “Her şeyleri ortaktı” ibaresi gereği, her şeye ortak olarak sahip olmaktır. Mübarek Augustine ise kuralı şu şekilde dile getirmiştir: “Manastırlarda kalan herkesin uyması gereken emir şudur: Hiçbiriniz herhangi bir şey üzerinde hak iddia etmesin.”

Aynı şekilde, Dialogus isimli çalışmasının üçüncü cildinin sonlarına doğru Gregory, kardeşi ve aynı zamanda keşiş olan Justinus’un üç duka altınıyla birlikte gübre yığınına atılmasını emretmiş, din kardeşlerine “paranız da sizinle birlikte yok olacaktır” demiştir.

Ayrıca Kural kitabında Aziz Benedict şunları söylemiştir:

“Bir şeyi almayı veya kendisine ait olan bir şeyi vermeyi kimse aklına getirmesin. Ne bir kutsal kitap nüshası ne bir kitabe ne de taş kalem, hiçbir şey. Kendi bedenleri veya iradeleri üzerinde kudret ve yetki sahibi olamayanlar için her şey ortak olmalıdır. Daha önce söylendiği gibi, kimse herhangi bir şey için ‘benim’ demesin.”

Kural kitabında Basil de benzer şeyler söylemektedir:

“Eğer bir şeye ‘benim mülküm’ derseniz, kendinizi Tanrı’nın elçisine ve Tanrı’nın sevgisine yabancı kılarsınız. Oysa o sevgiyi kelamı ile öğreten, ameliyle o sevgiyi gerçek kılan, dostlarının uğrunda hayatlarından geçtikleri, O’dur.”

Aziz John Cassian, Regula isimli çalışmasının dördüncü cildinde kutsal babaların öğretisi ile ilgili olarak Papa Castorius’a şunları yazmıştır:

“Başka manastırlarda hoş görülse de biz, bu kurala sıkı sıkıya bağlı kalınması gerektiği görüşündeyiz. Dolayısıyla kimse, herhangi bir şeye ‘benim’ dememelidir. Bu nedenle herhangi bir keşişin böyle bir şey demesi büyük bir suçtur: O benim kitabım, kitabem, kalemim, benim ceketim ya da benim harmaniyem diyemez. Dili sürçüp de böyle bir şey söylerse, bilerek ya da cahillik edip bu ifadeyi kullanırsa gerekli kefareti öder.”

Aziz Francis de Kural kitabında şunları söylemektedir:

“Küçük kardeşlerimiz hayatları boyunca şu kurala uymalıdır: Efendimiz İsa Mesih’in mülkiyetsiz, itaatkâr ve bakir yaşama ile ilgili o kutsal ilkesine uyun.”

Kural kitabının orta kısmında ise şunu söylemektedir:

“Kardeşlerim, hiçbir şeyi mülk edinmeyin, eviniz, bir yeriniz, hiçbir şeyiniz olmasın. Hacılar ve yabancılar olarak, bu dünyada yoksulluk ve tevazu ile Tanrı’ya hizmet edin, sadakanızı kendinize olan güvenle alın.”

Aynı konuyla ilgili olarak, mübarek bir isim olan Jerome Heliodorus’a yazdığı mektupta, mübarek Bernard Papa Eugenius için yazdığı kitapta ve mübarek Augustine din adamlarına verdiği vaazda Papanın Kararı isimli çalışmanın XII. Cildinin 1. Babında 17. Madde’de geçen ifadeyi yineler: “Tanrı’nın para kesesi vardı.” Aynı şekilde Augustine de De opere monachorum isimli çalışmasında aynı ifadeye yer verir. Bu cümleye Aziz Thomas’un Tractatus monachorum’unda rastlanmaktadır. Yerini tam olarak bilmemekle birlikte mübarek Bernard’ın şöyle bir şey söylediğini anımsıyorum: “Cebinde beş para olan bir keşişin ciğeri beş para etmez.”

Bu hocalarımız hiçbir şey öğretmemişse bile en azından her keşişin yeminine bağlı kalması gerektiğini öğretmişlerdir.

Hâsılı, başka bir yerde bu fikirle alakası bulunan bir kişi bulursan lütfen bana gönder. Başkeşişe de selamlarımı ilet. Bu mektubu sana getiren Andrew kardeşi tüm merhametinle kucakla. Eğer senin için de uygunsa Tanrı aşkına ona yardım et ki seninle kalabilsin.

Tanrı yolunu açık etsin!

Aklımda olan şeyleri yazıyorum sana. Başka bir şey gelirse aklıma bir süre sonra sana yazarım.

Jan Hus
28 Şubat 1412
Prag

[Kaynak: Radical Christian Writings: A Reader, Yayına Hz.: Andrew Bradstock ve Christopher Rowland, Blackwell Publishers, 2002, s. 51 ve 54-55.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder