Güney
Bohemya’da doğan Jan Hus (1369-1415) Prag’daki üniversite ve kilise hayatının
önde gelen isimlerinden biridir. Yazılarında John Wycliffe’in (1330-84) etkisi
hemen hissedilmektedir. Hus’a göre, kilisenin başı İsa Mesih’tir ve kilisenin
tabi olduğu en yüce ölçüt de Tanrı’nın kanunudur, kutsal kitaplarda ve eski
kilisede verilen öğretilerdir. Hus, rahiplerin suiistimalleri, günahların
kilisece para karşılığı affedilmesi ve dinsel görevlerin satın alınması gibi
ahlakî konulara ilişkin olarak önerilen reformu desteklemiş, bu ahlakî reformun
papalığı da içerecek biçimde tüm toplumu kapsaması gerektiğini söylemiştir. Bu
düşüncelerini De Ecclesia (1413) isimli, kilise
öğretileri bilimi ile ilgili o önemli tez çalışmasında aktarmıştır. Kiliseye
itaat, kilisenin otoritesi ve kilise dışı insanlara itaat ve onların otoritesi
ile ilgili görüşleri, ölümünden sonra ihtilaflara ve ayrışmalara sebep
olmuştur. Bunun dışında Hus, radikal bir toplumsal ve politik reformun
gerçekleştirilmesini de talep etmiştir. Bu noktada özel mülkiyet hakkına itiraz
etmiş, toplumdaki hiyerarşik formlara karşı çıkmıştır.
Bu
görüşlerine bağlı olarak 1411 yılında Papa XXIII. John kendisini aforoz
etmiştir. Constanza Konseyi’ne (1414-17) çağrıda bulunulduğu dönemde Hus
temyize gitme hazırlığı içerisinde iken zındıklık suçlaması ile yüzleşmiştir.
Suçlamaları kabul etmeyip görüşlerinden caymayan Hus, 6 Temmuz 1414’te
kitapları ile birlikte yakılmıştır.
Onu
asıl önemli kılan, ölümünden sonra yaşanan olaylardır. Bohemya’da şehit olarak
görülmüştür. Prag hükümetini deviren Taborcu isyanları ilhamını Hus’un
öğretilerinden almıştır. Taborcular, sonrasında komünizm ve kardeşlik üzerine
kurulu yeni bir toplum inşa etmeye ve alt sınıfları biraraya getirmeye
çalışmışlardır.
“İsimsiz
Bir Keşişe Mektup”ta Jan Hus, Hristiyan geleneğinin özel mülkiyet karşıtı
görüşünü yinelemektedir. Mektubun özel mülkiyet etrafında dönen tartışmaların
yoğunlaştığı, kilise sayesinde zengin olan kişilere yönelik itirazların arttığı
bir dönemde kaleme alındığını hatırda tutmak gerekmektedir.
* * *
İsimsiz Bir Keşişe Mektup
Selamet
de inayet de Efendimiz İsa Mesih’tendir!
İsa
Mesih’e iman etmiş sevgili kardeşiniz olarak yazıyorum bu satırları.
Özel
mülkiyet konusunda tüm din adamları, bilhassa yemin etmiş olanlar için temel
kural, Resullerin İşleri 2. Bap’ta geçen “Her şeyleri ortaktı” ibaresi gereği,
her şeye ortak olarak sahip olmaktır. Mübarek Augustine ise kuralı şu şekilde
dile getirmiştir: “Manastırlarda kalan herkesin uyması gereken emir şudur:
Hiçbiriniz herhangi bir şey üzerinde hak iddia etmesin.”
Aynı
şekilde, Dialogus isimli çalışmasının üçüncü cildinin sonlarına doğru
Gregory, kardeşi ve aynı zamanda keşiş olan Justinus’un üç duka altınıyla
birlikte gübre yığınına atılmasını emretmiş, din kardeşlerine “paranız da
sizinle birlikte yok olacaktır” demiştir.
Ayrıca
Kural kitabında Aziz Benedict şunları söylemiştir:
“Bir şeyi almayı veya
kendisine ait olan bir şeyi vermeyi kimse aklına getirmesin. Ne bir kutsal
kitap nüshası ne bir kitabe ne de taş kalem, hiçbir şey. Kendi bedenleri veya
iradeleri üzerinde kudret ve yetki sahibi olamayanlar için her şey ortak olmalıdır.
Daha önce söylendiği gibi, kimse herhangi bir şey için ‘benim’ demesin.”
Kural kitabında
Basil de benzer şeyler söylemektedir:
“Eğer bir şeye ‘benim
mülküm’ derseniz, kendinizi Tanrı’nın elçisine ve Tanrı’nın sevgisine yabancı
kılarsınız. Oysa o sevgiyi kelamı ile öğreten, ameliyle o sevgiyi gerçek kılan,
dostlarının uğrunda hayatlarından geçtikleri, O’dur.”
Aziz
John Cassian, Regula isimli çalışmasının dördüncü cildinde kutsal
babaların öğretisi ile ilgili olarak Papa Castorius’a şunları yazmıştır:
“Başka manastırlarda hoş
görülse de biz, bu kurala sıkı sıkıya bağlı kalınması gerektiği görüşündeyiz.
Dolayısıyla kimse, herhangi bir şeye ‘benim’ dememelidir. Bu nedenle herhangi
bir keşişin böyle bir şey demesi büyük bir suçtur: O benim kitabım, kitabem,
kalemim, benim ceketim ya da benim harmaniyem diyemez. Dili sürçüp de böyle bir
şey söylerse, bilerek ya da cahillik edip bu ifadeyi kullanırsa gerekli
kefareti öder.”
Aziz
Francis de Kural kitabında şunları söylemektedir:
“Küçük kardeşlerimiz
hayatları boyunca şu kurala uymalıdır: Efendimiz İsa Mesih’in mülkiyetsiz,
itaatkâr ve bakir yaşama ile ilgili o kutsal ilkesine uyun.”
Kural kitabının
orta kısmında ise şunu söylemektedir:
“Kardeşlerim, hiçbir şeyi
mülk edinmeyin, eviniz, bir yeriniz, hiçbir şeyiniz olmasın. Hacılar ve
yabancılar olarak, bu dünyada yoksulluk ve tevazu ile Tanrı’ya hizmet edin,
sadakanızı kendinize olan güvenle alın.”
Aynı
konuyla ilgili olarak, mübarek bir isim olan Jerome Heliodorus’a yazdığı
mektupta, mübarek Bernard Papa Eugenius için yazdığı kitapta ve mübarek
Augustine din adamlarına verdiği vaazda Papanın Kararı isimli çalışmanın
XII. Cildinin 1. Babında 17. Madde’de geçen ifadeyi yineler: “Tanrı’nın para
kesesi vardı.” Aynı şekilde Augustine de De opere monachorum isimli
çalışmasında aynı ifadeye yer verir. Bu cümleye Aziz Thomas’un Tractatus
monachorum’unda rastlanmaktadır. Yerini tam olarak bilmemekle birlikte
mübarek Bernard’ın şöyle bir şey söylediğini anımsıyorum: “Cebinde beş para
olan bir keşişin ciğeri beş para etmez.”
Bu
hocalarımız hiçbir şey öğretmemişse bile en azından her keşişin yeminine bağlı
kalması gerektiğini öğretmişlerdir.
Hâsılı,
başka bir yerde bu fikirle alakası bulunan bir kişi bulursan lütfen bana
gönder. Başkeşişe de selamlarımı ilet. Bu mektubu sana getiren Andrew kardeşi
tüm merhametinle kucakla. Eğer senin için de uygunsa Tanrı aşkına ona yardım et
ki seninle kalabilsin.
Tanrı
yolunu açık etsin!
Aklımda
olan şeyleri yazıyorum sana. Başka bir şey gelirse aklıma bir süre sonra sana
yazarım.
Jan Hus
28 Şubat 1412
Prag
[Kaynak:
Radical Christian Writings: A Reader, Yayına Hz.: Andrew Bradstock ve
Christopher Rowland, Blackwell Publishers, 2002, s. 51 ve 54-55.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder