Nice’teki kalabalık sahilde dört polisin bir Müslüman
kadını üzerindeki burkiniyi çıkartmaya zorlamasına dair o şoke edici
görüntüler, birkaç gün içerisinde internette hızla yayıldı. Musab Yunis’in de
yerinde bir ifadeyle tespit ettiği üzere, bu görüntüler, Fransız devletinin
sekülerizmi koruduğuna dair iddiasının ardında apaçık bir ırkçılığın yattığını
gösteriyor. Dahası bu görüntüler, Fransız devletinin Müslüman kadınlara
uyguladığı şiddetin düzeyini de ortaya koyuyor. Bir yandan da bu devlet,
Müslüman kadınları kendi dinlerinin uyguladığı iddia edilen şiddetten
kurtarmayı amaçladığını söylüyor. O sahilde kadının aşağılanmasına dair çok şey
yazılıp çizildi. Kadın bedeninin metalaştırıldığı bir dünyada, yarı çıplak
kadınların tümüyle giyinik kadınlardan daha özgür olduğu iddia edildi. Tüm bu
söylemler, özünde Fransız devletinin Müslüman kadınların peçesini, çarşafını
söküp atmaya dönük tarihte görülen girişimlerindeki sömürgeci dayanaklara
sırtını yaslıyordu.
Burada Fransa’da laikliği çılgınca sahiplenen (özelde
ülkedeki Müslüman kadınlara öfkelenen) herkesin artık tüm çıplaklığı ile ifşa
ettiği bir olguya dair birkaç kelam edeceğim.
Fransız sekülerizmi, Fransa’nın köktenci
[fundamentalist] dinidir.
Alman sosyolog Max Weber, dini bir tanrıyı ya da yüce
bir kudreti içeren bir inanç sistemi olarak tarif ediyor. Bu sistem,
örgütlenmenin ana ilkesi olarak görülüyor, dine mensup kişiler sisteme göre
hareket ediyorlar ve bu sistemi hararetle destekliyorlar. Ayrıca Weber,
“tarikat” ve “kilise” konusunda faydalı kimi tanımlar sunuyor.
“Tarikat,
dindar üstatların veya ehil dindar kişilerin özel birliğidir. Gerekli
vasıfların oluşturulması ardından kişiler tarikata kabul edilmektedir. Tersten,
kitlelerin selameti için evrenselci bir yapı olarak kilise, tıpkı devlet gibi,
herkesin, en azından üyelerin her bir çocuğunun doğumdan itibaren yapıya ait
olduğunu iddia ediyor.”
Eğer Weber’in din ve kilise tanımını Fransız
sekülerizmine tatbik edecek olursak, bu sekülerizmin de Weber’in tanımına
uyduğunu göreceğiz. Laiklik, bir inanç sistemin bulunmadığı bir düzen değildir,
aksine bu düzende Tanrı yoktur ve diğer inanç sistemleri yasaklıdır veya inkâr
edilmiştir. Laiklik, en kudretli hâline cumhuriyet bünyesinde kavuşur. Dinlerin
üyelerine değerler kümesi ve eylem kuralları temin etmesi gibi, Fransız
sekülerizmi de cumhuriyete bağlı yurttaşlarından kendi değerlerine ve kaidelerine
bağlılık talep eder. Dahası, tıpkı kilise gibi, Fransız sekülerizmi ve Fransız
devleti de bir Fransız yurttaşı anaya sahip ya da Fransız toprağında [jus
soli] doğmuş olanların yurttaş olarak kabul edileceğine dair evrenselci
ilkeye dayanır. Gene kilise gibi, Fransız sekülerizmi de heretiklere ve
kurallara uymayanlara zulmeder ve onları dışarıda tutar. Dolayısıyla laiklik,
Fransa’daki hâkim dinin adıdır. Dahası bu kesinlikle hoşgörüsüz bir dindir.
Müslümanlar Fransız yurttaşı olmuşsa, bu hâkim dine uymak zorundadırlar. Başka
dinî uygulamalara ve ibadetlere devam etmek suretiyle bu hâkim dine uyamayanlar
disiplin cezalarına çarptırılırlar.
Bugün Fransa’da hâkim dinin (laikliğin) azınlık dinini
(İslam’ı) yaftalamasına ve ona zulmetmesine tanık oluyoruz. Müslüman
kadınlardan devlet okullarında başörtülerini, kamusal alanlarda burkalarını
veya sahillerde burkinilerini çıkartmaları istenmektedir. Bu talebin, dinden
arındırılmış bir alan isteniyor olunması ile alakası yoktur, söz konusu talep,
hâkim dine ait değerlere uyma konusunda bir emir olarak dillendirilmektedir.
Bugün örtülü kadınların yarı çıplak yüzmeyi
reddettikleri için cezaya çarptırıldıklarına tanık oluyoruz. Fransız devleti,
bizim Müslümanlardaki dinî hoşgörüsüzlükle sekülerizm arasında bir çatışmaya
tanık olduğumuza inanmamızı istiyor. Oysa bu tip olaylar, azınlık dinine mensup
kadınlara karşı hâkim dinin yürüttüğü zalimane bir saldırıdan başka bir şeyi
ifade etmiyor.
Kentlerde gettolara hapsedilmiş, iş arama noktasında
ayrımcılıkla yüzleşen, işsiz, dinî kıyafetlerini çıkartmaya zorlanan, medyada
alay konusu edilen Fransa’daki Müslüman kadınlar, sekülerizm adına uygulanan
dinî bir zulmün mağdurlarıdırlar.
Eğer her türden köktencilikten arındırılmış bir
gelecek tahayyül ediyorsak, o vakit bize düşen, dinî bir o kadar da toplumsal
bir çatışmanın içerisinde olduğumuzu, Fransız devletinin bu gerçeklik
dâhilinde, kendine has köktenci eğilimlere sahip bulunan hâkim dinin
(laikliğin) garantörü olarak hareket ettiğini idrak etmektir.
Sara R. Farris
26 Ağustos 2016
Kaynak
[Sara R. Farris: Londra Üniversitesi Sosyoloji
Bölümü’nde eğitmen. In the Name of Women’s Rights. The Rise of
Femonationalism (Duke University Press, 2017) isimli kitabın yazarı.]
Kadın Hakları Adına
Femonasyonalizm
İdeoloji, Ekonomi,
Femonasyonalizm
Femonasyonalizmin
Politik Ekonomisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder