İran Tarihinde Tartışmalı Bir Sayfa:
İran Komünist Partisi (Bolşevik) ve Gilan Sovyeti
1.
Giriş
Gilan
Sovyeti deneyimi ve onun İran (Pers) Komünist Partisi (Bolşevik)[1] (İKP) ile
olan ilişkisi, gerek İran’da gerekse dünya genelinde uzun bir süre unutulmuşluk[2]
içinde kalmıştır. Ancak Gilan Sovyeti’nin yıkılış tarihinden (1921) yarım asır
kadar geçtikten sonra İranlı aydınlar arasında bir tartışma nesnesi
olabilmiştir.
Bu
konuda öncü ve “kışkırtıcı” çalışmaların Şapur Ravasani tarafından
başlatıldığını söyleyebiliriz. Ravasani, 1973’ten itibaren yayımladığı
çalışmalarla “Cengelîlerin[3] İran’da iktidarı alma şansları olduğunu; ancak
komünistlerin sekter yaklaşımları ve Sovyet Rusya’nın ‘ihaneti’ nedeniyle bu
fırsatı kaçırdıklarını savunmuştur”.[4] Ravasani’ye göre “Gilan devrimi”,
Sovyetler’in desteğini çekmesiyle Gilan’ın kendi meselesine dönüşmüş ve İKP
Merkezi Komitesi ile doğrudan irtibatı olan Sovyet temsilcileri, İran-Sovyet
Dostluk Antlaşması’ndan (Şubat 1921) itibaren Rıza Han’a bu meselenin en kısa
sürede hallolacağının güvencesini vermiştir. Merkezi devlet ile Sovyetler
arasındaki anlaşmadan sonra Lenin, “Rusya işçilerinden İran konusunda dostane
bir tutum içerisinde olmalarını” istemiş, Sovyet güçlerinin Gilan’dan çekilişi
Eylül 1921’de tamamlanması, bizzat Lenin’in direktifiyle gerçekleşmiştir.[5]
Gilan
devriminin Lenin tarafından terk edildiği için yenildiği iddiası, sol kesimden
aydınların da Ravasani’ye cevap vermeye başlamasında etkili olmuştur. Nitekim
bu mesele, İran dışında ilk olarak 1980 yılında yayınlanan bir analizinde Fred
Halliday tarafından tartışmaya açılmıştır. Gilan Sovyeti’nin “unutulmuşluk
kurbanı” olduğunu savunan Halliday, İKP (B) ve Gilan Sovyet deneyiminin aslında
1919-1920 döneminde Macaristan ve Almanya’daki devrim kalkışmaları kadar önemli
olduğunu; ancak onlar kadar ilgi görmediğini belirtmiştir.[6] Halliday’e göre
İKP (B)’nin 1921-1979 yılları arasında büyük ölçüde “unutulmasının” en önemli
nedeni, İran devriminin geleceğinin bizzat Lenin tarafından “kaderine terk edilmiş
olmasıdır”. Halliday’e göre uluslararası sol hareket, Stalin’i ve sonrasındaki
Sovyet dış siyasetinin eleştirebilmekle birlikte, Lenin’in Sovyet dış
politikasını yönlendirdiği bir dönemde, dış politik çıkarlar adına “İran
devriminin feda edildiği” düşüncesini kabule hazır değildir.[7] Bu nedenle de
sol entelijansiya, uzun bir süre Gilan Sovyet meselesini tartışma konusu
yapmaktan kaçınmıştır.
Unutulmanın
bir diğer nedeni de İKP (B) kurucu kadrolarının partinin kuruluşundan itibaren
Sovyet liderliğiyle yaşadıkları sorunlar ve bu sorunların devrimin İran’da
yenilgisinden sonra sığındıkları Sovyet Rusya’da geri dönülmez boyuta varması
sonucu büyük oranda tasfiye edilmeleridir. Bu tasfiye, özellikle de Stalin’in
1937-1938 döneminde yaptığı “temizlik” hareketleri esnasında partinin neredeyse
bütün önderlerinin “ortadan kaybolmaları” ile sonuçlanmıştır. Öyle ki her ne
kadar 1941’de kurulan Tude (Kitleler/Halk) partisi rakipleri “tarafından İKP
(B)’nin doğal devamı olarak algılansa da”[8] aslında İkinci Dünya Savaşı
sonrasında yeniden canlanan İran solunda İKP mirası baskın sayılmazdı.[9]
1979
devrimi ve ardından İran solunun yaşadığı yenilgi, sürgündeki aydınlar arasında
derinleşen muhasebe neticesinde Gilan Sovyeti üzerine çalışmalarda hızlı bir
artış olmuştur. Bunlar arasında, Gilan Sovyeti üzerine oldukça kapsamlı bir
çalışma yapmış olan Hüsrev Şakiri, Peyman Daylemi ve Ervand Abrahamyan gibi
araştırmacılar ilk akla gelenlerdir. Ancak adı geçen yazarlar, Gilan
Sovyeti’nin unutulması meselesinden çok farklı bir konuya odaklanarak,
İran’daki İslami rejimin resmi tarih anlayışına dayalı olarak “İran tarihini
yeniden inşa etmesiyle”[10] Gilan Sovyeti’ne yüklenen yeni anlamlara karşı bir
tutum takınmışlardır.
Abrahamian’ın
altını çizdiği üzere, İran’daki mevcut resmi tarih görüşü Gilan Sovyeti’ni
“İslamî tandanslı” bir oluşum olarak görmekte, Küçük Han’ı bir din şehidi
olarak kabul etmekte ve Gilan Sovyeti’nin komünistlerin halkın dini değerlerine
saldırıları ve Sovyet “ihaneti” nedeniyle yenildiğini savunmaktadır.[11] İranlı
sol entelektüeller ise resmi tarihin bu iddialarına karşı çıkmakta, Gilan
Sovyeti’nde dinin rolünün resmi tarihçilerce abartıldığını belirtmektedirler.
Bütün
bu tartışmaların Türkiye’deki bilimsel ve akademik çevrelere yeterince
yansıdığı söylenemez.[12] Aslında bu, oldukça ilginç bir durumdur, zira Gilan
Sovyeti liderlerinin hem Türk ittihatçılarla hem de Türkiye Komünist Partisi
kuruculularıyla yolları sürekli olarak kesişmiştir. Buna karşın, Türkiye’de
akademik alanda Gilan Sovyeti’yle ilgili kapsamlı bir literatür oluşmamıştır.
Bu çalışmanın da Gilan Sovyeti hakkında ileriki dönemlerde yapılacak
tartışmalara bir giriş niteliği taşımasına özen gösterilmiştir.
Makalenin
başlangıcında İran’ın yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki sosyo-ekonomik yapısı
hakkında bilgi verilerek, bu konuda az bilinen dönemin atmosferi aktarılmaya çalışılmıştır.
Özellikle de İran solunun gelişiminde az bilinen bir unsur olan proleter
nitelikli kadroların etkinliği konusuna özel bir önem verilmiştir.[13]
İran,
Müslüman dünyada sol hareketin aydınlardan ziyade öncelikle Bakü’ye göç etmiş
petrol işçileri, mühendisler ve teknik çalışanlar arasında yayılmasıyla ayrı
bir yerde durmaktadır. Etnik yanları da olan bu durum, İran solunda sanayi
işçileri yanında Türk ve Ermeni komünistlerinin özel bir konuma yükselmelerini
de sağlamıştır. Nitekim, İran Komünist Partisi’nin kurucu öncüleri arasında
çoğunluk, Türk ve Ermeni İranlılardan oluşmaktadır. Bu husus nedeniyle, İran
Komünist Partisi ve Gilan Sovyeti deneyiminin Türkiye’de aydınların daha çok
ilgisini çekmesi gerekirken bu ilginin yeterince gelişmemesinin sebepleri de
ayrıca bir araştırma konusudur.
Tartışmamızda,
hem bu konu hakkında Stalin döneminde şekillenmiş olan Sovyet; hem de İran
İslam Cumhuriyeti’nin resmi tarihçiliği hedef alınarak her ikisi de modern
araştırmalar ışığında tenkitten geçirilmiştir. İlginç biçimde her iki devletin
de resmi tarihçiliğinin farklı gerekçelerle olsa da birçok konuda uzlaştıkları
görülmektedir. Her iki resmi tarihçiliğin de Gilan Sovyeti yenilgisinden İranlı
komünistleri sorumlu tutmaları bu ortaklığa örnek olarak verilebilir. Gilan
Sovyeti sırasında etkin olan İranlı komünistlerin büyük bölümü, Stalin’in
1937-1938 “temizlik” harekâtında çeşitli suçlamalarla öldürülmüş veya
“kaybolmuşlardır”. Dolayısıyla, Sovyet tarihçilerinin onların mirasını mahkûm
etmeleri doğaldır.
Benzer
şekilde, resmi İran tarihçiliği de benzer şekilde yenilgiden komünistleri
sorumlu tuttuğunu belirtmiştik. Bu çalışmada komünistlerin de bu suçlamalara
karşı verdikleri cevaplara değinilerek, tek taraflı tarih yazımı karşısında bir
denge oluşturulması amaçlanmıştır. Makalenin altını çizdiği bir diğer nokta da
Sovyetler’in Gilan Sovyeti ile olan ilişkisidir. Halliday’in belirttiği üzere,
İran gibi büyük bir ülkede Gilan gibi küçük bir bölgeye dayanılarak ya da salt
Sovyet desteği ile devrim yapılamayacağı bilinmesine rağmen, Gilan Sovyeti
yenilgisinden Sovyet askerlerinin geri çekilmesinin sorumlu tutulmasının
gerçekleri ne ölçüde yansıttığı, tartıştığımız diğer bir noktadır.
Benzer
şekilde Küçük Han’ın kendisinin de Tahran’a yürümek ve İran genelinde bir
devrime önderlik etmek gibi bir amacı olup olmadığı da bu çalışmada masaya
yatırılan konulardan biridir.
2. İKP’ni
Oluşturan Alt Yapı: 20. Yüzyıl Başında İran’ın
ve Kafkasya’nın Durumu ve İran İşçi Sınıfının Doğuşu
Petrolün
enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlanılmasından önceki İran’ı hayal etmek
günümüz kuşakları için mümkün değildir. E. Abrahamyan’ın sözüyle “İran, yirminci
yüzyıla öküz ve sabanla girmiş, yüzyıldan çıkarken, çelik fabrikaları, dünyada
en çok sayıda trafik kazasının yapıldığı ülkelerden biri olma ünü ve pek
çoklarını dehşete düşüren bir nükleer programına sahip bir ülkeye dönüşmüştür”.[14]
Çok az toplum üç-dört kuşaklık bir zaman zarfında bu ölçüde radikal
değişikliklere tanık olmuştur. Zaten İran siyasal tarihinin radikal ve tepkisel
özellikler göstermesinde kendi tarihsel mirası kadar bu hızlı değişimin
yarattığı sancıları da hesaba katmak gerekmektedir.
Yirminci
yüzyılın başlarındaki İran’daki ekonomik zorluklar nedeniyle pek çok İranlı da
bu sebeple komşu ülkelere çalışmaya gitmekteydi. Aristokrat aileler çocuklarını
Avrupa ülkelerine göndermekteyken; yoksul aile bireyleri ise Çarlık Rusya’nın
Kafkasya bölgesine işçi olarak göç etmekteydiler. En çok tercih edilen yerler,
1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay Antlaşması’na kadar İran toprağı olan; ancak
bu tarihte Rusya tarafından yutulmuş Kuzey Azerbaycan, Gürcistan ve
Ermenistan’a dönüktü.[15]
Ruslar
Kafkasya’yı aldıklarında küçük bir kasaba olan Bakü, bu dönemde petrol
sanayinin gelişmesi ile bölgenin en önemli endüstriyel merkezine dönüşmüştü. On
dokuzuncu yüzyılın sonunda her yıl yaklaşık 15-20 bin İranlıya Kafkasya’da
çalışma izni verilmekteydi.[16] 1905’te o güne kadar toplam 500 bin İranlı
işçinin Kafkasya’da çalıştığı tahmin edilmektedir.[17] İranlı işçilerin tercih
edilmesinin iki nedeni vardı: ilk olarak -tüm göçmen işçiler gibi- daha düşük
ücretle çalışmaktaydılar, ikinci olarak sosyal demokrat akımlarının etkisi
altında politikleşmiş Kafkasya işçilerinin aksine sınıfsal bilince sahip
değillerdi.
Öte
yandan, bu bilinçsizlik durumu uzun sürmeyecektir. Bakü veya Tiflis’te
karşılaştıkları modern yaşamın, sanayileşmenin, kültürel hayatın, basın-yayın
faaliyetlerinin etkisi altında kalan göçmenler, Çarlık Rusya’daki soydaşlarının
vasıtasıyla “Özgürlük”, “Eşitlik”, “Anayasa”, “Parlamento”, “Hukuk Devleti”, “Kadın
Hakları”, “Devrim”, “Parti”, “İşçi Sınıfı” vb. kavramlarla tanışmaktaydılar.
Kendi ülkeleri ile Rusya arasındaki farkı gözlemlemeleri sonucu İranlı
göçmenler, “İran’ın tarih öncesinde kalan bir ülke olduğunu” düşünmeye
başladılar ve böylece İran’ın kronik sorunlarının nasıl çözüleceği üzerine kafa
yoran ilk aydın grupları oluşmaya başladı. Bu kuşak, İran’da teknik devrimlerle
endüstrinin geliştirilmesini, monarşi yerine meşrutiyetin kurulmasını, medrese
müfredatının yerini fen eğitiminin almasını, kadının sosyal konumunun
iyileştirilmesini hedef alan bir programa odaklandılar.
Buraya
kadar yaşananların özgün bir tarafı olduğu söylenemez. Sonuçta bu fikirler
Avrupa ülkelerini görme fırsatı elde eden tüm Müslüman gençlerin o dönemde
ortak görüşleriydi. Ancak İranlıları bu konuda benzerlerinden ayıran en özgün
yan, İran’da modern dünya ve ideolojilerle tanışanların önemli bir bölümünün
İran’ın en yoksul kesimlerinden gelen proleterler veya orta tabaka insanlar
olmasıydı. Bu sınıfsal fark, İran Meşrutiyet devriminde ve ardından yaşanan
gelişmelere kendine özgü bir radikallik katacak önemli bir ayrıntıydı. Bu ayrım
sebebiyle İran’da temel olarak iki sol gelenek oluşmuştu: okumak için Avrupa’ya
giden aristokrat gençlerin benimsedikleri “burjuva devrimci” ılımlı gelenek ile
Kafkasya’da çalışırken Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) kadrolarının
etkisi altında kalan “proleter devrimci” radikal gelenek.
Avrupa’daki
sosyalist aydınlar, bu dönemde Marksizm’den ziyade Jean Jaures (1859-1914) ve
Fransız aydınlanmacı solunun izleyicisiydiler. Bu dönemde yayınlanan
gazetelerin adlarına (Terakki, Âdemiyet, Ümit, Asr-ı
Nev, İstiklâl, İstikbal, Hukuk, Hakikat, Müsavat,
Ahavat, Azadi, Nida-yı Vatan vb.)[18] bakıldığında,
Fransız Devrimi mirasının İranlı aydınları nasıl etkilemekte olduğu daha iyi
anlaşılır.
Kafkasya’daki
proleter ve orta sınıf aydınlar arasında ise daha farklı bir sosyalizm arayışı
şekillenmekteydi. RSDİP’nin Bakü şubesi olarak 1904’te kurulan Himmet
(Gayret/Çaba) Partisi[19], İranlı göçmenler arasında propaganda yürütmek için
İran Mücahitler Partisi adlı bir oluşumun temellerini atmıştı. Himmet liderleri
Neriman Nerimanov (1870-1925) ve Meşhedi Azizbeyov (1876-1918) gibi önde gelen
üyelerini İran’da ihtilal hareketlerini desteklemek ve İranlı reformistlere
matbaa, kitap, silah ve benzeri malzemelerin sağlanması için
görevlendirilmişlerdi.[20]
İleride
İKP (Bolşevik) kurucuları arasında yer alacak olan Ahmed
Sultanzade21(1889-1938) ve Kamuran Ağazade[22] (1893-1937?) gibi isimler,
Nerimanov’la temasa geçen ilk öncüler arasındaydı. Çarlık Rusyası’ndaki işçi
sınıfının etnik olarak ayrı örgütlere katılmasına kesinlikle karşı olan
Bolşevikler, “Müslüman Kafkas halkının özel koşulları” nedeniyle sadece
Himmet’in etnik işçi partisi olarak örgütlenmesine müsamaha göstermekteydiler.
Bunun en önemli nedeni de Müslüman Kafkasyalı işçilerin, Ermeni ve Gürcü
işçilerle aynı çatı altında bulunmak istememeleriydi. Sonuç olarak Himmet,
Bolşeviklere bağlı bir “kardeş” parti olarak, ancak saflarına Yahudi, Ermeni vb.
işçi katmadan siyaset yapan etnik Müslüman bir emek örgütü şeklini almış oldu.
Zamanla (1916) İranlı işçileri de örgütlemeye başlayan bu parti, kendisine
bağlı bir İran seksiyonu olan Adalet Partisi’ni kuracak kadar güçlendi.[19]
3.
Bolşevik Devriminin Etkileri ve İran Solu
Dünya
tarihini değiştiren radikal bir olay olarak Bolşevik Devrimi, İran, Türkiye,
Hindistan gibi ülkeleri yakından ilgilendirmekteydi; zira Avrupa dışı dünyayla
pek ilgili olmayan İkinci Enternasyonalci solun aksine Bolşevikler, doğu
ülkelerindeki siyasal gelişmelere büyük önem vermekteydiler. Aslında batı
Avrupa’da bekledikleri büyük proleter devrimlerin yakın zamanda
gerçekleşmeyeceğini fark eden Bolşeviklerin doğudaki devrimci kıpırdanışlara
odaklanmaları, biraz da içlerinde bulundukları kuşatılmışlıktan
kaynaklanmaktaydı. 1917-1921 arasında Britanya ve Fransa’nın desteklediği karşı
devrimci Beyaz ordunun kuşatması altındaki Bolşevik rejim, bu kuşatmaya
karşılık Britanya sömürgesi olan Hindistan’da milliyetçi hareketini ve
Britanya’nın yayılmacı planlarına karşı direnen Mustafa Kemal, Emanullah Han
gibi milliyetçi liderleri destekleme kararı almıştı.
Başlangıçta
İranlı devrimcilerin büyük bölümü Bolşeviklerin politikalarına karşı
ilgisizdiler ve kendilerini daha çok Menşeviklere yakın görmekteydiler. Adalet
Partisi’nin Azerice yayınlanan gazetesi olan Adalet Bayrağı’nda Lenin’in
Nisan Tezleri veya Ekim ihtilâli hakkında yazılarının yer almaması bu
ilgisizliği göstermektedir.[23]
Ekim
1917’de Bakü Sovyet’i seçimlerinde Menşeviklerle dirsek temasında olan Musavat
Partisi oyların %40’ını alırken; Bolşevikler ancak %15’ini alabilmişlerdi.[24] Ancak
Bolşeviklerin Britanya ile Çarlık Rusyası ile yapılmış gizli antlaşmaları
yayımlamasıyla bu tavır hızlı biçimde değişti. Bu akıllıca hamle sayesinde
Bolşevikler, Müslüman kitleler arasında ideolojik olarak kendilerine en uzak
kesimlerde dahi bir sempati uyandırmışlardı.[25]
İran’daki
gelişmeler üzerine Lord Curzon’a gönderilen raporlarda, “İran’daki İngiliz
askeri varlığının artık Bolşeviklere dönük sempati ve umutları arttırdığından”
söz edilmekteydi.[26] Böylece İran solu, yavaş yavaş Bolşeviklerin ideolojik
etkisi altına girmeye başladı. Başlangıçta Adalet Partisi kadroları temelde
yarı sosyal-demokrat yarı İslami, amorf popülist görüşlere sahiplerdi. Ancak Adalet
Bayrağı’nın üçüncü sayısından itibaren, partinin kendisini İran
Sosyal-Demokrat İşçi Partisi (Adalet) olarak takdim etmesinden ve bundan sonra
Azerîce ve Rusça olarak, “Tüm ülkelerin proleterleri, birleşin!” sloganıyla
çıkmaya başlamasından da anlaşılacağı üzere, Bolşevizm’in etkisi giderek
artmaktaydı.[27]
Parti
bu sloganı benimseyerek, artık her etnik gruptan İranlı işçileri
örgütleyeceğini duyurmuş oluyordu. Geçmişte İslami ve milliyetçi söylemlere
yakın durmaya çalışan Adalet Partisi, Mart 1918’de Bakü’de Müsavatçılarla
Bolşevikler arasında çıkan çatışmada tarafsız kaldı. Böylece Mart 1918 sonunda
Bakü’deki çatışmalar sona erip Bolşevik, Himmet ve son anda onlara katılma
kararı alan Taşnaksutyun ittifakı galip gelip Bakü Komünü kurulduğunda Adalet
Partisi, serbestçe siyaset yapabilme şansını elde etmiş oldu. Ancak bu durum
çok uzun sürmedi. 1918 Eylül’ünde Osmanlı ordusu Bakü’ye girdiğinde,
“Ermenilerle işbirliği yaptıkları” ithamıyla Adalet Partililer de kovuşturmaya
uğradılar ve bir kısmı öldürüldü.[28] Osmanlı ordusu Mondros Mütarekesi
sonucunda Kasım ayında Bakü’yü terk ederken, Britanya kuvvetleri, onların
yerlerini almış, bu esnada yer altına çekilen Bolşevikler ile Himmet ve Adalet
üyeleri Müslüman işçiler arasında gizli faaliyetlerine devam etmişlerdi.
Himmet
ve Adalet’in bu günlerde üçte ikisi işçilerden oluşan 3000 kadar üyesi olduğu düşünülmektedir.[29]
“Bakü Komünü” yenilgisinden sonra sol içinde etnik unsurlara göre ayrışmış
partilerin ortadan kaldırılıp tek bir Kafkas Bolşevik partisi inşa edilmesi
görüşü doğdu. Bu esnada Ahmed Sultanzade’nin politik arenada giderek daha etkin
olduğu bir döneme girildiğini görmekteyiz. Yoksul bir Müslüman/Ermeni[30]
ailenin oğlu olan Sultanzade, İranlı mülteciler arasında Himmet’in ve Adalet’in
farklı etnik gruplardan işçilerin katılabileceği komünist partilere
dönüştürülmesi gerektiğini savunan “sol kanadın” liderliğini yapmaktaydı. Buna
karşı Müslüman kökenli Bolşeviklerin büyük kısmı, bu siyasetin “Müslüman
işçiler arasında negatif tavırla karşılanacağını savunmaktaydılar. Bu sebeple,
birçok Himmet ve Adalet üyesi, partilerinin program ve yapısının
Bolşevikleştirilmesini ve özerkliklerinin yitirilmesini protesto etmişlerdi.
Ancak iki partide de klikler arası savaşı Sultanzade gibi düşünenler kazandı.
Nitekim, Mart 1919’da Himmet Azerbaycan Komünist Partisi (Bolşevik)[31] adını
alırken, Adalet de İran (Pers) Komünist Partisi (Adalet) adını alacaktır.[32]
Bir
İran Komünist partisi inşa etme çabası içinde olan Bolşevikler, Ermeni kökenli
olması nedeniyle Müslümanlar arasında tepki göreceği düşüncesiyle,
Sultanzade’nin ön planda olmasını istemiyorlardı.[33] Nitekim Sultanzade’nin
siyasal yaşamında gerçek adını (Mikailyan) kullanmaması muhtemelen bu
sebepledir. Böylece İKP teşkilatının kurulmasında Bolşeviklerin çok güvendiği
bir isim olan Azeri kökenli Haydar Han (Tariverdiyev) Emmioğlu (1880-1921) ön
plana çıkan isim oldu. Öte yandan, Haydar Han’ın avantajının sadece Müslüman
kökenli olmasına bağlayamayız. Haydar Han’ın devrimci tecrübesi ve İranlı
devrimcilerle olan bağı, Sultanzade’den kesinlikle çok daha ileri düzeydeydi.
Haydar
Han, Urmiye’de doğmuştu. Ailesi o çocukken Çarlık Rusya’ya göç etmiş ve
Erivan’a yerleşmişti. Tiflis Politeknik Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği
eğitimi alan Haydar Han, burada dönemin en etkili Bolşeviklerinden olan Gürcü
kökenli Sergo Orjonikidze (1886-1937) ve “Koba” adını kullanan Stalin ile
tanıştıktan sonra 1898’de RSDİP’e katılmıştı. Haydar Han, daha sonra 1901’de
İran’a davet edilmiş ve Meşhed’teki İmam Rıza Türbesi’ni ışıklandıran santrali
inşa etmişti. Meşrutiyet Devrimi’nde aktif rol oynamış ve Muhammed Ali Şah’ın
devrilmesine yol açan 1909 ayaklanmasına; ardından da Meclis’te Demokrat
grubunun kurulmasına önderlik etmişti. Bolşevik Devrimi’nden sonra Kafkasya’ya
dönen Haydar Han, burada o dönemde artık Milliyetler Komiserliği’ne yükselmiş
olan Stalin’le tanışıklığı sayesinde prestijli bir konuma gelmişti. Haydar Han,
1919’da İran’da ideolojik bir çatışma sonucunda ikiye ayrılmış Demokrat
Parti’nin sol kanadını temsil eden (her ikisi de Azeri kökenli olan) Süleyman
Mirza İskenderî (1875-1944) ve Berlin’de sürgün hayatı yaşayan Hasan Takizade
(1878-1970) ile temas halindeydi. Üçü birden Adalet’e alternatif devrimci bir
İran partisi kurma konusunda görüş alışverişinde bulunmaktaydılar. Ancak bu
çabaları bir sonuç vermediği gibi gerek Adalet gerekse Demokrat partili kadrolardan
umudunu kesmiş olan Haydar Han, Türkistan’a giderek, Taşkent’teki İranlı
mültecilerle buluşup burada devrimci bir parti inşa projesine hız vermiş
durumdaydı.
Haydar
Han ve çevresindeki eski Demokrat Partililere göre İran’da “proleter bir
devrim” için değil; ama milli demokratik devrim için bütün koşullar hazırdı.[34]
Ancak Türkistan’daki komünist parti inşa çalışmalarına Nisan 1920’de katılan
Sultanzade, İran’da milli demokratik devrim yerine bir proleter devrim için
çalışılması gerektiğini, proleter devrimin zaferi için gerekirse Bakü’deki
diasporanın ve Sovyet Kızıl Ordusu’nun gerekli yardımı yapabileceğini
savunmaktaydı.[35] Özetle, bir tür devrim ihracını savunan Sultanzade’nin
tezleri Haydar Han’ın muhalefetine rağmen dönemin “devrimci ruhuna” daha uygun
olduğu için kabul görmekteydi. Sonuç olarak, İran Komünist Partisi’nin inşa
sürecinde Sultanzade etkin figür olarak yükselirken, Haydar Han kendisini aylar
süren bir tecrit içinde bulacaktı.
4.
Küçük Han’ın Ortaya Çıkışı
İranlı
diasporanın bir komünist parti inşa etme çabası sürerken İran’da Bolşeviklerle
ittifak kurma konusunda ilginç bir hareket gelişmekteydi. Hareketin lideri
Mirza Küçük Han[36] (1880-1921) adlı bir toprak zenginiydi. Küçük Han’ın
tarihsel rolü günümüzde de tartışılmaya devam edilmektedir. Küçük Han, kimine
göre zenginleri vergilendirip yoksulları koruyan Robin Hood’vari bir “sosyal
eşkıya”[37], kimine göre basit bir şakiydi. Küçük Han hayattayken, onun
hakkındaki gözlemlerini yayımlamış olan M. Martçenko, 1920’de Küçük Han’ı
“İran’ın Lenin’i” olarak anmıştır.[38]
İran
soluna göre Küçük Han, feodallere ve yabancı işgalcilere başkaldırmış ilerici
bir halk önderiydi. İslami tarih yazımı ise Küçük Han’ı anti-komünist bir
cihatçı olarak resmetmekte ve ölümünden “komünist entrikalarını” sorumlu
tutmaktadır.[39] Ayrıca Küçük Han’ı prensipleri uğruna Sovyetler Birliği’ne
sığınmayı reddetmiş ve bu sebeple, dağlarda soğuktan ölmüş radikal İslami bir
figür olarak lanse etmektedir.[40]
Çoğu
düşmanı bile Küçük Han’ı olumlu nitelikleriyle anmaktadır. Örneğin Gilan’dan
Kafkasya’ya geçerken Küçük Han güçleriyle çarpışan İngiliz güçleri komutanı
General L.C. Dunsterville, “Bana göre Küçük Han, benzerine İran’da çok az
rastlanan hakiki bir vatansever idi” demektedir.[41] İran’ın Çar dönemi Rus
Konsolosu Nikitin de Küçük Han’ı “para ve menfaat peşinde koşmayan, tamamen
kendi hedefine odaklanmış bir kişi” olarak tanımlamıştır.[42] Rus tarihçi
İvanov, “İran Modern Tarihi” adlı eserinde, “Mirza Küçük Han liderliğindeki
partizan Cengeli grupların milliyetçi bir dünya görüşüne sahip olduklarını ve
bu duyguyla yabancı güçlere karşı çarpıştıklarını” belirtmiştir.[43] Sovyet
kaynakları da Küçük Han’ı en büyük hatası Haydar Han’ı öldürtmek olan “iyi
niyetli bir milliyetçi” olarak tanımlamıştır.[44] Neticede Küçük Han, günümüzde
İran’da hem sol hem de İslami çevrelerin benzer bir saygı gösterdiği az
sayıdaki ortak değerden biridir.
Küçük
Han, 1880’de Reşt şehrinde doğmuştu. Meşrutiyet Devrimi esnasında “ilerici”
kanatta rol almış ve Reşt’te halkı Meşrutiyet’i savunmaya çağıran bir
ayaklanmaya öncülük etmişti. 1915’te Gilan’da özerk bir yönetim kuran Küçük
Han, Meşrutiyet devrimi etkisi altında bazı sosyal reformlar da
gerçekleştirmişti. Eğitim her çocuk için parasız ve zorunlu olması bunlardan
biriydi. “Adalet evleri” denilen mahkemelerin tesisiyle Küçük Han, o zamana
kadar toprak sahipleri tarafından büyük bir baskı altında tutulan serflerin
şartlarının bir nebze düzeltilmesini sağlamıştı.[45]
Küçük
Han’la baş edemeyeceklerini anlayan Kaçar hanedanı, Küçük Han’a “Sahibi-Gilan”
“Serdar-ı Cengel” gibi resmi unvanlar bağışlamak zorunda kalmıştı. Küçük Han’ın
en güçlü olduğu yıllar olan 1916-1918 arasında zamanda emrinde 1.500-2.000
kadar savaşçısı bulunmaktaydı.[46] Ancak bu dönemde adamlarının sayısı azalmaya
başlamıştı. Bolşeviklerle ilk teması kurduğunda 500 kadar askeri olduğu
sanılmaktadır.
Bolşevikler
ile Cengelîler arasında ilişkiler sanıldığının aksine 1920’den öncesine
uzanmaktadır. Daha 1915-1916’da Rus-İran ortaklığıyla kurulmuş Khostaria adlı
şirkette çalışan Bolşevik Gürcüler de çalışmaktaydılar. Enzeli limanı ve Gilan
bölgesiyle yakın ilişkide olan bu Gürcü militanlar arasında İranlı devrimciler
ile Bolşevikler arasındaki bağda kilit rol oynayan Orjonikidze’nin de olduğunu
görüyoruz.[47]
Nisan
1920’de Bakü’yü tekrar ele geçirmiş olan Bolşeviklerin Gilan’la
ilgilenmelerinin en önemli nedeni, Beyaz Ordu’yu desteklemek için Hazar Denizi’ndeki
Enzeli ve Reşt limanlarına konuşlanmış olan Britanyalıları kovmaktı. Enzeli, bu
dönemde İngilizlerin 2.500 asker yerleştirdikleri ileri karakollarından
biriydi. Bolşevikler gelmeden önce burada 500 kadar İngiliz askeri
bulunmaktaydı ve bu kuvvet, Bolşeviklerin gelişinden hemen önce çekilmişti.[48]
18
Mayıs 1920’de bu limanları ele geçiren Bolşevikler ile Cengeli milisler
arasında ilk temas sağlanmış ve taraflar, Britanyalılara karşı birlikte savaşma
kararı almışlardı. İranlı tarihçi Rıza Kudsi, Bolşevik denizcilerin Enzeli
halkı tarafından “Yaşasın İran! Yaşasın Rusya! Kahrolsun İngiltere!”
haykırışlarıyla coşkulu biçimde karşılandıklarını yazmaktadır.[49]
Bolşeviklerle
kurulan ilk temaslardan sonra o güne kadar Meşrutiyet Devrimi çizgisinde olduğunu
gördüğümüz Cengeli liderleri, Bolşevik denizcilerin komutanı Fyodor
Raskolnikov’un da etkisiyle sosyalist jargonları benimsemeye başladılar ve
“Gilan Sovyet Sosyalist Cumhuriyet’ini”[50] ilan etme kararını verdiler. Küçük
Han, Lenin’e bir mektup yazarak, “İngilizlere karşı verdikleri bağımsızlık
savaşına yardımcı olunmasını” istemişti.[51] Küçük Han mektuplarını artık “Pers
(İran) Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti başkanı Mirza Küçük” olarak imzalamaktaydı.[52]
Cengeli
yayın organlarında İslamiyet ve “sosyalizmin aynı amaçlara haiz olduğunu”
savunan yazılar yer almakta, Cengeli liderler, sosyalizmin İslam’ın bir tür
tezahürü olduğunu savunmaktaydılar.[53] Ancak bu sosyalizm söylemi, “sınıf
mücadelesi” veya özel mülkiyetin ilgası gibi hedefler taşımamaktaydı. Mutedil
bir program izlenmesinde karar kılınmasının hem Küçük Han’ın hem de Sovyet
tarafının ortak arzusu olduğu görülmektedir. Nitekim, dönemin Sovyet dış
politikasında en tekin figürlerinden biri olan Tiflis doğumlu bir Ermeni olan
Lev Karahan (1889- 1937), Sergo Orjonikidze’ye çektiği gizli bir telgrafta,
“İran’da aşırı sol bir program izlenmesine kesinlikle karşı olduklarını, Küçük
Han kuvvetleri ile komünist ve demokrat grupları birleştirmeyi amaçladıklarını”
bildirmekteydi.[54]
İngiliz
raporları, Küçük Han ve kendine “Ulusal Kurtuluş Ordusu” adı verilen
birliklerinin bu dönemde (Mayıs-Haziran 1920) gücünün doruğunda olduğunu
göstermektedir. Sadece Gilan değil, Mazenderan bölgesi de bu dönemde başkenti
Reşt olan Gilan Sovyet Cumhuriyeti’nin kontrolü altındaydı. Tümgeneral Edward
Ironside’ın günlüklerinde belirtildiğine göre, Cengeli savaşçılarının sayısı bu
esnada 400’ü Rus (muhtemelen Sovyet vatandaşı Ermeni ve Gürcü) olmak üzere 6.000
kişiye ulaşmıştı. Ironside, ayrıca Sovyetlerin Cengelilere büyük çapta askeri
yardımda bulunduklarını; hatta Sovyet uçaklarının Cengelilerin girdiği bazı
çatışmalara da destek olduklarını da iddia etmektedir.[55]
5.
İran Komünist Partisi’nin Kuruluşu ve Gilan Sovyeti ile Teması
Gilanlı
isyancılarla kurulan bu bağ, o dönemde İran Komünist Partisi (Bolşevik) adını
kullanmaya başlamış olan Adaletçiler ve Sultanzade’yi heyecanlandırmıştı.
Haziran 1920’de 48 (veya 52) İranlı komünist, Bolşevik denizcilerle birlikte
Enzeli’ye geldi. Hemen hepsi Adalet partili olan bu grup, Enzeli’de İKP (B)’nin
(Fırka-ye Komünist Bolşevik-e İran) kuruluşunu ilan ettiler.[56]
Kuruluşu
esnasında İKP (B) için farklı üye oranları verilmiştir. Temmuz 1920’deki
kuruluş kongresinde delegeler “2.000 üye adına” karar aldıklarını beyan
etmişlerdi.[57] Aynı tarihlerde Sultanzade 10.000 üyeden bahsetmekteydi ki buna
inanmak mümkün değildir. 1921’de daha rasyonel bir açıklamayla, partinin 4.500
üyeye sahip olduğu beyan edildi. 1922’de üye sayısı 1.500 olarak açıklandı ki
en akla yatkın sayı da budur.[58] Nitekim, partinin liderlerinden Kerim Nikbin,
Komünist Enternasyonal’in IV. Kongre’sindeki (Kasım-Aralık 1922) konuşmasında,
partinin 500’ü aidatlarını düzenli ödeyen 1.000 üyeye sahip olduğunu
söylemekteydi.[59]
Enzeli
limanına gelen Adaletçilerin liderleri Sultanzade, Mehmedkulu Alihanov, Kamuran
Ağazade ve Cevadzade (Pişevari)’nin Merkez Komite’ye seçilmesi, “sol
komünistler” olarak bilinen grup için tam bir zafer olmuştu. Böylece
Türkistan’daki Haydar Han ekibi tamamıyla devre dışı bırakılıyordu. Yeni ekip
İran’ın “az sayıda bilinçli işçinin kalabalık köylü kitlelerce destekleneceği
proleter bir devrime hazır olduğuna” inanmaktaydılar. Sultanzade’nin Komünist
Enternasyonaldeki (KE) konuşmaları[60], bize İKP (B)’nin bu dönemdeki bakış
açısını yansıtması açısından önemlidir.
Genellikle
Asyalı komünistler, dünya devrimi için öncelikle Asya’daki devrimci hareketin
başarısını şart koşarken; Sultanzade, “Batı proletaryasının desteklemediği
hiçbir Asya devriminin başarılı olamayacağını” savunuyordu. Sultanzade’nin
KE’deki konuşmalarından birini metni şöyledir:
“Meşrutiyet
Devrimi’nin ilk aşaması İngiliz ve Rus cellatları tarafından bastırıldığı
sırada İran Sosyal Demokratları, yardım umuduyla yüzlerini Avrupa işçilerine
döndüklerinde İkinci Enternasyonal’de bu konu hakkında tek bir karar bile
çıkmamıştı.[61] Bugün (Ağustos 1920), Komünist Enternasyonal’in İkinci
Kongresinde, bu sorun, ilk kez ve daha ötesi ilk olarak Doğu’nun ve Amerika’nın
sömürgeleştirilmiş veya yarı sömürgeleştirilmiş ülkelerinin temsilcileriyle
baştan sona ele alınıyor. […] İlk bakışta sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde bir
Sovyet hareketinden söz etmek tuhaf görünebilir. Bununla birlikte, bu ülkelerin
bugün ulaştıkları sosyal konuma dikkat edildiğinde, şüphelerimiz ortadan
kalkacaktır. Lenin Yoldaş, zaten Rus Komünist Partisi’nin Türkistan’da,
Başkurtlar ve Kırgızistan’daki deneyimlerinden bahsetti. Sovyet sistemi, bu
ülkelerde başarılı bir şekilde olgunlaşıyorsa, Sovyet hareketi sınıflar
arasındaki farklılaşmanın dev adımlarla ilerlediği Hindistan ve İran gibi
ülkelerde güçlü bir şekilde yayılmalıdır. […] Hindistan’da komünist devrimin
başladığını varsayalım. Bu ülkenin işçileri, İngiltere ve Avrupa’da büyük bir
devrimci hareketin yardımı olmadan tüm dünya burjuvazisinin saldırılarına
dayanabilecekler mi? Tabii ki hayır. İran ve Çin’deki devrimin bastırılması bu
gerçeğin açık bir kanıtıdır.”[62]
Sultanzade’nin
bu satırları, pratikte İran devrimine Sovyet yardımının sonuna kadar açılması
gerektiği anlamına geliyordu. Sultanzade’nin Türkistan ve Başkurdistan gibi
örneklere başvurmasının sebebi buydu. Adı geçen ülkelerde Kızıl Ordu, sayısı
fazla olmayan yerli devrimcileri destekleyerek askeri yöntemlerle “devrim
ihracında” bulunmuştu. Ancak Sultanzade’nin kaçırdığı nokta, İran’ın, Türkistan
veya Başkurdistan gibi hâlihazırda Çarlık Rusyası’nın nüfuz alanında olan
ülkelerden çok farklı bir konumda olduğuydu.
Sultanzade’nin
“İran’da sosyalist bir devrime kazanılacak ayaklanmaya hazır köylü kitleler
bulunduğu” iddiası da gerçekleri yansıtmaktan uzaktı. İran’ın geneli bir yana,
hareketin merkezi olan Gilan’da dahi köylülerin olan bitenler karşısında
tepkileri oldukça cılızdı. Bolşevik temsilciler, Moskova’ya Gilan’da “devrimci
köylüler diye bir şey olmadığını” rapor ediyorlardı.[63]
Reel
duruma rağmen mevcut İKP (B) liderliği, Orta Asya’da, Bolşeviklerin izlediği
siyasete benzer şekilde İran’ın “sovyetleştirilmesi” hedefine kitlenmiş
durumdaydılar. Her ne kadar kısa vadeli stratejileri, İngilizleri sınır dışı
etmek ve Şahı devirmekse de komünistler, “hanlara ve büyük toprak ağalarına
karşı mücadelede de” ısrar ediyorlardı.[64] Bu durum, elbette Gilan’da aslında
anti-İngiliz ve monarşi karşıtı bir devrime destek olabilecek toprak sahibi
sınıfı -hatta orta halli köylüleri de- korkutan bir tutumdu.
İKP
(B)’in bu dönemki beyanlarına bakıldığında, bazı maddelerin demokratik
meşrutiyet devriminin takipçisi olmakla birlikte, gerçekleşmesi o dönem için
mümkün olmayan hedefleri içerdiği de görülmektedir. Kendi deyimleriyle,
“İran’daki “proleter diktatörlüğün somut görevlerinin” bir taslağını içeren
beyanatları şu şekildeydi:
1-İşçilerin
ve köylülerin “Sovyet demokrasisinin” (bu, en ileri demokrasi biçimi olarak
kabul edilmekteydi) kurulması yoluyla sömürücülerden kurtulmaları;
2-
“Proleter diktatörlüğü” aracı olarak “sınıf karakterine” sahip bir “Kızıl Ordu’nun”
kurulması;
3-
İran’ın ulusal ve dini çeşitliliğinde kaynaklanan sorunların federe bir birlik
kurularak çözülmesi;
4-
“Geri kalmışlık ve cehalet” ile mücadele ederken, kitlelerin dini inançlarını
rahatsız etmekten kaçınılması;
5-
Ülke çapında komünist ideoloji ile kreşten üniversiteye kadar ücretsiz bir
eğitim sistemi kurulması;
6-
Fabrikaların, madenlerin, sulama sisteminin, bankacılık ve toplu taşımanın
kamulaştırılması;
7-
Ulusal bir ulaşım ağı geliştirilmesi;
8-
Zanaatkârlar ve küçük üreticiler için meslek birliklerinin teşvik edilmesi;
8-
Özel toprak mülkiyetinin kaldırılması ve vakıf arazilerin yoksul köylülere
dağıtılması;
9-
Hem merkezi hükümet hem de yerel konseylerin gözetiminde ulusal bir konut
edindirme planının geliştirilmesi;
10-
Çalışma koşullarını düzeltilmesi ve halk sağlığının geliştirilmesi.[65]
Bu
programın İKP (B) militanları ile Cengeliler arasında bir gerginliğe yol açması
kaçınılmazdı. Zira yukarıda da değinildiği üzere, Cengelilerin maddi
destekçileri mülk sahibi toprak sahibi ve tüccarlardı. Komünistler de Küçük
Han’ın “feodal sınıflarla ve Gilan ticari eşrafıyla olan dayanışmasından”
rahatsızdılar.
Gerilimin
tek sebebi, elbette tarafların sosyalizmden ne anladığı değildi. Etnik
ayrımlardan doğan güvensizlikler de devreye girmiş durumdaydı. Gilan
Sovyeti’nin silahlı kuvveti, Küçük Han’ın 500 kadar adamı dışında İKP (B)’in
çoğu Türk/Azeri kökenli 300 kadar militanı ve eski Demokrat Parti liderlerinden
İhsanullah Han’ın, çoğunluğu Tahranlı entelektüellerden oluşan 200 kadar
militanından oluşuyordu.[66] Ayrıca onları desteklemek adına, Bolşevik Kızıl
Ordusu’nun da 1.000 kadar askeri Enzeli limanı çevresinde konuşlanmıştı. Bu
güçler arasında bir anlaşma ve ittifak olsaydı, Gilan hükümeti kuvvetleri,
Tahran’ı ele geçirebilirlerdi. Ancak bu grupların hiçbiri diğerine güven
duymuyordu.
Çoğunluğu
Türk olan komünistlerle, Tahranlı meşrutiyetçiler ve Gilanlı yerliler
arasındaki etnik ayrım gerginliklere sebep olmaktaydı. Bu güvensizlik ortamında,
28 Haziran 1920’de “solcu” Cengelilerin lideri İhsanullah Han İKP (B)
militanlarıyla birlikte bir “darbe” yaparak Küçük Han’ı liderlikten devirdi.
Küçük Han ormana saklanırken; yeni Cengeli liderleri “savaş komünizmi
uygulayacaklarını” ilan ettiler.[67] Kendilerine “Geçici Devrimci Komite” adını
veren grup, acele bir toprak reformu ve feodallere karşı köylü kitleleri
ayaklandırmak gibi girişimlerde bulunmuşlarsa da halktan istedikleri ölçüde
karşılık bulamadılar.
İKP
(B) militanları, yerel geleneklerle savaşta Fransız Jakobenlerini anımsatan
radikal bir tavır içindeydiler. Bir mollanın evinin geneleve çevrildiği iddia
edilmekteydi. Uluorta ateist propaganda yapılması gibi eylemler tepki
toplamaktaydı.[68] Bütün bu tavırlar ve toprak reformu adına özel arazilere el
konulması, pek çoğu küçük de olsa mülk sahibi olan Gilan köylüsünün İKP (B)
militanlarından ürkmesine neden oldu.
Darbeden
sonra her iki kesim de bir hakem olarak Lenin’e başvurdu. Sultanzade, sorunu
Lenin’le bizzat tartıştı ve Lenin’in radikal “komünist” eğilimi desteklediğini
savundu. Öte yandan, Cengeliler de Lenin’le görüştüklerini ve Sultanzade’nin
söylediğinin tam aksine Lenin’in kendilerini desteklediklerini iddia ettiler.[69]
Bu konu hâlen daha aydınlığa kavuşturulmuş değil. Ancak Lenin’in Doğu
toplumları üzerine yazılarına genel olarak bakıldığında, bu ülkelerin henüz
milli demokratik devrim aşamasında olduğunu düşündüğünü ve Çin, Türkiye,
Hindistan gibi ülkelerde “ilerici milli burjuvazinin desteklenmesinden yana
olduğunu biliyoruz.[70]
Lenin,
Hindistanlı devrimci Bupendranat Datta (1880-1961) ile yaptığı benzer bir
tartışmada Hindistan’da önceliğin milli bağımsızlık olduğunu belirtmişti.[71]
Hintli devrimci M. N. Roy da Lenin’in Hindistan’da komünist devrimi
hedeflenmesinden ziyade öncelikle Gandi’nin ılımlı muhalefetinin
desteklenmesinden yana olduğunu aktarmaktadır.[72] Kesin bir yorumda
bulunmamakla birlikte, Lenin’in İran gibi bir ülkede Sultanzade’nin “sol”
programı yerine Cengelilerin ılımlı çizgisini desteklediğini düşünmek, daha
akla yatkındır. Nitekim Küçük Han da darbeden asla Sovyetler’i sorumlu
tutmuyor, Orjonikidze’ye rağmen kendi inisiyatifiyle hareket eden Sultanzade
kanadını suçluyordu.[73]
Bakü’de
Eylül 1920’de toplanan Birinci Doğu Halkları Kurultayı’nda her iki grup da
(komünistler ve Cengeliler) İran devriminin liderliğini kendilerinin temsil
ettiği iddiasındaydılar. Ancak genel olarak siyasal çizgisinin yumuşatmak
zorunda kalan taraf, Sultanzade yanlıları oldu. Sultanzade, Kurultay’da eski
görüşlerini değiştirerek, “İran gibi doğu ülkelerinin “sınıf bilinçli proleter
öğenin yokluğu” ve “acımasızca sömürülen köylü kitlelerinin inanılmaz cehaleti
ve sömürüyü kabullenen bir tevazu içinde olması göz önüne alındığında,
komünistlerin “küçük burjuva katmanlarına dayanması gerektiğini” savundu.[74]
Sultanzade’nin
fikir değişikliğinin arkasında Bolşeviklerin bir baskısı olup olmadığını
belirleyecek bir kanıta sahip değiliz. Ancak Temmuz 1920’de proleter devrimin
derhal başlatılması gibi söylemleri -yerel halkı korkutan birçok pratik
sonucunda- terk eden İKP(B)’nin “şahlığın devrilmesi ve Britanyalıların ülkeyi
terk etmesi” olarak görece daha merkezi hedeflere çekilmek zorunda kaldığı açık
biçimde görülmekteydi.
6.
Haydar Han’ın Dönüşü ve İKP’nin Başına Geçişi
“Sol
sekter siyaseti” sebebiyle Sovyetler’in artık güven duymadığı Sultanzade ve
çevresi meşruluklarını yitirmeye başlamışken, Sovyetler’in desteğini nihayet
sağlamış olan Haydar Han, tekrar İran komünist hareketi içinde etkin bir figür
olarak ortaya çıktı. Bakü Doğu Halkları Kurultayı’nda (Eylül 1920) Sultanzade
ve Haydar Han taraftarları arasında sert tartışmalar yaşanmış; mevcut İKP (B)
liderliğinin yarattığı hayal kırıklığından yararlanan Haydar Han, Adalet
kökenli muhaliflerini dahi yanına çekmeyi başarmıştı. Artık Haydar Han’ı destekleyen
Arşavir Çilingiryan ve diğer muhalifler, Sultanzade’nin denetimi altındaki
Merkez Komite’yi “Gilan’da köylülere yabancılaşmakla, çok sayıda işçiyi
partiden kovmakla ve Cengelîlerden kopulmasına yol açmakla suçlamaktaydı.
Böylece Bakü’de mevcut İKP (B) Merkez Komite’ye alternatif yeni bir Merkez
Komite oluştu ve 11 Eylül’de 1920’de Haydar Han partinin genel sekreteri olarak
seçildi. Haydar Han’ın partinin başına getirilmesinde Orjonikidze’nin de rol
oynadığı iddia edilmektedir.[75] Hatta İranlı tarihçi Rıza Kudsi’ye göre,
bizzat Stalin parti kongresine katılıp Haydar Han’ın liderliğe geçişi yönünde
baskı kurdu.[76] Dönemin tanıklıklarına göre ağır hastalığına rağmen Lenin’de
bu mesele ile özel olarak ilgilenmiş ve İKP (B) deki “aşırı sol kanatın
“tasfiyesinden yana olduğunu belirtmişti.[77]
Lenin’in
bu yönde bir tavır takınması gayet anlaşılabilir bir durumdur, zira Lenin, bu
dönemde çeşitli ülkelerde Bolşevik modelini taklit ederek hızlı biçimde
proleter devrim hedefine kitlenmiş “sol sekter” gruplara karşı teorik bir
mücadele vermekteydi. Ünlü eseri Sol, Komünizmin Çocukluk Hastalığı’nı
da bu tür grupları tenkit etmek için kaleme almış ve bu grupları Engels’ten
alıntıladığı bir sözle, “kendi sabırsızlıklarını teori sanan saf çocuklar”
olarak nitelemişti.[78]
Sonuç
olarak Sultanzade ve çevresi, siyasi yenilgiyi kabul etti ve bildiğimiz
kadarıyla, sadece Zinovyev’in desteğini alabilen[79] Sultanzade’nin kendisi de
“İran’ın henüz sosyalizme hazır olmadığını; öncelikli amaçlarının tüm yoksul
köylülüğün toprak sahibi olduğu anti-feodal bir burjuva demokratik devrim
olduğunu” söylemek zorunda kaldı.[80]
Haydar
Han liderliğindeki “ikinci” Merkez Komite, İran devriminin dayanağının yoksul
köylülük, küçük ve orta sınıf tüccarları, yoksul din adamları ve küçük
burjuvazinin çeşitli katmanları olduğunu kabul etmekteydi. Bu nedenle, İran
devrimi komünist veya sosyalist programı değil, “ulusal kurtuluşu”
amaçlamalıydı. Partinin karşı karşıya olduğu acil görevler ise Gilan’da merkezi
hükümete karşı silahlı mücadelenin örgütlenmesi, işçi sendikaları ve zanaatkâr
kooperatifleri kurulması, (Kızıl değil) “ulusal devrimci bir ordu”
oluşturulması, Şahlığın devrilerek, küçük burjuvaziyle kurulacak bir ittifakla
bir Sovyet cumhuriyeti” kurulması olarak belirlenmişti.[81]
Öte
yandan, Sultanzade grubunun “proleter devrim” çizgisinden vazgeçmesi (veya
öyleymiş gibi davranmaya başlamaları) Küçük Han’a ve Haydar Han’a dönük
muhalefetin çizgisini değiştirmemişti. Daha da ötesi İKP (B)’nin Birinci Merkez
Komitesi “tasfiye edilmeyi” reddetmişti ve halen kendisini İKP (B)’nin meşru
MK’sı olarak kabul etmekteydi. Böylece ünlü Azeri komünistlerinden Mir Cafer
Cevadzade (Pişevari) tarafından temsil edilen “Birinci Merkez Komite” ile
Haydar Han kanadınca temsil edilen ikincisi, birbirinden bağımsız hareket
etmeye devam ettiler.
Haydar
Han’ın Küçük Han’la arayı düzeltme çabasına şiddetle karşı çıkan Pişevari,
Haydar Han’ın liderliğindeki yeni İKP (B)’yi “küçük burjuvazinin değil, feodal
derebeylerinin partisi” olarak niteliyordu.[82]
Komünist
Enternasyonal’in III. Kongresi (Haziran-Temmuz 1921) aslında Sultanzade
taraftarlarının eleştirilerine sahne olmuştu. İKP (B) adına söz alan Kamuran
Ağazade, “Gilan ayaklanmasının feodallere yaslanmak yerine köylü ve işçilere
dayanması gerektiğini” söylüyordu. Ağazade, İKP (B)’nin asıl amacının, İran
köylülüğünü toprak ağalarından kurtarmak ve onları devrime kazanmak olduğunu
savunuyordu.[83] Ağazade, İran’da devrimci örgütlenmenin zayıflığını ve ancak
Avrupa proletaryasının yardımıyla bu durumun değişeceğine dair görüşlerini
kapalı bir üslupla dile getiriyor, böylece Sultanzade’ye yakın bir tutum takınıyordu.
İran
komünistleri adına söz alan diğer bir konuşmacı olan Mir Cafer Cevadzade
(Pişeveri) de Enternasyonale çok ağır eleştiriler yöneltmekteydi. Cevadzade de
III. Enternasyonal’in ajitasyondan başka bir işle ilgilenmediğini ve Asya’da
devrimci yapıların somut hiçbir gelişme göstermediğini açık bir dille
belirtmekteydi. Cevadzade’ye göre de KE, doğudaki komünistlere daha fazla
destek olmalıydı.[84]
“Sol
kanadın” muhalefetine rağmen Haydar Han, Kaçar Şahlığı’na karşı mücadelede
Cengelilerin desteğini almak için Gilan’a gitmiş ve burada Cengeliler ile
komünistler arasındaki kırgınlığı ortadan kaldırmaya çalışmıştı. Birçok İranlı
tarihçi, Haydar Han’ın bu konuda başlangıçta başarılı olduğunu, hatta Küçük
Han’ı bile yeniden komünistlerle çalışmaya ikna ettiğini ileri sürmektedir.
Ancak tam bu esnada iki kanadın da aleyhine olacak bir gelişme yaşandı.
Sovyetler Birliği, Tahran hükümeti ile Şubat 1921’de İran-Sovyet Dostluk
Antlaşması imzaladı. Antlaşma sonrası Sovyetler’in ilk Tahran büyükelçisi olan
Feodor Rothstein, silahlı mücadeleyi sona erdirmeleri ve Tahran’la uzlaşmaları
için İranlı komünistler ve Cengelilere baskı uygulamaya başladı.[85]
Mart
1921’de Britanya-Sovyet antlaşması imzalanmasıyla siyasal ortam tümüyle
değişti.[86] İngiliz askerlerinin İran’dan çekilmeye başlamasına mukabil, Kızıl
Ordu birlikleri de 8 Eylül 1921’de Gilan’dan çekilme kararı aldılar.[87]
Karşılığında da İngilizler, Hazar Denizi kıyılarında Beyazları bir daha
desteklemeyeceklerine dair güvence verdiler. Sovyet askerlerinin çekilmesinden
bir süre sonra günümüzde dahi aydınlatılamayan bir dizi provokasyon yaşandı ve
Haydar Han, 15 Ekim 1921’de Küçük Han’ın adamları tarafından öldürüldü. Tude
eski lideri Kiyanuri, hatıratında, Cengelîlerin Haydar Han’ı bir köye davet
edip orada pusu kurup beraberindekilerle birlikte öldürdüklerini belirtir.[88]
Her
ne kadar Haydar Han’ın ölüm emrinin bizzat Küçük Han tarafından verilip
verilmediği bilinmese de[89] bu cinayet, belki de Tahran’da iktidarı alabilecek
tek güç olan Küçük Han’a dönük Sovyet sempatisinin kırılmasında çok etkili oldu.
Küçük Han’ın adamlarının Haydar Han’ı öldürmeleri, “toprak ağalarına
güvenilmeyeceğini” savunan “sol sekter” muhalefetin elini de güçlendirdi.
Cengelîler ile Komünistler arasında güven kalmayınca, partinin İhsanullah Han
gibi üst düzey yetkilileri Sovyetler’e kaçtılar; Kürt lider Halo Kurban ise
oldukça bağlı olduğu Haydar Han’ın öldürülmesi üzerine Küçük Han’a kişisel bir
nefret duydu ve adamlarıyla birlikte Küçük Han’ı yakalamak için gönderilen
Kazak Birlikleri’ne katıldı.[90]
Haydar
Han’ın katlinden sadece üç ay sonra Küçük Han da Rıza Han’ın askerlerinden
saklandığı dağlarda donarak öldü, kesilen başı Tahran’a götürülerek teşhir
edildi.
Bu
yazıda daha önce de değinildiği üzere milliyetçi, İslamcı hatta bazı sol
görüşlü İranlı tarihçiler Gilan Sovyeti’nin bu şekilde sona ermesinden
Sovyetler’i sorumlu tutmuşlar ve Sovyetler’i “Gilan Devrimi’ni yalnız
bırakmakla” suçlamışlardır.[91] Öte yandan, Sovyet desteği devam etse de kendi
aralarında birlik olmayan Cengeli hareketinin başarı şansının yine de zayıf
olacağını söylemek gereklidir. Nitekim, 1920 yılının hareketin en önemli
liderleri de artık Küçük Han’ı terk etmişlerdi. Dr. Haşmetullah, hükümet
kuvvetlerine teslim olmuş ve idam edilmişti.[92] Kesmayi ise fikir ayrılığı
yaşayarak Cengel’den ayrılıp hükümet güçlerine katılmıştı. Kesmayi, mücadeleyi
bırakmasının sebeplerini şu şekilde açıklıyordu:
“İlk sebep kuşatılmış
olmamızdı. İkinci sebep silahımız ve paramızın olmaması, üçüncü sebep Rus,
İngiliz ve merkezi hükümetin casuslarının içimize sızmış olmasıydı. Dördüncü sebepse
Kızılların (Rusların) onlara bağlı ve bağımlı kaldığımız sürece bize yardım
ediyor olmalarıydı. İngilizler de onların şartlarını kabul ettiğimiz sürece
bizi dost olarak görüyorlardı”.[93]
Giriş
kısmında da söylendiği üzere, Küçük Han ile komünistlerin kopuşu bazı İranlı
aydınlar ve tarihçilerce İslam dini ile Marksist ideoloji arasındaki
çelişkilere dayandırılarak açıklanmak istenmektedir.[94] Ancak İran resmi tarih
yazının aksine, Küçük Han’ın temel siyasetinde baskın bir dini söylem olmadığı
gibi, odaklandığı konunun “İngilizlerin İran’dan kovulması ve yoksulluğun
engellenmesi” olduğu söylenebilir.[95] Hatta kendi döneminde - İran
Müslümanları için çok önemli bir ayrım nedeni olan Şiî-Sünni bölünmesinin Küçük
Han’ın hareketinde hiçbir önemi olmadığı görülmektedir.[96]
Sünni
İttihatçılarla kurduğu ilişkiler ve Halo Kurban gibi Kürt liderlerle kurduğu
ittifak onun bazı kaynaklarda iddia edildiğinin[97] aksine, “Şiî kimliğini” ön
plana çıkarmadığını göstermektedir. Daha da ötesi, Küçük Han’ın liderlik ettiği
hareketin dinler üstü bir sosyal yapısı olduğunu örneğin Gregor Yekikyan gibi
harekete sadakatle bağlı Ermenilerin de olduğu bilinmektedir.[98] Bu açıdan
Küçük Han’ın, partilerine Ermenileri kabul etmek istemeyen Adaletçilerden bile
daha “demokratik” bir çizgide olduğu söylenebilir. Cengeliler ile komünistler
arasındaki asıl ayrışma nedenleri arasında Hüsrev Şakiri’nin de ayrıntılı
biçimde üzerinde durduğu toprak reformu meselesi, Cengelilere yardım yapan
ağalara karşı komünistlerin olumsuz tavrı, Bakü’de bazı İranlı yatırımcıların
mallarına el konulması gibi meseleler yer almaktadır.[99]
Sovyetler’den
gelen uyarılarda dinsel bir tartışmadan söz edilmemekte; ancak küçük mülk
sahiplerinin korkutulmasının olumsuz sonuçlarından bahsedilmektedir.[100]
Dönemin komünist basını da din karşıtı bir söylem içinde olmadığı gibi,
Müslüman emekçilerin hakları için mücadele verdiklerini, İslam’ın adaletçi
mesajına göre hareket ettiklerini, asıl İslam düşmanlarının mollalar ve
İngilizler olduğunu iddia etmiştir.[101] Zaten Küçük Han’ın komünistlerle dinî
tartışmalar nedeniyle koptuğunu savunmak, tarihsel gerçekliklerle
uyuşmamaktadır. Küçük Han ve çevresindekiler, komünistlerin din konusundaki
tutumlarını baştan beri bilmelerine rağmen Lenin, Troçki, Nerimanov gibi
mektuplar yazıp yardım istemişlerdir. Yukarıdaki iddiaları savunan
araştırmacılar, Küçük Han komünistlerin tanrıtanımaz olduklarını sanki sonradan
fark etmiş gibi bir tutum takınmaktadırlar.
Cengelîlerin
komünizme, dinsel nedenlerle karşı olsalardı Sovyetler’le kader birliği yapma
konusunda baştan isteksiz olacaklarını düşünmek gereklidir. Toprak meselesine
gelince Sovyet Rusya’da bu dönemde İranlı komünistlerin aksine küçük ve orta
ölçekli toprak sahipleriyle ittifakı savunan Yeni Ekonomi Politika (NEP) yürürlükteydi.
Küçük Han bu nedenle, komünist de olsalar küçük/orta toprak sahipleriyle
ittifak halinde olan Sovyet liderlerine güvenebilirdi. Bu nedenle eğer İKP,
resmi Sovyet tezini kabullenseydi, İranlı toprak sahipleriyle o dönemde
çatışmaması gerekirdi.
Küçük
Han ile komünistler arasında teolojik tartışmalardan ziyade, etnik gerginliğin
daha baskın olduğu da söylenebilir. Nitekim, Cengeli hareket içinde yerli
(Gilaki) önderler ile Türk, Kürt, Ermeni, Gürcü komünistler arasında sürekli
bir gerginlik olduğu bilinmektedir.[102]
7.
Gilan Sovyet’inin Yıkılışının Ardından İKP (B)
İKP
(B), siyasal bir hareket olarak bir daha asla Gilan Sovyeti deneyiminin
günlerindeki gücüne erişemedi. Aslında Gilan Sovyeti’nin ve Küçük Han’ın
ortadan kalkması, komünistler için artık kendi aralarında tartışılacak bir konu
kalmadığı anlamına da gelmekteydi. Bu sebeple, başlangıçta ayrılıklar sona
ererek, iki Merkez Komite grubu tekrar birleşti. Bu aşamada komünist parti,
faaliyetlerini yarı-gizli biçimde yürüttü ve İran’da yeni kadroları eğitmeye
odaklandı. Pişevari’nin giderek etkin hale gelmesiyle de İKP (B), daha ziyade
işçi, köylü ve zanaatkârlara dönük bir propagandaya yöneldi, işçiler,
zanaatkârlar, aydınlar ve köylüler arasında yaymaya çalıştı. Bu konuda artık
sadece İKP adını kullanmaya başlayan parti, işçi sınıfı içinde başarılı bir
örgütlenme ağı da kurdu.[103]
Yeni
yaklaşımın temel taşı, Sovyet-İran ilişkilerinin de iyileşmeye başlamasıyla
birlikte, Rıza Han’ın rejiminin kabullenilmesine dayanmaktaydı. 1922 yılında
itibaren Rıza Han rejimi, sol basın üzerinde baskılarını arttırmasına rağmen,
bu dönemde sol basın ve aydınlar Rıza Han’ın modernist çizgisini öven bir tavır
takındılar. Bu türden bir tavır içine girmelerinin bir nedeni de Sovyetler’in
Rıza Han’ı “ilerici bir hükümdar” olarak görmesiydi.[104]
Sultanzade
bile Rıza Han için 1924’te “ulusal ordunun kurucusu” ve “saygın bir politikacı”
olarak söz etmekteydi.[105] Komünistlerin bu uzlaşmacı tutuma rağmen Rıza
Pehlevi, tüm işçi sendikaları ve komünist eğilimli gazetelere karşı baskıcı
politikalarını sürdürdü. İKP (B), cumhuriyet rejimini ilan edeceklerini
sandıkları Rıza Han’a, 10 Aralık 1925’te kendi hanedanını kurduğunu ilan edene
kadar destek verdi. Sonuç olarak 1920’lerin sonunda özellikle de 1932’de
komünist faaliyetlerin yasaklamasıyla partinin Sovyetler Birliği’ne kaçarak
mülteci durumuna düşen liderleri haricinde ülkede kalan tüm kadrosu ve Ardeşir
Avanisyan, Pişevari, Rıza Rusta, Yusuf İftihari gibi liderleri hapse atıldılar.[106]
Sovyetler’e sığınanlar ise Stalin’in 1937 yılında yaptığı “temizlik harekâtı”
esnasında (Sultanzade gibi) “Alman ajanı olmakla itham edildiler veya yukarıda
söz edildiği üzere (Kamran Ağazade gibi) “kayboldular”.[107] Sağ kalan bazı
komünistler, 1942’de kurulan Tude’ye üye oldular[108] ancak bu, başka bir
çalışmanın konusudur.
8.
Sonuç
Gilan
Sovyeti, İran’da ve sürgündeki İranlı aydınlar arasında bugün de hararetli
tartışmalara sebep olmaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere, Ş. Ravasani gibi İslam
Cumhuriyeti tarihçileri, Sovyetler, Britanya’yla uzlaşmak adına Küçük Han’dan
vazgeçmeseydi, Gilan’daki devrimin başarıya ulaşabileceğini savunmaktadırlar.[109]
Sonuçta hiçbir “soylu” geçmişe sahip olmayan Albay Rıza Han’ın (Pehlevi) birkaç
bin askeriyle -ama Britanya’nın da kesin desteğiyle- Tahran’da taç giydiği
düşünülürse hemen hemen aynı sayıda silahlı adamı olan Küçük Han’ın da benzer
şekilde iktidarı alabilecek potansiyele sahip olduğu düşünülebilir.
Bu
teoriye karşıt olarak ise F. Halliday, Gilan gibi sadece 350 bin nüfusun
yaşadığı, İran’ın bütününden oldukça farklı bir kültürel, sosyo-ekonomik dokuya
sahip, halkın çoğunun Farsça bile bilmediği, bir bölgeden çıkan yerel bir
hareketin başarı şansının azlığına dikkat çekmiştir. Halliday’e göre, askeri
bir operasyonla Tahran’ın ele geçirilmesi mümkün olsa bile bu olay, karşıt bir
reaksiyon doğuracak ve böyle bir girişimden toplumsal bir devrim çıkmayacaktı.[110]
Halliday, yedi yıldır savaş içinde olan Sovyet Rusya’nın İran devrimini
destekleyecek bir gücü olmadığını, üstelik Sovyet destekli bir devrim ihracının
da İngilizleri tahrik eden bir karşı devrim sürecini başlatacağını ki yirminci
yüzyılda bunun çok sayıda örneğinin de olduğunu”[111] savunmuştur.
Benzer
şekilde, E. Abrahamyan da “Kızıl Ordu’nun yardımını işgal olarak nitelendiren
araştırmacıların Kızıl Ordu’nun çekilmesini “ihanet” olarak nitelemesindeki
çelişkiye” dikkat çekmiştir.[112] Yenilgiden İKP (B) kadrolarının “sekter”
tutumlarının sorumlu tutulması konusunda da Halliday, bu konunun boşluklarla
dolu olduğunu ve İKP (B) hakkında oluşturulan bu negatif imajın büyük ölçüde
partinin kurucu kadrosunu tasfiye eden Stalin dönemi Sovyet belgeleriyle
oluşturulduğunu İKP (B) liderlerinin ise bu ithamlar karşısında kendilerini
savunma hakkı tanımadığını vurgulamaktadır. Örneğin “ultra-sol” bir çizgi
izlemekle suçlanan partinin başarısız olduğu belirtilen toprak reformu veya
“din karşıtı propagandası” hakkında yeterli kaynak olmadığını, toprak
reformunun hangi bölgede ve ne ölçüde yapıldığına dair bile sağlam bir
araştırmanın olmadığını belirtmektedir.[113]
İKP’nin
“din karşıtı propagandasının büyük sorunlara yol açtığı; hatta Küçük Han ile
komünistler arasındaki temel tartışmanın din üzerine olduğu birçok kaynakta,
özellikle de İran İslam Cumhuriyeti resmi tarih anlayışında sıklıkla
vurgulanmaktadır.[114] Bu iddialara karşın, Gilan Sovyeti üzerine yapılan
kapsamlı araştırmalara bakıldığında, din sorununun köylerde, özellikle
İngilizlerin de katkısıyla yapılan bazı kışkırtmalar dışında, Cengeliler ile
komünistler arasında hiçbir zaman temel tartışma noktası olmadığı
görülmektedir.[115]
Cengelî
hareketinin yenilgisinde kendine has zaafları ve İran’ın o dönemdeki
sosyo-ekonomik koşullarını incelemek, Sovyet yardımının gerekliliği veya
gereksizliğine odaklanmaktan daha faydalı olacaktır. Eldeki veriler, Cengelî
hareketinin yenilgisinde İran’ın (ve komşu Kafkasya’nın) kendine has, kökleri
asırlar öncesine dayanan bölgesel güvensizlikler ve dinselden ziyade etnik
ayrışmaların büyük rol oynadığını göstermektedir. Eldeki veriler, Azeri (Türk)
kökenli komünistler ve Halo Kurban liderliğindeki Kürtler ile yerli Gilanlılar
arasında sürekli gerilim olduğunu ve büyük çoğunluğu İran’ın farklı
bölgelerinden gelmiş olan Cengeli savaşçılarının, özellikle de komünistlerin
büyük çoğunluğunun, toprak sahibi olan orta tabaka Gilanlıları rahatsız
ettiğini göstermektedir. Kanımızca toprak sahibi sınıfların tedirginliği ve
etnik ayrımlardan doğan karşılıklı güvensizliklerin Gilan Sovyeti’nin
yenilgisindeki temel iki neden olduğu söylenebilir.
Ulaş Töre Sivrioğlu
Rahimullah Farzam
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Şah Rıza Pehlevi’nin (1925-1941) 1935’te ülkenin resmi adı olarak İran’ı
benimsemesine kadar uluslararası literatürde İran “Persia” olarak
anıldığından, İranlı komünistler de enternasyonal bağlantıları nedeniyle
uluslararası arenada “İran” yerine “Persia” adını kullanmayı tercih
ediyorlardı. Ancak partinin Farsça adında (Hizb-e Komunist-e İran) İran
adı da kullanılmaktaydı. Bazı kaynaklarda bu nedenle İran Komünist Partisi
yerine “Pers Komünist Partisi” terimi kullanılmaktadır.
[2]
Bu unutulma, Küçük Han haricindeki devrimci liderler için daha da belirgindir.
1920’lerin devrimci siyasal hareketlerini bütünsel olarak kapsadığını da
söyleyebiliriz. Nitekim aşağıda belirtilen çalışmalara bakıldığında, bu
“unutulmanın” daha genel boyutlarda olduğu anlaşılmaktadır: Cosroe Chaqueri,
“Sultanzade: The Forgotten Revolutionary Theoretician of Iran: A Biographical
Sketch,” Iranian Studies Cilt 17, Sayı. 2/3 (Bahar-Yaz 1984): s. 215-
235; Stephanie Cronin, “Iran’s Forgotten Revolutinary Abulqasim Lahuti and the
Tabriz Insurrection”, Reformers and Revolutionaries in Modern Iran: New
Perspectives on the Iranian Left içinde, Yayına Hz.: Stephanie Cronin,
(Londra ve New York: Routledge Curzon, 2004), 118-147.
[3]
Sanskrit-Pehlevice kökenli olan “Cengelî” sözcüğü, Farsçada “ormanlık alan”
anlamına gelen “Cengel” sözcüğünden türemiştir ve tam tercümesi “ormanda
yaşayandır”. Kadir Golkarian (2005), Farsça-Türkçe Sözlük/Moheg,
(İstanbul: Alfa Yayınları), s. 135.
[4]
Şapur Ravasani, Nuhzet-i Mirza Kuçekhan-ı Cengeli ve Avelin Cumhuri-yi
Şura-yı der İran, (Tahran: Şamşad Yayınları 1989), 252.
[5]
Ravasani, Nu Nuhzet-i Mirza Kuçekhan-ı Cengeli ve Avelin Cumhuri-yi Şura-yı
der İran hzet-i, s. 253.
[6]
Fred Halliday, “Revolution in Iran: Was it Possible in 1921?” Khamsin:
Journal of Revolutionary Socialist of the Middle East, Sayı 7. (Büyük
Britanya: Ithaca Press 1980), s. 53. Türkçesi: İştiraki.
[7]
Halliday, “Revolution in Iran: Was it Possible in 1921?”, s. 54.
[8]
1983 yılındaki Tude davasında “Marksistlerin 60 yıllık ihanetine” yapılan vurgu,
Tude’nin İKP’nin devamı olarak algılandığını göstermekteydi. Tudeh’in
İtirafları, çev. Menaf Karadağlı (Ankara: Yeni Atılım Yayınları, 1984), s. 9.
[9]
Tude’nin kurucuları arasında geçmişte İKP ile bağlantılı olan sadece üç kişi
vardı. Onlar da partinin önderliğinden değil, gençlik teşkilatından
gelmekteydiler. “Eski tüfek” komünistlerin büyük bölümü, Tude’ye kuruluş
aşamasında mesafeli durmuşlardı. Ervand Abrahamian, Iran Between Two
Revolutions, (Princeton: (Princeton University Press, 1982), s. 290.
Tarihsel açıdan Sovyetler’in İran politikasına sert muhalefeti ve proleter
devrimci söylemleri ile hatırlanan İKP (B) ile Sovyetler’le “aşırı uyumlu”
olmakla eleştirilen ve halkçı çizgiyi benimsemiş Tude arasındaki büyük fark,
1920’ler kuşağı ile 1940’lardaki yeni Marksist kuşak arasındaki farktan
kaynaklanmaktadır.
[10]
Ervand Abrahamian, Humeynizm: İslam Cumhuriyeti Üzerine Denemeler, Çev.
Mehmet Toprak, (İstanbul: Metis 2002), s. 88-108.
[11]
Abrahamian, Humeynizm, s. 88-108.
[12]
Bu konuda sınırlı literatüre Yalçın Küçük’ün Sırlar kitabında Küçük
Han’a ayırdığı bir bölüm örnek verilebilir. Bkz. Yalçın Küçük, Sırlar
(İstanbul: İthaki 2004), s. 75-101.
[13]
Bu konunun Türkiye’de az bilinirliğini gösteren birçok çalışma vardır. Örneğin
İran Düşüncesi adlı derleme çalışmada Lütfi Sunar şu cümleleri
kullanmaktadır: “İran’da sol düşünce sanayileşme ve işçi sınıfı üzerinden
temellenmemiştir. Daha çok çok üniversite çevreleri ve Batıya eğitime giden
aydınlar üzerinden ortaya çıkmıştır.” bkz. Lütfi Sunar, “İran’da çağdaş
Düşünce: Devrimden Reforma Fikri Cereyanlar” Müslüman Dünyada Çağdaş Düşünce
3, İran Düşüncesi, Yayına Hz.:. Lütfi Sunar (Yurt Dışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı Yayınları, 2020), s. 31.
[14]
Ervand Abrahamian, Modern İran Tarihi, (İstanbul: İş Bankası Kültür
Yayınları, 2018), s. 1-22.
[15]
Türkmençay Antlaşması, Kuzey ve Güney Azerbaycan arasında siyasi bir sınır
çekmekle birlikte, bölgeyi ekonomik olarak koparmış sayılmazdı. Antlaşmanın 11.
Maddesi, Rus tüccarlara serbest ticari haklar sağlamaktaydı. Rus tüccarlar
sınırı serbestçe geçebilmekte, İran’da yatırımlar yapabilmekte, Hazar Denizi’nde
balık avlayabilmekteydiler. Tersinden de İranlı işçiler çalışmak için
rahatlıkla Çarlık Rusya’ya girebilmekteydiler. Genellikle Türkçe veya Ermenice
konuşan bu işçiler, sınırın her iki yanında da aynı diller konuşulduğundan,
kolaylıkla iletişim sağlayabiliyorlardı. Nikki Keddie. “Iran Under The Later
Qajars, 1848—1922”, The Cambridge History of Iran Volume 7 içinde, “From
Nadir Shah to the Islamic Republic, Yayına Hz.: Peter Avery, (Cambridge:
Cambridge Universtiy Press 2008), s. 210-218.
[16]
Nesrin Sarıahmetoğlu Karagür, Petrolün Sihirli Dünyası Bakü, (İstanbul:
IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2007), s. 158.
[17]
Pezhmann Dailami, “The First Congress of Peoples of the East and the Iranian
Soviet Republic of Gilan 1920-21”, Reformers and Revolutionaries in Modern
Iran: New Perspectives on the Iranian Left, Yayına Hz.: Stephanie Cronin,
(Londra ve New York: Routledge Curzon, 2004), s. 85-118.
[18]
Abrahamian, Modern İran Tarihi, s. 62.
[19]
Himmet Partisi, 1904 yılında Sultan Mecid Efendiyev (1887-1938) liderliğinde
RSDİP’in Bakü şubesi olarak kuruldu. Kafkasya Müslüman ve Ermeni işçiler
arasında örgütlendi. Bolşevik-Menşevik ayrımından sonra büyük çoğunluğu
Bolşeviklerin safına geçen parti, 1919’da yapılan konferansta daha sonra adını
Azerbaycan Komünist Partisi (Bolşevik) olarak değiştirdi.
[20]
Nesrin Sarıahmetoğlu, Mücadeleye Adanmış Bir Hayat, Neriman Nerimanov,
(İstanbul: Yeditepe, 2012), s. 51.
[21]
Gerçek adı Avetis Mikailyan olan Sultanzade, 1889’da Meragi’de doğdu. 1907’de
ailesi Rus Ermenistanı’na taşındı. Burada Sosyal Demokrat Parti’ye katıldı.
1912’deki ayrışmada Bolşeviklerin tarafını seçti. 1920’de İran KP’sinin
kuruluşunda yer aldı ve 1920-1923 arasında Merkez Komite üyeliği yaptı.
1927-1932 arasında Komünist Enternasyonal (KE) icra komitesi (ECCI) üyesi
olarak görev yaptı. KE’in II., III., IV. ve VI. kongrelerde delege olarak
İran’ı temsil etti. 1932’de “sol sapma” suçlamasıyla partiden çıkarıldı.
Ardından Stalin dönemindeki “temizlik” hareketleri esnasında öldürüldü. Bkz:
John Riddell, To the Masses Proceedings of The Fourth Congress of the
Communist International, (Leiden-Boston: Routledge,2015), s. 1244. Hakkında
daha geniş bilgi için bkz: Cosroe Chaqueri, Sultanzade: The Forgotten
Revolutionary Theoretician, s. 57-73.
[22]
Kamran Ağazade Erdebil’de doğdu. 1912’de Bolşeviklere katıldı. Adalet Partisi’nin
kurucularındandı. Sonradan PKP Genel sekreteri ve KE’nin 3. Kongresi’nde PKP
temsilcisiydi. Stalin’in “temizlik” harekâtı sırasında “kayboldu”. Rindell, To
the Masses, s. 1203-1204.
[23]
Dailami, “The First Congress”, s. 89.
[24]
Sarıahmetoğulları, Mücadeleye Adanan Hayat, s. 233.
[25]
Kerbela’daki ulema, artık İngilizleri lanetleyen Bolşevikleri ise öven fetvalar
yayınlamaktaydılar. Bakınız: Abrahamian, Modern İran Tarihi, s. 82-83.
[26]
Abrahamian, Modern İran Tarihi, s. 83-84.
[27]
Dailami,“The First Congress”, s. 90.
[28]
Dailami, “The First Congress”, s. 91.
[29]
Dailami, “The First Congress”, s. 92.
[30]
Sultanzade’nin annesinin Ermeni, babası ise Hüseyin Sultan adlı bir Azeri
olduğu söylenmektedir. Babası Azeri olmasına rağmen Sultanzade annesiyle
kaldığından, Kilise eğitimi almış ve Hıristiyan olarak yetiştirilmişti. Dailami
“The First Congress”, s. 95, 99. Chaqueri, “Sultanzade”, s. 215.
[31]
“Azerbaycan” adı, herhangi bir dini ve etnik çağrışım yapılmadan, o dönemde
sayıları hayli kalabalık olan Azerbaycanlı Ermenileri de kapsayacak bir parti
kurulacağı mesajını vermekteydi.
[32]
Dailami,“The First Congress”, s. 93.
[33]
Dailami,“The First Congress”, s. 95.
[34]
Dailami,“The First Congress”, s. 97.
[35]
Dailami “The First Congress”, s. 99.
[36]
Küçük Han’ın babasının adı Mirza Büyük (Büzürk) Han’dı. Bu nedenle oğluna
“Küçük Han” (Farsça “Küçik”) denilmekteydi.
[37]
1919 tarihli bir İngiliz raporunda, Küçük Han için “Hazar Denizi’nin Robin
Hood’u” deyimi kullanılmıştır. Küçük, Sırlar, s. 83.
[38] Küçük, Sırlar, s. 78. Marçenko'nun yazısı için bkz.: İştiraki.
[39]
Ervand Abrahamian, Humeynizm: İslam Cumhuriyeti Üzerine Denemeler, Çev. Mehmet
Toprak, (İstanbul: Metis 2002) s. 36-37.
[40]
Abrahamian, Humeynizm, s. 96-99.
[41]
Lionel Charles Dunsterville, Emperyalizm-ı İngiliz der İran ve Kafkas
1917-1918, çev. Hüseyin Ansari, (Tahran: Menüçehri Yayınları,1978), s. 621.
[42]
Mir Ebutalib Rezevinejat, Çahar Siyasetmedar-ı Milli-yi Muttaki ve Nam
Aver-i İran, (Tahran:1998), s. 103.
[43]
Heşcin ve Naimi, “Mutalea-yı Nakş-ı”, s. 108.
[44]
Abrahamian, Humeynizm, s. 97.
[45]
Zahid Gaffari Heşcin ve Abbas Naimi, “Mutalea-yı Nakş-ı Siyasi-i Kuçek Han der
Ferayend-i Nuhzet-i Cengel”, Faslname-yi Mutaleat-ı Tarihi, Sayı 35(2011):
s. 99-105.
[46]
Küçük, Sırlar, 84.
[47]
Pezhmann Dailami, “The Bolsheviks and the Jangali Revolutionary Movement 1915-
1920”, Cahiers du monde russe et soviétique, Sayı 31, (1990): s. 44-46.
[48]
Richard H.Ullman, Anglo-Soviet Relations, 1917-1921, The Anglo-Soviet
Accord, Cilt III (New Jersey, Princenton University Press 1972), s. 357.
[49]
Küçük, Sırlar, 92.
[50]
Ullman, Anglo-Soviet Relations, s. 369.
[51]
Ullman, Anglo-Soviet Relations, s. 369-370.
[52]
Küçük, Sırlar, s. 92.
[53]
Gaffari Heşcin ve Naimi, “Mutalea-yı Nakş-ı”, s. 107.
[54]
Küçük, Sırlar, s. 92.
[55]
Ullman, Anglo-Soviet Relations, s. 372-373.
[56]
Jane Degras, The Communist International 1919-1943 Documents Volume I,
1919-1922, (Oxford: Cambridge University Press: 1956), s. 107; Cosroe
Chaqueri, “Communism. In Persia to 1941” (Encyclopædia Iranica, Cilt.
XII, Fasc. 1,2003), s. 95.
[57]
Degras, The Communist International, s. 107.
[58]
Yadullah Shahibzadeh, Marxism and Left-Wing Politics in Europe and Iran,
(Palgrave Mac Millan,2019), s. 66. Türkçesi: İştiraki.
[59]
John Riddell, To the Masses Proceedings of The Fourth Congress, s. 726.
[60]
Sultanzade, Enternasyonal’in II. ve III. kongrelerinden aktif rol oynamıştı.
Moskova’daki KE toplantısında tüm “Yakın Doğunun” temsilcisi olarak katılmıştı
ve Lia Chao (Çin), Pak Chin-Sun (Kore) ve Maring (Cava/Endonezya) ile birlikte
Asya’yı temsil eden dört kişiden biriydi. Degras, The Communist
International, s. 453. Sultanzade, KE’nin Üçüncü Kongresi’nde KE Yürütmesi
Komitesi’nde (EKKI) yer alan tek Asyalıydı. John Riddell, To the Masses:
Proceedings of the Third Congress of the Communist International 1921, (Leiden-Boston:
Brill Academic Publication, 2015), s. 66. Sultanzade’nin KE’nin bazı kritik
bildirilerinde (örneğin 21 Nisan 1921’de Paul Levi’nin Enternasyonalden
çıkarılması kararında olduğu gibi) KE Yürütme Komitesi’nde (EKKI) adına imza
atan tek Asyalı olduğu görülüyordu. Degras, The Communist International,
s. 220.
[61]
Sultanzade, muhtemelen Tebrizli devrimcilerin Kautsky ve Plehanov gibi II.
Enternasyonal liderlerine yazdıkları mektuplardan söz etmektedir. Halliday “Revolution”,
s. 63.
[62]
“Minutes of the Second Congress of the Communist International Fifth Session
July 28”, Son Erişim: 20 Ağustos 2020, MIA.
[63]
Abrahamian, Humeynizm, s. 98.
[64]
Chaqueri, “Communism”, s. 95-96.
[65]
Chaqueri, “Communism”, s. 96.
[66]
Abrahamian, Humeynizm, s. 96-97.
[67]
Küçük, Sırlar, 93.
[68]
Dailami, The First Congress of Peoples of the East, s. 105.
[69]
Chaqueri, “Communism”, s. 96.
[70]
Viladimir I. Lenin, Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, çev. Tektaş
Ağaoğlu, (İstanbul: Belge Yayınları, 1995), s. 94.
[71]
A. Chattapadhyay. Dr. Bhupendranath Datta and His Study of Indian Society,
(The University of Burdwan West Bengal, India.1988), s. 36.
[72]
Roy, Roy’s Memoirs, s. 379-380.
[73]
Küçük, Sırlar, s. 93.
[74]
Chaqueri, “Communism”, s. 96-97.
[75]
Dailami, “The First Congress”, s. 108.
[76]
Küçük, Sırlar, s. 96.
[77]
Dailami, “The First Congress”, s. 108.
[78]
Viladimir I. Lenin, Sol Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı, çev. Muzaffer
Kabagil, (İstanbul: Eriş,2003), s. 52.
[79]
Küçük, Sırlar, s. 95.
[80]
Dailami, “The First Congress”, s. 111.
[81]
Chaqueri, “Communism”, s. 96-97.
[82]
Dailami, The First Congress of Peoples of the East, s. 112.
[83]
John Riddell, To the Masses Proceedings of The Fourth Congress of the
Communist International, (Routledge: Leiden-Boston, 2015), s. 841-843.
[84]
Riddell, To the Masses Proceedings of The Fourth Congress, s. 322-323.
[85]
Chaqueri, “Communism”, s. 96-97.
[86]
Edward H.Carr, Bolşevik Devrimi Cilt 3, Tuncay Birkan, (İstanbul: Metis,
2015), s. 252.
[87]
Ullman, Anglo-Soviet Relations, s. 376-377.
[88]
Nureddin Kiyanuri, Hatırat-ı Nuriddin Kiyanuri, Müessise-yi Tahkikati ve
İntişarati-yi Didga, (Tahran İntişarat-ı İtlaat Yayınları, 1992), s. 50.
[89]
Alireza Sheikholeslami, “Ḥaydar
Khan ʿAmu-Oğlı”, (Encyclopædia
Iranica, Cilt. XII, Fasc. 1,2003), s. 70.
[90]
Chaqueri, The Soviet Socialist Republic of Iran, s. 362-363.
[91]
E. Abrahamian, Humeynizm s. 99.
[92]
Heşcin ve Naimi, “Mutalea-yı Nakş-ı”, s. 105.
[93]
Hidayeti Hoşkelam, Yaddaşthay-yı Ahmed Kesmayi ez Nuhzet-i Cengel,
(Reşt: 2004), s. 16.
[94]
Bu tarışma için bkz: Abdolrahim Javadzadeh: Marxists into Muslims: An
Iranian Irony, FIU Electronic Theses and Dissertations (Florida: Florida
International University Miami 2007), s. 130-139. Türkçesi: İştiraki.
[95]
Javadzadeh, Marxists into Muslims: An Iranian Irony, s. 134-135.
[96]
Küçük, Sırlar, 85.
[97]
Gavin R. G. Hambly, “The Pahlavi Autocracy: Rıza Shah, 1921—1941”, The
Cambridge History of Iran içinde, Cilt 7 “From Nadir Shah to the Islamic
Republic”, Yayına Hz.: Peter Avery, (Cambridge: Cambridge University Press
2008), s. 217.
[98]
Abrahamian, Humeynizm, 98. Bilindiği kadarıyla Küçük Han’ı son anına
kadar terk etmeyen kişilerden biri de Volga Almanlarından olan Huşeng kod adlı
biriydi. Chaqueri, Cosroe, The Soviet Socialist Republic of Iran, 1920-1921
Birth of the Trauma, (Pittsburgh ve Londra: University of Pittsburgh
Press,1995), s. 363.
[99]
Chaqueri, “The Soviet Socialist Republic of Iran”, s. 221-227.
[100]
Chaqueri, “The Soviet Socialist Republic of Iran”, s. 254-255.
[101]
Chaqueri, “The Soviet Socialist Republic of Iran”, s. 251.
[102]
Chaqueri, “The Soviet Socialist Republic of Iran”, s. 252. Ervand Abrahamian, “Communism
And Communalism in Iran: The Tudah And The Fırqah-i Dimukrat”, Int. J.
Middle East Stud. (Büyük Britanya Britain: 1970), s. 291. 291-316.
[103]
Touraj Atabaki, “The Comintern, the Soviet Union and Labour Militancy in
Interwar Iran”, Iranian-Russian Encounters Empires and Revolutions Since
1800 içinde, Yayına Hz.: S. Cronin (NewYork: Routledge, 2013), s. 288-336.
[104]
Chaqueri, “Communism”, s. 97.
[105]
Chaqueri, “Communism”, s. 97.
[106]
Kiyanuri, Hatırat, s. 50.
[107]
Sultanzade, İngiliz-Sovyet antlaşması ertesinde siyasetten uzaklaştırıldığı
için bir süre Sovyet bankacılık sisteminin inşasında çalıştı. 1927’den sonra
III. Enternasyonal’in yeniden radikalleşme karar almasıyla aktif siyasete geri
döndü. Ancak Stalin’in etkinliği arttıkça yazıları sansürlenmeye başlandı.
Sonunda 1938 yılının 16 Temmuz’unda “Alman ajanı” suçlamasıyla kurşuna dizildi.
İtibarı Kruşçev zamanında iade edilmiştir. Buna karşın, sansürlenen eserleri
çok uzun süren unutulmuşluk süreci sebebiyle, bugünde yeteri kadar
bilinmemektedir.
[108]
Kiyanuri, Hatırat, s. 50.
[109]
Abrahamian, Humeynizm, s. 96-99.
[110]
Halliday, “Revolution”, s. 52-62.
[111]
Halliday, “Revolution”, s. 60-62.
[112]
Abrahamian, Humeynizm, s. 99.
[113]
Halliday, “Revolution”, s. 59.
[114]
Abrahamian, Humeynizm, s. 96.
[115]
Chaqueri, “The Soviet Socialist Republic of Iran”, s. 251-252.
Kaynakça:
Abrahamian Ervand. “Communism And Communalism in Iran: The Tudah And The
Fırqah-i Dimukrat” Int. J. Middle East Stud. Londra: 1970.
Abrahamian,
Ervand. Humeynizm, İslam Cumhuriyeti Üzerine Denemeler, Çev. Mehmet
Toprak, İstanbul: Metis, 2002.
Abrahamian,
Ervand. Iran Between Two Revolutions, Princeton: Princeton University
Press 1982.
Abrahamian,
Ervand. Modern İran Tarihi, çev. Dilek Şendil, İstanbul: İş Bankası
Kültür Yayınları, 2018.
Atabaki,
Touraj. “The Comintern, teh Soviet Union and Labour Militancy in Interwar
Iran”, Iranian-Russian Encounters Empires and Revolutions Since 1800, Yayına
Hz.: S. Cronin, New York: Routledge, 2013.
Azadi,
İsmail. Mülküşşüera-yı Bahar, Tarih-i Muhteser-i Ahzab-ı İran, Cilt I,
Tahran: 1978.
Carr,
Edward Hallet. Bolşevik Devrimi Cilt 3, çev. Tuncay Birkan, İstanbul:
Metis, 2015.
Chaqueri,
Cosroe “Communism. In Persia to 1941”, Encyclopædia Iranica, Cilt. XII, Sayı
1, 2003, s. 95-102.
Chaqueri,
Cosroe, The Soviet Socialist Republic of Iran, 1920-1921 Birth of the Trauma,
Pittsburgh ve Londra: University of Pittsburgh Press, 1995.
Chaqueri,
Cosroe. “Sultanzade: The Forgotten Revolutionary Theoretician of Iran: A
Biographical Sketch,” Iranian Studies, Cilt 17, Sayı. 2/3, (Bahar-Yaz
1984): s. 215-235.
Chattapadhyay,
A. Dr. Bhupendranath Datta and His Study of Indian Society, The
University of Burdwan Batı Bengal Hindistan, 1988.
Cronin,
Stephanie. “Iran’s Forgotten Revolutinary Abulqasim Lahuti and the Tabriz
Insurrection”, Reformers and Revolutionaries in Modern Iran, New
Perspectives on the Iranian Left, Yayına Hz.: Stephanie Cronin, Londra ve
New York: Routledge Curzon, 2004.
Cronin,
Stephanie. Iranian–Russian Encounters, Empires and Revolutions Since 1800,
Londra ve New York: Routledge, 2013.
Dailami,
Pezhmann. “The Bolsheviks and the Jangali Revolutionary Movement 1915-1920”, Cahiers
du monde russe et soviétique Cilt 31, 1990, s. 43-59.
Dailami,
Pezhmann. “The First Congress of Peoples of the East and the Iranian Soviet
Republic of Gilan 1920-21”, Reformers and Revolutionaries in Modern Iran,
New Perspectives on the Iranian Left, Yayına Hz.: Stephanie Cronin, Londra
ve New York: Routledge Curzon, 2004, s. 85-118.
Degras,
Jane. The Communist International 1919-1943 Documents Volume I, 1919-1922,
Oxford: Cambridge University Press: 1956.
Dunsterville,
Lionel Charles. Emperyalizm-ı İngiliz der İran ve Kafkas 1917-1918, çev.
Hüseyin Ansari, Tahran: Menüçehri Yayınları, 1978.
Golkarian,
Kadir. Farsça-Türkçe Sözlük/Moheg, İstanbul: Alfa Yayınları, 2005.
Gündüz,
Tufan, Caterino Zeno ve Amborogio Contari’nin Seyahatnâmeleri, Uzun
Hasan-Fatih Mücadelesi Döneminde Doğuda Venedik Elçileri, İstanbul:
Yeditepe Yayınları, 2016.
Halliday,
Fred. “Revolution in Iran: Was it Possible in 1921?” Khamsin, Journal of
Revolutionary Socialist of the Middle East, Sayı 7. Londra: Ithaca Press,
1980.
Hambly,
Gavin R. G. “The Pahlavi Autocracy: Rıza Shah, 1921—1941”, The Cambridge
History of Iran Volume 7 From Nadir Shah to the Islamic Republic, Yayına
Hz.:. Peter Avery, Cambridge: Cambridge University Press 2008, s. 213-244.
Heşçin,
Gaffari Zahid ve Naimi, Abbas. Mutalea-yı Nakş-ı Siyasi-i Kuçek Han der
Ferayend-i Nuhzet-i Cengel, Faslname-yi Mutaleat-ı Tarihi, Sayı. 35,
(2011): s. 96-107.
Hobsbawm,
Erich. İlkel Asiler, 19. ve 20. Yüzyıllarda Toplumsal Hareketin Arkaik
Biçimleri Üzerine İncelemeler, çev. Uygur Kocabaşoğlu, İstanbul: İletişim,
2014.
Hoşkelam,
Hidayeti. Yaddaşthay-yı Ahmed Kesmayi ez Nuhzet-i Cengel, Reşt: 2004.
Javadzadeh,
Abdolrahim. Marxists into Muslims: An Iranian Irony, FIU Electronic
Theses and Dissertations Florida: Florida International University, 2007.
Kazemzadeh,
Firuz. “Iranian Relations With Russia And The Soviet Union, to 1921”, The
Cambridge History of Iran Volume 7 From Nadir Shah to the Islamic Republic Yayına
Hz.:. Peter Avery, Cambridge: Cambridge University Press, 2008.
Keddie,
Nikki. “Iran Under The Later Qajars, 1848—1922”, The Cambridge History of
Iran Volume 7 From Nadir Shah to the Islamic Republic, Yayına Hz.:. Peter
Avery, Cambridge: Cambridge University Press, 2008.
Kiyanuri,
Nureddin. Hatırat-ı Nuriddin Kiyanuri, Müessise-yi Tahkikati ve
İntişarati-yi Didga, Tahran İntişarat-ı İtlaat Yayınları, 1992.
Küçük,
Yalçın. Sırlar, İstanbul: İthaki Yayınları, 2004.
Lenin
V. I. Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, çev. Tektaş Ağaoğlu, İstanbul:
Belge Yayınları, 1995.
Lenin,
Viladimir I. Sol Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı, çev. Muzaffer
Kabagil, İstanbul: Eriş, 2003.
Lütfi
Sunar, “İran’da Çağdaş Düşünce: Devrimden Reforma Fikri Cereyanlar”, Müslüman
Dünyada Çağdaş Düşünce Cilt 3, İran Düşüncesi, Yayına Hz.:. Lütfi Sunar,
Ankara: Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Yayınları, 2020.
Ravasani,
Şapur. Nuhzet-i Mirza Kuçekhan-ı Cengeli ve Avelin Cumhuri-yi Şura-yı der
İran, Tahran: Şamşad Yayınları, 1989.
Rezevinejat,
Mir Ebutalib. Çahar Siyasetmedar-ı Milli-yi Muttaki ve Nam Aver-i İran,
Tahran, 1998.
Riddell,
John. To the Masses: Proceedings of the Third Congress of the Communist
International 1921, Leiden-Boston: Brill Academic Publication, 2015.
Riddell,
John. To the Masses Proceedings of The Fourth Congress of the Communist
International, Leiden-Boston: Routledge, 2015.
Roy,
Manabendra Nath. Roy’s Memoirs, Yeni Delhi, Madras: Allied Publishers,
1964.
Sarıahmetoğlu
Karagür, Nesrin. Petrolün Sihirli Dünyası Bakü, İstanbul: IQ Kültür
Sanat Yayıncılık, 2007.
Sarıahmetoğlu,
Nesrin. Mücadeleye Adanmış Bir Hayat, Neriman Nerimanov, İstanbul:
Yeditepe, 2012.
Shahibzadeh,
Yadullah. Marxism and Left-Wing Politics in Europe and Iran, İsviçre:
Palgrave Mac Millan, 2019.
Sheikholeslami,
Alireza. “Ḥaydar Khan ʿAmu-Oğlı”, Encyclopædia
Iranica, Cilt. XII, Fasc. 1,2003. s. 70-71.
Tudeh’in
İtirafları. Çev. Menaf Karadağlı, Ankara: Yeni Atılım Yayınları, 1984.
Tunçay,
Mete. Türkiye’de Sol Akımlar, Cilt I,
İstanbul: BDS Yayınları, 1991.
Ullman,
Richard H. Anglo-Soviet Relations, 1917-1921, The Anglo-Soviet Accord, Cilt
III, The Anglo-Soviet Accord, New Jersey: Princenton University Press,
1972.
İnternet
Kaynakları
“Minutes
of the Second Congress of the Communist International Fifth Session July 28”,
Son Erişim: 20 Ağustos 2020, MIA.
Political Studies and Research Institute, Son Erişim: 20 Ağustos 2020, Psri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder