Pages

04 Kasım 2023

Çevikbirciler


Ey zulme ve ihanete direnen büyük milletimizin evlatları. Binlerce insanımızın kaybı ve şehadetinden kaynaklanan acı, bu faşist düşmanın yaptığı ve halen daha devam ettiği katliam ve soykırımlarda bizi daha güçlü, daha kudretli ve daha sert kılmaktadır.

[Hamas sözcüsü Ebu Ubeyde -2 Kasım 2023]


Bugün Filistin’in yolunu bilmeyenlerin Deniz Gezmiş’e atıfta bulunmalarının, İsrail büyükelçiliğine bir taş atmayı bile akletmeyenlerin Mahir’i anmalarının bir anlamı yoktur.

Bu anmalar ve atıflar, sosyalistlere devlet tarafından verilen, “Müslüman halk üzerinde sallanan sopa olun” görevi kapsamında gündeme gelmektedir. İsrail başkonsolosluğu önünde yapılan bir eylemde tekbir getiren kitleye karşı “FHKC” sloganları atanlar, bu görev dâhilinde hareket ediyorlar. FHKC’yi küçük burjuva varlıkları adına istismar ediyorlar. Davaya Müslüman halk örgütlenmesin diye uğraşıyorlar. Bu anlamda, aynı dertle hareket eden AKP’ye hizmet ediyorlar.

“Yaşasın FHKC!” sloganının bir anlamı yoktur, çünkü FHKC, tekbir getiren Hamas’la birlikte, omuz omuza savaşıyor, “Ezileceksiniz” diyen “antisemitist” afişler hazırlıyor, bir videoda görüldüğü üzere, FHKC savaşçısı, İslami Cihad savaşçısının alnından öpüp ona sarılıyor, ayrıca “bulunduğunuz ülkelerde elçiliklere saldırın” önerisini dillendiriyor, ama bu solcular, ucuz laiklik-gericilik kavgasına katkı sunmayı maharet sanmayı sürdürüyorlar. “Biz darbeyi İsrail için yaptık”[1] diyen Çevik Bir’in neferleri olarak hareket ediyorlar. Görevlerini yapıyorlar.

FHKC, “El Aksa Tufanı, emperyalizmin Ortadoğu’daki karakolu olan bu yapıyı silip süpürecek bir özgürlük tufanına dönüştü” değerlendirmesinde[2] bulunuyor, sol ise tufandan kaçayım diye emperyalistlerin ve siyonistlerin gemisine biniyor. Yani solcu FHKC, hiç de liberal solcu İbrahim Varlı gibi düşünmüyor. “İsrail devletini tanımamak sağcılıktır” demiyor.[3] Bildirilerinde ülke olarak İsrail’in adını bile anmıyor. Çünkü o Varlı ve arkadaşları gibi genelkurmaydan emir alıp kendisini Müslüman ve sağcı karşıtlığı ile değil, gerçeğe ve devrime göre tanımlıyor. Burjuvazi ve devlet adına çalışmak yerine, halkının kurtuluşu için dövüşüyor.

Bu liberal solcuların ardına saklandıkları imaj olarak Deniz Gezmişler, o dönemde “gerici, barbar, yabani ve ilkel” kabul edilen bir kavgaya dalmayı bilmişlerdi. “Köylere gidelim” dediklerinde de aynı tepkiyle karşılaştılar, Filistin’e gittiklerinde de. O gün yaşasalar, Varlı gibi liberal solcular, Deniz’i ve yoldaşlarını kınayıp ayıplayacaklar, onları yabani ve gerici olarak yaftalayacaklardı. Bu çevikbirci neferlerin, İsrail’in varlığını tanıyan emperyalizm-siyonizm uşaklarının ettiği lafların bir önemi yok.

* * *

Filistin, yurt savunmasının mecazıdır. Sömürüye ve zulme direnmenin imgesi. En geniş manada “ikinci kuvvacılık” kavgası içerisinde gelişen devrimci gençlik hareketi, Filistin’i cephe gerisi, bir tür eğitim alanı olarak bellemeyi bilmiştir. Oraya gidenleri politik ve ideolojik olarak reddedenlerin bugün üçüncü kuvvacılıktan bahsedecek bir akıl ve yüreği yoktur. Hepsi, ağalardan paşalardan gelen paraya ve emre kilitlenmiş durumdadır. Hepsi de seçim süreçlerinde kullanılıp atılan kâğıt mendillerdir. Bir milletin davası ile alakaları yoktur.

O dönemde Denizlerin de bulunduğu Filistin kamplarından birinde Almanya’dan gelen militanlara eğitim verilir. Leyla Halid anılarında, bu gençlerin milliyetçiliğe yönelik küfürleriyle ilgili olarak şunları söyler:

“Bizi bu grup konusunda asıl şaşırtan şeyse üyelerinin milliyetçiliğe karşı çıkıyor olmalarıydı. Oysa milliyetçilik, sömürgeleştirilmiş, yok olmanın eşiğinde olan bir halk olarak bizim değer verdiğimiz bir öğretiydi. Bazı öğrenciler, ‘her şeyin canı cehenneme’ diyebilmek için inanıyorlardı şiddete. Ayrıca bunlar, öğrencilerin tarih yapan devrimci özneler olduklarını düşünüyorlardı. Fakat ekseriyeti, gerilla sahnesini ‘devrim yapma’nın bir aracı olarak görme eğilimindeydi. Bu kişilerin o sahneye çıkıp bizim için rol kestiklerine de pek tanık olmadık aslında.”[4]

Sol sosyalist hareket, Denizlerin hattını değil, o kampta “kaos hüküm sürsün” diyen, milli olanın direncini ve direnişini hor gören, “her şeyin canı cehenneme” diyebilmek için bir süre örgüte takılan, öğrenciyi tek gerçek özne kabul eden, her yerde altı boş roller kesen şeflerin kulu kölesi oldu. Şimdi hep birlikte “ilkel, yabani, gerici, barbar” halk yığınlarına karşı kendilerini üstün saydıkları yanlarına güzelleme yapıyorlar. O yığınlara küfrediyorlar. Bu iş için ağalardan paşalardan övgü ve para alıyorlar. Onların plan ve projeleri için yol temizliği yapıyorlar.

Müslüman’a ve Hamas’a karşı “FHKC” sloganı atmak, aslında ayşe düzkanın işiydi. Devlet ve sermaye eliyle, porno dergileri dâhil, her taşın altına yerleştirilen bu zat, Filistin’den ve mücadelesinden nefret etmesine rağmen BDS denilen musluğun başına oturtuldu.[5]

Bir genç, gene İsrail saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde BDS’nin kapısını çaldı ve uluslararası BDS’nin hazırladığı, boykot edilecek İsrail ürünlerini içeren listeyi yönetime sunarak, “boykot çalışması yapalım” önerisinde bulundu. ayşe düzkan bu öneriye, “biz böyle şeylerle ilgilenmiyoruz. daha çok akademik çalışmalarla ilgileniyoruz.” cevabını verdi. Oysa BDS kısaltmasındaki ana başlıklardan birisi “boykot”tu. O, burada BDS çalışması yürütülmesin, ha bir de Müslümanlar bu alana hâkim olmasın diye görevlendirilmişti.

Aynı düzkan, Galatasaray Lisesi önündeki bir eylemde “direnişe bin selam” sloganına katılmıyor, itirazını dile dökmek adına “yaşasın fhkc” sloganı atıyordu. Bu kişiler hasbaranın[6], İsrail propagandasının ve Siyonizmin örgütsel gücünün somut ifadeleriydi.

Hasbara, doğalında Birikim tayfası ve Tanıl Bora’da da karşılık buldu.[7] “İyi niyetli sosyalist Yahudiler geldi, çölü yeşertti. Topraktan anlamayan, üretimden kopuk cahil, yobaz, geri, kara ve barbar halk sürülerini kovup temizledi. Ortadoğu bataklığında ışıl ışıl parıldayan bir ülke yarattı” yalanına inanan bu solcular, bugün İsrail güzellemeleri yapıyorlar. Zulme tüm aymazlıklarıyla ortak oluyorlar. "Kızılderililer topraktan anlamadığı için onları öldürmek gerek" diye düşünen liberal atalarının izinden gidiyorlar. Yerleşimcilik-sömürgecilik bunların kanlarında var.

“E. P. Thompson’ın ifade ettiği biçimiyle Locke, Kızılderilileri 'emeğiyle toprağı geliştirmekten aciz kişiler olarak gördüğünden ve bu tür bir emek ve geliştirme işlemi mülkiyet hakkını teşkil ettiğinden, Avrupalıların avcılıkla geçinen yerlilerin mallarına el koymalarının, işleri daha kolay kılacağını' düşünmektedir.”[8]

Liberal solcular, Filistin halkını da Kızılderililer gibi görüyorlar. Yağma, yerleşimcilik ve sömürgeciliğin doğal ve ilerletici olduğunu düşünüyorlar. Bu sebeple, İsrail’i zımnen veya alenen destekliyorlar. Rum’un, Ermeni’nin malına çöken akıl, kendi solculuğunu imal ediyor ve bu solculuk eleştirildiğinde eleştirenler, çocukça bir işlemle, sağcılık çuvalına atılıyor. Komünist siyasetse hayata, gerçeğe ve dünyaya sağ-sol ayrımıyla bakmıyor. Ezilene-sömürülene göre yapıyor tasnifini.

Aynı solculuk, dün Kanada’da kamyoncuları ezen başbakana destek veriyordu. O kamyonculara “Nazi” diyordu. Ama o çok yücelttikleri başbakan ve adamları mecliste bir Nazi’yi alkışladılar. Bugün de gizlice İsrail’i alkışlıyorlar.

Sol, devletin ve sermayenin üzerine giydirdiği kıyafetten, ona bahşettiği imajlardan memnundur. Deniz Gezmiş ve diğer devrimciler üzerinden Filistin’le kurulan ilişki yalandan ibarettir. O devrimciler, bugün Gazze sokaklarında dövüşmektedir.

Eren Balkır
4 Kasım 2023

Dipnotlar:
[1] Çevik Bir ve Martin Sherman, “Türkiye Artı İsrail”, Güz 2002, İştiraki.

[2] Filistin’in Sesi, “FHKC’nin Balfour Deklarasyonu’nun Yıldönümüne Dair Açıklaması”, 3 Kasım 2023, X.

[3] İbrahim Varlı, “Filistin Meselesinde Solcularla Sağcılar Aynı Şeyi mi Söylüyor?”, 4 Kasım 2023, Birgün.

[4] Leyla Halid, My People Shall Live: The Autobiography of a Revolutionary, Yayına Hz.: George Hajjar, s. 61. İlgili kısmın çevirisi: İştiraki.

[5] Eren Balkır, “Zelda”, 20 Haziran 2017, İştiraki.

[6] Eren Balkır, “Hasbara”, 18 Ekim 2023, İştiraki.

[7] Tanıl Bora, “Kibbutz”, 18 Ekim 2023, Birikim.

[8] Alexander Anievas ve Kerem Nişancıoğlu, How the West Came to Rule: The Geopolitical Origins of Capitalism, Pluto Press, 2015, s. 128. İlgili bölümün çevirisi: İştiraki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder