İstenildi
ki Anatole France’ın cenaze töreninde tüm toplumsal katmanlar ve tüm politik
sektörler temsil edilsin. Bu ünlü edebiyat insanının hatırasını sol da sağ da
ortayolcular da selamladılar. O cenaze töreninde geçmişten kalanlar, bugünün
zanaatkârları ve yarının habercileri bir araya geldiler. Paris caddeleri
boyunca Anatole France’ın naaşına eski Fransız Komünist Partililer eşlik
ettiler. Orada olmamayı seçenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.
Sovyet Rusya’nın resmi yayın organı Pravda, Anatole France’ın şahsında
eski kültürü yeni insanlığa uzatmıştı.
Fakat
savaşın en hararetli anında imzalanan ve Anatole France gibi bir simayı sınıf
savaşının üzerine çıkartan bu sözde ateşkes, çok fazla sürmedi. Bu ateşkes,
yanılsamadan başka bir şey değildi. Aşırı sağa ve aşırı sola mensup kimi
aydınlar, yanlış anlamaları ortadan kaldırma ve zihinleri netleştirme ihtiyacı
duydular. Fransız Komünist Partisi gençliği, toprağa karışacak olan ustanın
şanına selam durmayacağını söyledi. Clarté dergisinin özel sayısında
derginin dört yazarı, sert bir dille kaleme aldıkları yazıda, örgütlerinin
France’a karşı olduklarını dile getirdi. Öte yandan, Charles Maurras
çizgisinden kendilerini ayırmış olan gerici Katolik ve gelenekçi ideolojinin
Ortodoks temsilcileri ise Anatole France’a bağlılıklarını bildirmeyeceklerini,
onu uçlara varan ve sanatın manevi dokusunu teşkil eden Hristiyanlık
karşıtlığını ve ruhban karşıtlığını hiçbir vakit affetmeyeceklerini söylediler.
Anatole
France’ın asarına dair eleştiriler içerisinde sadece aşırı solun eleştirileri, tarihsel
manada gerçek bir ilgiyi hak ediyor. Aristokrasi ve Ortaçağ’ın France’ı ondaki
paganizm ve nihilizm sebebiyle aforoz etmiş olması, kimseyi şaşırtmamalı.
Anatole France, Katolik ve muhafazakâr kutsiyet anlayışı üzerinden itibar
kazanmış bir edebiyat insanı değildi. Kendisindeki sosyalizme yakınlık, genelde
France’ı proletaryanın ve devrimin safına fırlatıp atıyordu.
France,
genelde yeni dönemin atası kabul ediliyordu. Dolayısıyla, onun edebi kişiliğine
yönelik tek yeni ve putkırıcı eleştiri, ancak bu unvana itiraz eden ve ortadan
kaldıran bir eleştiri olarak somutluk kazanabiliyordu.
Bu
eleştirinin en güçlü ve en özel hâli, Clarté broşürü idi. Herkesin
bildiği gibi Anatole France, Clarté hareketine ismini veren ve ona bağlı
olan bir isimdi. Düşünce Enternasyonali’nin ilk bildirilerini Henri Barbusse
ile birlikte kaleme almıştı. Rus Devrimi’ni savunan isimler arasında o da
vardı. Fransız komünizminden yana saf tuttu. İlerlemiş yaşı, bitkin hâli, elde
ettiği şöhret ve damarlarındaki sertleşme, onun Clarté’nin açtığı ve
hızla yürüdüğü yolu takip etmesine izin vermedi. Dergi, engebeli bir yoldan
hızla ilerleyerek devrime vardı. Bu konuda ne Anatole France ne de Clarté
suçlanabilirdi. France, kapanmakta olan bir çağa, Clarté ise başlayan
bir çağa aitti. Kısacası, tarih, dergiyi Anatole France’tan ve asarından
uzaklaştırdı.
France’ın
asarı, onun himayesinde örgütlenmiş veya toplanmış aydınlar grubu içerisinde
önemli bir karşılık buldu. Bu ortam sayesinde Clarté’nin eleştirisi özel
bir değere kavuştu.
Marcel
Fourrier, edebiyat insanı France ile politik insan olarak France arasında
herhangi bir ayrım yapılamayacağına inananlardan. Clarté, meseleleri
belirli bir toplumsal bakış açısından incelemeyen bir eseri okuruna duyurmayan
bir dergi. Bu tür tespitleri ışığında Fourrier, France konusunda şunları söylüyor:
“Bu düzlemde, gerçeklerin
eksiksiz bilgisine sahip kişiler olarak biz, France’ın asarını redde tabi
tutuyoruz. Bizdeki dürüstlüğü takdir edecek olan kamuoyuna hitap ederken ve bu
eleştiriyi dile getirirken asıl derdimiz, entelektüel namusumuzu korumaktır.
France’ın asarı, Rus Devrimi’nin bağrından çıkan proleter ideolojiyi
reddediyor. O aşırı şüphecilik ve kaypak dili ile France, esasen burjuva
sosyalistler çizgisiyle bağlantılı bir isim.”
Ardından
Fourrier, France’ın Fransız tarihinin iki somut kesitinde yapıp ettiklerinin
ardındaki dürtüleri ve gerekçeleri inceliyor: Dreyfus meselesi ve Büyük Savaş.
İki olayda da Anatole France, “kutsal birlik” politikasına destek sundu. Ondaki
tüyden hafif barış yanlısı siyaset, demokrasi için savaş denilen efsanenin
önünde diz çöktü. Bu barış yanlılığı ile France, ancak Romain Rolland, Henri
Barbusse gibi isimlerin barışçı akımı meydana getirdikleri 1917 yılı sonrasında
geri dönebildi.
Anatole
France’ın budünyaya düşkün oportünizmini sert bir dille eleştiren bir isim de
Jean Bernier. Alaycı ve sert bir dile başvuran Bernier, “ifadelerine kendince
ayar çeken, sıfatları kendince seçip kullanan, boyutlarını kendi üslubu
uyarınca belirleyen ustanın estetiğinin bir yanıyla güzelliğe önem veren bir
yanıyla da gerçekçi olan bir estetik anlayışına sahip olduğunu” söylüyor.
“France’ın asarında tüm
dürtüleri ve tutkularıyla, tüm sevdiği ve nefret ettiği şeylerle, tüm çileleri
ve çabalarıyla insana yer yok.”
Bernier,
Fourrier gibi Anatole France’ın edebiyatını devrimin ideolojisine bağlama
çabalarına sert bir dille karşı çıkıyor.
Clarté
dergisinde yazan ve George Sorel’in öğrencisi olan Edouard Berth ise Anatole
France’ı sona ermekte olan bir kültürün temsilcilerinden biri olarak görüyor.
Onun düşüncesine göre Fransız burjuvazisi, iki aileye ayrışmış durumda ve
birinin son temsilcisi Barrés, diğerininki ise Anatole France. Berth’e göre:
“Burjuva kültürü, en güzel
şarkılarını bu iki yazarın eserlerinde söylemiş. Yazarın tespit ettiği
biçimiyle, ustayı kimi kadınlar, akıllı Yahudiler ve insandan bıkıp usanmış,
her şeyden rahatsız olan büyük burjuvazi kadar kimse sevemez. Her yana güzel
kokular yayan mistisizmle ve özel bir tür devrimcilikle ilişkili olan
epikürcülük, bu burjuva dünyasında önemli bir yere sahip. Ayrıca Katolikliği
kutsal kitaplar yerine Rönesans’tan ve Romalı şair Horace’tan öğrenmiş kimi
rahipler, sağa sola yaltaklanıp duran piskoposlar, ince zevkleri olan
hümanistler ve Roma saraylarından çıkma diplomatlar da onu çok sever.”
Anatole
France, her zaman Fransız edebiyatının Yunan’ı olarak görüldü. Clarté
dergisinin diğer bir yazarı, George Michael de bu yanlış görüşe karşı çıkıyor
ve Fransız hümanistlerindeki sahte Yunanlılığın üzerindeki örtüyü kaldırıyor.
Ona göre bu Elencilerin hayran ve vakıf oldukları Yunanistan, aslında çökmüş
olan Yunanistan. Bu insanlar gibi Anatole France da Elenik medeniyetin çürümüş,
retoriğe bayılan, her şeyden şüphe edenlerin ortaya çıktığı alacakaranlığını
anımsatıp durmanın zevkine ve heyecanına bayılan bir isim.
Anatole
France’ın sanatına dair bu türden izlenimler, yeni aydınların bilincinde bir
süre daha demlenip olgunlaştı. Bugün bu izlenimler, yeni ifadelere ve net
görüşlere muhtaç. Buna karşın savaş sonrası açığa çıkan krizin başladığı günden
beri günümüz aydınının, bilhassa avangart kesimlerin zihninde ve ruhunda örtük
olarak mevcut, dağınık hâlde orada bir yerde duruyorlar. Kriz derinleştikçe
kendisini öyle yoğun ve kapsamlı bir biçimde ortaya koyuyor ki Anatole France,
artık savaşın ortadan kaldırdığı bir zihinsel durum olarak görülüyor.
Clarté
dergisine ve Rus Devrimi’ne bağlı bir isim olmasına karşın Anatole France, yeni
insanlığa ait bir sanatçı veya düşünür olarak ele alınamaz. Belki Anatole
France bu şekilde anılmak istemiş olabilir, ama o böyle biri değildi.
Anatole
France’ın geride bıraktığı o ilk izlenim, başkaları gibi bende de zaman
içerisinde silinip gitti. Üç ay önce onun ölümü vesilesiyle yazdığım makalede onu hiç tereddüt etmeden “yüz
yılın sonuna ait bir edebiyatçı” olarak nitelemiştim. Orada da dile getirdiğim
üzere, “Anatole France, burjuva çöküşünün olgunlaştığı kararsız, yorgun çağa
aittir.”
Ama
ben, gene de Clarté’nin dile getirdiği isteğin kimi noktalarda diğer tüm
istekler gibi aşırı ve abartılı bir istek olduğunu düşünüyorum. Zira Anatole
France’ın asarında yeni insanlığın ruhunu aramak, saçma ve beyhude bir çaba.
Ama öte yandan aynı şey, onun dönemine ait tüm edebiyat eserleri için de
söylenebilir. Devrimci sanat, devrimi öncelemez. Bolşevik günlerin şarkıcısı Aleksandr Blok, 1917 öncesinde çürüme dönemini
temsil eden, nihilist mizaca sahip bir edebiyatçıydı. Mayakovski’nin sanatı da
1917’ye dek çürüme dönemini temsil etmişti. Günümüz edebiyatı, kendisini
köklerinin beslediği hastalıklı mirastan kurtaramaz. O, çürüme sürecinin
sancılarını çeken bir medeniyetin ürettiği edebiyattır. O sebeple Anatole
France’ın asarı, şafakla değil, alacakaranlıkla temsil olunacak bir ürün idi.
José Carlos Mariátegui
1925
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder