Emperyalizmin
ve Siyonizmin “yerli” aparatı Nevşin Mengü, faşist-Siyonist İsrail başbakanı
Golda Meir’in izinden giderek, şunu söylüyor:
“Bunu
kimse söylemez ama. Filistin meselesinin temelinde şu gerçek vardır.
Filistinlilik diye bir olgu yoktur. Milli bilinç yoktu.”[1]
Mengü’ye
ve Meir’e cevabı yıllar öncesinden Mahmud Derviş veriyor:
“Kaydet!
Ben Arabım.
Sen yağmaladın ceddimin bağlarını.
Ve çocuklarımla işlediğim toprağı.
Bu taşlardan başka bir şey
Bırakmadın bize.”[2]
Mengü,
devamında bu bilinci yapay ortamda önce sosyalistlerin sonra da İslamcıların
inşa ettiğini söylüyor. Türk basınını işte bu cehalet ve İsrail uşaklığı yönetiyor.
Mengü,
aynı lafları solcu ve Yahudi şeriatçısı isimlerin inşa ettiği İsrailli
kimliğine ve Siyonizme edemiyor. Önüne konulan çanağın emriyle konuşabiliyor.
Çünkü kendisi, Trump’ı eleştirmek için İncil’den havralara gidenleri eleştiren
bir ifadeyi tvit ettiğinde bir Türk Yahudisinden yediği papara sonrası el pençe
divan durup nedamet getiren kişi.
“Filistinlilik
diye bir milli kimlik yoktur” sözünü alıntılayanların gözlerden kaçırdığı bir
husus da Mengü türü liberallerin sola ve sosyalizme en az İslam kadar düşman
olmaları gerçeğidir. Mengü, aslında suçu “uydurma Filistinlilik kimliği” inşa
eden sosyalistlere ve Müslümanlara atıyor. “İnşa etmeselerdi, böyle bir sorun
yoktu” diyor. Neden Filistinliliğin önce solla, sonra İslam’la kaynaştığı
sorusunu maddi temelde inceleme gereği duymuyor. Zalim adına konuşuyor. Çünkü
zalim zulmediyor, mazlum feryat ediyor. Zalim, “bu feryadın da çilenin de
sebebi sensin” diyor, yeniden vuruyor. Sonra ortalığa o feryadı gizlemek, etkisini
kırmak için ajanlarını salıyor.
Tam
da zalim adına konuştuğu için Mengü, emperyalizmin emriyle masa başında imal
edilmiş İsrail’e ve Siyonizme tek laf edemiyor. Bu isimler, Siyonizme ve
emperyalizme ait propaganda mekanizmasının parçasıdırlar. Bu tür gazetecilerin
ve influencer’ların şahsında asıl konuşan, Hasbara’dır.
O
hasbara, gerçekleri çarpıtmak için var. Bugün her fırsatta “İsraillilerin
öldürüldüklerini, ama Gazzelilerin öldüklerini” söylüyor. Hasbara ajanları,
İsrailli bakanlar gibi Filistinlileri “hayvan sürüsü” olarak görüyorlar. “Hürriyetin
ve terakkinin önündeki mani” olarak gösterilen Müslüman’a sınıfsal çıkarları
adına diş biliyor. Müslüman, her gün aç kurtların önüne atılıyor.
“Dünyanın dört bir yanında
İsrail, hasbara adı altında propaganda faaliyeti yürütüyor. Bu amaçla birçok
dernek, kuruluş, birlik kuruyor, üniversitelere, devlet kurumlarına yerleşiyor.
Örneğin internet sahasında belirli muhalif siteleri etkisiz kılmak için
yüzlerce sahte hesap üzerinden ciddi bir çalışma yürütüyor. İsrail’i sevdirmek
adına, çevre ve LGBT başlıklarında bir yığın masal üretiyor.”[3]
Filistin’de
ne zaman bir eylem olsa, bir bomba patlasa, bu imaj çalışmasına dair
algoritmalar hemen devreye giriyor. Hamas saldırısında partileyen bikinili
gençlerin videoları servis ediliyor. “Yabani, barbar sürülerin ilerici, modern,
gelişmiş bireylere saldırısı”na vurgu yapılıyor. Ama kimse, yıllardır abluka
altında olan, aç, susuz, karanlıkta, esir hâlde yaşayan Gazzelilerin yanı
başında, utanmadan arlanmadan partilemenin ne anlama geldiğini sorgulamıyor.
Nâzım’ın ifadesiyle, “açlık ordusu”nun öfkesinin nelere kadir olduğunu kimse görmüyor. Köprülerden geçerek, kıldan ince kılıçtan keskin yürüdüğünü, demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak ilerlediğini anlamıyor. Bunlar, ölüm orucu yapan tutsaklara ziyafet sofrası sunan, Gazze bombalanırken
içkisini çekirdeğini alıp, kuruldukları tepeden katliamı seyreden,
Filistinlilerin üzerine atılacak bombalara küfür ve hakaretler yazan kişiler.
Bugün
hasbara ajanları, ekranlarına baktıklarında, ele geçirilen İsrail askerini değil de sivilliği, işgalcinin kalelerine dikilen kolektif direniş
bayrağını değil de Arapça yazıyı ve o bayrağı tutan adamdaki sakalı görüyorlar.
O gözlerin sahipleri, emperyalizmin ve Siyonizmin uşağıdır, bu bilinmeli. O
uşaklar, Filistin’deki ateşin bozkırı tutuşturmasından, ezilene ders olmasından
korkuyorlar.
Emperyalizm
ve Siyonizm, özellikle 1979’dan beri İslam’ı bir düşman olarak kodlayıp buna
yönelik akademik çalışmalar yaptırıyor. Kitleleri değil, bireyleri İslam’ın
terakkiye ve hürriyete mani olduğuna ikna etmek için uğraşıyor. Buna kani olan,
iman eden liberal solcular ise neden 1979’dan beri bu tür bir çaba içerisine girildiğini anlamıyorlar. Hâlen daha Soğuk Savaş ve Yeşil Kuşak ezberlerinin
gölgesine sığınıyorlar. Emperyalizmin ve Siyonizmin propaganda bürolarında
kendilerine verilen sufleleri tekrarlıyorlar.
Oysa
CIA’ye çalışan Yahudi tarihçi Walter Laqueur, Communism and Nationalism in
the Middle East [“Ortadoğu’da Komünizm ve Milliyetçilik”] isimli, 1956
tarihli çalışmasında, Sovyetler’e ve komünizme karşı bir duvar örülecekse,
bunun İslam değil, “bireysel hürriyete dayalı liberal perspektif” olması
gerektiğini söylüyor ve o günlerden uyarıyor: “bu hâliyle İslam bir duvar
olarak örülecek olursa, gelecekte başa belâ olur.”[4]
1979
sonrası bu duvar çatlıyor, bu tarihçinin önerisine odaklanılıyor, liberal
perspektif üzerinden bir tür İslamcılık eleştirisi yapılmaya başlanıyor. Daha
önceleri Şarkiyatçıları ifade eden terim[5] Bernard Lewis, Martin Kramer gibi
ajanlar eliyle farklı bir anlam ve içeriğe kavuşuyor. Çünkü kitleler Müslüman olarak
kavgaya giriyorlar, ellerine verilen silâhları başka yönlere çeviriyorlar. Davayı
kitlelerin kolektif mücadelesi dönüştürüyor.
Bu
anlamda, bugün “İslamcılık”tan dem vuran herkes, emperyalizmin ve Siyonizmin
dilini kullanıyor. CIA, NATO, Pentagon ve Mossad ağzıyla konuşuyor. Bu imal
edilmiş “İslamcılık” düşmanlığı ile ezilen, yoksul ülkelere yönelik işgal
hareketlerine ortak oluyor.
Candan
Badem gibi sosyalistler, “İran işgal edilse Amerikan ordusundan yana olurum”
diyebiliyor. Bunu, Abant toplantılarına katıldığı gerçeğini gizlemek için
söyleme gereği duyuyor. 23 Derece denilen operasyon aygıtı, Fethullahçıların
parasıyla Filistin düşmanlığı yapıyor.
Bu liberallerin üzerinde durmadığı husus şu: 1979 yılı, kritik bir moment. Hem İran Devrimi hem de Mekke Baskını bu tarihe kayıtlı. İki olayın da emperyalistleri ve Siyonistleri ürküttüğü açık. Sosyalist hareket de Filistin’de bu momentten sonra dönüşüyor. Belirli ekipler Müslümanlaşıyor.[6]
Müslümanlaşmak, kitlelerin eyleme dâhil oluşuyla, söz, yetki, karar sahibi
olmasıyla, davanın ve kavganın Müslümanlaşmasıyla ilgili. Çünkü İsrail de
giderek din devleti hâline geliyor, bu hususu anayasasına kaydediyor.
1979’da
şimdiki başbakan Netanyahu liderliğinde bir konferans düzenleniyor. Arapların
terörizmle ilişkilerini ele alan bu konferansta genel olarak İslam üzerinde
durulmuyor, ama Washington’da düzenlenen ikinci konferansta düzenleyici
Netanyahu, “modern terörizmin köklerinin komünist totalitarizme ve İslamî
radikalizme dayandığını” söylüyor.[7]
Bugün
tüm sosyalistler, bu ezberi ısıtıp ısıtıp piyasaya sürüyorlar. Garo Paylan’ın “Sovyet
planı” ile ilgili lafı ile Mengü’nün ve Serhat Halis’in İslamcı eleştirisi yan
yana duruyor. Aynı liberal kafanın ürünü cümleler olarak dile dolanıyor. Hepsi
de belirli yerlere işmar ediyor, mesaj yolluyor.
Bugün
YSP ve TKP şahsında sol, en fazla İsrailli liberallerin ağzıyla konuşabiliyor.
İki devletli çözümden, sivillerden vs. bahsedebiliyor. Filistin’den konuşmayı
zûl kabul ediyor, kendisine ve kendisine verilen role yakıştıramıyor.
İsrail’in
askeri yapısı üzerinde kimse durmuyor. Dünyanın çeşitli yerlerinden uçaklara
binip, bu tür çatışma durumlarına müdahale eden İsrailli “siviller”
öldürüldüğünde ağıtlar yakıyorlar. Hepsinin de asker olduğunu görmüyorlar. “İki
devletli çözüm”se Amerikan menşeili ve Filistinlilerin yurtlarına dönüş
imkânını ortadan kaldıran bir plan. TKP, bu anlamda İsrail’i meşru bir güç
olarak görüp tanıyor. Bu açıdan, İsrail soluna bağlanıyor, Filistin sosyalist
hareketinden uzak bir pozisyon alıyor. Bu, içindeki Siyonist monşerlerin
siyasetidir.[8]
Mengü’nün
liberal kafası, bir ideolojinin milletin ideolojisi hâline gelmesi karşısında
korkuya kapılıyor. Çünkü o, atalarının kurduğu cumhuriyete halel gelmesin,
milliyetçilik de din de kendilerinden sorulsun istiyor. Yoksulun, ezilenin,
işçinin mücadelesiyle birleştiğinde ideolojinin kendilerine düşmanlık edeceğini
iyi biliyor. Maalesef, küçüklü büyüklü tüm burjuvazi, sosyalistlerden daha
fazla sınıf bilincine sahip!
Bugün
“Hamas’ı Mossad kurdu” diyen kişi, Mossad’a uşaklık ediyor. Dinamiklerin,
bağlamın, tarihsel gerçekliğin, toplumsal ilişkilerin değiştiğini görmeden dile
dökülen ezberler, düşmana aittir, bu görülmeli.
Tıpkı Hizbullah ve Ensarullah gibi Hamas da bir milletin ideolojisini ve mücadelesini omuzluyor. Çünkü İsrail’in ve emperyalizmin hamlelerine karşı teslim olan bir sol hareket var Filistin’de. Yapılması gerekeni bugün Hamas yapıyor, eksiği, yanlışı ve fazlasıyla. Yıllardır esaret altında olan Gazze'nin duvarlarını yıkan irade ne olursa olsun, ona selam durmak gerekiyor.
O irade, kendilerini gerçekten münezzeh, maddeden ve
diyalektikten azade birer varlık olarak gören liberaller gibi bakmıyor hayata ve dünyaya. Halkıyla düşünüp halkıyla düşüyor, halkıyla doğruluyor. Kavgayla dönüşüyor, milletin ideolojisini kendi varlığında
cisimleştiriyor. Bugünkü momentte altmışlardaki FKÖ’nün yapmaya muktedir olduğu, Mengü'yü rahatsız eden şeyi yeniden yapıyor. Bugün
Asifa (Fırtına), Tufan’a dönüşüyor. Hasbara ajanları, tam da bu dönüşüm
karşısında tir tir titriyorlar.
Dolayısıyla, liberallerden gelen “bu sosyalistler Hamas’ı destekliyor” saldırısının Filistin’le, bölgeyle, kavgayla, tarihle kurulmuş bağların kopartılmasına dönük bir operasyon olduğunu görmek gerekiyor.
İşgalci İsrail devleti, hasbara ajanlarıyla
Türkiye içinde de operasyon yürütüyor. Bugün Fatih Altaylı, Candan Badem, Can
Serhat Halis, Nevşin Mengü ve bilcümle liberal, bu operasyonun parçası. Misal Serhat Halis, hem kol kıran İsrailliden hem de kolu kırılan Filistinliden yana olduğunu utanmadan söyleyebiliyor. Yalan haberleri yaymanın ilericilik olduğunu sanıyor. Efendilerine hizmet edeceğini her fırsatta haykırıyor. İdealist laiklik kurgusundan dünyaya bakan Halis, namazını kıldıktan sonra karakola feda eylemi gerçekleştiren FHKC militanını idrak edemiyor.
Bu liberaller, varolan sınıfsal-maddi ilişkilerin olduğu gibi kalmasını, korunmasını sağlamak için, o sığ demokrasicilikleri ve cumhuriyetçilikleri adına, ezilenlerin, emekçilerin mücadelelerine ve o mücadelenin inşa edeceği demokrasiyle cumhuriyete düşmanlık ediyorlar. O nedenle, hasbara eliyle üretilmiş tezvirata, yalan haberlere sarılıyorlar.
Hasbara bugünlerde boş durmuyor. Gazze bombalanırken, dünyada birçok yerde Filistin yürüyüşleri yapılırken, burada yaprak kıpırdamıyor. Bu anlamda çocukları şişleyen tarikat haberleri aslında boş yere raflardan indiriliyor. Bugün kimse, ezilen Arap ve Müslüman'dan yana durmuyor.
Foti
Benlisoy, “eskiden Filistin desteklenirdi. Bugün ona destek verenlere yönelik
saldırı ürkütücü” anlamına gelecek sözler sarf ediyor. Oysa o cehennem yolunu
kendisi gibi liberal solcular döşedi. “Kitlecilik”, “işçicilik”, “ilericilik”
gibi soyut idealist kurgulara, bu türden putlara taptıkları için gerçeğe
sırtlarını döndüler. Oysa Marx’ın ifadesiyle, “mücadelede kullanılacak tüm silâhlar,
verili hâlleriyle, mevcut toplumdan temin edilmelidirler.”[9] Mücadele, küçük
burjuvanın zihnindeki “idealist fanteziler”e teslim olmak zorunda değildir. Bu
anlamda, Filistin’e tarihsel-toplumsal sürecin bugünde somutlanan fiili maddi durum
bağlamında bakılmalıdır, “idealist fanteziler”den değil. Bakanların tek
siyaseti, politik kayıtsızlık olacaktır.
2007
sonrası ülkedeki iç siyaset gereği sırtlarını sıvazlayan dış ve iç devlet, bu
solculara Müslüman düşmanlığı yapmalarını emretti. Bugün o düşmanlık, Hamas ve
Filistin şahsında, açığa çıkıyor. Bu solcular, “Filistinliler aptal, İsrail’le
anlaşsalardı, zengin olurlardı, böyle tekno partiler düzenlerlerdi” diyen
geveze cahillerle ittifak yaptığını gördü. Bu ittifakın solu, sosyalist
hareketi çürüttüğünü henüz anlayabilmiş değil.
Foti,
geçmişte “sizin silâhınız karşı tarafı güçlendirir” diyordu, liberal
ezberlerini dile doluyordu. Özgür gettolarında buluştukları, eğlendikleri
liberaller, şimdi komünist totaliterizme de İslamcı radikalizme de saldırıyor.
Ezilen-sömürülen halklarsa, kuyunun dibindeki kurbağa misali, gördüğü şeyi
dünya zanneden liberallere inat, bir dünyayı yıkıp yeni bir dünya kuruyorlar.
Gören gözler için çok alametler beliriyor.
Eren Balkır
11
Ekim 2023
Dipnotlar:
[1] Nevşin Mengü, Youtube.
[2]
Aktaran: Kim Bullimore, “Mahmud Derviş”, Eylül 2008, İştiraki.
[3]
Eren Balkır, “Zelda”, 20 Haziran 2017, İştiraki.
[3]
Walter Laqueur, Communism and Nationalism in the Middle East, Frederick
A. Praeger, 1956, s. 5.
[4]
Manfred Sing, “Silâh Arkadaşları”, Şubat 2011, İştiraki.
[5]
“Islamist-Islamism”, Powerbase.
[6]
Deepa Kumar, Islamophobia and the Politics of Empire, Haymarket Books, 2012,
s. 121.
[7]
Karl Marx, “Politik Kayıtsızlık”, 1873, İştiraki.
[8]
Eren Balkır, “Siyonist Monşer”, 22 Aralık 2022, İştiraki.
[9] Eren Balkır, “Foti, Feto, Filistin”, 25 Temmuz 2014, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder