Pages

14 Eylül 2023

Vantrologlar


“Her şeyden önce bugün Atatürkçülük ideolojik ve teorik olarak sahipsizdir”[1] diyen Fatih Yaşlı, yalan söylüyor. Atatürkçülüğün sahibi devlettir ve onun icazet verdiği TKP gibi sol yapılardır. SİP iken “MİT ajanı” denilerek Uğur Mumcu cenazesine gitmeyenler, bugün “aydın kırımı”ndan söz ediyorlar. Çünkü örgüt koopte edilmiş, içerilmiştir. Bugün TKP de en az Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil kadar “Atatürkçülük tüccarı”dır. CHP belediyelerinden gelen paraya herkes kuldur.

Fatih Yaşlı, CHP’nin sosyalist hareket içerisine gönderdiği ajanıdır. Görevi tasfiyeciliktir. Bu açıdan, sanıldığının aksine, Yaşlı “Türkiye sol-sosyalist hareketi içinde bir eğilimi temsil”[2] etmez. Ajana ajan muamelesi yapılmalıdır. “Sol, kemalizm eleştirisini büyük ölçüde onu sınıfsal düşman derekesine çıkarmadan ifa etmiştir. Bu açıdan eleştiriler, kemalizmin teorik ve pratik eksik ve zaaflarına oynama biçiminde işlev görmüştür.”[3] 

Yusuf Karadaş’ın Yaşlı eleştirisindeki[4] Kemalizm değerlendirmesi de sınıfsal düşman derekesinde değil, eksiklikler ve ittifaklar düzleminde yapılmış bir eleştiridir. Oradan bakıldığında görülen, HDP’den vekil almış olmanın getirdiği ucuz imkânlar ve liberalizmin açtığı kapılardır. Bu anlamda, Karadaş ve partisi, kurduğu ilişkinin diyetini ödemeye, kendisindeki devlet ve elit ideolojisini gizlemeye mecburdur. Onlar da devletin ve elitlerin ideolojisini Kürtlere ve işçilere taşımanın derdindedir. Başka bir görevleri yoktur. Türlü akçeli işlere bulaşmış CHP milletvekili patron adına konuşurken işçileri lise öğretmeni edası ile susturan EMEP vekilinin başka bir işlevi olamaz.

“Atatürkçülüğün siyasal alandaki yokluğunun başka bir nedeni, solun yokluğudur. Türkiye’de tarihsel olarak bakıldığında, Atatürkçülüğün devletin ve elitlerin ideolojisi olmaktan çıkıp toplumla ve halkla buluşmasının aracısı sosyalist sol olmuştur. Sosyalistler, 1960’lı yıllarda Atatürkçülüğü yeniden yorumlamış, güncellemiş ve onu dönemin anti-emperyalist ruhunun nirengi noktası haline getirerek kitlelerle buluşturmuştur. Atatürkçülük de bir meşruiyet zemini olarak solun popülerleşmesini ve toplumsallaşmasını kolaylaştırmıştır.”

Bunları söyleyen kişi, sosyalist olamaz. Devletin ve elitlerin ideolojisinin toplumla ve halkla buluşmasını sağlayan sol, halk, sınıf ve ezilen düşmanıdır.  Antikomünisttir. Devletin aparatıdır. O devletin ve elitlerin ideolojisinin sınıfsal niteliğini sorgulamayan, onunla hesaplaşmayan, komünist olamaz.

Fatih Yaşlı ve partisi, komünist politika ve mücadele olmasın diye vardır. Bu tür solcular, o devletin ve elitlerin kullandığı birer aygıttır. Solun popülerlik ve toplumsallık zemini Atatürkçülükse, o köledir. O zemin hapishanedir. Sol, devletin ev kölesidir. Bize tarla köleleri ve onların iradesi olan parti lazımdır.

Tarla kölelerinin partisinin başında oturan Kemal Okuyan o kadar Atatürkçüdür ki Tayyip Erdoğan Atatürkçü olsa ona destek verilmesi gerektiğinden, “Erdoğan’ın köşeye sıkıştırılmasına veya alt edilmesine karşı koyacağından” söz edebilmektedir. Okuyan, “Mustafa Kemal’in yirmilerin başında bu coğrafyadaki saflaşmada devrim safında yer aldığı”na inanan bir cahildir.[5] Bunların tek ölçüsü ve ölçütü devletin ve elitlerin ideolojisi, halk ve işçi sınıfı düşmanlığıdır. Küçük burjuvazi, proletaryaya karşı düşman, burjuvaziye karşı kıskançtır. Onun siyaseti esaretten başka bir sonuç vermez.

Bu sol, 1920 Eylül’ünden 1921 Ocak’ına kadar süren tasfiyelerin ürünüdür. O dönemde Komintern’in değerlendirmesiyle, Antalya-İzmir hattındaki ağalar, tefeciler, kaçakçılar ve tüccarlar kendi ideolojik silâhına kavuşmuş, o silâh, yoksul emekçi halkın iradesine yaslanan alternatif tüm odakları tasfiye etmiştir. O odaklardan biri Mustafa Suphi ve partisidir.

Fatih Yaşlı’nın yoldaşı Orhan Gökdemir, Suphi’ye karşı savunduğu Kemal’in safındadır. Suphi ile Kemal arasındaki husumeti, bir rakı kadehiyle sonlandırabileceği iddiasındadır.

Yaşlı, ayrıca daha öncesini hadi saymayalım, partisinin otuz yıldır varolduğu ülkede sosyalist solun neden zayıf olduğunu, ülkede güçlü bir anti-emperyalist mücadele, güçlü bir emek ve öğrenci hareketinin neden olmadığını, bağımsızlıkçı, yurtsever, anti-emperyalist ve ilerici bir solun siyasette güçlü bir aktör olarak neden yer almadığını izah edememektedir. Bu sorulara bir cevabı yoktur. Çünkü asıl sebep, Yaşlı gibilerdeki devletin ve elitlerin ideolojisine kölece bağlılıktır. O ideolojinin güdümünde hareket eden sosyalistlerin güç olması mümkün değildir. Halk, “devletin ve elitlerin ideolojisi”ni sosyalist kılıfı ardına saklansa da hemen tanımaktadır.

TKP’nin derdi, bugün kendisini bağladığı kazık etrafında herkesi tavaf ettirmektir. O, kendi siyasetini Suphilere söylettirmenin derdindedir. Bu anakronik, tarih dışı, maddeden ve diyalektikten uzak siyaset, ancak hüsnükuruntularla, vehimlerle ve hayallerle yaşayan küçük burjuvanın gönlünü kazanabilir. Oysa aslolan, komünist hareketin kendisini 10 Eylül iradesiyle ve o iradeye göre kurmasıdır.

Bir vakitler eski (tarihî) TKP içerisinde önemli mevkilerde olmuş isimlere “Suphiler döneminde Anadolu’da ve Ankara’da komünist hareket güçlüydü” dediğimizde, haç görmüş şeytan gibi tepki vermişlerdi. Çünkü bu cümle, kendilerindeki eksiklikleri ve kusurları açığa çıkartan bir cümleydi. Öyle ya, komünist hareket, o günlerde güçlüyse, kendileri neden önemli bir mevzi elde edememişlerdi?

O günlere dair değerlendirmeler de solun maddeden ve diyalektikten uzak hâli üzerinden, o hâl temelinde yapılıyor. Suphiler, Kızıl Alay ile birlikte Ankara’ya gelselerdi, milli mücadelenin ekonomik ve askeri gücü olduğu gibi komünistlerin eline geçecekti. O günlere dair değerlendirmelerde Ankara Palas’ın yakınında açılacak TKP bürosundan Sovyet silâhlarının dağıtılması ihtimaline dair endişeli ifadelere rastlamak mümkün. Ayrıca bu maddi irade, diyalektiğin emriyle, Anadolu’da Ekim Devrimi’nin şu veya bu şekilde inşa ettiği tüm mevzilerin birleşmesine neden olacaktı. Kütahya-Eskişehir hattında devriye atan Bolşevik Tugay başka bir sonuç üretecekti. Çerkes’in seyyareleri, başka bir örgütsel zemine kavuşacaktı. Mecliste halkın vekillerinin sesi daha gür çıkacaktı. Manabendra Roy’un o günlerde dile getirdiği ikaz karşılık bulacak[7], emperyalizm karşısında çekilme iradesi ortadan kalkacak, Sovyet devrimi yeni bir ocağa kavuşacaktı. Bugün sol, bunların olmamışlığının yarattığı boşlukta konuşuyor, varoluyor. Varlığını o boşluğa borçlu. Dolayısıyla, bunların olacağı bir gerçekliği asla varedemez. Avara kasnak gibi işleyip durur.

Sol, kendisini altmışlarla birlikte devletin ve elitlerin ideolojisini topluma ve halka taşıma görevini sevdiği, o görevin ekmeğini yediği, o görev sayesinde varolduğunu bildiği sürece, yirmilerin sınıflar mücadelesinden tek bir şey bile öğrenemez. “Müslüman işçilere” diye başlayan bildiri yazan Suphi’yi anlayamaz. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde oluşturulmuş hücreleri bilince çıkartamaz. Onun aksı, ekseni, ölçütü ve ölçüsü, o “devletin ve elitlerin ideolojisidir”. Sol, o ideolojinin, sınıfa, devrime ve işçi iktidarına düşman olduğunu göremez. O ideolojiyle dövüşmeyen, parti olamaz, güç olamaz, yol alamaz.

Bugün o devletin ve elitlerin ideolojisine karşı Suphilerin ideolojisi savunulmalıdır. Devlet ve elitlerin kucağındaki vantrologların oynattığı kuklaların sözlerine kanmamak gerekir.

TKP, bu tür bir vantrologdur. Kendi özel, hayattan ve sınıf mücadelesinden kopuk laboratuvarında imal ettiği Mustafa Suphi kuklasına bugünkü CHP’ci Kemalist siyasetini konuşturmaktadır. Kemal Okuyan da başka bir vantrologun kendisine söylettirdiği “Suphiler de cumhuriyet için mücadele ettiler” sözünü söylemeye mecburdur. O cumhuriyetin sınıfsallığını ve sınırlarını sorgulayamaz. O ve partisi, şu sözü edene de sözün kendisine de düşmandır:

Umûmiyetle döktükleri kan-terleri hak etmek, işledikleri işe ve toprağa sahip olmak, memleket ve hükûmet işlerini ellerine almak isteyen amele ve rençber milleti, Türkiye’de de bundan fazla veya eksik birşey murat etmez. Bîçare rençberlerin dileği, şüphesiz ki kendi başına mahsûs bir paşalık veya hanlık değildir! Ancak o, bugün bin senelik tecrübeden sonra, fıkara kanı dökmekten başka bir işe yaramadığını pekiyi anladığı bu paşalık ve hanlıkları yeryüzünden süpürmeye karar vermiştir. Onun için bundan sonra Anadolu ve Türkiye’de, halkın sırtında yaşayacak herhangi bir hükûmet, hatta cumhuriyet şeklinde de olsa yer tutmaz, yaşayamaz.

Yeni hükûmetin bugünkü zahmet ve fedâkârlıklara katlanan amele, rençber halkın içinde kurulup aşağıdan yukarıya doğru dal budak vermesi, hayatî bir şarttır. Böyle köklü ve temelli bir hükûmetledir ki yaşamak için mübârezeye ve mübâreze iledir ki böyle bir hükûmete liyâkat hâsıl olur. Türkiye amele, reçber ve askerlerinin bu liyâkat ve iktidârı göstereceklerine eminiz. Onun için yaşasın Türkiye amele, rençber ve askerlerinin hükûmet ve cumhuriyeti!”[8]

Halkçılık denilen okun hedefinde komünist hareket olduğunu göremez. Milliyetçilik okunun hedefinde ezilen milliyetler olduğunu anlayamaz. Laiklik okunun hedefinde Osmanlı’dan beri halkın kıyam öncesi sığındığı ideolojiler olduğunu idrak edemez. O okların devleti ve elitlerin malikânelerini koruduğunu da anlayamaz. Küçük burjuvalar, rekabetçi ve mülkiyetçi zihin dünyalarının esiridirler ve o esaretten kurtulamazlar. Güç için o devlete ve elitlere muhtaç olduklarını bilirler.

Fatih Yaşlı’nın Atatürkçülük yazısı, biraz da sol içi rekabetin bir sonucudur. Bilindiği üzere, Perinçek’in partisinden bir ekip ayrılmış, Sosyalist Cumhuriyet Partisi’ni kurmuş, bu parti, geçmişte TKP ile sorun yaşamış TKP 1920 isimli partiyle birleşme kararı almıştır. Bu da demek oluyor ki yakın dönemde ortada saf saf dolaştığı düşünülen “Atatürkçü ördekleri” kapma yarışı epey kızışacak!

Temel mesele, bu tür küçük burjuva rekabetlere ve mülkiyet ilişkilerine kul olmak değil, komünist hareketin Suphilerin iradesiyle ve o iradenin tarihsel süreçte tezahür ettiği momentlerle kendisini yeniden inşa edebilmesidir. Bu inşa, rekabetten ve mülkiyetten uzak, yoldaşlaşma ve ortaklaşmayla, her bir mevziinin ilmek ilmek dokunmasıyla gerçekleşecektir. Kurtuluşumuz, kendisini devletin ve elitlerin ideolojisine göre kuranlarda değil, varlığını ve eylemini işçi sınıfı ve ezilenler temelinde inşa eden kolektif devrimciliktedir.

Eren Balkır
10 Eylül 2023

Dipnotlar:
[1] Fatih Yaşlı, “Bir Anomali Hali: Atatürkçülüğün Yokluğu”, 23 Ağustos 2023, Sol.

[2] Yusuf Karadaş, “Atatürkçülük Tartışması: Sınıf, İdeoloji ve İttifak Politikasının Aynası!”, 1 Eylül 2023, Evrensel.

[3] Derviş Okan, “Komünist Hareket ve Kemalizm”, 2004, İştiraki.

[4] Yusuf Karadaş, “Meğer Tek Eksiğimiz Atatürkçülükmüş!” 25 Ağustos 2023, Evrensel; İkinci Bölüm: 26 Ağustos 2023, Evrensel.

[5] Kemal Okuyan, “Erdoğan Atatürkçü Olursa”, 31 Ekim 2017, Sol. Son yazısından anlaşılıyor ki TOGG fabrikasını ziyaret eden CHP vekillerinin arasında Kemal Okuyan da varmış. O da arabanın ve AKP'nin hakkını teslim ediyor. Fabrika yapmaktan, maden açmaktan söz ediyor. ("Togg'a Hayran Olmak", 8 Eylül 2023, Sol.)

[6] Manabendra Nath Roy, “Türk’ün Zaferi”, 17 Ekim 1922, İştiraki.

[7] Mustafa Suphi, “Saltanattan Sonra”, 28 Haziran 1920, İştiraki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder