Pages

14 Haziran 2022

Mariátegui ve Gramsci


José Carlos Mariátegui, sürgüne gönderilmesi ardından, 1919-1923 arası dönemde Avrupa’da ikamet etmek zorunda kaldı. Bu süre zarfında Mariátegui, Avrupa’yı dolaşma ve o dönemin önde gelen simalarıyla tanışma imkânı buldu. Kendisini “yeni Amerikalı insan tipinin ön örneği”[1] olarak tarif eden Barbusse ve Rolland ile Paris’te, Maksim Gorki ile Berlin’de bir araya geldi. Avrupa’da ikamet ettiği dönemde en uzun süre İtalya’da kalan Mariátegui, eşiyle burada evlendi, kimi fikirlerle bu ülkede tanıştı.[2] Bu anlamda İtalya, Mariátegui’nin kişisel ve düşünsel hayatında önemli bir yol ayrımını temsil ediyor.[3]

İtalya’da kaldığı süre zarfında Mariátegui, düşünce hayatına damga vuran önemli toplumsal ve politik olaylara tanıklık etti. 1919 ve 1920’yi kapsayan biennio rosso [“iki kızıl yıl”] olarak anılan dönemde devrimin sesi çok çıksa da bu iki yıl, esasen faşizmin sosyalizmin küllerinden doğması için gerekli zemini hazırladı. (Benito Mussolini ve faşistlerin iktidarı almasını sağlayan Roma Yürüyüşü 1922 yılında gerçekleşti.) O dönemde grevlerle sarsılan Torino kenti ayaklanmaya sahneye oluyordu, öte yandan, İtalyan Sosyalist Partisi’ndeki radikalleşme süreci, başını Antonio Gramsci gibi isimlerin çektiği Maksimalist kanatın güçlenmesine sebep oldu, ardından da bu parti, 1921’de İtalyan Komünist Partisi adını aldı.

Bu iki kızıl yılda tanık olunan devrimci kabarışın etkilediği toplum ve siyasetin içerisinden devrimci bir sol kültür neşet etti. Gramsci’nin yıllar sonra geliştireceği terimle ifade edecek olursak, Marksizm bu dönemde “hegemonik” bir güç hâline gelmese de en azından tüm aydınların bir biçimde cebelleşmek zorunda kalacakları kültürel bir güç hâline geldi.

Gramsci, liberal bir isim olan Piero Gobetti ile birlikte, Sosyalist Parti içerisinde hâkim olan reformist eğilimlere karşı Maksimalist çizgiyi savunmak amacıyla, L’Ordine Nuovo [“Yeni Düzen”] gazetesini çıkartmaya başladı. Liberal bir felsefeci olan, o dönemde üniversitede Avrupa felsefesi dersleri veren Benedetto Croce, Marx’la ilgili bir kitap kaleme almıştı. Bu, Mariátegui’nin birkaç kez atıfta bulunduğu bir kitaptı.

İtalya’daki düşünce hayatının Mariátegui’yi etkilemesinin bir sebebi de gelişmekte olan politik vizyonunun İtalyan solu içerisinde faal olan, nispeten radikal kimi isimlerin görüşlerine yakın olmasıydı. Bu örtüşmenin bir sebebi, Gramsci veya Gobetti gibi isimlerin özel yetenekleri ise bir sebebi de İtalya’nın Avrupa’nın periferisinde yer alan bir ülke olmasıydı. Ayrıca Peru da İtalya gibi Katolik’ti ve büyük ölçüde tarım ülkesiydi. İtalya ile Peru arasındaki benzerlik, Mariátegui’nin İtalya’daki sosyalist düşünce pratikleriyle buluşmasını kolaylaştırdı. Oscar Terán’ın da dile getirdiği biçimiyle, Mariátegui’nin İtalya, en genel manada Avrupa’daki düşünceleri benimseme süreci, onun Peru’daki deneyimlerinin ve kendi ülkesinin gazeteci olarak yakından bildiği toplumsal yapısına ait özgül yanlara dair görüşünün biçimlendirdiği düşünsel çerçeve dâhilinde işledi.[4] Kişisel ve düşünsel sebeplere bağlı olarak İtalyan kültürü, Yedi Deneme kitabının yazarını ömrü boyunca etkiledi. Mariátegui, evde bile İtalyanca konuşurdu.[5]

Mariátegui’nin asarında belirli bir ağırlığa sahip olan yazarların tamamında İtalya önemli bir yere sahipti. Mariátegui’nin düşünce pratiğinde merkezî bir konuma sahip olan, muhtemelen Lima’da Maúrtua sayesinde tanıştığı Sorel, (kendisinden önce) İtalya’da belirli bir süre kalmıştı. Mariátegui’yi etkileyen yazarlardan biri de kendisinin “manevi açıdan büyük bir yakınlık duyduğunu”[6] söylediği Gobetti’ydi. Diğer bir isim, Mariátegui’nin eşi Anna Chiappe’nin ailesinin yakın dostlarından Croce’tu. La novela y la vida. Siegfried y el profesor Canella [“Roman ve Hayat: Siegfried ve Profesör Canella”] ismini verdiği edebiyat eserinde etkisi epey hissedilen Luigi Pirandello da Mariátegui’nin düşünce hayatında önemli bir yere sahipti. 1969’da Anna Chiappe, eşinin İtalyan kültürünün önemli isimleriyle temasını şu şekilde aktarıyordu: “Mariátegui, Pirandello ile birçok kez sohbet etmişti. […] O, aynı zamanda Gobetti’nin de dostuydu. […] Croce, kendisini çok severdi.”[7] Mariátegui’nin asarında bu yazarların isimlerinin tekrar tekrar geçmesi, İtalyan kültürünün onun zihninde bıraktığı etkinin derinliğinin kanıtı.

Öte yandan, bilhassa Gramsci’nin Mariátegui üzerindeki etkisinin ölçüsü ve kapsamı, uzun süre tartışılmış bir konudur. Her ne kadar Gramsci’nin teorik yazıları, Mariátegui’nin metinlerindeki “akademi karşıtı” yönle çelişiyor olsa da[8] eleştirmenlere göre, her iki düşünür, önemli ortak noktalara sahiptir. İki düşünür, bu anlamda, Marx’ı put kırıcı bir tarzda yorumlama, Avrupa sosyal demokrasisindeki pozitivizmi eleştirme, politik pratiğe önem verme, halkın çoğunluğunun rızasının ve desteğinin alınmasına yönelik vurgu ve sonrasında Gramsci’nin “hegemonya” olarak adlandıracağı, kültürel üretimin merkezî rolüne dair değerlendirmeler konusunda ortaklaşmaktadır.[9] Düşünsel pratikleri dâhilinde bu türden meselelerde ortaklaşmış oldukları için birçok isim, Mariátegui’yi “Latin Amerika’nın Gramsci’si” olarak adlandırmıştır.[10]

Örneğin Guillermo Rouillón’a göre Mariátegui, “kendisini tümüyle Gramsci’nin savunduğu devrimci çizgiyle tanımlamaktadır.” Bu sebeple Mariátegui Sosyalist Partisi üyesi olmuş, hatta Torino’ya yaptığı ziyaret esnasında İtalyan ustası ve kahramanıyla bir araya gelip görüş alışverişinde bulunmuştur.[11] Rouillón’un aktardığı kadarıyla, “Torinolu sosyalistlerin liderine kendi davasına destek sunan, aynı zamanda Roma’daki bir mahalle çalışması içerisinde yer alan genç bir Perulunun arkasında bulunduğu söylendiğinde, Gramsci, aralarında Falcón’un da bulunduğu bu çalışma ekibinin üyelerini kırk yıllık dostlarıymış gibi kucaklamıştı.”[12] Aynı şekilde, eşi Anna Chiappe’nin aktardığına göre, Livorno Kongresi’nde kendisinin ve eşinin Antonio Gramsci ve [partinin diğer önemli liderlerinden biri olan] Palmiro Togliatti ile bir araya geldi. Mariátegui, her iki isimle dostane bir sohbet gerçekleştirdi.”[13] (Mariátegui, kongreye Lima’da yayımlanan El Tiempo [“Zaman”] gazetesinin muhabiri olarak katılmıştı.)

Rouillón, Mariátegui ile ilgili bilgilerini Falcón’un, özellikle İtalya’da Mariátegui ile dost olan, onun sosyalist görüşlerini paylaşan Perulu diplomat Palmiro Machiavello’nun tanıklığına dayandırıyor olsa da onun Mariátegui’yi Gramsci takipçisi olarak tarif edişine şüpheyle yaklaşmak gerekiyor. Esasında yirmili yılların sonlarında Mariátegui ile sıkı bir işbirliği içerisine girmiş olan Hugo Pesce gibi kimi başka kaynaklar, Mariátegui’nin kişisel sohbetlerinde Gramsci’ye hiç atıfta bulunmadığını söylüyorlar.[14] Peki Mariátegui, bir iki yıl içerisinde Gramsci’ye yönelik hayranlığını yitirip, ona karşı ilgisiz biri hâline gelmiş olabilir mi? Öyle bile olsa, Rouillón’un bahsini ettiği Gramsci, sonrasında yeni sol yanında postmodern ve postkolonyal düşünürleri epey etkileyecek olan madun ve hegemonya teorisini geliştiren Gramsci değil. O daha çok, İtalyalı Maksimalist ve Leninist ortodoksinin temsilcisi olan Gramsci’ye vurgu yapıyor. Gramsci’yle bu düzlemde ilişkilendirdiği Mariátegui’yi ise “Lenin ve Gramsci’nin savunduğu, sınıf mücadelesinin kaçınılmaz olarak proletarya diktatörlüğüne yol açacağına dair düşüncenin peşinden giden, sosyalist mücadelenin henüz ilk aşamasında olan bir isim” olarak takdim ediyor.[16] Aynı şekilde, sonrasında Komintern’e üye olacak olan, ellilerde ve altmışlarda Mariátegui’nin yeniden keşfedilmesi ardından eski dostunu ana akıma mensup bir komünist olarak resmeden Falcón’un tanıklığına da şüpheyle yaklaşmak gerekiyor. (Falcón, Mariátegui’nin ölümünü takip eden yirmi otuz yıllık dönem boyunca sessiz kaldı.) Yedi Deneme’nin yazarının sıkı bir Leninist olarak takdim edilmesinin onun külliyatıyla olduğu kadar, yürüttüğü politik faaliyetle de çeliştiğini görmek gerekiyor.

Leninist Gramsci’nin Mariátegui üzerindeki etkisini destekleyecek yeterince metinsel kanıt yok elimizde, ama öte yandan, geç dönem Gramsci’nin hegemonya ve madunluk ile ilgili yazılarının da Mariátegui’yi etkilediğini söyleyemeyiz. İki ismin bir araya geldiği, tanıştığı iddiaları doğru olsa bile, Perulu yazarın, defterlerinin yayımlanmasından sonra dünya genelinde bilinmeye başlanan Gramsci ile tanışması mümkün değildi.[17] 1928-1935 arası dönemde hapishanede kaleme aldığı muhtelif metinlerin bir araya getirilmesi sonucu oluşan Hapishane Defterleri, ancak 1948 yılında yayımlanabildi. (İtalyan Marksist 1937 yılında vefat etmişti.) Liderleri konusunda her şeye vakıf olan Mariátegui’ciler, olgun Gramsci’nin Mariátegui’yi doğrudan etkilemesinin imkânsız olduğunu biliyorlar.

Hüsam Ebu’l Ela, Gramsci’nin Mariátegui üzerindeki etkisi konusunda şunları söylüyor:

“Mariátegui ile Gramsci arasında kurulan hayalî ilişki, bize düşüncelerin ve düşünürlerin kabulünde ve dolaşımında yerküre üzerindeki uzamsal eşitsizliklerin etkili olduğunu ortaya koyuyor. Gramsci-Mariátegui ilişkisi içerisinde öncelik ve ağırlık Gramsci’ye veriliyor ve onun Mariátegui üzerinde etkili olduğu iddia ediliyor. Bu, kısmen Gramsci’nin merkeze çok daha fazla yakın olması ile ilgili bir durum. Bu anlamda, teorik külliyat açısından Gramsci’ye ‘İtalyan Mariátegui’ demek saçma olurdu.”[18]

Ebu’l Ela’nın yorumuna, “yerküre üzerindeki uzamsal eşitsizlikler”in en çok da pratik amaçlara bağlı olarak, Mariátegui’nin temel yazılarının, 1928’de yayımlanan Yedi Deneme’nin kronolojik olarak Gramsci’nin Hapishane Defterleri’nden önce yazılmasında karşılık bulduğu tespitini eklemek mümkün.

Öte yandan, Gramsci, Mariátegui’nin hayatında önemli bir yere sahip. O yeri ise L’Ordine Nuovo üzerinden edinebiliyor. Gramsci’nin çıkarttığı dergiyi okuyan Mariátegui, devrimci fikirleri yayma ve kamuoyunu bu fikirler etrafında bir araya getirme yolu olarak yürüttüğü gazetecilik ve yazarlık pratiğinde bu dergiden epey etkileniyor. Daha öncesinde, kısa ömürlü olan Nuestra Época [“Bizim Çağ”] ve La Razón [“Akıl”] isimli dergiler üzerinden radikal bir “yayın yönetmenliği pratiği” geliştirmeye çalışmış olan Mariátegui, hem L’Ordine Nuovo gazetesinde hem de gazetenin yayımladığı ve tanıttığı kitaplarda yeni bir model buluyor. Ne var ki Mariátegui’deki bu “yayın yönetmenliği pratiği”ne sadece Gramsci tesir etmiyor. L’Ordine Nuovo üzerinden tanıştığı Gobetti, sonradan çıkarttığı La Rivoluzione Liberale [“Liberal Devrim”] ve bağımsız yayınevi de Perulu sosyalisti epey etkiliyor.[19] Gramsci ve Gobetti’yi örnek alan Mariátegui, Lima’ya dönüşünde kendi ilerici yayınevini (Editorial Minerva) kurup, öğrencisi Ricardo Martínez de la Torre’nin El movimiento obrero en 1919 [“1919’da İşçi Hareketi”] isimli, Lima’da 1919 yılında gerçekleşen grevleri inceleyen kitabını yayınlamakla kalmıyor, aynı zamanda José María Eguren’in sembolist şiirlerinden oluşan Poesías [“Şiir” -1929] isimli kitabı türünden edebiyat çalışmalarını da yayımlıyor. Aynı zamanda Mariátegui, Amauta isimli ufuk açıcı kültür dergisini çıkartmaya başlıyor, bir yandan da kısa ömürlü işçi dergisi Labor’un [“Emek”] çalışmalarını yürütüyor.

Juan E. De Castro

[Kaynak: Bread and Beauty: The Cultural Politics of José Carlos Mariátegui, Brill, 2021, s. 38-42.]

Dipnotlar:
[1] Mariátegui’nin hayat hikâyesini anlattığı kitabında Armando Bazán, Barbusse’ün kendisine bizzat söylediği şu sözü aktarıyor: “Mariátegui’nin kim olduğunu bilmiyor musun? Bence o Amerika’nın yeni ışığı, yeni Amerikalı insan tipinin ön örneği.” [Armando Bazán, Mariátegui y su tiempo, Lima: Amauta, 1982, s. 54).

[2] Mariátegui, Correspondencia, Lima: Amauta, 1994, s. 331.

[3] Mariátegui’nin İtalyan eşi Anna Chiappe, yazarın sağlığının bozulduğu, özellikle 1924’te bir bacağının kesildiği süreçte ona destek olan en önemli isim. Eşi için kaleme aldığı 1926 tarihli “La vida que me diste” [“Bana Bahşettiğin Hayat”] isimli şiirde Mariátegui şunu söylüyor: Şimdi yüzün biraz solmuş, gözünün feri sönmüş, biliyorum, kaybettiğin hayat bana bahşettiğin hayat.” [Mariátegui, La novela y la vida. Siegfried y el profesor Canella, Lima: Amauta, 1980, s. 94).

[4] Bkz. Óscar Terán, Discutir Mariátegui. Puebla, MX: Editorial Universidad Autónoma de Puebla, 1985, s. 11–12.

[5] Mariátegui, hem İtalyancaya hem de Fransızcaya hâkim. Biraz Almanca, ondan daha az olmak üzere, biraz da İngilizce biliyor. Mariátegui’nin kütüphanesini inceleyen Harry Vanden’in aktardığı kadarıyla, kütüphanesinde Marx’ın Kapital’i ve Lenin’in Devlet ve Devrim çalışması gibi birçok Marksist klasiğin İtalyanca baskıları var. Bkz.: Harry Vanden, José Carlos Mariátegui: Influencias en su formación ideológica. Lima: Amauta.

[6] Mariátegui, Seven Intepretive Essays on Peruvian Reality, Çeviren: Marjorie Urquidi. Austin: University of Texas Press, 1971, s. 183.

[7] Anna Chiappe, “La vida que me dişte” (Söyleşiyi Gerçekleştiren: César Lévano), a Diario la Primera, 28 Şubat 2012: Lamula. Şunu söylemek gerek: Mariátegui’nin İtalyan kültür dünyasının önemli isimleriyle ilişkisinin kapsamını, eşinin ve çocuklarının aktardığı anekdotlar üzerinden belirlemek pek mümkün değil.

[8] Mariátegui, Correspondencia, Lima: Amauta, 1994, s. 332.

[9] Mariátegui ve Gramsci arasındaki ortak noktalar konusunda bkz.: Antonio Melis, Mariátegui, Primer Marxista de América, Mexico City: UNAM, 1979, s. 13–14; Michael Löwy, “Mariátegui’s Heroic Socialism: An Interview with Michael Löwy”, Nicolas Allen ile gerçekleştirdiği söyleşi, Jacobin, 15 Aralık 2018 (Allen’ın takdim yazısının tercümesi: İştirakî); ve Mike González, In the Red Corner: The Marxism of José Carlos Mariátegui, New York: Haymarket. GooglePlay file, 2019, s. 66–7.

[10] Bu ifadenin genelde Mariátegui’yi övmek için kullanıldığı açık. Bazı örnekler için bkz.: Ronaldo Munck, Rethinking Latin American Development: Development, Hegemony, and Social Transformation, New York: Palgrave. 2013, s. 212; Diógenes Céspedes, Política de la teoría del lenguaje y la poesía en América Latina en el siglo XX, Santo Domingo: Editora Universitaria, 1995, s. 417; David Viñas, Menemato y otros suburbios, Buenos Aires: Adriana Hidalgo Editora, 2000, s. 52.

[11] Guillermo Rouillón, La creación heroica de José Carlos Mariátegui: La edad revolucionaria. Lima: Armida de Picón viuda xde Rouillon e hijos, 1984, s. 57. Rouillón, muhtemelen Mariátegui’nin Gramsci’ye hayran olduğuna ilişkin tespitini, onunla birlikte İtalya’da vakit geçirmiş olan arkadaşları César Falcón ve Palmiro Machiavello’nun tanıklıklarına dayandırıyor. Rouillón’a göre, üç arkadaş, İtalyan Marksistle tanışmak için Torino’ya gidiyor.

[12] Rouillón, a.g.e., s. 72.

[13] Chiappe 2012.

[14] Jesús Chavarría, José Carlos Mariátegui and the Rise of Modern Peru, 1890–1930. Albuquerque, NM: University of New Mexico Press, 1979, s. 206, 13. Dipnot.

[15] Mariátegui’nin yazılarında Gramsci’nin ismi sadece dört yerde geçiyor. Bunlar da Beigel’in tarifiyle, Gramsci’nin yeni oluşan “komünist/Yeni Düzenci hizbin” parçası olmasıyla alakalı. [Fernanda Beigel, La epopeya de una generación y una revista. Las redes editoriales de José Carlos Mariátegui en América Latina, Buenos Aires: Biblos, 2006, s. 106–7). Mariátegui, 1925 yılından itibaren İtalya’da sosyalist politikanın seyrinden bahsederken, Gramsci’nin adını “mühendis Bórdiga, avukat Terracini ve profesör Grazidei” gibi komünist liderlerle birlikte anıyor. (Mariátegui, 1980c, La escena contemporánea, Lima: Amauta, s. 141). 1928 tarihli “La influencia de Italia en la cultura hispano-americana” [“İspanyol Amerikan Kültüründe İtalya’nın Etkisi”] isimli makalesinde, İtalya’daki deneyimiyle ilişkilendirdiği yazarları, yerleri ve sanat hareketlerini anarken bahsediyor. Bu yazıda, Gramsci’nin yanında La Scala Tiyatrosu’nun, Milano şehrinin, hatta Café Aragno’nun adını anıyor (Mariátegui, El alma matinal y otras estaciones del hombre de hoy, Lima: Amauta, 1981, s. 156). Muhtemelen Gramsci’ye yönelik en somut atıfta Mariátegui, arkadaşı Piero Gobetti’nin tarihsel olayların ekonomik arka planına ilgi göstermesinde Gramsci’nin etkili olduğunu söylüyor: “Gramsci ve Yeni Düzen gazetesindeki katkıları sayesinde Gobetti, fiili, somut ve dolaysız deneyim sahasını incelemeye başladı.” (Mariátegui, El alma matinal y otras estaciones del hombre de hoy, s. 139]. (Bu arada bu makale 1929 tarihli.) Ölümünden sonra yayımlanan Defensa del marxismo [“Marksizm Savunusu”] isimli çalışmada Mariátegui, Gramsci’nin ve Terracini’nin hapse atılmalarından bahsediyor. [Mariátegui, Defensa del marxismo, Lima: Amauta, 1981, s. 115]. Mariátegui’nin Sorel’den Unamuno’ya, Freud’dan Gobetti ve Croce’a kadar birçok isimden düşünsel olarak etkilendiğini, bu kaynaklardan beslendiğini kabul ettiğini dikkate aldığımızda, onun Gramsci’ye yeterince atıfta bulunmaması, onu nispeten yüzeysel ele alması, Gramsci’nin Mariátegui üzerinde pek etkili olmadığının kanıtı olarak görülebilir.

[16] Rouillón, a.g.e., s. 92.

[17] Fernanda Beigel, a.g.e., s. 106.

[18] Hosam Aboul-Ela, The Other South: Faulkner, Coloniality, and the Mariátegui Tradition, Pittsburgh: U of Pittsburgh P., 2007, s. 29–30. Mariátegui ile Gramsci arasında kurulan bu hayalî ilişki konusunda, Latin Amerika çalışmaları alanında en etkili isimlerden biri olan Walter Mignolo da benzer bir tespitte bulunuyor: “İki büyük düşünür, birçok kez ilişkilendirilmişti. Genel eğilim, Gramsci’nin Mariátegui üzerindeki etkilerinin altını çizmek yönündedir. Genel fikre kökten karşı çıkmayan az sayıda yazar, gene de bu ilişkiye dair şüphelerini dile getirmiştir. Varsayıma göre Gramsci, Mariátegui’yi etkilemiş, lâkin Mariátegui Gramsci’yi etkilememiştir. Bu varsayım ise günümüzün sömürgeler dünyasında merkezin çevreyi etkilediği, tersinin mümkün olamayacağı önkabulüne dayanmaktadır.” [Walter Mignolo, “Mariátegui and Gramsci in Latin America”, The Postcolonial Gramsci içinde, yayına hazırlayan: Neelam Srivastaba ve Baidik Bhattacharya, New York: Routledge,  2012, s. 191).

[19] L’Ordine Nuovo’nun etkisi konusunda bkz.: Beigel, a.g.e., s. 105–14; Gobetti’nin etkisi konusunda bkz.: Beigel, a.g.e., s. 115–30; ve Antonio Melis, a.g.e., s. 14–16.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder