Küçük
burjuva sol bünyesinde Bir Başkadır filmi üzerinden kopan kavgayı
seyretmek, epey eğlenceli. İki taraf da birbirini film üzerinden suçluyor. Bir
taraf, filmi “homofobik ve kadın düşmanı” buluyor, diğer taraf, filmde
yalılarda seyredilen Halk TV’nin eleştirilmesine kızıyor. Aslında bir gemi var
ve hepsi orada olduğunu düşünüyor. Hep birlikte, biri iki yapma ihtimali
bulunanlara karşı öfkelerini bileyliyorlar.
Belki
de bu diziyle, Netflix ideolojisi bağlamında, bir tür “aman ağzımızın tadı
kaçmasın Ali Rıza Bey!” deniliyor. Bir vardır ve başkadır, o başka ise
Memlekettir. Herkesin aynı gemide olduğu, zincirlerini kırdığı bir tür ütopya
âlemi tasvir ve tavsiye ediliyor. Çünkü bugün “Memleketim şarkısı
herkesin manifestosudur.”[1]
Belki
de Davos gibi ortamlarda çok dillendirilen, ağzın tadı kaçmasın diye önerilen,
“paydaş kapitalizmi” kendi ideolojik kavgasını veriyordur. O kapitalizm, Davos
toplantılarında ağzın ve tadın kime ait olduğunu sormayan bir sol inşa ediyor.
O toplantılarda efendiler, hissedar kapitalizminden paydaş kapitalizmine
geçmeyi tartışıyorlar. Tüm günah ve suç, ilk tür kapitalizme yükleniyor,
kapitalizm yeni bir sıfatla temize çekiliyor. Pandemi süreci, bu temize çekme
işlemi için bir fırsat olarak görülüyor. Belki de o yüzden hepimize birer köpek
ağızlığı takılıyor.
Kapitalizm,
krize cevap olarak her şeyi düzlüyor, eşitliyor. Baş okşuyor, herkesi birer veri
hâline getirip kucaklıyor. Veri olmayı varsayılmak kabul eden, o kucaklamayı
ilerici ve devrimci bulan bir solla uğraşmak zorunda kalıyoruz bugün. Çünkü o
sol, kapitalizmdeki eşitlikçiliğe iman ediyor, onu özgürleştirici buluyor.
* * *
Küçük
burjuvalara yönelik yeni bir terapi dizisi, Bir Başkadır. Nedense üstün
Avrupalıya dizi “Ethos” ismiyle pazarlanmış. Oraya da “geri kafalıları izleyin
de rahatlayın biraz” deniliyor anlaşılan. Konuşarak çözülecek sanılıyor
sorunlar.[2] Bu arada Konuşanlar kendisini gerici “AKP’li Acun”a
satıyor. Konuşturdukça özne kılanlar, efendilerin çarklarına yağ döküyorlar.[3]
Aynı “AKP’li Acun”, askerliğe ısındırma yarışması Survivor’ı
Ergenekon’dan içeri girmiş bir subayın oğluna sunduruyor. Barış edebiyatı, yeni
süreç lafları, demokratikleşme masalları, bu düzleme denk düşüyor. O düzlemde
efendilerin sırtını sıvazladığı isimler, onlara zarar edecek şeyleri
mutlaklaştırıyorlar, metafizik âleme atıyorlar, dışlıyorlar, sonra da
efendilere kul olmasını istiyorlar.
Hülya
Osmanağaoğlu için “Kadın” böylesi bir kurgu. Suyun başını onun gibiler tutuyor.
Üstelik kadına taciz vakasının gerçekleştiği ortamlarda yapıyor bunu. Çünkü
suyun başı, sadece ona hak! Hülya Osmanağaoğlu, solcu bir erkek düşmanı olarak,
Bir Başkadır dizisini homofobik ve kadın düşmanı buluyor. Metafizik
“Kadın” âleminden okuyor filmi. Onu satıyor. Erkeğe odaklanarak izlediği dizide
yoksulluğa, çaresizliğe, dışlanmışlığa bakmadan, önüne gelen erkeğe düşman
kesiliyor.
Dizinin
yaratıcıları, ağzın tadı kaçmasın diye, liberal bir yerden, başörtülünün ve
erkeğin biraz başını okşuyormuş gibi yapıyorlar, HO, buna bile tahammül
edemiyor. Aynı kimlikçi okuma, tabii ki “Kürtçülük” şahsında da karşılık
buluyor. Onca bölümü izledikten sonra “Öyle Kürt yok!” diyorlar.[5] Yazıyı
yazan Ferhat Kılıç, nasıl oluyorsa, bugün siyaset âleminde “o kamerayı tutan
el”le yol yürüyor!
Aslında
hepsi de aynı yere hizmet ediyor. HO’nun partisi (HDP), ağzın tadı kaçmasın
diye, 2015’te AKP’ye koalisyon teklif ediyor, iddia doğru ise İyi Parti ile
flört ediyor. HO’ya ise erkek düşmanlığı rolü kesmek, emekçi kadınları
kandırmak, onları Müslüman’a düşman etmek düşüyor. HO, erkeğin ve Müslüman
kadının sırtını sıvazladığı için kızıyor diziye. O da herkes gibi kendisine
biçilen rolü oynuyor.
* * *
Düzen,
ağını geriyor, eşitlik ilişkisi kuruyor, herkesi yanına oturtuyor, sırt
sıvazlıyor, içlerinden bir kesimi kendisine memur kılıyor. Burada tarikatları
kapatıyor, ama Mevlevi şeyhini Konya’dan Halep’e gönderiyor ve onu Hatay’ın
ilhakı için kullanabiliyor.[6] Bir solcu, bir şeyhle ancak ilhak ve sömürü
düzleminde arkadaş olabiliyor.
Bu
tarihsel olay, bugüne dair bir şeyler söylüyor olmalı. HDP’nin de benzer bir
tongaya düştüğünü görmek gerekiyor. “Solcunun Hatay’ın ilhakı için çalışan bir
şeyhle arkadaşlığına zemin teşkil eden düzen, HDP’yi de başka ilhaklar için
gündemde tutuyor olabilir mi?” sorusu sorulmayı bekliyor. Bugün M. Ender
Öndeş’in Türkiye haritasına “Federal Kürdistan’ı ve Kuzey Suriye’yi” katma
yarışına dâhil olmasına hiç şaşmamak gerekiyor.[7]
Düzen
eşitliyor, böylece eşitlediği unsuru aşağılama, bölme, hizaya sokma, terbiye
etme imkânı buluyor. Yani onu kabul ediyor, ama aşağılayıp sindirmek için.
Avrupa’da devlet, hem mültecilerle dayanışma hareketi örgütlüyor hem de
faşistler üzerinden mülteci düşmanlığını. O Avrupa, yanına oturttuğu bireyleri
Türkiye’ye misyoner niyetine salıyor. O bireyler, Ali Kenanoğlu şahsında, tam
da Ermenek’te, Soma’da işçilerin eylemde olduğu koşullarda, “Kömür, tamamen
terk edilmesi gereken bir enerji yakıtı. Kömür madenleri kapatılsın, madenciler
kendilerine iş bulsun” diyor.[8] Ali Kenanoğlu’nun patronları, o Avrupalı
efendiler, kömürden vazgeçiyorlar, Afrika topraklarına devasa güneş panelleri
yerleştiriyorlar, köylülerin arazilerini ormanlaştırma bahanesiyle gasp
ediyorlar, ama o Avrupa’nın ajanları, buraya gelip “kömür yasaklansın”
telkininde bulunuyorlar. Kimse de “sömürdüğün, gasp ettiğin, çaldığın,
yağmaladığın ne varsa bu millete ver, biz o zaman kömürden vazgeçeriz, sizin
gibi pilli arabalara bineriz!” demiyor. Avrupalı solcular, millete
emperyalizmi, sömürgeciliği unutturmak için varolduklarını iyi biliyorlar.
Onlar, ancak o sömürgeci siyaset bağlamında anlam ve değer kazanabiliyorlar.
Bir
Başkadır dizisi üzerinden efendiler, ezilene-sömürülene ancak “free
yourself” diyebiliyorlar. “Zincirlerinden kurtul, özgürleş, sınırlarını aş,
kendini bul”dan başka bir şey söylemiyorlar. Bunun da ancak efendiye teslim
olduğumuz vakit mümkün olabileceğini alt mesaj olarak kulaklara fısıldıyorlar. “Soyut
metafizik bir birey var, o serbest kalırsa her yer cennet olur” zannediliyor.
Kurtuluş bireyde, bireysellikte aranıyor. O bireyin sınıfsallığı ve
tarihselliği asla sorgulanmıyor. Bireyin dünyanın kaymağını yiyen sömürücü ve
zalim bir avuç kişiyi ifade ettiğini gizlemek için türlü taklalar atıyorlar. Bu
yalana kanmak ve kandırmaksa sola düşüyor. O, meselenin özgürlük mücadelesi
değil, mücadelenin özgürleşmesi olduğunu görmüyor.
Eren Balkır
21 Kasım 2020
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Memleketim”, 11 Aralık 2016, İştiraki.
[2]
Esin İleri, “Bir Başkadır”, 19 Kasım 2020, Duvar.
[3]
Eren Balkır, “Konuşan Madunlar”, 21 Eylül 2020, İştiraki.
[4]
Hülya Osmanağaoğlu, “Bir Başkadır”, 18 Kasım 2020, Sendika.
[5]
Ferhat Kılıç, “Bir Başkadır”, 18 Kasım 2020, Duvar.
[6]
Gökçen Beyinli, “Saygın Bir Şeyh”, 17 Kasım 2020, Duvar.
[7]
M. Ender Öndeş, “Ben ve Biz”, 23 Eylül 2020, Direnişteyiz.
[8]
Mühdan Sağlam, “Eşitsiz Denklem”, 18 Kasım 2020, Duvar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder