Pages

14 Kasım 2020

Bekçi Düdüğü

Taş

Sivas gibi yerlerin temel özelliği, bekçiliktir. Rum veya Ermeni mallarına el konulmuş, birileri o malların başına bekçi dikilmiştir. O bekçinin muhafazadan başka derdi, muhafazakârlıktan gayrı siyaseti olamaz.

Aynı durum, belirli kentlerde yoğunlaşan solcular için de geçerlidir. Devletin batıyla, modernle, aydınlanma ile kurmuş olduğu bağların, oluşan mülkün bekçiliği, sola verilmiştir. Solcular, o dükkân bekçiliğini solculuk zannetmekte, bunu miras olarak gelecek kuşaklara aktarmaktadırlar. Sol, bu sebeple taş üstüne taş koyamaz. Taş üstünde taş koymama ihtiyacı da duyamaz.

Solun kendisine çizilen sınırı aşması, ezilenin, yoksulun, emekçinin devrimini ve iktidarını aklına getirmesi bile mümkün değildir. Aklı da pratiği de bekçilikle maluldür. Sol, sınırı aşan herkesi tasfiye etmeye mecburdur. “O, büyük efendisi burjuvanın kapı bekçisidir.”[1] Ancak ESP gibi, sosyal medyalarında “şu form doldurun, mücadeleye katılın” diyebilir.

En basitinden, Hindistan, İran, Brezilya, Mısır ve daha birçok ülkenin Marksisti, uluslararası literatüre önemli katkılar yapmıştır. Ama bu dizinde tek bir Türk isme rastlanmaz. Solun Marksizmle ilişkisi de o bekçilik görevine tabidir. Marksizm, bu topraklarda burjuva devrimlerine veya devletin ihtiyaçlarına göre yorumlanır. O devrimlere ve ihtiyaçlara ait sınırlara kuldur.

Bu bağlamda sol, taklitten öteye geçemez. Devletin ve sermayenin ihtiyaçları uyarınca sinemayla, tiyatroyla ilgilenir. Orada da sınırları aşamaz. “Gerici yobaz molla rejimi”nin hüküm sürdüğü İran’ın ürettiği tek bir filmi bile burada çekemez, tek şiiri yazamaz, tek şarkıyı besteleyemez. Bunları yapabilmesi için devrime ihtiyaç vardır.

Bugün sol diye duyduğunuz şey, burjuvazinin ve devletin bekçilerinin düdüğünden başka bir şey değildir.

Taklit

“Taklit” sözcüğü yularla alakalıdır. Sol, boynundaki o yulardan kurtulamaz. Buraya ait, gerçek somut ilişkiler kuramaz. Sendikası bile uluslararası planda birer şirkete ve devlet kurumuna dönüşmüş yabancı sendikaların taşeronluğunu yapar. Buranın devrimci mücadelesinin ihtiyaçları gereğince örgütlenemez.

Dünya genelinde KİT’ler tasfiye ediliyorsa, uzun zamana yayılan iş güvenceleri ortadan kalkıyorsa birden Türkiye’de “çalışmak köleliktir, işçi aşağılıktır” diyen metinler tercüme edilir. Bu işi bizzat sol üstlenir. Üstlenmeye mecburdur.

Dünya Ekonomi Forumu, “et tüketimini azaltalım, laboratuvarda üretilmiş, yiyeceklere, tahıllara ve yağlara geçelim, insanlara artık böcek yedirelim”[2] der, buradaki sol örgütler birden vegan oluverirler, böceği savunan yazılar yayımlarlar.

Tekeller, erkek emeğini tasfiye ederler[3], birden ortalığı feminizmin en pespaye biçimleri kaplar, koca koca sosyalist örgütler “erkekleri öldüreceğiz” derler.

Eskiden aileyi temel alan ücret hesaplama pratiği sermayeye yük gelir, birey temelli ücret hesaplama aşamasına geçilir, bireyi yücelten, aileyi düşman gören fikirler ülkeye boca edilir.[4] O iş de sola taşere edilir.

Tekellerin troykası olarak lubunizm, feminizm ve veganizm, devletlerin ve şirketlerin ihtiyaçları uyarınca popüler edilmektedir. Bunların, atıfta bulundukları ezilen kimliklerle bir alakaları bulunmamaktadır. Üçü de ezene-sömürene hizmet etmektedir.

Teknolojik gelişmeyle birlikte, sınıfsal çıkarlar uyarınca “milyonlarca insan aç, sefil ve işsiz kalacak” denilir, tam bu noktada “evreni, dünyayı insan merkezcilikle ele almamalıyız, insanı merkeze alan hiyerarşileri dümdüz etmeliyiz” diyen teoriler ortalığı kaplar. Bunlara her fırsatta sol, aracılık, taşeronluk ve bayilik eder. Bu, onun bekçilik görevinin bir sonucudur.

Yetmez Ama Evet

Bugün iki tip YAE’ciliğin kavuklu-pişekar atışmasına tanıklık edilmektedir. Biri, bir dönem AKP’nin “burjuva devrim”ine bağlanmıştır, diğeri Mustafa Kemal’in “burjuva devrim”ine örgütlenmiştir. Ezilen emekçi halkın proleter devrimine bağlanmaksa gericiliktir, zûldür.

İkinciler, Koç ve Sabancı ile “Atatürk’ü en çok kim seviyor?” konusunda yarışa girmeyi maharet sayarlar. Yirmilerdeki devrim için “yetmez ama evet” derler. İki YAE de devlete/sermayeye aittir, birbirine bağlıdır.

Bugün DSİP, Biden’ın zaferini selamlamaktadır. Aslında kazanan, Kamala Harris’tir. Judith Butler’ın[5] bahis oynadığı, seçim çalışmasına bağışta bulunduğu bu siyahî kadın, siyahî çocukların okulu asması durumunda ailelerine ceza kesen başsavcıdır. Potansiyel suçlu olarak damgalanan siyahîlerin tepesinde sallanan sopa olarak Harris, “neoliberal programın liberal kanadının temsilcisidir.”[6] DSİP de öyle. Asıl mesele, SDP, SYKP ve ESP gibi yapıların süreç içerisinde DSİP’leşmiş olmalarıdır. Herkesi kendisine benzetmeyi bilen DSİP’i ve başarısını takdir etmek gerekmektedir.

Dilek Ağacı

Sol, bu sefer umudunu Biden’a bağlıyor. AKP’den kurtarsın diye yalvarıyor. Burada yoksul emekçi halkı AKP’den kurtarmak için kılını kıpırdatmıyor, ordudan ve sermayeden medet umuyor. Böyle olunca AKP’nin ordu ve sermaye ile bağlarını hiç anlamıyor. Sol, bekçilik görevi gereği, o bağların üzerini örtüyor. Sol muhalefet, ordu ve sermaye ile bağların gizlenmesi için var.

Fransa Afrika’dan çekiliyor, bu çekilme, içeride Müslüman düşmanlığı ile sonuç veriyor. Düşmanlık işini oranın solcu bekçisi şarli ebdo üstleniyor. Ama bu düşmanlık, süreç içerisinde sarı yeleklilere yönelik saldırıyı örgütlüyor. Buradan oraya kaçmış solcular, en fazla, Fransız devleti gibi konuşabiliyorlar ve sarı yeleklilere “faşist” diyorlar[7], Müslümana düşmanlık edebiliyorlar.

Devlet, doğal gaz ve hibrit otomobil gibi konularda tekellerin dediğine göre hareket ediyor. Herkes, Erdoğan’a kilitlendiği için devletin yönelimini kimse eleştiremiyor, ona toz kondurmuyor, kendisine alan açmış devlete ve sermayeye sol, tek laf edemiyor. O, ekmek yiyeceği yeri iyi biliyor. AB’nin ve tekellerin ihtiyacı doğrultusunda hibrit otomobil, tıpkı Afrika’daki ilişkiler gibi, Türkiye’ye taşere ediliyor, ama çevreci sol, bu konuda ağzını açamıyor. Sadece TOGG’un lansmanı için düzenlenen toplantıya İnan Kıraç’ın katılmamasına seviniyor. Ortaklardan biri olan Kıraç, solun bu sevincine limon sıkıyor, akşamına “biz ayrılmadık, orada diğer şirketimiz var” açıklaması yapıyor. Sol, gene hiç utanmıyor.

Bugün de aynı sol, Baydıncı oluyor, ihanetini ilerici laflarla gizlemeye çalışıyor. Birileri adına oyun oynuyor, rol kesiyor. “Erdoğan 27 saattir Biden’ı kutlamadı” haberi yapan sol siteler, şimdi “Erdoğan daha başkan olmadan Biden’a mesaj gönderdi” diye yazıyorlar. Halkla dalga geçiyorlar.

Çünkü halka hiç güvenmiyorlar. Kapıdaki bekçilik görevi, işçiyi, ezileni, halkı burjuvazinin insanına ve bireyine göre hizaya sokmakla ilgili. Sol, ancak kendisi gibi solculara tahammül edebiliyor. Kapıdan devlete ve burjuvaziye halel getirecek hiçbir kolektif dinamiğin geçmesine izin vermiyor. İşi bu.

Eren Balkır
14 Kasım 2020

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Bekçi”, 27 Eylül 2013, İştiraki.

[2] Jeremy Loffredo, “World Economic Forum’s ‘Great Reset’ Plan”, 09 Kasım 2020, Defender.

[3] Rob Urie, “Cinsiyet, Sınıf ve Kapitalizm”, 8 Mart 2019, İştiraki.

[4] Okan Çil, “Aile Kavramı Tüyler Ürpertici”, 29 Ekim 2020, Duvar.

[5] Ben Norton, “Judith Butler”, 18 Aralık 2019, İştiraki.

[6] “Harris, neoliberal programın liberal kanadını temsil ediyor, bu programda kimlik siyaseti ve kapitalist piyasa güçleri baskın, sınıfsal meselelerse tümüyle dışarıda tutuluyor veya önemsizleştiriliyor.” [Laurence H. Shoup, “Kamala Harris”, 6 Eylül 2019, Counterpunch.]

[7] Eren Balkır, “Ortepedik Yatak”, 8 Aralık 2018, İştirakî.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder